Arı adının çağrışımı, bazı olumlu niteliğine rağmen, ürperti verici ve tedirgin edicidir. Olumlu niteliğin başında çalışkanlık gelir. Bir de bal arısı türünün yaptığı şifa verici ve besleyici ürünü bal vardır. Tür olarak, bu konuda yetersiz bilgim ölçüsünde, bal arısı, kızıl arı ve eşek arısı’nı ancak sayabilirim. Bunların adlandırılması, özellikle konunun uzmanlarınca daha farklı olabileceği gibi, daha birçok türün bulunduğu da ileri sürülebilir. Dünyanın dengesi, doğa ve çevrenin korunması benzeri hususlarda arıların varlığının ne kadar önemli ve göz ardı edilemeyecek kadar belirleyici olduğu uzmanlarca ve bilim adamlarınca vurgulanmaktadır. Kuşkusuz yeni araştırmalar yapıldıkça buna benzer birçok yararlı bilgiye ulaşılacağı tahmin edilebilir.

Bu ve benzer olumlu yanlarına karşılık, “arı” adı geçer geçmez, doğal olarak bir ürperti duygusuna kapılmayacak insan nerdeyse yoktur denebilir. Belki de, o, gözle zorlukla seçilebilen iğnesi, insan muhayyilesinde abartılı bir çağrışımın doğmasını simgelemiş olmalı ki, kendiliğinden bir ürperti duyulmasına neden olmaktadır. Ancak o küçücük iğnenin batmasıyla duyulan ve yaşanan acının tarifsiz yoğunluğu bir gerçektir. Yakın bir zamanda böyle bir acıyı yaşamıştım. Havaların sıcak gitmesi dolayısıyla, açık bırakılan banyo penceresinden giren bir kızıl arının vızıltısını erken sabah vaktinde duyunca, sesin geldiği yere baktığımda onu duvarda gördüm. Gayri ihtiyari, yani bilinçsizce kanatlarından tutup dışarıya salıvermek niyetiyle davrandığımda, o iğnenin batışını ve hemen başlayan acıyı duydum ve dört günden fazla bu acıyı yaşadım. Meğer binanın saçağına yuva yapmışlar ve oradan açık banyo penceresinden girmişler. Sadece bizim bloğun saçağına değil, bahçeye de yuva yaptıkları için, kapıcının birkaç defa gürültülü ilaçlama yapmasına bir anlam verememiştim. Kapıcıya, bizim bloktaki yuvaya da ilaçlama yapmasını söyleyeceğimi bildirdiğimde, hanımefendinin karşı çıkması üzerine vazgeçtim, geceleri pencereyi kapatmaya başlayarak kendimce önlem almaya çalıştım.

Karıncalar yanında “Arı”nın metafor olarak Batı düşüncesinde kullanılmasının nedenleri ve amaçları, Humanizm ve izleyen Rönesans sonrası dönemleriyle doğrudan ilişkilidir. Coğrafi keşifler, dünyada, Avrupa dışında kıtaların ve ülkelerin, insan toplulukları ve kültürlerinin bulunduğu gerçeğiyle Avrupalıları apansız sayılacak şekilde karşı karşıya getirmişti. Bunun bir yansıması olarak, “ütopya edebiyatı” şeklinde nitelendirilen eserler yazılmaya ve yayınlanmaya başlar. İngiliz Humanizmi’nin öncülerinden olan Thomas More’un “Ütopya” adlı eseri başta olmak üzere, İtalyan yazarı (ki Osmanlı ajanı ithamıyla uzun süre zindanda tutulacaktır) Campanella’nın Güneş Ülkesi gibi eserleri ortaya çıkacak ve geniş bir etki doğuracaktır. Doğal olarak, bu tür eserlerin ilgi görmesinde toplumsal yapının belirleyici bir yönünün bulunduğu hemen belirtilmelidir. Bu toplumsal yapının, yeni düşünce ve bilimlerin ortaya çıkmasında destekleyici ve yönlendirici etkisini önemle vurgulamak gerekir. Bu toplumsal sınıf veya tabaka Burjuvazi’dir.

Fransız kökenli İngiliz yazar Bernard de Mandeville (1670-1733) “Arı Masalı” (The Fable of Bees) adlı eseriyle farklı bir yaklaşımın adeta temsilcisi konumunu elde edecektir. More ve Campanella, insan, toplum ve iktidar olgularını, büyük ölçüde, Platon’un erdemli toplum ve devlet bağlamında ele alırlarken, Mandeville, insanın doğasını temel alarak farklı bir yaklaşım ortaya koymaya çalışır.

Mandeville, insan doğasının bencil olduğu önermesinden hareketle, genel iyilik veya kamu yararının dayandırıldığı özgeciliği (diğerkamlık) karşılaştırarak tartışır. Arı Masalı adlı eserinde, bir kovanın öyküsünü anlatır. Söz konusu kovandaki arılar bencil, tutkulu, kendini beğenmiş, lükse, tüketime düşkündürler. Birbirleriyle ilişkilerinde doğruluğu, yani erdemi esas almazlar. Dıştan bakıldığında kovanın durumu gıpta edilecek, imrenilecek bir görünüş sergiler. Kovan, gelişmişlik, bolluk ve güçlülük içinde yaşayıp gitmektedir. Bir gün gelir, arıların doğası değişir, böylece ahlakçıların önerdiği ve istediği erdemlerle, değerlerle donanırlar. Artık arıların hepsi azla yetinir, namuslu ve alçak gönüllü davranmaya başlarlar. Saldırganlıktan uzaklaşırlar, alışverişlerinde doğruluk ve dürüstlük ölçü alınır, ama bunun sonunda hepsinin yoksulluğu gerçekleşir. Böylece Mandeville, insanların, toplumların ve devletlerin zenginleşmelerinde, refah ve mutluluklarının sağlanmasında, gelişmesinde, bencilliğin insan için doğal bir nitelik olduğunu göstermeye çalışır. Ayrıca serbest ya da özgür ticareti savunur ve ticaretin sınırlandırılmasının işsizliğe yol açarak gelişmeyi önleyeceğini belirtir. Bu arada, amaç mutluluk, bolluk ve gelişmeyse, o takdirde yöneticilerin halka iş bulma yükümlülüğü de söz konusudur. Fakat iş bulmak için de, temel ihtiyaç mallarını üretmekle yetinilmemeli, lüks mallar üretimiyle tüketimine hız verilmelidir.

Mandeville’e göre yoksullar eğitilmemelidir, çünkü bilgi, istekleri artırır. Oysa az bilen insanlar azla yetinebilirler ve istekleri de daha kolay yoldan karşılanabilir. Bütün bunların yanında Mandeville, dinin, ahlakın, geleneğin kurallarının insan doğası ve onun yansıması olan bencilliği engelleyici olduğunu da ayrıca işaret eder. (Daha geniş bilgi için bkz: İsmail Kıllıoğlu, Düşünce ve Özgürlük, Timaş Yayınları, İstanbul 1992, s. 159 vd.).

Özetle, Mandeville’i hatırlatırken, bugünün olaylarını daha farklı bir açıdan değerlendirme imkânı bulunabileceği söylenebilir.

QOSHE - Arılar Ülkesi - İsmail Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Arılar Ülkesi

4 0
20.12.2023

Arı adının çağrışımı, bazı olumlu niteliğine rağmen, ürperti verici ve tedirgin edicidir. Olumlu niteliğin başında çalışkanlık gelir. Bir de bal arısı türünün yaptığı şifa verici ve besleyici ürünü bal vardır. Tür olarak, bu konuda yetersiz bilgim ölçüsünde, bal arısı, kızıl arı ve eşek arısı’nı ancak sayabilirim. Bunların adlandırılması, özellikle konunun uzmanlarınca daha farklı olabileceği gibi, daha birçok türün bulunduğu da ileri sürülebilir. Dünyanın dengesi, doğa ve çevrenin korunması benzeri hususlarda arıların varlığının ne kadar önemli ve göz ardı edilemeyecek kadar belirleyici olduğu uzmanlarca ve bilim adamlarınca vurgulanmaktadır. Kuşkusuz yeni araştırmalar yapıldıkça buna benzer birçok yararlı bilgiye ulaşılacağı tahmin edilebilir.

Bu ve benzer olumlu yanlarına karşılık, “arı” adı geçer geçmez, doğal olarak bir ürperti duygusuna kapılmayacak insan nerdeyse yoktur denebilir. Belki de, o, gözle zorlukla seçilebilen iğnesi, insan muhayyilesinde abartılı bir çağrışımın doğmasını simgelemiş olmalı ki, kendiliğinden bir ürperti duyulmasına neden olmaktadır. Ancak o küçücük iğnenin batmasıyla duyulan ve yaşanan acının tarifsiz yoğunluğu bir gerçektir. Yakın bir zamanda böyle bir acıyı yaşamıştım. Havaların sıcak gitmesi dolayısıyla, açık bırakılan banyo penceresinden giren bir kızıl arının vızıltısını erken sabah vaktinde duyunca, sesin geldiği yere baktığımda onu duvarda gördüm. Gayri ihtiyari, yani bilinçsizce kanatlarından tutup dışarıya salıvermek niyetiyle davrandığımda, o iğnenin batışını ve hemen başlayan acıyı duydum ve dört günden fazla bu acıyı yaşadım. Meğer binanın saçağına yuva yapmışlar ve oradan açık banyo penceresinden girmişler. Sadece bizim bloğun saçağına değil, bahçeye de yuva yaptıkları için, kapıcının birkaç defa gürültülü ilaçlama yapmasına bir anlam........

© Milli Gazete


Get it on Google Play