Eğitimimiz sahih bir sisteme oturtulmalıdır. Gökte uçmasını bilen ama yerde yürümesini bilmeyen bir gençliği yetişmiş bir gençlik saymak ne derece doğru?

Ayaklar yere basmadan yukarıya odaklanıp zıplamak ya da yükselmek mümkün değil. Öncelikle sabite lazım. Bütün maharet ve marifetler bu sabite üzerine bina edilebildiğinde yetişmiş bir insandan bahsedebiliriz.
İlim, beşikle mezar arasındaki sürecin müktesebatıdır. Dünyaya gelir gelmez bilme süreci işlemeye başlar. Bu yolda ilerledikçe kişinin olgunluk durumuna bağlı olarak bilemediklerinin farkına varmak ve bilmediğini bilmek gibi ulaştığı bir seviye de vardır.

Bilmenin öznesi kişinin kendisidir. Nesneyi ve eşyayı bilinir hale getiren insanın bu süje olma durumudur. Evrende insan diye akıl ve irade sahibi bir varlık olmasaydı iğneden ipliğe her bir şey bilinmeyi bekleyecek ya da bilinme özelliğini yitirecekti.

İnsan, bildikleri kadarıyla eşyaya hükmeder. Eşyanın bilinirliği bilenin bilgi seviyesiyle sınırlı olmadığından her şey bilinmeyen tarafıyla gizemi devam ettirecektir.

Gelişen teknolojiyle birlikte bilgiye hızlı ve kolay ulaşılır olma sebebiyle öğretmen-öğrenci ilişkisinde tecessüse dayalı heyecan kaybolmaya yüz tutmuştur. Öğrenci, karşısındaki öğretmeni haber verici, ufuk açıcı veya eşik atlatıcı olarak görmemektedir.

Öğretmen sadece formel anlamda bir muhataptır öğrenci için. “Barika-i Hakikat” uzun zamandır ortalıkta görünmemektedir. Onun yerini hayatın gerçekleri ve artırılmış gerçeklik gibi yapay motivasyon unsurları almış.
Öğrenci ile bir şekilde sahip olduğu bilgi arasında birebir ilişki yerini bilgiyi araç olarak kullanmaya bırakmıştır. Modern hayatla birlikte bilgi bir kullanım nesnesi, dışa dönük bir ihtiyaç gidericidir. Neredeyse ontolojik bilgi unsurları bile teknik bilgiye dönüşerek zamanın koşullarını iyileştirme vasıtası haline gelmiştir.

Kırık dökük azıcık bir bilgiyle kendini allame zanneden yeni yetmelerin neden bu kadar çoğaldığını sanırım merak ediyorsunuzdur. Bunun cevabı tek kelimeyle, bilginin içselleştirilememesidir. Nakit para gibi kullanım vasıtası haline getirilen bilgi kariyer yapmak, sınavları geçmenin yollarını açmak için tüketime alet edildi. Bilginin metalaşması diye bir durumla karşı karşıyayız.

Öğretmen, yetiştirdiği öğrencide gizlidir. Yetiştirdiği öğrencilerin artılarında da eksilerinde de pay sahibidir. Bilgiyi vermeden evvel bu bilginin hangi derde derman olacağını, hangi boşluğu dolduracağını, insan oluşa ne gibi katkılar sağlayacağını öğretmesi gerekiyor öğretmenin. Öğrencide bilgiyi alma ve özümseme heyecanı yoksa bu öğretmenin keşif heyecanı oluşturmaması ile alakalı bir durumdur.

İKİ TİP ÖĞRENCİ

Fahreddin Razi, öğrencileri iki tip halinde tahlil ediyor:
Razi’ye göre birinci tip öğrenci, bir şey bilmese de bilmediğinin farkındadır. İlim meclislerine girmemiş. Söz ve sohbet ortamlarına katılmamış. Bir şey de söylemez, itiraz da etmez.
İkinci tip öğrenci ise epey bir şey öğrenmiş. Bilgiç. Kendince delil getirir, çıkarsamada bulunur, hatta itiraz eder. Üstün gördüğü kişilerle bir arada olmak ve onlarla görünmek de hoşuna gider. Nerede duracağını bilmez... Bir şeyler biliyor ya, olur olmaz her şeye sürekli müdahale eder. Kendince kötü ve yanlış saydığı her şeye karşı çıkar. Oysa karşı çıktığı şeyin karşı çıkmasını gerektirecek bir tarafı yoktur. İlmi ve tecrübesi yetmediğinden itiraz etmekte ısrar eder. Bu öğrencide eksik olan şey ise bilmediğini bilme bilgisidir. Eski tabirle cehl-i mürekkep yani katmerli cahillik.
Razi’nin tavsif ettiği birinci öğrenci bilmediğini fark ettiği için konuya dahil olmayan, katkı sağlamayan bir öğrencidir. Öğretmen, bu öğrenciye eksik taraflarını tamamlayıp telafi etme eğitimi verebilir ve bu eğitimden de gayet olumlu sonuçlar alabilir.

İkinci öğrenci için ise durum biraz zordur. Çünkü bu öğrenci sadece bilmemekle kalmıyor, bir de bilmediğini bilme seviyesinden de mahrumdur. Ne kadar bildiği şeyin aslında bilmediği şey olduğunu anlatmaya kalksanız okuduğunu bilmeye yaklaşmayacak yine bildiğini okuyacaktır.

QOSHE - Bilginin Metalaşması - Hüseyin Akın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bilginin Metalaşması

23 17
21.11.2023

Eğitimimiz sahih bir sisteme oturtulmalıdır. Gökte uçmasını bilen ama yerde yürümesini bilmeyen bir gençliği yetişmiş bir gençlik saymak ne derece doğru?

Ayaklar yere basmadan yukarıya odaklanıp zıplamak ya da yükselmek mümkün değil. Öncelikle sabite lazım. Bütün maharet ve marifetler bu sabite üzerine bina edilebildiğinde yetişmiş bir insandan bahsedebiliriz.
İlim, beşikle mezar arasındaki sürecin müktesebatıdır. Dünyaya gelir gelmez bilme süreci işlemeye başlar. Bu yolda ilerledikçe kişinin olgunluk durumuna bağlı olarak bilemediklerinin farkına varmak ve bilmediğini bilmek gibi ulaştığı bir seviye de vardır.

Bilmenin öznesi kişinin kendisidir. Nesneyi ve eşyayı bilinir hale getiren insanın bu süje olma durumudur. Evrende insan diye akıl ve irade sahibi bir varlık olmasaydı iğneden ipliğe her bir şey bilinmeyi bekleyecek ya da bilinme özelliğini yitirecekti.

İnsan, bildikleri kadarıyla eşyaya hükmeder. Eşyanın bilinirliği bilenin bilgi seviyesiyle sınırlı olmadığından her şey bilinmeyen tarafıyla gizemi devam ettirecektir.

Gelişen teknolojiyle birlikte bilgiye hızlı ve kolay ulaşılır olma sebebiyle öğretmen-öğrenci ilişkisinde tecessüse dayalı heyecan kaybolmaya yüz tutmuştur. Öğrenci, karşısındaki öğretmeni haber verici, ufuk açıcı veya eşik atlatıcı olarak görmemektedir.

Öğretmen sadece formel anlamda bir........

© Milli Gazete


Get it on Google Play