Ne vakit yeni bir sabaha uyansam ve ne zaman karşıdan karşıya geçmek için ilk adımı atsam dilime hep Turgut Uyar’a ait o dizeler takılır kalır: “Kafiyeye ve ölüme inanırım. /Bütün sular bir geçmiş’ tir, bütün incelikler.”

Pazartesi, pazar günü ile kafiyeli olduğu gibi salı günü ile de kafiyelidir. Cumartesi günü ile pazar günü arasındaki nakaratı ise en iyi memur olanlar bilir. Rutine dönüşen zaman kendini öne alıp insanı peşinden sürükler ki, buna da redif denir.

Ölüm de kafiye dizgesine tâbidir. Şaire (İsmet Özel) “Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır” dedirten belki de bu ünsiyettir. Her ölüm bir başka ölümü kendinin parçası kılar. Bir avuç kartopunun yuvarlanarak kocaman bir kar kütlesine dönüşmesi gibi.

Ölüm parçası gördüklerini kendine katmak için hayatımızı işgal eder. Ölümün vadedilmiş toprakları hayatınkinden daha zengin ve daha geniştir. Hayat kendi bünyesinde yaşattığı bilinç sahibi varlıkları misak-ı milli sınırlarıyla tahdit eder. Ölümün arz-ı mevud’u zengin kafiye örgüsü ile yakın bulduklarını peşinde sürükler.

Kafiye kelimenin kelimeye yol üzerinde dokunup geçmesidir. Kelimenin sözcük olup başka bir kelimeye sarkıntılık etmesinden bahsediyor değilim. Fıtri ve meşru yakınlığı olan iki kelime anlaşarak birbirine dokunmak hakkını kullanırlar. Fıtri ve meşru yasalar bunu güvence altına almıştır.

Su suyun üzerinden geçer, nezaket ve incelik bir başka nezaket ve inceliğin yanından şapka çıkarıp mütebessim kafa selamıyla yola revan olur. Kafiyede ne varsa ölümde o. En çok da kafiyenin zengin olanı sesini duyurur kulağı olanlara. İnsanın zengin olanı ölünce daha bir uzaklara ulaşır haberi. Zengin kafiyedeki şatafatla zengin ölümündeki teşyi ve seremoni aynı noktada buluşur.

Serbest şiir kaybettiği kafiyeyi arayan şiirdir. Çünkü şair onu elleriyle koyduğu yerde bulamamıştır. Uzaklarda, menfezlerde, dehlizlerde, şehrin arka sokaklarında aramaya koyulmuştur. Kimi zaman “buldum” sevinciyle kavradığı kelimeyi eline alışıyla bırakışı bir olur. Bu sevinçten bir kafiye parıltısı yansımıştır şiire. Bulmaya yaklaşmanın sevinci bulmanın yerini almıştır.

Ölümün rolünü üstlenir kafiye. Sizin onu aramanıza gerek yoktur, sizi aramadan bulur. Modern şiirimiz serbestliğini bu gönül rahatlığından almıştır dersek yanlış olmaz.

Ne kadar doğrudur bilmiyorum, ama şiirinin dallarına bolca kafiye konmuş şairler ölümle daha çabuk ve daha erken sözlenirlermiş gibi gelmiştir bana. Sanki bir dizeden dizeye yanıp sönen kafiyeler ölüme göz kırpar gibidir.

Ölümün gözü yoktur, olsaydı o da kafiyeye karşılık verir, gözü başka hiçbir şeyi görmezdi. Kafiye ölümle iletişim kurmak için bakışını ve dilini kullanırken ölüm kafiyeye sadece hisleriyle karşılık verir. Şimdi aklınıza modern kentli hecenin babası sayılabilecek Üstat Necip Fazıl’ın geleceğini biliyorum. “O halde Üstad’ın seksen yılı aşkın bereketli ömrünü nereye bağlayacaksınız?” diye sorduğunuzu işitir gibiyim.

Bana kalırsa Üstad’ın şiirinde ölüme meydan okur gibi kafiyeye meydan okuma vardır. Fenafilkafiye mertebesine ulaşmış gibidir. Kafiyenin çağrısına uyar gibi ölüme, ölümün çağrısına uyarcasına kafiyeye teslim olmuştur o: “ölümse/gel dese/tak tak tak/mu-hak-kak” Üstad’ın “Kâfiye” başlıklı şiirinden çekip aldığımız bu parçalı dizelerde form ölümün formu, anlam ölümün hakikatidir. Serbest şiir ölümde kafiyenin çenesini bağlayan bir şiirdir. Diğer yandan Orhan Veli gibi seyrek kafiyeli, Cahit Sıtkı misali bol kafiyeli şairlerin ölümle randevuyu öne aldıklarını da hatırda tutmak gerekiyor. Beş Hececiler’e gelince, onların (Faruk Nafiz Çamlıbel hariç) edebi ölümleri doğal ölümlerinden bile daha hızlı seyrettiği için kafiyenin ölümle kurduğu anlaşmanın dışında kaldıklarını söylemekle yetinmiş olalım.

QOSHE - Ölüme Kafiye Aranıyor - Hüseyin Akın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ölüme Kafiye Aranıyor

16 8
05.12.2023

Ne vakit yeni bir sabaha uyansam ve ne zaman karşıdan karşıya geçmek için ilk adımı atsam dilime hep Turgut Uyar’a ait o dizeler takılır kalır: “Kafiyeye ve ölüme inanırım. /Bütün sular bir geçmiş’ tir, bütün incelikler.”

Pazartesi, pazar günü ile kafiyeli olduğu gibi salı günü ile de kafiyelidir. Cumartesi günü ile pazar günü arasındaki nakaratı ise en iyi memur olanlar bilir. Rutine dönüşen zaman kendini öne alıp insanı peşinden sürükler ki, buna da redif denir.

Ölüm de kafiye dizgesine tâbidir. Şaire (İsmet Özel) “Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır” dedirten belki de bu ünsiyettir. Her ölüm bir başka ölümü kendinin parçası kılar. Bir avuç kartopunun yuvarlanarak kocaman bir kar kütlesine dönüşmesi gibi.

Ölüm parçası gördüklerini kendine katmak için hayatımızı işgal eder. Ölümün vadedilmiş toprakları hayatınkinden daha zengin ve daha geniştir. Hayat kendi bünyesinde yaşattığı bilinç sahibi varlıkları misak-ı milli sınırlarıyla tahdit eder. Ölümün arz-ı mevud’u zengin kafiye örgüsü ile yakın bulduklarını peşinde sürükler.

Kafiye kelimenin kelimeye yol üzerinde dokunup geçmesidir. Kelimenin sözcük olup başka bir kelimeye sarkıntılık etmesinden bahsediyor değilim. Fıtri ve meşru yakınlığı olan iki kelime........

© Milli Gazete


Get it on Google Play