Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Bir seçime doğru gidiyoruz. Biz İslam ümmetinin evlatlarıyız. İslam; barışa meyletmek, adalet ve kardeşlik demektir. Bu seçimde yerel yöneticileri seçeceğiz. Gerçekten de, İslam ümmetinin evlatları olarak, yerel yöneticilerimizi biz mi seçeceğiz, yoksa adı seçim, aslı aldatmacadan ibaret olan bir oyunun parçası mı olacağız. Diyorlar ki demokrasi; halkın kendi iradesiyle yöneticilerini seçmesidir. Böyle diyorlar. Gerçekten halk, kendi iradesiyle yöneticilerini seçebiliyor mu? Rahmetli Erbakan Hocamızın ortaya attığı “demokratur” diye bir kavram var. Bunun manası, halkın yönetime alet edilmesidir. Bir merkez, birilerinin yönetici olmasını istiyor. Bu merkezin istediği adam kim ise pazara sürülüyor, vatandaşın bu ürünü satın alması sağlanıyor. Zannediyor ki vatandaş, kendi hür iradesiyle bu ürünü satın alıyor. Pazara bin bir zorluklarla sürülen yerli ve milli ürenler, alıcı bulamıyor ve satın alınmıyor. Seçilmemesi gerekenler, seçiliyor, seçilmesi gerekenler ise seçilemiyor. Biz İslam ümmetinin evlatları isek, İslam’ca düşünüp vaziyet almaya mecburuz. Çünkü İslam; emanetlerin ehline verilmesini emrediyor.

İyi okunursa insan, hem birey ve hem de toplumdur. Bir insanın üzerinde hem kendisine ait bireysel görevler ve hem de mensup olduğu topluma ait olan toplumsal görevler birleşmiş durumdadır. İnsanın bu görevini istek ve arzularımız belirlemiyor. Allah; tek bir kişi olan Hz. İbrahim’e “Gerçekten İbrahim kendi başına bir ümmet, toplum idi” buyuruyor. Hak üzere olan, tek bir kişi de olsa, ümmet sayılmıştır. Bugün insanlarda ve toplumda farzı ayın ve farzı kifaye görev şuuru bulunmadığı için, ferdi ve toplumsal görevler, sanki yokmuş gibi sayılmaktadır. Böyle olduğu için birey ile toplum, fert ile devlet arasındaki iletişim, irtibat ve birliktelik yeteri kadar anlaşılmamakta ve uygulanmamaktadır. İnsanlar, ferdi ve toplumsal görevden kaçmak için genelde, “bir tek ben varım, ben tek başıma ne yapabilirim, bir tek benim oyumla bir şey olmaz” sözünü bir bahane olarak sıkça kullanıyorlar. Gerçekte ise her şey bir insanla başlar ve yine bir insanla biter. Bireyle toplum bisiklet gibidir. Bisikletin ön ve arka tekerleri birey ile toplumu ya da fert ile devleti temsil ederler. Bu iki teker birbirine ne kadar bağlı ise birey ile toplum ve fert ile devlet de biri diğerine o derece bağlıdırlar. Biri hasta olursa diğeri de hasta olur, birisi yanlış yaparsa diğeri de zarar görür, velhasıl birisi kazanırsa diğeri de kazanır, birisi kaybederse diğeri de kaybeder. Fert ve toplumun temel görevi insanı ıslah, çevreyi de imar etmektir. Islah, toplumsal barışı temin etmektir. İmar ise refahı artırmak ve yaşamı kolaylaştıracak tedbirleri almaktır. İmar, yeni bir saadet dünyası kurmaktır. “Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya” kurmak ferdin ve toplumun birlikte gerçekleştirebileceği muazzam bir görevdir. Evet, bu benim fert olarak görevimdir, toplum olarak da görevimizdir. Toplum veya devlet denilen şey de bireylerin toplamından ibarettir. Kur’an, Müslümanları tek bir ümmet olarak tanımlamaktadır.

Elmalı, tefsirinde “ümmet” kelimesini şöyle açıklar: “Ümmet, imam maddesinden alınmış bir çoğunluk ismidir ki, çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan bir topluluk demektir. Yani bir liderin çevresinde sağlam bir birlik oluşturup, düzenli bir şekilde faaliyet gösteren ve bu şekilde çeşitli insan grupları üzerinde hâkim olan bir topluluktur. Diğer bir tabirle ümmet, imameti kübra sahibi cemaattir. Cemaatlere göre ümmet, hâkim bir milletin fertlerinden meydana gelmiş olan bir sosyal toplumdur.” Bu açıklamalar bize toplum ve ümmet, yani teşkilat arasındaki karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma bulunduğunu göstermektedir. Buna göre birey ve bireyler toplum ve toplum hukukunu koruduğu ve onu daima denetim ve gözetim altında bulundurduğu gibi, toplum da birey ve bireylerin haklarını korur ve onları her zaman denetim ve gözetim altında bulundururlar. Ümmet; Müslümanların siyasi örgütlemesidir. Bu örgütlenme ihtiyacı günümüzde Millî Görüş olarak karşılanmaktadır.

Bir kişinin yapmakla yükümlü olduğu işe görev denir. Bu görevin eylemi ise iman ve cihattır. Yükümüz var sırtımızda, çünkü yükümlüyüz, külfetimiz var omuzlarımızda çünkü mükellefiz.

İman ve cihattan maksat, zulme ve zalimlere karşı koymak, adil bir düzen kurmak için çaba göstermektir. Bu, farzı ayın bir görevdir. İnsanın yüklendiği görev, üzerine aldığı emanetlerdir. İlk başlangıçta insanın kendisi kendisine emanettir. Emanet; yükümlülükler ve farzlardır.

İnsanın görev ve yükümlülüğü var, hilafet görevi var, Allah’ın haklarından başlamak üzere insanların ve tüm varlıkların hukukunu korumak insanın boynunun borcudur. Emanet, aynı zamanda bir bütün olarak İslam’dır. İslam’ın insanın üzerine yüklediği eylem ise cihattır. Cihat; İslam’ı din ve düzen olarak tebliğ etmek, davette bulunmaktır. Cihat; marufu emretmek, münkeri men etmektir. Batıla, faizci kapitalizme, küresel zulüm düzenine karşı kıyam etmektir. Allah; “Allah yolunda onun rızasını kazanmak için hakkını vererek cihat edin, zira Allah, bu cihadı yapasınız diye sizi seçip görevlendirdi” buyurmaktadır. Bu cihadı yapmayanlar, Allah’ın verdiği bu ulvi göreve itiraz etmiş olurlar. Müslümanlar, bir taraftan bizzat kendi üzerlerinde İslam’ı temsil edip yaşayarak gösterirlerken diğer taraftan da onu tebliğ etmek, adil düzen olarak hayata ikame etmek gibi bir görevlerinin olduğunu unutmamalıdırlar. Cihadın gayesi, bütün insanlığın saadetini temin etmek ise bunun da sadece İslam’la sağlanabileceği unutulmamalıdır. Selam hidayete tabi olanlara…

QOSHE - Görevimiz ve eylemimiz - İsmail Hakkı Akkiraz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Görevimiz ve eylemimiz

8 2
17.02.2024

Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Bir seçime doğru gidiyoruz. Biz İslam ümmetinin evlatlarıyız. İslam; barışa meyletmek, adalet ve kardeşlik demektir. Bu seçimde yerel yöneticileri seçeceğiz. Gerçekten de, İslam ümmetinin evlatları olarak, yerel yöneticilerimizi biz mi seçeceğiz, yoksa adı seçim, aslı aldatmacadan ibaret olan bir oyunun parçası mı olacağız. Diyorlar ki demokrasi; halkın kendi iradesiyle yöneticilerini seçmesidir. Böyle diyorlar. Gerçekten halk, kendi iradesiyle yöneticilerini seçebiliyor mu? Rahmetli Erbakan Hocamızın ortaya attığı “demokratur” diye bir kavram var. Bunun manası, halkın yönetime alet edilmesidir. Bir merkez, birilerinin yönetici olmasını istiyor. Bu merkezin istediği adam kim ise pazara sürülüyor, vatandaşın bu ürünü satın alması sağlanıyor. Zannediyor ki vatandaş, kendi hür iradesiyle bu ürünü satın alıyor. Pazara bin bir zorluklarla sürülen yerli ve milli ürenler, alıcı bulamıyor ve satın alınmıyor. Seçilmemesi gerekenler, seçiliyor, seçilmesi gerekenler ise seçilemiyor. Biz İslam ümmetinin evlatları isek, İslam’ca düşünüp vaziyet almaya mecburuz. Çünkü İslam; emanetlerin ehline verilmesini emrediyor.

İyi okunursa insan, hem birey ve hem de toplumdur. Bir insanın üzerinde hem kendisine ait bireysel görevler ve hem de mensup olduğu topluma ait olan toplumsal görevler birleşmiş durumdadır. İnsanın bu görevini istek ve arzularımız belirlemiyor. Allah; tek bir kişi olan Hz. İbrahim’e “Gerçekten İbrahim kendi başına bir ümmet, toplum idi” buyuruyor. Hak üzere olan, tek bir kişi de olsa, ümmet sayılmıştır. Bugün insanlarda ve toplumda farzı ayın ve farzı kifaye görev şuuru bulunmadığı için, ferdi ve toplumsal görevler, sanki yokmuş gibi sayılmaktadır. Böyle olduğu için birey ile toplum, fert ile devlet arasındaki iletişim, irtibat........

© Milli Gazete


Get it on Google Play