“çok sevdim/ güzel sevdim

güzelliğim kırıldı

ah mavi intiharlar taşıdım günlerce

yeminler getirdim bak kekik kokulu

kekik kokulu ölümlere gidiyorum ben

artık kuşlarını uçur” (Adem Turan)

Ah be güzel abim! Hasan abim, kanatlanıp gittin aramızdan. Nasıl yaşadıysan giderken de öyle gittin. Vuslatımız burada değilmiş. İnşallah bizlere de senin gibi bir veda ve vefa nasip olur. En son dediğin gibi “sebepsiz dost bağına varılmaz” imiş. Sen sebepsiz dostluğun, abiliğin en güzel örneğiydin. Kanatlandın en sevdiğine gittin. Allah vuslatını kabul etsin. Âmin. İz bırakarak gitmek, gitmelerin en güzeli. Bazen konuşamamak, yazamamak var ya öyle bir şey şu an içinde bulunduğum hal. Yüreğim kabarıp kabarıp duruyor. Biliyorum hüküm Allah’ın. Allah senden razı olsun, sana rahmet eylesin ve cennetinde sevdikleri ile buluştursun. Âmin. Kusura bakmayın sizin de benimle aynı hissiyatta olduğunuzu düşünüyorum. Bazen susarak da paylaşılabilir hüzün. Ben bugün o hakkımı kullanmak istiyorum.

PAZARTESİ

Ümmet ne kendi kurallarıyla ne de halkı tarafından yönetilir. Her ikisi de yasa ve hukuka tabidir. Yönetici ister eylemde bulunsun ister başkalarının eyleminden etkilensin, sadece kanunun veya hukukun icracısı, yasayı uygulamanın bir aracıdır. Ümmet yasama meclisi değildir; kanun yapamaz. Kanunlarda halkın genel iradesinin bir ifadesi değil, aksine “ilahi”dir. Allah’tan gelir ve bu nedenle üstündür. Müslüman, dini yaşantısının özü olan; “Hakimiyet Allah’ındır” veya “Allah, yegâne malik, hükümdar, rab, ilah ve efendidir” dediği zaman, kendini Allah’ın iradesine itaat etmeye adar. Tek hâkim olan Allah, bütün varlıklar üzerinde mutlak hüküm sahibidir. Yöneticilerinin, sadece siyasal gücünün dayandığı ilahi yasaların uygulanmasıyla mükellef olduğu ümmet, özünde yönetimin yasaya ait olduğu bir demokrasi, bir cumhuriyettir. (…) “Amelde mükemmellik”, Kur’an-ı Kerim’in bütün mahlukatın yaratılmasındaki amacı tanımladığı anlamda felahın, yaratılış unsurlarının yani erkeklerin ve kadınların, nehirlerin ve dağların, ormanların ve buğday tarlalarının, köylerin ve şehirlerin, ülkelerin ve insanların dönüştürülmesinden başka bir anlamı olamaz. Hiç şüphesiz, bu dünyanın, bu uzayın ve bu zamanın değerle doldurulması din için yalnızca önemli değil, aynı zamanda onun için amaçtır. (…) İslam ahlakı, dilenciliğe; başkalarının emeğiyle hayatını sürdüren bir asalak olmaya büsbütün karşıdır. İnsanın iktisadi emek ve çabasının övüldüğü ve çalışmaktan el etek çekmesinin kınandığı bazı durum veya olaylar hadiselerde yer almaktadır. Şeriat, başka bir insana veya devlete bağımlı olarak yaşayacak kimseleri de belirlemiştir. Bunlar arasında sakatlar, yaşlılar, sahipsiz çocuklar, kadınlar ve hastalar vardır. Sağlıklı bir insanın başkalarına bağımlı bir hayat sürdürmesi, İslam’a göre meşru görülmez. Nitekim, Kur’an’a göre, böyle insanlar yaşadıkları siyasal ve ekonomik sıkıntılardan sorumlu olmaları nedeniyle şiddetli kınanmıştır. (İsmail Raci Faruki, Tevhit Düşünce ve Hayata Yansımaları, Mahya Yayınları, syf. 126-127, 213-214)

SALI

Son 14 gün. Bir hayat kaç valize sığar ki? Ya da bir hayat kaç gönle sığar ki? Biriktirmek sadece eşyaları biriktirmekle ilgili olmasa gerek. Duyguları, düşünceleri de biriktirmek insani bağımlı hale getiriyor. Bağımlı olmakta bir insan için fıtratına uygun olmayan bir hal arz ediyor. Bugün dünyaya bağımlı, maddeye esir olmuş bir insanın uhrevi yolculuğu da hep hasarlı kalıyor. Çünkü bu dünyaya olan meyli her şeyin ötesine geçtiğinde ondan maneviyat kayboluyor yerine muhafazakâr bir kültür, şekilci bir benlik duygusu ortaya çıkıyor. Söylemleri ile eylemeleri de birbiri ile çelişik bir hal alıyor. Onun için bugün en çok yanlış algılanan şey de insanların dünya ile ahiret dengesini kaybetmelerinin ortaya çıkardığı hasarlı bakış açılarıdır. Aşırı dünyaya düşkünlük insanın özgürlüğünü yok eden bir şey. Dünya ile ilişkisi hasarlı olan bir kişinin Allah ile ilişkisi de hasarlıdır. Onun için dünya valizine ne koyduğun nasıl yola çıkacağını belirliyor. İsrailli Scholer’in* gördüğünü göremeyen dini-darların artık kaybetmekten korktukları çok şeyleri var. Kirlilik böyle bir şey; insanı dilsiz, fiilsiz bırakıp üstelik ahmak’a çeviriyor. Kafede oturan gafil ile onu taslayan arasında bir fark yok çünkü ikisi de ayni gaflette. Hatta taşlayan daha büyük gafletteki çözümü yanlış yerde arıyor. Baba katili ile evlat bir safta. Kör olası aynı bataklıkta. Maneviyatı olmayanın maddesinin de bir anlamı olmuyor. Onun için bir hayat kaç valize sığar ki? Gitmek varken kazık çaktığını düşünmek dünyadaki en büyük budalalık. Bir şekilde bu budalalık gömleğini söküp atmak lazım. Çünkü yarın diye bir şey yok.

***

*(Mordechai Kedar’in neden HAMAS’lıların kaybetmeyeceğini anlattığı ve zihniyet farkını açıkça ortaya koyduğu bu konuşma çok şey ifade ediyor. Diyor ki; “HAMAS’lı askerler, iki ayaklarını ellerini kaybetseler de ayağa kalkıp iki parmağı ile zafer işareti yaparlar. Niçin? Çünkü onların çocukları, torunları bunu devam ettirecektir. Biz bunu anlamalıyız ki farklı düşünüyoruz. Amerika bizi sonsuza kadar destekleyecek mi? Avrupa sonsuza kadar destekleyecek mi? Yahudi toplulukları her zaman destekleyecekler mi? Bunlar önemli sorular. Bakın Kur’an’da bir ayet var. Kur’an der ki; ‘Allah sabredenlerle beraberdir.’ Allah o sabra kim sahipse onlarla beraberdir. Anlamaya çalışın; ‘sabır’ ne demek. Bizim kitabımızda böyle bir kelime yok. Tüneldeki bir HAMAS üyesi bir, iki, üç ay gün ışığı görmeden, çok az bir şey yiyerek durabilir ve tekrar çıkıp savaşabilir. Niçin? Sabredebildiği için. İşte bu benim için anlaşılabilir değil. Biz, İsrail balonunun içinde yaşıyoruz onlar Allah için yaşıyor. Allah da onlarla. Onlar cihad edenler. Biz özgürlük savaşçılarıyız. Biz kutsal bir savaş için mücadele vermiyoruz. Bakın, bir gün Tzipi Livni ile stüdyoda münazara ediyorduk. ‘Ona, onların inancı daha dominant dedim. Onlar için Allah ana, belirleyici oyuncu, sadece bir oyuncu değil. Şayet bizim için sahada Allah varsa yedek kulübesinde bulunuyor. Psikolojik açıdan aramızda bu denli büyük bir fark söz konusu.”

***

Bu kadar sade ve basit. Anlarsan dünya senin üstünde yük olmaz. Anlamazsan kafanı taştan taşa vurursun. Gemiler doldurursun. Ağzın başka söyler, ellerin başka. Görmezsin, duymazsın, hakikate kör ve sağır olursun. En çok hakikatin sesine düşman olursun. Durum bu. Muhafazakâr, materyalist biri bunu anlayamaz. Onun için maneviyat gerekir, basiret gerekir, dirayet gerekir, inanç gerekir. Allah’a teslim olmak gerekir. Dünya bu. Kaç valize sığar bir ömür? Hoşça bakın zatınıza…

QOSHE - Gitmek - Mehmet Biten
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gitmek

9 0
17.12.2023

“çok sevdim/ güzel sevdim

güzelliğim kırıldı

ah mavi intiharlar taşıdım günlerce

yeminler getirdim bak kekik kokulu

kekik kokulu ölümlere gidiyorum ben

artık kuşlarını uçur” (Adem Turan)

Ah be güzel abim! Hasan abim, kanatlanıp gittin aramızdan. Nasıl yaşadıysan giderken de öyle gittin. Vuslatımız burada değilmiş. İnşallah bizlere de senin gibi bir veda ve vefa nasip olur. En son dediğin gibi “sebepsiz dost bağına varılmaz” imiş. Sen sebepsiz dostluğun, abiliğin en güzel örneğiydin. Kanatlandın en sevdiğine gittin. Allah vuslatını kabul etsin. Âmin. İz bırakarak gitmek, gitmelerin en güzeli. Bazen konuşamamak, yazamamak var ya öyle bir şey şu an içinde bulunduğum hal. Yüreğim kabarıp kabarıp duruyor. Biliyorum hüküm Allah’ın. Allah senden razı olsun, sana rahmet eylesin ve cennetinde sevdikleri ile buluştursun. Âmin. Kusura bakmayın sizin de benimle aynı hissiyatta olduğunuzu düşünüyorum. Bazen susarak da paylaşılabilir hüzün. Ben bugün o hakkımı kullanmak istiyorum.

PAZARTESİ

Ümmet ne kendi kurallarıyla ne de halkı tarafından yönetilir. Her ikisi de yasa ve hukuka tabidir. Yönetici ister eylemde bulunsun ister başkalarının eyleminden etkilensin, sadece kanunun veya hukukun icracısı, yasayı uygulamanın bir aracıdır. Ümmet yasama meclisi değildir; kanun yapamaz. Kanunlarda halkın genel iradesinin bir ifadesi değil, aksine “ilahi”dir. Allah’tan gelir ve bu nedenle üstündür. Müslüman, dini yaşantısının özü olan; “Hakimiyet Allah’ındır” veya “Allah, yegâne malik, hükümdar, rab, ilah ve efendidir” dediği zaman, kendini Allah’ın iradesine itaat etmeye adar. Tek hâkim olan Allah, bütün varlıklar üzerinde mutlak hüküm sahibidir. Yöneticilerinin, sadece siyasal gücünün dayandığı ilahi yasaların uygulanmasıyla mükellef olduğu ümmet, özünde yönetimin yasaya ait olduğu bir demokrasi, bir cumhuriyettir. (…) “Amelde mükemmellik”, Kur’an-ı Kerim’in bütün mahlukatın yaratılmasındaki amacı tanımladığı anlamda felahın, yaratılış unsurlarının yani erkeklerin ve kadınların, nehirlerin ve dağların, ormanların ve buğday tarlalarının, köylerin ve şehirlerin, ülkelerin ve insanların dönüştürülmesinden başka bir anlamı........

© Milli Gazete


Get it on Google Play