Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Kavramlar; kapsayıcı bir şekilde tanımlanmadığı, anlamının sınırı düzgün tayin edilmediği zaman kargaşaya ve fikir kirliliğine sebep olurlar. Siyaset de bir kavramdır. Bu kavrama doğudan batıdan birçok filozof çeşitli tanımlar getirmiştir. Müslüman âlimleri ise siyaset kavramını kapsamlı bir şekilde ele almış, kapsayıcı ve sınırları belli bir şekilde tanımlamışlardır. Bu tanımların özeti şudur. Siyaset; “meşruiyetini bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma amacından alan, en üst siyasi organizasyon olan devlet eliyle, hak ve adalet ilkeleri çerçevesinde insanlara hizmet etme işidir.” Bu tanıma göre siyaset; İslam’ın emrettiği temel görevlerden birisidir. İslam’ca düşünen bir Müslüman bu görevden kaçınamaz. İslam’ın gayesi ıslahtır. Ve Müslüman siyaseti ıslah ve adalet için yapmak zorundadır. Yeryüzünde bir ifsatçılar vardır. Bu ifsatçılar ise siyaseti ifsat ve zulüm için yapmaktadırlar. Günümüzde siyaset kavramı bağlamından çıkarılarak tanımı belli olmayan bir kavrama dönüştürülmüş veya “siyaset yalancılıktır” gibi olumsuz bir anlama evrilmiştir. İlahi kitaplarda yaşanan tahrifat gerçekte kavramlar üzerinden yapılmıştır. Kur’an bize bu tahrifçi zümreyi şöyle tanıtır. Maide 41: “Ey Allah’ın Resulü, akılları yatarak, kalpleriyle iman etmedikleri halde, ağızlarıyla:
“İnandık" diyenlerin ve Yahudiliğin takipçilerinden küfür içinde yarışanların hali seni üzmesin. Onlar devamlı yalana kulak verirler. Senin yanına yaklaşmayan diğer bir kavmin sözlerine kulak kabartıp benimserler. Kelimeleri, ifadeleri, asli manalarını bozacak şekilde tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, bâtıl tefsirler ve teviller yapıyorlar. Bir de: ‘Eğer hakkınızda şu hükmü uygulamaya kalkarlarsa hemen kabul edin. O hükmü uygulamayıp başka hüküm uygulamak isterlerse, dikkatli olun, kendinizi savunun.’ derler. Allah kimi dalalete, sıkıntıya düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini, kafalarını arındırmak istemediği kimselerdir. Onlara dünyada rezillik vardır. Ahirette, ebedi yurtta da onlara büyük bir ceza var.” Şuurlu bir Müslüman bu tahrifçi, fesatçı münafıkları ve Siyonistleri tanımadan ilkesiz siyasetin şerrinden ve tahribatından kendisini koruyamaz. Siyaseti yalancılık olarak tanımlamak, Siyonizm’in ve münafık kadroların tuzağına düşmektir.

İLKESİZLİK

Kavram tahrifçiliği, algı yönetimi üzerinden farklı bir biçimde günümüz İslam toplumları arasında da revaçta olduğunu üzülerek görmekteyiz. İlkesizliğin pençesinde olan kimi sorumsuz cübbeli cübbesiz hocalar, âlimler ve aydınlar, adi bir çıkarcılığı önceleyerek halka ve yöneticilere şirin görünmek için İslam’ın değişmez hüküm ve esaslarını zorluyorlar. İslam’ın emri olan iyiliği yayma ve kötülüğe engel olma, adil bir düzeni telkin ve teklif etme görevlerini savsaklıyorlar. Halkı din ve düzen olarak İslam’a yaklaştırmak yerine, İslam’ı halkı ezen, köleleştiren faizci düzene payanda yapıyorlar. Avam çoğunluğa önderlik ve örneklik edecekleri yerde, avam çoğunluğun peşine takılıp sürüden biri haline geliyorlar. Kur’an’ın kavramlarını, günümüz insanının meselelerini çözecek şekilde tanımlayıp, millete hak istikamet vereceklerine, zalimlerin işini kolaylaştıracak fetvalar veriyorlar. Hak-batıl mücadelesi olarak yürüyen dünya imtihanında, şeytan ve adamlarının açtığı fesat mekteplerinde güya din dersi okutuyorlar. Belki bunlar, peygamberlerine Yahudileşen İsrail Oğulları gibi doğrudan iftira etmiyorlar, lakin ne hayatlarıyla, ne davranışlarıyla ve ne de duygu ve düşünceleriyle peygamberi hatırlatan “güzel bir örnek” olmuyorlar. Aksine “peygamberimizin güzel örnekliğini” unutturuyorlar. Din ve düzen olarak İslam’ın özünü değiştirip Peygamberimizin sünnetini hayırdan şerre tebdil ediyorlar. Bunlar ve destekledikleri işbirlikçi yönetimler yüzünden bugün İsrail ve ABD; Gazze’de, Filistin’de ve Müslüman coğrafyada oluk oluk Müslüman kanı akıtmaktan geri durmuyor. Siyonizm ve münafıklık, Müslümanların mücadele edecekleri iki yaman düşmandır. Tevbe 73: “Ey peygamber, hak dini inkâr eden kâfirlere ve Müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münafıklara karşı hayatlarınızı ortaya koyarak, mallarınızı harcamakta sınır tanımayarak, basın-yayın yoluyla ve cezalar uygulayarak fiilen cihat ilân et, mücadele et, savaş. Onlara karşı, katı, sert, kararlı ve tavizsiz davran. Onların mekânları cehennemdir. Orası ne kötü bir cezalandırma ve nihai dönüş yeridir.” Bu tahrifçiler, Allah’ın bu hükmünü bilmiyorlar mı? Biliyorlar, adi dünyalık çıkarları için yok sayıyorlar. Bunun için de İsrail, ABD ve Hristiyan AB’nin Filistin’de, Gazze’de yürüttüğü alçakça soykırımın suç ortağı olmaktan zerrece utanıp arlanmıyorlar. İlkesizlik, işte böyle bir şey.

DEĞER Mİ?

İslamsız saadet olmaz. Bu esas her Müslüman’ın gözeteceği önemli bir esastır. Bu, Allah’ın hükmüdür. İslamsız saadet olmaz. Peki, o zaman İslam nedir? İslam; bütün insanlık için mecburi istikamettir. Bu gerçek ortadayken, şahsiyetli bir dış politika izlemek varken, Allah’tan ittika etmek yerine, İsrail ve ABD’nin zahiri gücü karşısında eğilip bükülmeye değer mi? Bir gün birileri çıkıp Kur’an’a, Sünnete en olmadık iftiraları yapıştırıp, ağza alınmayacak küfür ve ithamlarda bulununca, aynen İsrail Oğulları toplumu gibi “nemelazımcılık” zilletine düşmeye değer mi? Tevrat ve İncil’in tahriften korunamamasının temel sebebi, Allah’ın onu korumayı Beni İsrail âlimlerine vermiş olmasıdır. Maide 44: “Gerçek şu ki, biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin Rabbaniyun yöneticiler ve yüksek Ahbar bilginler de, Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahitlerdi. Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanların ta kendileridir.” Kur’an’ın bu hükmü ortadayken, zalimlere dokunacak ateşin yolcusu olup, Allah’ın gazabına muhatap olmak ahmaklıktır. Selam hidayete tabi olanlara…

QOSHE - Siyasi İlkesizlik - İsmail Hakkı Akkiraz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyasi İlkesizlik

6 1
13.01.2024

Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Kavramlar; kapsayıcı bir şekilde tanımlanmadığı, anlamının sınırı düzgün tayin edilmediği zaman kargaşaya ve fikir kirliliğine sebep olurlar. Siyaset de bir kavramdır. Bu kavrama doğudan batıdan birçok filozof çeşitli tanımlar getirmiştir. Müslüman âlimleri ise siyaset kavramını kapsamlı bir şekilde ele almış, kapsayıcı ve sınırları belli bir şekilde tanımlamışlardır. Bu tanımların özeti şudur. Siyaset; “meşruiyetini bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma amacından alan, en üst siyasi organizasyon olan devlet eliyle, hak ve adalet ilkeleri çerçevesinde insanlara hizmet etme işidir.” Bu tanıma göre siyaset; İslam’ın emrettiği temel görevlerden birisidir. İslam’ca düşünen bir Müslüman bu görevden kaçınamaz. İslam’ın gayesi ıslahtır. Ve Müslüman siyaseti ıslah ve adalet için yapmak zorundadır. Yeryüzünde bir ifsatçılar vardır. Bu ifsatçılar ise siyaseti ifsat ve zulüm için yapmaktadırlar. Günümüzde siyaset kavramı bağlamından çıkarılarak tanımı belli olmayan bir kavrama dönüştürülmüş veya “siyaset yalancılıktır” gibi olumsuz bir anlama evrilmiştir. İlahi kitaplarda yaşanan tahrifat gerçekte kavramlar üzerinden yapılmıştır. Kur’an bize bu tahrifçi zümreyi şöyle tanıtır. Maide 41: “Ey Allah’ın Resulü, akılları yatarak, kalpleriyle iman etmedikleri halde, ağızlarıyla:
“İnandık" diyenlerin ve Yahudiliğin takipçilerinden küfür içinde yarışanların hali seni üzmesin. Onlar devamlı yalana kulak verirler. Senin yanına yaklaşmayan diğer bir kavmin sözlerine kulak kabartıp benimserler. Kelimeleri, ifadeleri, asli manalarını bozacak şekilde tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, bâtıl tefsirler ve teviller yapıyorlar. Bir de: ‘Eğer hakkınızda şu hükmü uygulamaya kalkarlarsa hemen kabul edin. O hükmü uygulamayıp başka hüküm uygulamak isterlerse, dikkatli olun, kendinizi savunun.’ derler. Allah kimi dalalete, sıkıntıya düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play