İki suçlu iki kabahatli; biri güçlü ve diğeri güçsüz ve zayıf. Üstelik suçlunun güçlü olanının (hem suçlu hem güçlü) ilginç bir şekilde dokunulmazlığı var. Adalet terazisini yanlış tutanlar suçlunun güçlü olanını ayırmakta mahirdirler. Nasıl mı? Üzerindeki dış kıyafete göre elbette. Paltolu, pardösülü, montlu, ceketli, cübbeli mi yoksa abalı mı? En yumuşak yünlü dış kıyafeti kim giymişse ilk taşı ona atabilirsiniz, yani abalıya! “Vurun abalıya!” deyimi öylesine söylenmiş değildir. Suçlu da olsa aman ha dokunmayın altından ayakkabılıya, milyarlık arabalıya. Vuracaksan köylüye vur ya da kasabalıya, takım ceketliye değil abalıya!

Güçsüzler bile haksızlığa maruz kaldıklarında gasıplar, zalimler ve şakiler arasında gözlerine kestirdikleri en çelimsizinden hesap sormaya kalkarlar. Yumruğu kimden yedilerse onun peşine düşmezler de onun uzaktan akrabası ya da onunla hasbelkader yol üzerinde ayaküstü selamlaştığı kişinin izini sürerler. Güçlü zalimlerin, müstekbirlerin, profesyonel hırsızların ve haksızların bırakınız hesap sorulma korkusu yaşamalarını, kara para aklar gibi akçeli işlerde bile son hız kendilerini aklamaya çalıştıklarını görebiliriz. Güçlü kişi tanrı bildiğinden güç devşirip, güç çalandır.

Meseleye sadece güç zaviyesinden de bakmamak lazım elbette. Marifet, maharet ve yetenek noktasında da benzeri durumla karşılaşmak şaşırtıcı değildir. Güçlü olanın en basit, en sıradan argümanı bile yerlere göklere sığdırılamaz, en yüksek derecede iltifata mazhar olurken, kabiliyetinin zirvesini yaşayan güçsüz birinin görmezden gelinmesi, yokluğa mahkûm edilmesi nerede ise olgunlaşıverir.

Sıradanlık, tevazuyu hayat tarzı haline getiren insanın görünürlüğüdür. “Kul” olmanın sırrına ermiş, kendisine kulluk etme cüreti gösterenin cesaretini kırmaya yönelik bir duruş sahibidir o. Bu yüzden güçsüz, fakir ve de iddiasız bir portreyi yansıtır. Tevazunun bir insanda oturuş biçimi, gerçek gücün mutlak ilahi güçte olduğunun en fasih dolaylı anlatımından başka bir şey değildir.

Kâğıt üzerinde, Cuma vaazlarında, cenaze törenlerinde ve ruhsal daralma yaşadığında herkes güçsüz, yoksul ve sıradan insandan yanadır. Fakat hayatın sokaklardan caddelere doğru gürül gürül aktığı öğle ile ikindi vakti neredeyse her tavır, yaklaşım, strateji ve taktik haksız da olsa güçlüden, yolsuz da olsa varsıldan yanadır. Ne de olsa her ortalama insan sabahın seher vakitlerinde ve akşam gün batımlarında en mistik ve en ahlâklı zamanlarını yaşar. Hâlbuki asıl olan yirmi dört saat haklıdan ve güçsüzden yana olabilmek yirmi dört saat ahlâklı kalabilmektir.

Güçsüz biri şartlar lehine değişip güç kazanmaya başladığında (para, mal mülk, makam, şöhret vb.) o kişiye yaklaşım da bir anda değişiverir. Selam verenler de selamını alanlar da birden çoğalır. Kişi sevenlerinin ne de çok olduğunu görüp afallar. Zayıfken, yoksulken, eli boşken, işsizken, asgari ücretli iken, kirasını ödeyemezken… acaba bu kalabalıklar nerede idi? Kuru kalabalıklardan bahsettiğim sanılmasın; dini bütün kalabalıkları kastediyorum.

“Bir gün işimize yarar”, “Hem o “Kaz Gelen Yerden Tavuk Esirgememe Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı”, “Bugün burada ise kim bilir yarın nerelere gelir.”, “oturup kalktığın adamın (parasal-makamsal) bir ağırlığı olmalı” gibi gizli ve aşikâr niyetler aslında inançta neyi yaşayıp amelde neyin peşinde olduğumuzun en açık göstergesidir.

Hiç unutmuyorum mahalleden moda tabirle bir yerlere gelmiş bir eski ahbapla uzun zaman sonra oturup çay içerken bana hiç unutamayacağım şu cümleyi kurmuştu. “Bak ben herkesin tanıdığı o…………………………………………..isimli kişi ile oturup ortam oluşturuyorum sen ise hâlâ kendine bile faydası olmayan ……………………………………………..ile oturup kalkıyorsun.” Oysa onun “benim ağır tanıdıklarım” dediği eşhası terazinin bir kefesine benim oturup kalktığımı söylediği kişiyi diğer kefesine koysak, emin olun benim sıradan arkadaşım şahsiyet ve insaniyet bakımından onların topundan daha ağır gelecektir.

QOSHE - Bırakın Takım Ceketliyi, Vurun Abalıya! - Hüseyin Akın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bırakın Takım Ceketliyi, Vurun Abalıya!

9 0
28.11.2023

İki suçlu iki kabahatli; biri güçlü ve diğeri güçsüz ve zayıf. Üstelik suçlunun güçlü olanının (hem suçlu hem güçlü) ilginç bir şekilde dokunulmazlığı var. Adalet terazisini yanlış tutanlar suçlunun güçlü olanını ayırmakta mahirdirler. Nasıl mı? Üzerindeki dış kıyafete göre elbette. Paltolu, pardösülü, montlu, ceketli, cübbeli mi yoksa abalı mı? En yumuşak yünlü dış kıyafeti kim giymişse ilk taşı ona atabilirsiniz, yani abalıya! “Vurun abalıya!” deyimi öylesine söylenmiş değildir. Suçlu da olsa aman ha dokunmayın altından ayakkabılıya, milyarlık arabalıya. Vuracaksan köylüye vur ya da kasabalıya, takım ceketliye değil abalıya!

Güçsüzler bile haksızlığa maruz kaldıklarında gasıplar, zalimler ve şakiler arasında gözlerine kestirdikleri en çelimsizinden hesap sormaya kalkarlar. Yumruğu kimden yedilerse onun peşine düşmezler de onun uzaktan akrabası ya da onunla hasbelkader yol üzerinde ayaküstü selamlaştığı kişinin izini sürerler. Güçlü zalimlerin, müstekbirlerin, profesyonel hırsızların ve haksızların bırakınız hesap sorulma korkusu yaşamalarını, kara para aklar gibi akçeli işlerde bile son hız kendilerini aklamaya çalıştıklarını görebiliriz. Güçlü kişi tanrı bildiğinden güç devşirip, güç çalandır.

Meseleye sadece güç zaviyesinden de bakmamak lazım elbette. Marifet, maharet ve yetenek noktasında da benzeri........

© Milli Gazete


Get it on Google Play