Geçen yazımızda muhatabı anlamadan ve tanımadan hakkında fikir ve hüküm sahibi olmanın mümkün olmadığından bahsetmiştik. İsrailoğullarını tanımanın onlar hakkında farklı beklentilere girmememizi temin edecek husus olduğunda şüphe yoktur. Kur’ân-ı Hakim’de onlar hakkında dile getirilen özelliklere şu şekilde devam edebiliriz:

4) İsrailoğulları hakikati tahrif etmede mahir bir topluluktur. Kendilerine gönderilen ilâhi kelâmı da tahrif etmişler ve nefislerinin arzu ettiği şekilde bir kılıfa sokmuşlardır. Bu sebeple de Allah’ın gazabını celp etmişlerdir. Allah Teâla mukaddes kitabında şöyle buyurur: Artık (ey mü'minler) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını mı umarsınız? Hâlbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrâtı) dinlerlerdi de akılları aldıkdan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi.[1] İmam Kurtubi (r.aleyh) bu âyeti tefsir ederken şöyle der: Ayette yer alan soru edatı inkâridir. Sanki Allah Teâla Yahudilerden olan bu kavmin hidayetinden yana umutsuz olmaya sevk etmektedir.[2] O halde şu soruyu soralım: Allah Teâla’nın kelamını tahrif etme cür’etinde bulunanlar Gazze’de vâki olanlara ve işledikleri cürümlere ilişkin haberleri, bilgileri mi doğru aktaracak?

5) İsrailoğulları katil bir topluluktur. Kendilerine gönderilen nice peygamberleri katletmişlerdir. Hidayeti tercih hususunda batıla arka çıkmakta ısrarcı ve inatçıdırlar. İşin hakikati onlara çokça peygamber gönderilmesi de hastalıklı olmalarından ötürüdür. Allah Teâla’nın onlara diğer kavimlere nispetle daha fazla peygamber göndermesi bu sebepledir. Zira doktorun sayısı hastalığın sürekli ve müzmin olduğu yerlerde artış gösterir. Allah Teâla mukaddes kitabında şöyle buyurur: Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele![3] İmam Taberi (r.aleyh) âyetin tefsirinde şöyle der: Onlar, Zekeriya ve oğlu Yahya (aleyhimesselam) gibi kendilerini işledikleri günahlar ve Allah’ın kendilerine gönderdiği kitaplarda sakındırdığı işlerden men eden peygamberleri öldürürlerdi.[4] O halde şu soruyu soralım: Allah’ın kendilerine gönderdiği hidayet rehberlerini öldürenler, nurdan yüz çevirip karanlığa gömülenler bizim yaşamamızı isterler mi?

6) İsrailoğulları Firavun’un zulmünden kurtulmalarına vesile olan denizin yarılması mucizesini müşahede etmelerine rağmen daha aralarında Musa (Aleyhisselam) varken Allah Teâla’ya ibadeti terk edip buzağıya tapmışlar ve tam bir nankörlük sergilemişlerdir. Allah Teâla mukaddes kitabında şöyle buyurur: Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilâh) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hiçbir yol göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular.[5] Merhum Seyyid Kutub( r.aleyh) âyetin tefsirinde nefis bir tespitte bulunarak şöyle der: İsrail doğası gereği yoldan sapmadan bir adım bile doğrulmaz. Onun bu tabiatı tasavvur ve inançta duyusal görme aralığının üzerine pek çıkmaz. Rehberlik ve doğrultmada hafif bir fasıla durumunda dahi bu doğasının tekrar nüksetmesi kolaydır.[6] O halde şu soruyu soralım: Daha peygamberleri aralarında iken dalalete düşen bu topluluk içinde bulunduğu batılı terk edip bizim hakkaniyete davet eden nidalarımıza cevap verir mi?

7) Bu kavim Efendimiz (Aleyhisselam) ile yaptığı anlaşmaları daima bozmuş, her fırsatta Müslümanların aleyhine çalışmıştır. Allah Teâla mukaddes kitabında bu hususa dair şöyle buyurur: Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden ahidlerini bozan kimselerdir.[7] Nitekim Rasulullah (Aleyhisselam) Medine’yi teşrif ettiğinde orada bulunan Yahudi kabilelerle de anlaşma yapmış, Medine Vesikası çerçevesinde huzur ve güven ortamını tesis etmeye çabalamıştır. Lakin onlar birbiri ardınca yaptıkları anlaşmaları bozmuş ve ihanet etmişlerdir. Bu bağlamda ilk ihaneti Kaynukaoğulları, ikincisini Nadiroğulları, son ihaneti de Kurayzalılar yapmışlardır. Siyer’de uzun uzadıya detayları bahsedilen bu ihanetler ve cezaları bizi şu soruyu sormaya sevk etmektedir: Efendimiz (Aleyhisselam) ile olan ahitlerini bozanlar, bize karşı mı vefalı olacaklar?

QOSHE - İsrailoğulları -2- - Hamza Korkmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrailoğulları -2-

13 0
08.03.2024

Geçen yazımızda muhatabı anlamadan ve tanımadan hakkında fikir ve hüküm sahibi olmanın mümkün olmadığından bahsetmiştik. İsrailoğullarını tanımanın onlar hakkında farklı beklentilere girmememizi temin edecek husus olduğunda şüphe yoktur. Kur’ân-ı Hakim’de onlar hakkında dile getirilen özelliklere şu şekilde devam edebiliriz:

4) İsrailoğulları hakikati tahrif etmede mahir bir topluluktur. Kendilerine gönderilen ilâhi kelâmı da tahrif etmişler ve nefislerinin arzu ettiği şekilde bir kılıfa sokmuşlardır. Bu sebeple de Allah’ın gazabını celp etmişlerdir. Allah Teâla mukaddes kitabında şöyle buyurur: Artık (ey mü'minler) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını mı umarsınız? Hâlbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrâtı) dinlerlerdi de akılları aldıkdan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi.[1] İmam Kurtubi (r.aleyh) bu âyeti tefsir ederken şöyle der: Ayette yer alan soru edatı inkâridir. Sanki Allah Teâla Yahudilerden olan bu kavmin hidayetinden yana umutsuz olmaya sevk etmektedir.[2] O halde şu soruyu soralım: Allah Teâla’nın kelamını tahrif etme cür’etinde bulunanlar Gazze’de vâki olanlara ve işledikleri cürümlere ilişkin haberleri, bilgileri mi doğru aktaracak?

5) İsrailoğulları katil bir topluluktur. Kendilerine gönderilen nice peygamberleri katletmişlerdir. Hidayeti tercih hususunda batıla arka çıkmakta ısrarcı ve inatçıdırlar. İşin........

© Milli Gazete


Get it on Google Play