Zaman ilerledikçe dünya nüfusu artıyor, insan sayısı çoğaldıkça insanın yalnızlığı da aynı oranda artarak devam ediyor. Kitle iletişim araçları çoğalıyor ama aynı şekilde insanın yalnızlığı artıyor. İletişim çağında yaşıyoruz, iletişime dair yazılıp çizilen eserlerin sayısı hiç bu kadar olmamıştır ama yine de insanın yalnızlığı artmaya devam ediyor. Bir tıkla ulaşamayacağımız yer kalmamış durumda, tanıdık, eş, dost ve arkadaşlarımız dünyanın neresinde olursa olsun, istediğimiz şekilde görüşme imkânına sahibiz ama her nedense insan yalnızlaşmaya devam ediyor. İnsan sadece çevresindekilerden değil, kendinden, doğadan, doğal olan şeylerden, hayatın kendisinden, hakikatten ve dahi tüm saymakla bitmeyecek değerlerden uzaklaşıyor ve insanın yalnızlığı artarak devam ediyor.

İnsanın sanal dünyalar içerisinde artan yolculuğu öncelikle kendisine karşı yalnızlığını artırıyor. İnsanın gerçek hayattan kopuşu, beraberinde kendisine olan yabancılığını da artırıyor. Akıllı telefonlar, sosyal medya kanalları, oyunlar, eğlenceler derken insan kendi kendisi ile baş başa kalmaya fırsat bulamıyor. Kendisi ile baş başa kalamayan insan, dolayısıyla kendisini dinleyemiyor, kendine kulak veremiyor. Kendine sorup, kendi cevap veremiyor. Kendi başına düşünemiyor ve her geçen gün yalnızlığı ve kendine olan yabancılığı artıyor. Her alışkanlıkta olduğu gibi zaman içerisinde bu durum, tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa dönüşüyor. Bugün toplumsal olarak yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri muhtemelen insanın yalnızlığı olsa gerek. Bu yalnızlık arttıkça yabancılaşmaya dönüşüyor. İnsan, kendine yabancılaştığında tanınamaz hale geliyor. Yabancılaştıkça da yalnızlığı artıyor. Yalnızlık ve yabancılaşma el ele verip insanın baş düşmanı haline geliyor.

Ve artık insan, yakın çevresinden başlayarak yaşadığı toplumdan da uzaklaşıyor. Yalnızlık derin bir yara haline dönüşüyor ve en nihayetinde insan kendinden sonra yaşadığı topluma da yabancılaşmaya başlıyor. Sosyal bir varlık olarak yaratılan insan, artık bireyselliğin pençesine düşüyor. Bireysel yaşam, beraberinde bencilliği getiriyor. Bencillik duyarsızlığı doğuruyor. Bencil ve duyarsız hale gelen insan artık diğerlerini umursamamaya başlıyor. İşte insanlığın bittiği nokta burasıdır. Sadece kendisi için yaşayan bir insana ne kadar insan diyebilirsiniz? Modern toplumun insana birey demesinin bir sebebi de budur. Bireyselliğin kökeninde birey yatar, yani yalnızlaşan, çevresine yabancılaşan, bencilleşen, başkalarını umursamayan biri. Bireysellik öncelikle kendi ihtiyaçlarına odaklanmayı merkeze aldığı için diğerlerinin umursanmadığı bir yaşam biçimidir. Bunu izahı sadece kendi ihtiyaçları olarak sınırlamak da yetersiz olur, zira bireysel yaşam tarzı aynı zamanda kendi koruma alanının konforundan da vazgeçemez. Tehlikeli gördüğü her şeyle arasına bir mesafe koyar. Bu bağlamda Gazze’de ne olup bittiği bireyselliğin esirleri için çok da önemli değildir. Onların Starbucks konforuna müdahale edemezsiniz. Onlardan Gazze için somut fedakârlıklar bekleyemezsiniz. Kendine düşmüş, kendinde kaybolmuş bir birey sadece kendi menfaatlerine odaklanır. Kazanabilecekleri birtakım dünyalıklar için Gazze’yi bile istismar edebilirler. Bu durum, bencilleşmiş bir birey için sıradan bir hadisedir.

Sağlıklı insanların yetiştirilemediği toplumlarda popüler kültürün hâkimiyetinin en önemli yaşam formlarından olan bireysellik gelişme içindedir. Bireysellik, kolektif çalışma kültürünü, empatiyi ve iyiliği yok eden bir zehir gibidir. Bireysellik, insanı kapitalizme yumuşak lokma yapan bir anlayıştır. Özet olarak insanın kendinden uzaklaşması ile başlayan yalnızlık süreci özelde kendini çürütürken genelde de toplumu çürütmektedir. Kendi ile barışık, topluma karışan, birlik ve beraberliğin anlamını idrak etmiş bir topluma olan ihtiyacımız her geçen gün daha da artıyor. Allah yardımcımız olsun.

QOSHE - Birey, toplum ve çürüme - Fatih Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Birey, toplum ve çürüme

9 4
08.03.2024

Zaman ilerledikçe dünya nüfusu artıyor, insan sayısı çoğaldıkça insanın yalnızlığı da aynı oranda artarak devam ediyor. Kitle iletişim araçları çoğalıyor ama aynı şekilde insanın yalnızlığı artıyor. İletişim çağında yaşıyoruz, iletişime dair yazılıp çizilen eserlerin sayısı hiç bu kadar olmamıştır ama yine de insanın yalnızlığı artmaya devam ediyor. Bir tıkla ulaşamayacağımız yer kalmamış durumda, tanıdık, eş, dost ve arkadaşlarımız dünyanın neresinde olursa olsun, istediğimiz şekilde görüşme imkânına sahibiz ama her nedense insan yalnızlaşmaya devam ediyor. İnsan sadece çevresindekilerden değil, kendinden, doğadan, doğal olan şeylerden, hayatın kendisinden, hakikatten ve dahi tüm saymakla bitmeyecek değerlerden uzaklaşıyor ve insanın yalnızlığı artarak devam ediyor.

İnsanın sanal dünyalar içerisinde artan yolculuğu öncelikle kendisine karşı yalnızlığını artırıyor. İnsanın gerçek hayattan kopuşu, beraberinde kendisine olan yabancılığını da artırıyor. Akıllı telefonlar, sosyal medya kanalları, oyunlar, eğlenceler derken insan kendi kendisi ile baş başa kalmaya fırsat bulamıyor. Kendisi ile baş başa kalamayan insan, dolayısıyla kendisini dinleyemiyor, kendine kulak veremiyor. Kendine sorup, kendi cevap veremiyor. Kendi başına düşünemiyor ve her geçen gün........

© Milli Gazete


Get it on Google Play