Ülkede yeniden bir seçim sürecine girdik. İktidar bu zamanı her seçim öncesi olduğu gibi bu seçim sürecinin de “horoz dövüşü” ile geçmesi için elinden geleni yapıyor. Çünkü bu “horoz dövüşü” ne kadar uzarsa ne kadar şiddetli olursa milletimiz o kadar kamplaştırılacak ve bu kamplaşma sonucu çıkan gerilim, tartışmalar ve kavgalar sebebiyle milletimiz iktidarın yaptıklarını yine sorgulayamayacak.

Ülkenin dertleri dağ gibi yığılmışken ve iktidarın, Cumhur İttifakı’nın bunu çözmeye ne programı ne niyeti varken en iyi seçim kazanma yolu kavga çıkartmak. İktidarın ve cumhur ittifakının bu seçimleri kaybetmemek istemesinin bir sebebi makam elde etmekten öte eğer iktidardan olurlarsa mahkeme önüne çıkmalarının ve geçmişin hesabının sorulma korkusu. Şu zamana kadar haksız şekilde elde edilen makamlar, haksız şekilde yandaşlara peşkeş çekilen ihaleler sonucu elde edilen ekonomik statüleri kaybetmek de zor. Elde ettiklerini kaybetme korkusunu en çok yaşayanlar da en çok “bayrak, vatan, ezan, din” diye ortalarda bağıranlar. Dertleri ne bayrak ne vatan ne de din!

Yeniden seçim gündemine dönersek iktidar partisinin tavır tutumunu İstanbul adayı üzerinden okuyabiliriz. İktidar partisinin İstanbul seçmenine vaatlerine baktığımızda gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz. İktidarın genel politikada yapmak zorunda olduğu ama yapmadığı her şeyi İstanbul seçmenine seçim vaadi olarak veriyor. İstanbullu emeklilere “2500 lira” vereceğini vaat ediyor belediye başkan adayı. Şimdi milletimiz bundan ne anlamalı? 10 bine mahkûm edilen emeklilere 10 bin veren kimin iktidarı? Emeklilere verilen artış yeterli idiyse neden iktidarın belediye başkan adayları durmadan emeklilerin maaşına destek olmak için çalışacaklarını vaat ediyor? İktidar belediye başkan adaylarının verdiği bu vaatten yola çıkarak emeklinin açlığa mahkûm edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki, ülkenin her yerinde açlığa mahkûm edilen emeklilerden İstanbul’da yaşamayanlar ne olacak? Onların durumu ne olacak? Böyle saçma bir belediye seçimi vaadi olmaz. İnsanların aklıyla ancak bu kadar dalga geçilir.

Gel gör ki; sayfalarında ülke adına derin stratejiler, iktidar üzerine “büyük oyun”lardan bahseden iktidar destekçisi gazetelerin sayfalarında durmadan “uyarı-yorum” diye toplumu aydınlatan(!) kalem erbaplarından yine ses yok. İnsanların bu kadar aptal yerine konulmasından rahatsız değiller. Bu entel, edebiyat, münevver tayfasından bir kereye mahsus bile olsa iktidara bir şey söyleme cesareti göremiyoruz. Ne kalemin namusu ne de fikrin namusu umurlarında! Ne de Allah’a verecekleri hesap…

Diğer verilen komik vaatlerinden biri de kadınlar için kıraathane vaadi. Hangi ülkede yaşıyorlar ve hangi millete hitap ediyorlar bilmiyoruz ama ülkenin gerçeği ekonomik kriz, sosyal kriz ve ahlâki kriz ülkede en üst düzeyde. 2000 öncesi bu ülkede bir babanın çalışması ile dört kişilik bir aile geçinebiliyordu. Günümüzde ise dört kişilik bir ailenin insanca yaşayabilmesini bir kenara bırakınız; yoksulluk sınırına ulaşabilmesi için ailede beş kişinin çalışması gerekiyor. Ülkemizin kadınlarının artık tek dertleri çocukları büyütmek değil; sabahın köründe uyanır uyanmaz işe gitmek ekonominin acımasız çarklarına dâhil olmak zorunda. Hele İstanbul gibi insanın günün ortalama dört saatinin trafikte geçtiğini ve akşamın bir vakti evine geldiğini düşündüğümüzde bu kadın ne zaman kıraathaneye gidecek? Çocuğunun beslenme çantasına doğru düzgün besleyici değeri olan yiyecek koyamayan kadınların tek derdi kadınlara özel kıraathane mi? Sınavlarda heder olan çocuklarının geleceği endişesi ile ömrünü tüketen kadınlarımızın belediyelerden beklentisi kadınlara özel kıraathane mi? Depremde çocuğunu kaybeden anne mi gidip o kıraathanede çay içecek?

İktidar mensupları kendileri için, kendi çevreleri için haksız kazançlarla elde ettikleri ile “lale devri” ortamı kurduğundan, yaşadıkları hayat ile milletimizin yaşadığı hayat ile bağı olmadığı için olsa gerek milletimizin gerçekliğinden uzaklaştıkça uzaklaştılar. (Simidin fiyatını bile bilmeyen belediye başkan adaylarının yaşadıkları “lale devri”ne bariz işaret) Belki de İsrail ile ticarete devam ederken milletimizi oyalayacak başka konulara ihtiyaçları vardı.

Beyler, bayanlar! Çocukları merkeze alan şehirleri kurma ihtiyacımız varken “bedava kek, bedava çay” muhabbetinizi başka yerde mi yapsanız?!

QOSHE - Millet Bahçelerinden Millet Kıraathanelerine! - Elif Örs
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Millet Bahçelerinden Millet Kıraathanelerine!

26 1
01.02.2024

Ülkede yeniden bir seçim sürecine girdik. İktidar bu zamanı her seçim öncesi olduğu gibi bu seçim sürecinin de “horoz dövüşü” ile geçmesi için elinden geleni yapıyor. Çünkü bu “horoz dövüşü” ne kadar uzarsa ne kadar şiddetli olursa milletimiz o kadar kamplaştırılacak ve bu kamplaşma sonucu çıkan gerilim, tartışmalar ve kavgalar sebebiyle milletimiz iktidarın yaptıklarını yine sorgulayamayacak.

Ülkenin dertleri dağ gibi yığılmışken ve iktidarın, Cumhur İttifakı’nın bunu çözmeye ne programı ne niyeti varken en iyi seçim kazanma yolu kavga çıkartmak. İktidarın ve cumhur ittifakının bu seçimleri kaybetmemek istemesinin bir sebebi makam elde etmekten öte eğer iktidardan olurlarsa mahkeme önüne çıkmalarının ve geçmişin hesabının sorulma korkusu. Şu zamana kadar haksız şekilde elde edilen makamlar, haksız şekilde yandaşlara peşkeş çekilen ihaleler sonucu elde edilen ekonomik statüleri kaybetmek de zor. Elde ettiklerini kaybetme korkusunu en çok yaşayanlar da en çok “bayrak, vatan, ezan, din” diye ortalarda bağıranlar. Dertleri ne bayrak ne vatan ne de din!

Yeniden seçim gündemine dönersek iktidar partisinin tavır tutumunu İstanbul adayı üzerinden okuyabiliriz. İktidar partisinin İstanbul seçmenine vaatlerine baktığımızda gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz. İktidarın genel politikada yapmak zorunda olduğu ama yapmadığı her şeyi İstanbul seçmenine seçim vaadi olarak veriyor. İstanbullu emeklilere “2500 lira” vereceğini vaat........

© Milli Gazete


Get it on Google Play