Şimdiki zamanın ve her asrın vilayeti, Kudüs sayılabilir. Ve onun izzetini, harîm-i ismetini korumak için bebek, çocuk, genç yaşlı demeden can veren Gazze Şeridi…

Seksensekiz yıllık kanlı Haçlı işgalinden sonra 1187’de Selahaddin Yusuf Eyyubi, Hıttin Savaşı’nı kazanıp Kudüs’e doğru yönelirken, Akka, Beyrut, Sayda, Nasıra, Nablus, Yafa, Askalan, Gazze, Remle demeden Haçlılardan teker teker geri alır. Bu şehirlerin her biri, 27 milyon dönüm Filistin toprağının tamamı kutsaldır. Nitekim çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’ün kaç kilometrekareye kadar yakınının mübarek kılındığı, yani kutsiyet sınırları bilinmez. Bilinen, bu bölgenin sadece Müslümanlar için kutsal olduğu; gayrısının kendi ırksal saplantılarından başka bir kutsalı olmadığıdır. Görünen, Yahudi ne mabet tanır, ne mabut ve ne de abid… Büyük masal kitapları Talmud doğrultusunda, inandıkları şekilde insan öldürmekle kalmaz, hayvan, bitki, taş demeden ne varsa yok etmek derdi taşırlar. Bunlara ‘dur’ diyebilecek bütün güçleri ele geçirmiş, bütün kaleleri zapt etmiş, bütün orduları dağıtmış, bütün ihtimalleri ortadan kaldırmış görünürler.

İslam dünyası, İslam ülkeleri yahut Müslüman ülkeler gibi kavramlar ya da kavramsallaşmış tabirler, herhalde nüfusunun çoğu Müslüman olan memleketleri ifade etmek için kullanılır. Bu ülkelerde tanımlanmış, resmileşmiş din itibarıyla da aynı kavramlar kullanılabilir. Yani halkın çoğunluğunun dini dolayısıyla bir ülkeye İslam ülkesi denmesi muhtemeldir. Kavramlar, söz konusu ülkelerin yönetim şeklini, yöneticilerini, kral, sultan, başkan yahut diktatörlerini içerir mi bilinmez. Dolayısıyla “Bunca İslam ülkesi bir şey yapmıyor” hayıflanması, herhalde o ülkelerin halklarına yöneliktir. Halkın bir şey yapabilme imkânından öte, dünyanın tüm halklarını bu denli çaresizliğe itenler, devlet kurumları marifetiyle dua seansları, konserler, söyleşiler düzenleyip kendi insanını itina ile manipüle eder. Nihayet Filistin, işbirlikçilerin başat siyaset, edebiyat, ticaret malzemesidir.

İsrail denen şeyle herhangi bir iş birliği anlaşmasına imza atan el, herhalde Yahudi’ye karşı savaş ilan etmek için kağıt kaleme davranmaz. İsrail’le yapılan ticaretten elde edilen kârı, ithalat – ihracat gelirlerini hesaplayan kafa, herhalde Yahudi’nin vahşetine engel olmak için çalışmaz. Silah yapılmak üzere İsrail’e demir, çelik taşıyan tüccar, Yahudi’nin sıktığı kurşunun, fırlattığı füzenin, attığı bombanın önüne geçmez. Hem de tüm bu kişiler ve gruplar için İsrail denen şey zaten düşman değil müttefiktir, ortaktır, paydaştır. Böyleyken, gücü, sermayeyi, iktidarı elinde bulunduranlar, ‘Hiçbir şey yapmıyor’ denen İslam ülkeleri genellemesinin tam ortasında kalır.

Bir şey yapması arzulanan şayet Ümmet-i Muhammed ise, onlar belli dönemlerde sermayeyi yükleyecek kedi bulamadığından elinde avucunda olanı çoktan işbirlikçilere kaptırmış olmalıdır. İlginç olan, savaş sonlandıracak, vahşet durduracak, katliam bitirecek hareketi de sermayeyi kaptırdıkları işbirlikçilerden beklerler. Her sıkıştığında halka başvuran (sıkışmadığında da hobi olarak halka yürüyen); halkı vergilere bağlayan, savaşlara yollayan, tekalifi milliye gibi uygulamalarla halkın olan her bir variyete el koyan sermayedarlar, müdahil olunacak alanı sadece halktan teveccüh görmek, milletin desteğini almak için kullanır. Söz temsil Esenyurt düşerse Kudüs düşer! Bu tuhaf yaklaşımın karşılığı değil de öncülü olarak 2017’de Trump, Kudüs’ü başkent olarak tanır ve 2018’de de İsrail tüm büyükelçilikleri Kudüs’e taşır. 2019’da Esenyurt bilindik sermayedarlardan kurtulup bilinmedik sermayedarların elinde, aynı hızla betonlaşmasına devam eder. İş bu düşüş terkibinde genel olarak İstanbul yoktur. İstanbul düşerse Kudüs düşmez mesela. Ancak İstanbul da modern kabul edilen zamanların tüm şehirleri gibi silme beton altında kalmaktan kurtulamaz.

İslam ülkeleri bağlamında, Siyonizm projesi gereği işbaşına getirilmiş iktidar sahiplerinin Siyonistlere savaş açacak hali yoktur. Öyle bir inisiyatif, ihtimal, ihtiyar da yoktur. Hatta insaf, vicdan, duygu da aranmamalıdır. Nitekim şimdiki halde ele geçirilen gücün bağışladığı kudurganlıktan başka şeye rastlanmaz. Ümmetin kalelerinden biri bombalanırken birilerinin güzellik yarışması, festivaller, eğlenceler tertiplemesi; diğerlerinin göklerde istikbal aranmak için milyonlarca doları havaya savurup uzay boşluğuna turist göndermesi, her dönem terütaze uçak icat etmesi işten değildir. Gazze’ye bir şişe su, bir dilim ekmek sokamayan güçsüzlük, en asgari ücretlere, kiraya yatırılan emekli maaşına, insani yardımlarla geçinmeye çalışan yoksullara kalır. İslam ülkelerinin suskunluğu diye deklare edilen şikayet de doğrudan halka yorulur.

QOSHE - Asrın Vilayeti - İshak Koç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asrın Vilayeti

8 10
27.02.2024

Şimdiki zamanın ve her asrın vilayeti, Kudüs sayılabilir. Ve onun izzetini, harîm-i ismetini korumak için bebek, çocuk, genç yaşlı demeden can veren Gazze Şeridi…

Seksensekiz yıllık kanlı Haçlı işgalinden sonra 1187’de Selahaddin Yusuf Eyyubi, Hıttin Savaşı’nı kazanıp Kudüs’e doğru yönelirken, Akka, Beyrut, Sayda, Nasıra, Nablus, Yafa, Askalan, Gazze, Remle demeden Haçlılardan teker teker geri alır. Bu şehirlerin her biri, 27 milyon dönüm Filistin toprağının tamamı kutsaldır. Nitekim çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’ün kaç kilometrekareye kadar yakınının mübarek kılındığı, yani kutsiyet sınırları bilinmez. Bilinen, bu bölgenin sadece Müslümanlar için kutsal olduğu; gayrısının kendi ırksal saplantılarından başka bir kutsalı olmadığıdır. Görünen, Yahudi ne mabet tanır, ne mabut ve ne de abid… Büyük masal kitapları Talmud doğrultusunda, inandıkları şekilde insan öldürmekle kalmaz, hayvan, bitki, taş demeden ne varsa yok etmek derdi taşırlar. Bunlara ‘dur’ diyebilecek bütün güçleri ele geçirmiş, bütün kaleleri zapt etmiş, bütün orduları dağıtmış, bütün ihtimalleri ortadan kaldırmış görünürler.

İslam dünyası, İslam ülkeleri yahut Müslüman ülkeler gibi kavramlar ya da kavramsallaşmış tabirler, herhalde nüfusunun çoğu Müslüman olan memleketleri ifade etmek için kullanılır. Bu ülkelerde tanımlanmış, resmileşmiş din itibarıyla da aynı kavramlar kullanılabilir. Yani halkın çoğunluğunun dini dolayısıyla bir ülkeye İslam ülkesi denmesi muhtemeldir. Kavramlar, söz konusu ülkelerin yönetim şeklini,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play