Alaaddin Aytekin el-Bundukdari’nin Kahire’ye gelmesi, kendine bağlı diğer Memlukleri gibi Baybars’ın da kendi kabiliyetlerini göstermesi açısından bir fırsat olmuştu. Ve bu fırsatı çok iyi değerlendiren Baybars, kısa zamanda son büyük Eyyubi Sultanı el Melikü’s Salih Necmeddin Eyyub’un bile dikkatini çekmişti. Bu arada Bundukdari, Sultan tarafından yeniden gözden düşüp tutuklanmıştı. Sultan Necmeddin Salih, Baybars’ın da içinde bulunduğu ve özel seçtiği memlukleri dahil tüm mülküne el koymuştu. Baybars ise efendisi Bundukdari’yi hiç unutmamış, artık yolları ayrılmış olsa bile hayatı boyunca ona nispeten el Bundukdari mahlasını ismi ile beraber kullanmıştı.

Sultan, sonrasında Baybars’ı daha yakından tanımış ve çok geçmeden onu en güvendiği ve en yakın askeri birliğinin içine alıp daha gençliğinin başında emrine bir birlik vererek komutan yapmıştı. Daha birkaç sene önce Kıpçak bozkırında esir edilen Baybars, şimdi Mısır’da Eyyubi Devleti’nin en önemli memluk askerlerinden biri olmuştu.

İslam dünyasında Memluk (kölemen) asker geleneği, büyük Abbasi sultanı Harun Reşid’in oğlu sultan Mutasım zamanından beri başlamıştı. Mutasım zamanında başta Oğuzlar olmak üzere esir olarak kuzeyden getirilen Türk çocukları, sıkı bir askeri eğitimden geçirilir ve orduda asker olarak göreve alınırdı. Bu gelenek daha sonraki halifeler ve Abbasilerden sonra da Eyyubiler döneminde de büyüyerek devam etmişti. Öyle ki Abbasiler zamanında artık ordu yönetimi tamamen Türk memluklerin eline geçmişti. Halife Sultanlar, bu Türk komutanlar tarafından belirlenir olmuş, onların yegâne iktidar gücü olmuşlardı. Onlar için Samarra adında bir şehir kurulmuştu. Hatta bu Türk komutanlar, vali olarak gittikleri Mısır’da önce Tolunoğulları ve daha sonra İhşidler adında hanedanlıklar kurarak bağımsız yönetim sergilemişlerdi.

Eyyubi Devleti’nde de en başından beri ordunun büyük çoğunluğu Türk askerlerden oluşmaktaydı. Memluk asker geleneğini Eyyubiler daha da geliştirmişti. Özellikle, Baybars’ı da hizmetine alan son büyük hükümdar el Salih, Memluk kuvvetine en çok değer veren sultan olmuştu. Sadece kendisine bağlı 1000’e yakın çok özel bir memluk kuvveti oluşturan el Salih, onlar için Kahire’de, Nil nehrindeki Ravza adasında içinde evler, saraylar ve kışlaların bulunduğu bir yaşam alanı oluşturmuş ve kendisi de bu çok güvendiği, evlatları gibi gördüğü Memlukleri ile yaşamıştı.

El Salih, Türk savaşçıların gücünü aslında başından beri çok iyi bilen bir hükümdardı. Mısır sultanlığından önce El Cezire bölgesinin hakimi iken, kısa zamanda kuzey Irak ve Sureyi’nin tamamına hakim olması da Harezm Türkleri sayesinde olmuştu. Harezm Türklerinin Suriye’ye geliş hikâyeleri ise çok çarpıcıydı.

Moğollara karşı büyük bir savunma hattı oluşturduktan sonra gurura kapılıp çevredeki Türk ülkelerine de saldıran büyük kahraman ve Harzemşahların son hükümdarı olan sultan Celaleddin Mengüberti, Anadolu Selçukluları ile savaşa tutuşmuş ve Yassıçemen Savaşı’nda çok ağır bir yenilgi alarak ordusu yok olmuştu. Bütün hayatı Moğollar ile inanılmaz bir mücadele içinde geçen, yok olmuş bir devleti tekrar tutup ayağa kaldıran, Cengiz Han’ı bile savaş meydanından geri kaçırtan, cesaretin kendisi olan Celaleddin, siyasi basiretsizliği ve büyüklük guruna kapılmasının bedelini şimdi ağır bir şekilde ödemiş, Yassıçemen’den sonra tek başına kaçtığı Diyarbakır dağlarında yerli halk tarafından öldürülmüştü.

Ondan sonra başsız kalan ve dağılan Harezm ordusunun en önemli kısmı, ilk olarak Anadolu Selçukluları’nın büyük hükümdarı Alaaddin Keykubat’ın hizmetine girip önemli katkılar sağlamışlar, ancak onun ölümü üzerine sultan olan Gıyaseddin Keyhüsrev ve vezir Sadettin Köpek’in karaktersiz tutumları ve liderleri Kayır Han’ı öldürmeleri üzerine buradan ayrılarak, kuzey Suriye taraflarına gelmişlerdi. Burada 5000 kadar tamamı atlı bir birlik oluşturan Harezmliler, liderleri Berke Han önderliğinde bölgede önüne gelen tüm yapılara saldırmış ve hiç kimsenin durduramadığı ezici bir güç olmuşlardı. Kuzey Suriye bölgesini yaptıkları talan akınları ile yakıp yıkmışlardı.

İşte el Salih, daha el Cezire meliki iken bu büyük gücü nasıl kullanacağını iyi anlamış, onlara Urfa ve dolaylarındaki şehirleri ikta olarak vererek desteklerini almış ve bu büyük destek sayesinde kısa zamanda Kuzey Irak ve Suriye’nin tamamına sahip olmuştu. Siyasi zekâsının büyüklüğünü daha bu tarihte ortaya koyan el Salih, böylece Eyyubi melikleri arasında en güçlüsü konumuna yükselmişti. Ve bu büyük gücü de kullanıp Kahire’de Eyyubi tahtına oturması da fazla zaman almamıştı.

Harezmlilerden aldığı destek sultan olması ile de bitmemişti. 6. Haçlı Seferi sonucunda kutsal şehir Kudüs, 1229 yılında babası el Kamil tarafından Haçlılara teslim edilmişti. Bu durum hem Selahaddin Eyyubi’nin büyük mücadelesine ihanet olmuş, hem de İslam aleminde derin bir teessür oluşturmuştu. Kudüs’ü, 15 yıllık bir aradan sonra tekrar alıp, İslam dünyasına hediye etmek isteyen El Salih, bu iş için yine Harezmlilerden destek istemiş ve geçeceği yerlerde onlara talan hakkı vermişti. Bu isteği memnuniyetle karşılayan Berke han komutasındaki Harezmliler, Suriye’den yola çıkıp, önlerine çıkan her yeri yağma ve talan ederek Kudüs’e varmıştı. Şimşek hızında bir harekâtla Kudüs’e gelen Harezmliler, asıl yağmayı burada yapmış, şehri kısa zamanda ele geçirmiş, büyük katliamlar yapmış, Hristiyanlara ait kutsal yerleri yakıp yıkmış, şehri bir enkaz yığını haline getirmişlerdi. Böylece Kudüs, son ve kesin olarak tekrar İslam topraklarına katılmıştı.

Harezmlilerin desteğine son bir defa ihtiyacı olan el Salih, Kudüs’ten sonra Gazze’ye gelen Harezm birliklerine kendine bağlı Mısır birliklerini de eklemiş ve bu birleşik ordu, Gazze’den kuzey Suriye’ye kadar, Suriye’nin tamamını almıştı. Böylece el Salih, Selahaddin Eyyubi ve Kardeşi El Adil’den sonra Mısır ve Suriye’nin tamamına sahip olan son büyük sultan olmuştu. Ancak sultan el Salih, bu büyük gücünün karşısında yine tek bir gruptan tedirgin oluyordu; Harezmliler…

Çok yakından tanıdığı Harezmlilerin daha da güçlenmesini istemeyen el Salih, bu büyük hizmetlerine rağmen onlara vaat ettiği Suriye topraklarını vermemiş ve bu durum şimdiye kadar tüm olaylarda kader birliği yapmış, birbirlerine çok şeyler kazandırmış bu iki tarafı düşman etmişti. Bu kez Mısır’da oluşturduğu güç ile Suriye’de Harezmliler ve müttefiklerine saldıran el Salih, sultan olmasındaki en büyük paya sahip Berke Han’ı öldürmüş ve Harezmlilerin tamamını yok etmişti. Böylece Harezmliler, tarih sahnesinden tamamen silinmişlerdi.

Harezmlileri yok ederek tahtının en büyük destekçilerini de kaybettiğini çok iyi bilen el Salih, işte bu tarihten sonra kendisine sıkı sıkıya bağlı, en az Harezmliler kadar savaşçı ancak onlardan çok daha disiplinli ve çok iyi eğitimli bir birlik oluşturmak istemiş ve yeni gözdeleri olarak bu kez kuzeyden esir olarak getirilen başka bir Türk grubuna, Kıpçaklara değer vermişti. İşte böylece özel bir ihtimamla yetiştirdiği Bahri Memlukleri gerçekten de her şeyiyle zamanın en mükemmel askerleri olarak el Salih’in iktidarının ve Eyyubi Devleti’nin bir numaralı teminatı olmuşlardı. Nil üzerindeki Ravza adasında yaşadıklarından dolayı bu askerlere Bahri Memlukler denilmişti.

Bu arada Baybars, el Salih’in tüm mücadelelerinde yanında bulunmuş, hem ondan devlet adamlığı ve yönetimi konularında ciddi tecrübeler kazanmış ve hem de askeri alanda büyük yararlılıklar göstererek, el Salih’in en yakınındaki birkaç kişiden biri ve Memluklerin de en önemli reislerinden olmuştu. Hatta daha 20 yaşındayken Bahri Memluklerinin lideri Aktay’ın yardımcısı konumuna yükselmişti.

QOSHE - 20 yaşında ordu komutanı; Baybars - Harun Yapıcı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

20 yaşında ordu komutanı; Baybars

17 1
25.04.2024

Alaaddin Aytekin el-Bundukdari’nin Kahire’ye gelmesi, kendine bağlı diğer Memlukleri gibi Baybars’ın da kendi kabiliyetlerini göstermesi açısından bir fırsat olmuştu. Ve bu fırsatı çok iyi değerlendiren Baybars, kısa zamanda son büyük Eyyubi Sultanı el Melikü’s Salih Necmeddin Eyyub’un bile dikkatini çekmişti. Bu arada Bundukdari, Sultan tarafından yeniden gözden düşüp tutuklanmıştı. Sultan Necmeddin Salih, Baybars’ın da içinde bulunduğu ve özel seçtiği memlukleri dahil tüm mülküne el koymuştu. Baybars ise efendisi Bundukdari’yi hiç unutmamış, artık yolları ayrılmış olsa bile hayatı boyunca ona nispeten el Bundukdari mahlasını ismi ile beraber kullanmıştı.

Sultan, sonrasında Baybars’ı daha yakından tanımış ve çok geçmeden onu en güvendiği ve en yakın askeri birliğinin içine alıp daha gençliğinin başında emrine bir birlik vererek komutan yapmıştı. Daha birkaç sene önce Kıpçak bozkırında esir edilen Baybars, şimdi Mısır’da Eyyubi Devleti’nin en önemli memluk askerlerinden biri olmuştu.

İslam dünyasında Memluk (kölemen) asker geleneği, büyük Abbasi sultanı Harun Reşid’in oğlu sultan Mutasım zamanından beri başlamıştı. Mutasım zamanında başta Oğuzlar olmak üzere esir olarak kuzeyden getirilen Türk çocukları, sıkı bir askeri eğitimden geçirilir ve orduda asker olarak göreve alınırdı. Bu gelenek daha sonraki halifeler ve Abbasilerden sonra da Eyyubiler döneminde de büyüyerek devam etmişti. Öyle ki Abbasiler zamanında artık ordu yönetimi tamamen Türk memluklerin eline geçmişti. Halife Sultanlar, bu Türk komutanlar tarafından belirlenir olmuş, onların yegâne iktidar gücü olmuşlardı. Onlar için Samarra adında bir şehir kurulmuştu. Hatta bu Türk komutanlar, vali olarak gittikleri Mısır’da önce Tolunoğulları ve daha sonra İhşidler adında hanedanlıklar kurarak bağımsız yönetim sergilemişlerdi.

Eyyubi Devleti’nde de en başından beri ordunun büyük çoğunluğu Türk askerlerden oluşmaktaydı. Memluk asker geleneğini Eyyubiler daha da geliştirmişti. Özellikle, Baybars’ı da hizmetine alan son büyük hükümdar el Salih, Memluk kuvvetine en çok değer veren sultan olmuştu. Sadece kendisine bağlı 1000’e yakın çok özel bir memluk kuvveti oluşturan el Salih, onlar için Kahire’de, Nil nehrindeki Ravza adasında içinde evler, saraylar ve kışlaların bulunduğu bir yaşam alanı oluşturmuş ve kendisi de bu çok güvendiği, evlatları gibi gördüğü Memlukleri ile yaşamıştı.

El Salih, Türk savaşçıların gücünü aslında başından beri çok iyi bilen bir hükümdardı. Mısır sultanlığından önce El Cezire bölgesinin hakimi iken,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play