Yazının başlığı zaman olgusu dolayısıyla doğal olarak tarih çağrışımı uyandırmaktadır. Tarih ise, kaçınılmaz olarak zaman olgusunu içermek yanında onunla doğrudan bağlantılıdır. Zaman olgusu olmadan varlığı, evreni, doğayı, dünyayı, kısaca mekan olgusunu temellendirmek mümkün olmamaktadır. Kültürün, özellikle halk kültürünün ifade çeşitlerinden olan destanlarda, mesellerde, halk hikayelerinde, giriş sözü olan, “evvel zaman içinde…” kalıbı öyle boşuna değildir. Bu bağlamda, zaman olgusu insanı tanımlamada göz önünde tutulan “hafıza” yetisiyle bağlantılıdır. Hafıza ise, insanın kendi varlığından başlayarak hayatını, yaşayışını, hatıralarını, bilgi hazinesini, maddi ve manevi dünyasını, hemcinslerini, toplumu, kültürü vb duyumsamasını, kavramasını, tanımlamasını, anlamlandırmasını içerir. Hafızasız insan nasıl bir varlık sıralamasında yer alamazsa, hafızasız bir toplum, daha geniş anlamda millette bu dünya mekanında hesaba katılmaz.

Bu bağlamda, kültür ve bilim sistemlerinin oluşturulmasında kurulmasında ve gelişmelerinde tarih bilimi, çeşitli görünümler biçiminde kendini gösterir. Aynı zamanda da, ilk ve gündeme alınmakta, tartışma konusu yapılmakta öncelikli konuma sahip olagelmiştir. Sözgelimi dinin yanında dinler tarihi, kültürün yanında kültür tarihi, uygarlığın yanında uygarlık tarihi, düşüncenin yanında düşünce tarihi, bilimin yanında bilim tarihi, sanat ve edebiyatın yanında sanat ve edebiyat tarihi, siyasetin yanında siyasi tarih, milletin yanında milletler tarihi, iktisadın yanında iktisat tarihi, hukukun yanında hukuk tarihi vb’dan biri olmadan diğeri de olmaz, en azından eksik olur. Üstelik bu sayılanlar kendi içinde alt bölümlere ayrılırlar, ayrılmaları da yerine göre bir zorunluluktur. Yeryüzünde yaşamış, halen yaşamakta olan ve gelecekte de yaşayacak olan toplulukların, toplumların ve milletlerin farklı dini inançlara mensup oldukları ve olacakları söylenebilir. Mesela Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın yeni ve doğru bir din olarak bildirmeye başladıkları zaman, ortam ve şartlar ile bu dinin kabulüyle uygulanmaya başladığı ve sürüp gittiği zamanlar, ortamlar, şartlar değişkenlik göstermişlerdir. Aynı durum diğerleri için de geçerlidir. Sözgelimi son elçi Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği din olarak İslamiyet, geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de zaman, ortam ve şartlar bağlamında varlığını sürdürecektir. Elbette zaman, ortam ve şartların nasıl anlaşılacağı, değerlendirileceği ve yorumlanacağı birtakım sorunları da doğal olarak içerecektir. Asıl gözetilmesi gereken temel ilkelerin nasıl anlaşılacağı, değerlendirileceği ve yorumlanacağı belirleyici olacaktır.

Giriş yerine yapılan bu ön hazırlıktan sonra, konuyu, bir vesile dolayısıyla, hukuk, daha açığı Anayasa’yla ilgili bir gözlemime getirmek istiyorum. Birkaç yılı kapsayan ve “Vaktüzre” başlığını koyduğum günlükleri temize çekerken, 6 Kasım 1982 günü yazdığım satırlar hafızamı tazeledi ve 12 Eylül Hareketi’nin değerlendirilmesi bakımından, küçük sayılsa da bir ipucu verdi. O sırada, bazı sorunlarla karşı karşıya kaldığım askerlik görevini, Balıkesir/Çayırhisar Ordonat Okulunda dört aylık eğitimi tamamladıktan sonra, özel bir kurayla Kara Kuvvetleri Karargahı’nda yapmaktaydım. Özel kuraya tabi tutulmamı, çalışmakta olduğum İş ve İşçi Münasebetleri Şube Müdürü, önce yüzbaşı, sonra binbaşı olan N. D.’den öğrenecektim. Adının da işaret ettiği üzere söz konusu müdürlük İş Hukukuyla ilişkilidir. Ben Çalışma Bakanlığı’nda İş Müfettişliği görevini sürdürürken, açılan sınavla o zaman adı Sakarya Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’ne Hukuk Asistanı olarak naklen geçmiştim. Bu özellikler dolayısıyla, özel kuraya tabi tutulmuşum. Bu özel kuraya tabi tutuluşumu, devre arkadaşlarından bazıları, “iltimas”, “kayırılma” ya da “torpil” şeklinde değerlendirmek istemişler, herhangi bir müdahalemin olmadığını söylememi inandırıcı bulmamışlardı. Doğal olarak yapacağım bir şey yoktu. Görev yerim Ankara olmakla birlikte, evim Pendik’teydi, Şube Müdürü’nün onayı ve hoşgörüsü dolayısıyla arada bir hafta sonu İstanbul’a geliyordum. ’82 Anayasasının oylamasının yapılacağı Pazar gününden bir gün önce, TRT televizyonunun programında bir kadın şarkı söylerken, birden araya bir ses girdi ve şu sözleri sarf etti: “Amerikancı askeri cunta ve onların uşakları tarafından yapılan Anayasa’yı, yarınki oylamada reddedin…” Şaşkınlık içinde kaldım ve apartmanda kapıların açıldığını, konuşmaların, soruların sorulduğunu duydum ve ben de koridora çıktım. Ne oluyordu?

NOT: Bütün Müslümanların, okur dostların Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederken, Filistinli, Doğu Türkistanlı, Yemenli ve benzer durumda kalan mazlumların acılarını paylaşır, kurtuluşlarını dilerim.

QOSHE - Bugünün geçmişi - İsmail Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bugünün geçmişi

8 0
13.03.2024

Yazının başlığı zaman olgusu dolayısıyla doğal olarak tarih çağrışımı uyandırmaktadır. Tarih ise, kaçınılmaz olarak zaman olgusunu içermek yanında onunla doğrudan bağlantılıdır. Zaman olgusu olmadan varlığı, evreni, doğayı, dünyayı, kısaca mekan olgusunu temellendirmek mümkün olmamaktadır. Kültürün, özellikle halk kültürünün ifade çeşitlerinden olan destanlarda, mesellerde, halk hikayelerinde, giriş sözü olan, “evvel zaman içinde…” kalıbı öyle boşuna değildir. Bu bağlamda, zaman olgusu insanı tanımlamada göz önünde tutulan “hafıza” yetisiyle bağlantılıdır. Hafıza ise, insanın kendi varlığından başlayarak hayatını, yaşayışını, hatıralarını, bilgi hazinesini, maddi ve manevi dünyasını, hemcinslerini, toplumu, kültürü vb duyumsamasını, kavramasını, tanımlamasını, anlamlandırmasını içerir. Hafızasız insan nasıl bir varlık sıralamasında yer alamazsa, hafızasız bir toplum, daha geniş anlamda millette bu dünya mekanında hesaba katılmaz.

Bu bağlamda, kültür ve bilim sistemlerinin oluşturulmasında kurulmasında ve gelişmelerinde tarih bilimi, çeşitli görünümler biçiminde kendini gösterir. Aynı zamanda da, ilk ve gündeme alınmakta, tartışma konusu yapılmakta öncelikli konuma sahip olagelmiştir. Sözgelimi dinin yanında dinler tarihi, kültürün yanında kültür tarihi, uygarlığın yanında uygarlık tarihi, düşüncenin yanında düşünce tarihi, bilimin yanında bilim tarihi, sanat ve edebiyatın yanında sanat ve edebiyat tarihi, siyasetin yanında siyasi tarih, milletin yanında milletler tarihi, iktisadın yanında iktisat tarihi, hukukun yanında hukuk tarihi........

© Milli Gazete


Get it on Google Play