“Dev beton yığınları içerisinde sorumluluk duygusundan yoksun yaşayan insan nesilleri dünyayı çirkinleştiriyorlar. Tabiatın, ağacın, çiçeğin güzelliğine erişme imkânı kalmıyor. Çocuğun tabiatla ilişkisi kopuyor. Yaşlının bu güzelliği tadarak ömrünü tamamlama fırsatı yok ediliyor.” Böyle demiş zamanında mimar Turgut Cansever.

Gri betonların insanların ruhlarına sindiğini son yıllarda daha net gözlemliyoruz. Bir rant beklentisi ile tek katlı, ufak da olsa bahçesi olan ev sahiplerinin birkaç daireye birden fazla sahip olma düşüncesiyle müteahhitlerin ellerine terk edilmesi ve şehirlerin bazı noktaların TOKİ’lere açılmasıyla şehirlerimiz şehir olmaktan çıktı. Eski altyapı ile genellikle iki ya da en fazla dört katlı evlere hizmet etmek üzere yapılan altyapıların; bir anda otuz, kırk daireye çıkmasıyla yetersiz gelmeye başlamasıyla çevre açısından niteliksiz yaşam koşullarına hapsedilen şehir sakinlerini artırdı. Çok katlı apartmanların artması ile sokaklarda kanalizasyon kokuları başta olmak üzere çöplerin toplanması, arabaların yanlış yerlere park edilmesi ile trafik akışına engel olunması, apartmanlara giren çıkanların belli olmaması ile artan hırsızlık olayları gibi birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Mahallelerde tek katlı evler olduğu dönemde her ev sahibi hemen hemen her gün gibi kendi evinin önünü süpürür, eğer yaz mevsiminde ise su ile serinletir ve tozların havaya kalkmasını önlerdi. Sadece bu davranış bile belediyelerin üzerinden bir büyük yük alır; sokaklardan midemiz bulanmadan geçmemize sebep olurdu. Sokak sakinleri yaşadıkları sokaklarda, mahallelerde yerlere çöp atma, yere tükürme gibi insanları rahatsız edecek hareketleri yapmazdı.

Tek katlı yapılan evlerin yerine rant uğruna evleri konuta çeviren apartmanlar ile de başta oturduğu bina ve sokağa, sonra da yaşadığı şehre karşı sorumluluk hissetmeyen, dünyanın kendi çevresinde döndüğünü düşünen, her konuda kendi ihtiyaçlarını ve nefsinin istediklerini önceleyen, komşu kavramının artık neredeyse silindiği, kimsenin kimseden razı olmadığı bir hayat yaşıyoruz.

Kısa süre içinde tek katlı evlerden çok katlı daireli hayata geçen mahallelerde meydana gelen diğer bir konu da demografik yapının değişmesidir. Eskiden her mahallenin kendine göre bir karakteri, o mahalle ile özdeşleşmiş durumları, isimleri vardı. Sakini olunan mahalle, insanın tüm hayatını kapsayan bir okul gibiydi. İnsan ilk eğitimini doğduğu ailede aldığı kadar, yaşadığı mahallenin kültürü ile bir eğitimden geçerdi. Çocukların, sosyal hayatta ailenin dışında bireylerle karşılaştığı mekân mahalle idi. Çocuklar o mahallenin rengi ile büyürdü. Çocukların oyun oynayabilmeleri, toprakla tanışabilmeleri için illa bir alışveriş merkezinin para ile oluşturulmuş hayatın gerçeklerinden izole edilmiş mekânlara ihtiyaçları yoktu. Evinin kapısının önüne çıktığı sokak baştan başa çocuklar için bir oyun alanı idi. Sokakta bulunan boş arsalar ve dahi evlerin bahçeleri çocuğun toprakla buluştuğu (ki bunlar gerçek topraklardı), mahalledeki diğer çocuklarla sosyalleştiği, oyun oynayabildiği, oyun kurabildiği mekânlardı. Şimdilerde okul öncesi öğretmenlerin en büyük şikâyetlerinin başında çocukların oyun kuramadığı, diğer çocuklarla sağlıklı iletişim kuramadıkları geliyor. Aileden direkt kreşlere taşınan çocuklar bir tecrübe elde etmeden izole edilen başka mekân kreşe, anaokuluna taşınıyor.

Mahalle sakinleri (bu tanım bile başlı başına bir yazı konusudur), bir diğer komşunun çocuğuna göz kulak olur. Sokakta oyun oynayan çocuklar karnı acıktığında ya da susadığında kendi evine gitmeden o mahallede yaşayan birinden rahatlıkla bunları isteyebilirdi. Yani mahalle sakini, komşusunun çocuğuna kendi çocuğuymuş gibi sahip çıkardı. Çocuklar arasında kavga olduğunda ise aileler birbiriyle kavga etmek yerine olayı çözerlerdi. Çocuklar ile çocuklaşmazlardı.

Şimdilerde seçim çalışmalarında gözlemliyorum da betonlaşmamış mahalle kültürü devam eden yerlerde insanlar sizi bir misafir olarak karşılıyor. Şehirli insanların özlem duyduğu o insanlık tadında. Hangi partiden ya da görüşten olduğunuza bakmaksızın sizi evlerine davet edip bir şeyler ikram etmeye çalışıyorlar. Daha fazla içten, “Nasılsınız?” sorusunu size yöneltiyorlar. Betonlara boğulmuş eski tek katlı evlerin olduğu mahallelerde de değişim çok hızlı şekilde etkili olmuş. O eski insanlar yoklar. O eski mahallelere has âdetler, davranışlar yok olmuş. O eski mahalle ile ilgili hafızamızın kıyısında kodlanmış o güzel kavramlar da zihnimizde değişti.

Tüm bunlara şahit olurken rahmetli Turgut Cansever’in yukarıda ifade etmiş olduğu cümleler aklıma geldi. Yaşadığımız şehirlerdeki çirkinliklerin sebeplerini ve çözümlerini bir daha derinlemesine ele alıp düşünmek zorundayız. İmtihan dünyası denilen şu kısa ömrümüzde bu kadar çirkinliğe tanıklık etmek zorunda değiliz.

QOSHE - Mahalle meselesi üzerine bir düşünme alıştırması - Elif Örs
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mahalle meselesi üzerine bir düşünme alıştırması

5 0
19.03.2024

“Dev beton yığınları içerisinde sorumluluk duygusundan yoksun yaşayan insan nesilleri dünyayı çirkinleştiriyorlar. Tabiatın, ağacın, çiçeğin güzelliğine erişme imkânı kalmıyor. Çocuğun tabiatla ilişkisi kopuyor. Yaşlının bu güzelliği tadarak ömrünü tamamlama fırsatı yok ediliyor.” Böyle demiş zamanında mimar Turgut Cansever.

Gri betonların insanların ruhlarına sindiğini son yıllarda daha net gözlemliyoruz. Bir rant beklentisi ile tek katlı, ufak da olsa bahçesi olan ev sahiplerinin birkaç daireye birden fazla sahip olma düşüncesiyle müteahhitlerin ellerine terk edilmesi ve şehirlerin bazı noktaların TOKİ’lere açılmasıyla şehirlerimiz şehir olmaktan çıktı. Eski altyapı ile genellikle iki ya da en fazla dört katlı evlere hizmet etmek üzere yapılan altyapıların; bir anda otuz, kırk daireye çıkmasıyla yetersiz gelmeye başlamasıyla çevre açısından niteliksiz yaşam koşullarına hapsedilen şehir sakinlerini artırdı. Çok katlı apartmanların artması ile sokaklarda kanalizasyon kokuları başta olmak üzere çöplerin toplanması, arabaların yanlış yerlere park edilmesi ile trafik akışına engel olunması, apartmanlara giren çıkanların belli olmaması ile artan hırsızlık olayları gibi birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Mahallelerde tek katlı evler olduğu dönemde her ev sahibi hemen hemen her gün gibi kendi evinin önünü süpürür, eğer yaz mevsiminde ise su ile serinletir ve tozların havaya kalkmasını önlerdi. Sadece bu davranış bile belediyelerin üzerinden bir büyük yük alır; sokaklardan midemiz bulanmadan geçmemize sebep olurdu. Sokak sakinleri yaşadıkları sokaklarda, mahallelerde yerlere........

© Milli Gazete


Get it on Google Play