Hayat, üstüne kurulan tahakkümle, yasalarla, yönergelerle, direktif yahut tespitlerle şekillenmez. Mezkûr şekillendiricilerin tamamı, yaşanmış ya da yaşanmakta olanın alternatiflerinden birini oluştursa da evrensel diye nitelenebilecek bir biçim öngörmek pek mümkün görünmez. Kitap ve tanrısal denklem doğrultusunda yaşamayı tercih edenler, üstlerinde oluşturulmuş ve kendilerinden bağımsız yasalara boyun eğer ya da maruz kalır. Bunların da dışında insanca bir yaşam için erdem, ahlak, onur açısından yükselmek nasıl mümkünse alçalmak da o kadar olasıdır. Hem yücelmek için algılarla tespit edilebilecek bir sınır söz konusuyken alçalmak bağlamında bir sınır da yoktur. Onu dileyen esfeli safilin diye adlandırır, dileyen cehennem çukuru… Toplumdan bağımsızlaşarak bürokrasinin, otokrasinin, teknokrasinin, egemenlik kurucu güç elde etmişliğin yukarısına doğru ne kadar yürünürse çirkinliğin o denli arttığı görülür. Yani toplum gözünde yükselmek sanrısı hakikatte alçalışa tekabül eder. Zira insanların hizasından biraz yukarıda konumlandığını varsaymak insanlıktan kopuşu getirir. Değer tanımazlık, had bilmezlik, vicdansızlık giderilmesi gereken insani sorunların üstüne çıkar. Sahip olmak güdüsü her değerin önüne geçer ve nihayet elde sadece insan olmak gerçeği kalır. Belki o da kalmaz ki toplum hizasında durup insanlıktan uzaklaşmayı ve uzaklaşmışları fark etmek, o gerçekten dahi çoktan vazgeçildiğini gösterir.

Asrın son kısmında el kadar menfaat elde etmek için kullanılmayan değer yoktur. Kol kadar menfaat içinse insanlıktan feragat edildiği söylenmelidir. Menfaat ki kendini çoğu zaman saltanat, ticaret, iktisat olarak gösterir. Mütemadiyen katledilen insanlar için bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamak bir yana, utanıp sıkılmadan şahsi menfaatler, iktidar hırsı, güç berkitmek, belediye ele geçirmek namına Gazze, Kudüs, Doğu Türkistan ismi zikretmek gibi… Sanki her şeyiyle ele geçirdikleri iktidar, büyük ve küçük şehir belediyeleri hayattan koparılan insanlar için ufacık bir şey yapmış gibi, sanki bir otokratın direktifleriyle yaşamıyorlarmış gibi, sanki nimet bildikleri şahıslar tamamen kişisel menfaati uğruna evlatları, ortakları, kapıkullarıyla açık denizlere gemicikler salmıyormuş gibi… Gazze’nin kurtulmasından, çoktan şehit edilmiş insanların seçim kazanmak sonucu sevinme ihtimalinden söz etmek herhalde her değeri, her hassasiyeti ve her kederi ayaklar altına almaktan başka bir şey değildir. Öyle ki sıradan değer tanımazlık, ahlak yoksunluğu, akıl yürütememek sorunu gibi bir husus değil, hiçbir şey yapamamanın sancısını çeken; üstüne bari söz sarf edilmesin için kendini yiyen insanların iradesini hiçe saymak olarak anlaşılmalıdır. Halkın bir kısmının utanç duyduğu, çoluğunun çocuğunun yüzüne bakamadığı, kendinden geçmişçesine bir yaşamı boynunda taşıdığı, hayatını sürüyüp sürüklediği mevzulara yönelik hakaret, tezyif, alay etmek olarak da görülebilir.

İşbirlikçilik aleminde Gazze’yi Anadolu yakasında kentsel dönüşüm alanı, Beytüllahim’i önünde ucuz et kuyruğuna girilen kurum, Refah’ı yeniyetme bir siyasi parti zannedenler, elbette şimdiye kadar elde ettikleri rantın katmerlisini düşünürler. Yapılması gerekenin sorgusundan öte Filistin topraklarında bugüne değin dökülen kan bir başka merciin ihmali değil, yüreği yanan insanların üstüne tahakküm kuran iradenin, ya da işbirlikçi iradesizliğin sonucudur. Müstemleke valisi kıvamında işbirlikçilik o denli pervasız, o kadar umarsız, o biçim vicdansız yürür ki milli bayramsa kutlanır, seçimse trilyonluk tanıtımlar yapılır, Ramazan’da görkemli iftar sofraları kurulur; tüm bu zaman dilimleri tıkır tıkır yaşatılırken Gazze’de insanlık eritilmektedir. Tütecek mecali kalmamış ocakları siyasi, ekonomik, dinsel rantına meze yapanlar, ahlaksızlığın ete kemiğe bürünmüş; dava diye görünmüş halini temsil eder. Olur da bir gün Yahudi derdest edilirse ondan da rant devşirmeleri kaçınılmazdır. Nitekim salgın şayiasından depremine, darbe girişimi söyleminden sınır ötesi operasyonuna can yakan her ne vardıysa tam da onu bulunmaz nimet saydıkları, kişisel menfaatleri için tepe tepe kullandıkları görülür.

Beton, dikenli tel, jet yakıtı ve çelik gibi aşırı insani(!) malzemelerin güya ticaretini yapıp lojistik sağlayanlar, bu mübarek günlerde Yahudi’ye daha iyi hizmet edebilmek ya da başlangıçta taahhüt ettikleri görevlerini daha iyi icra edebilmek için yerel yönetimlerde de halk desteğini kayıtsız şartsız ele geçirmek isterler. Siyonizm’i seçmekle işbirlikçisine, yardakçısına, el altından yahut alenen yandaşına destek vermek arasında hiçbir fark yoktur. Bu sebepten yüreği, bahtı, vicdanı yaralı insanların dünyanın her bir yanında Siyonizm yardakçılarına kaybettirmesi elzemdir. Hiçbir şey yapamamanın çaresizliği, kırk yılın üstü insanların önüne konan sandıkla izale edilmese de yahut Yahudi doğrudan kaybetmese de işbirlikçilerinin kaybıyla dolaylı olarak hüsrana uğratılabilir. Mümkündür. Olmalıdır.

QOSHE - Asrın hakareti - İshak Koç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asrın hakareti

5 0
26.03.2024

Hayat, üstüne kurulan tahakkümle, yasalarla, yönergelerle, direktif yahut tespitlerle şekillenmez. Mezkûr şekillendiricilerin tamamı, yaşanmış ya da yaşanmakta olanın alternatiflerinden birini oluştursa da evrensel diye nitelenebilecek bir biçim öngörmek pek mümkün görünmez. Kitap ve tanrısal denklem doğrultusunda yaşamayı tercih edenler, üstlerinde oluşturulmuş ve kendilerinden bağımsız yasalara boyun eğer ya da maruz kalır. Bunların da dışında insanca bir yaşam için erdem, ahlak, onur açısından yükselmek nasıl mümkünse alçalmak da o kadar olasıdır. Hem yücelmek için algılarla tespit edilebilecek bir sınır söz konusuyken alçalmak bağlamında bir sınır da yoktur. Onu dileyen esfeli safilin diye adlandırır, dileyen cehennem çukuru… Toplumdan bağımsızlaşarak bürokrasinin, otokrasinin, teknokrasinin, egemenlik kurucu güç elde etmişliğin yukarısına doğru ne kadar yürünürse çirkinliğin o denli arttığı görülür. Yani toplum gözünde yükselmek sanrısı hakikatte alçalışa tekabül eder. Zira insanların hizasından biraz yukarıda konumlandığını varsaymak insanlıktan kopuşu getirir. Değer tanımazlık, had bilmezlik, vicdansızlık giderilmesi gereken insani sorunların üstüne çıkar. Sahip olmak güdüsü her değerin önüne geçer ve nihayet elde sadece insan olmak gerçeği kalır. Belki o da kalmaz ki toplum hizasında durup insanlıktan uzaklaşmayı ve uzaklaşmışları fark etmek, o gerçekten dahi çoktan vazgeçildiğini gösterir.

Asrın son kısmında el kadar menfaat elde etmek için kullanılmayan değer yoktur. Kol kadar menfaat içinse insanlıktan feragat edildiği söylenmelidir. Menfaat ki kendini çoğu zaman saltanat, ticaret, iktisat olarak........

© Milli Gazete


Get it on Google Play