Kendimizin çalıp kendimizin oynadığı işlerden ne zaman vazgeçeriz acaba? Ya da bu işler neden böyle diye düşünüyor muyuz? Neden çalan da oynayan da biziz hiç düşündük mü? Hadi çalan biziz oynayanlar neden hep aynı. Toplumsal işlerde katılımcılıktan daha önemli ne olabilir ki. Başkaları olmadan bu işlerin ne anlamı var sizce? Başkalarını dâhil etmeden, başkalarına anlatamadan, başkalarının gönlünü kazanmadan, başkalarını eğitmeden, başkalarını gönüllü hale getirmeden, başkalarını da çalışan kadroya dâhil etmeden yaptığımız işlerin ne kadar anlamı olabilir ki!

Tebliğ hareketi olduğunuzu iddia ediyorsanız başkalarına ulaşmanız gerekir. Ulaşamıyorsanız, o zaman ciddi bir özeleştiri yapmanız gerekir. Tepeden tırnağa yöntem ve metotlarınızı gözden geçirmeniz gerekir. İnsanların sizi anlamadığını düşünüyorsanız o zaman yine aynı şekilde ciddi bir sorgulama içerisine girmeniz gerekir. Belki de siz insanlara anlatamıyorsunuzdur. Eğer siz kendi yetiştirdiğiniz dava adamları ile bile iletişim sorunları yaşıyorsanız problem bambaşka boyutlara ulaşmış demektir. Eğer siz kendi dava kardeşlerinizi inandığınız davada koşturtamıyorsanız problem artık çözülemez noktaya doğru şaha kalkmış demektir. Özetle, insan kaynağını bile yönetmekten aciz bir yapıdan hayırlı ve faydalı işler çıkmaz.

Aslında daha önceki yazılarımda da çok önemli problemlerin altını çizmeye çalıştım. Şimdi biraz da çözüm anlamında birkaç önemli husustan bahsetmek istiyorum. Şöyle ki, sadece sosyal işlerde değil, aklınıza gelebilecek her türlü işte, bir görevde uzun yıllar kalmak çözümsüzlüğün en temel işaretlerindendir. Yani, taze kan hamleleri, zamanında yapılan görev değişiklikleri problemlerin çözülmesine ciddi katkı sağlayacak hareketlerdendir. Bu durumu bir teşkilatta uzun yıllar görev yapmış herkes çok iyi bilir. Eğer problemleri çözmek, içinde bulunduğunuz yapıyı her geçen gün geliştirmek istiyorsanız özellikle sizin gibi düşünenlere değil, sizin gibi düşünmeyenlere kulak vermeniz gerekmektedir. Farklı fikirlerin olmadığı bir toplantı masasında aslında o toplantıyı yönetenden başka kimse yoktur. Özellikle başkanlık makamında olan kişilerin küsmek, darılmak, alınmak, bozulmak gibi hakları yoktur. Tek bir insanı bile kaybetme lüksleri asla yoktur. Bunu başaramayan bir başkanın yapacağı en hayırlı hareket oturduğu koltuğu acilen terk etmek olmalıdır. Eğer davanızın Allah’ın davası olduğuna inanıyorsanız o zaman o davayı koruyacak olan siz değilsinizdir. Allah’ın davasının birilerine ihtiyacı yoktur sadece o davada daha fazla insanın kazanılması zorunluluğu vardır.

Sosyal işlerde birçok işin altına girip hepsini yarım yamalak yapmaktan ziyade daha az işi sahiplenip, sahiplenilen işlerde marka olmak çok daha önemlidir. Bu bağlamda öncelikle ilgi alanlarımızla etki alanlarımızın ayırdının farkına varmak gerekmektedir. İlgilendiği her alanda etkili olduğunu düşünmek acemilikten başka bir şey değildir. Yönettiğiniz alanın kodlarına hâkim olmak da çok önemlidir. Yani bir sivil toplum kuruluşunda yönetici iseniz sivil toplumun çalışma kodlarına, bir partide yöneticiyseniz siyasal çalışmaların kodlarına hâkim olmanız gerekmektedir. Bir STK başkanı olarak parti lideri gibi hareket ederseniz elbette başarılı olamazsınız. Bulunduğunuz çalışma alanına odaklanmak çok önemlidir. Başka sorunlar sizi ilgilendirmez. Siz eğer bir gençlik teşkilatında yönetici iseniz siyasal alanın sorunları sizi ilgilendirmez. Siyasal işlerde gördüğünüz problemlere takılır kalırsanız gençliğin yaralarına merhem olamazsınız. Bir mobilya ustasının elektronik eşyalardaki sorunları kafaya takması sizce ne kadar mantıklı olurdu?

Problemlerin tespiti olmadan çözümler bulunamaz. Çözüm yollarına ulaşmak isteyen herkes de öncelikle problemlerin varlığını kabul etmesi gerekir. Bu da güçlü bir özgüven gerektirir. Aksi halde işler yolundaymış zannı ile girilen vebalin altından hiç kimse kalkamaz. Kısaca güçlü bir yeniden doğuşa ihtiyacımız var. Yaşanabilir bir Türkiye’nin, yeniden büyük Türkiye’nin ve yeni bir dünyanın kurulması işte bu detaylardan geçiyor.

QOSHE - Sosyal dünyamızın güncel ihtiyaçları - Fatih Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sosyal dünyamızın güncel ihtiyaçları

15 1
03.03.2024

Kendimizin çalıp kendimizin oynadığı işlerden ne zaman vazgeçeriz acaba? Ya da bu işler neden böyle diye düşünüyor muyuz? Neden çalan da oynayan da biziz hiç düşündük mü? Hadi çalan biziz oynayanlar neden hep aynı. Toplumsal işlerde katılımcılıktan daha önemli ne olabilir ki. Başkaları olmadan bu işlerin ne anlamı var sizce? Başkalarını dâhil etmeden, başkalarına anlatamadan, başkalarının gönlünü kazanmadan, başkalarını eğitmeden, başkalarını gönüllü hale getirmeden, başkalarını da çalışan kadroya dâhil etmeden yaptığımız işlerin ne kadar anlamı olabilir ki!

Tebliğ hareketi olduğunuzu iddia ediyorsanız başkalarına ulaşmanız gerekir. Ulaşamıyorsanız, o zaman ciddi bir özeleştiri yapmanız gerekir. Tepeden tırnağa yöntem ve metotlarınızı gözden geçirmeniz gerekir. İnsanların sizi anlamadığını düşünüyorsanız o zaman yine aynı şekilde ciddi bir sorgulama içerisine girmeniz gerekir. Belki de siz insanlara anlatamıyorsunuzdur. Eğer siz kendi yetiştirdiğiniz dava adamları ile bile iletişim sorunları yaşıyorsanız problem bambaşka boyutlara ulaşmış demektir. Eğer siz kendi dava kardeşlerinizi inandığınız davada koşturtamıyorsanız problem artık çözülemez noktaya doğru şaha kalkmış demektir. Özetle, insan kaynağını bile yönetmekten aciz bir yapıdan hayırlı ve faydalı işler çıkmaz.

Aslında daha önceki yazılarımda da çok........

© Milli Gazete


Get it on Google Play