Perşembe

"Hiçbir şey hoşuma gitmiyor."Otobüste bir yolcu şöyle diyor: “Hiçbir şey hoşuma gitmiyor.”"Ne radyo ne sabah gazeteleri ne de tepelerdeki kaleler. Ağlamak istiyorum."Şoför, "Durağa varıncaya kadar bekle" diyor. "O zaman istediğin gibi ağlayabilirsin yalnız başına."Bir kadın şöyle diyor; "Ben de aynı durumdayım, benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor.Oğluma mezarımı gösterdim, sevdi de uyudu orada, hoşça kal demeksizin.Bir üniversite öğrencisi: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Arkeoloji okudum, ama bulamadım taşlarda kimliği. Ben sahi ben miyim?"Ve bir asker şöyle diyor: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Beni kuşatan bir hayaleti kuşatıyorum her daim."Asabi şoför söylendi: "İşte son durağa yaklaştık inmek için hazırlanın.Yolcular hep bir ağızdan: "Durağın ötesindekileri istiyoruz, devam et sürmeye!"Ben ise, "beni burada indir" diyorum. "Ben de onlar gibiyim, hiçbir şey hoşuma gitmiyor, lakin ben, yolculuktan da yoruldum."(Mahmut Derviş)

Ahsen, “İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Sanki hayat enerjim elimden alınmış gibi. Elim kolum bağlıymış ve kendimi aşağılanmış gibi hissediyorum” dedi. “Haberleri izleyemiyorum. Etrafımızdaki insanların hümanistliği, çiçek, böcek ve etrafta sevgi pıtırcığı gibi dolaşmaları gitti. Sanki yüzlerinde bir maske vardı da düştü” diyor. Örselenmiş yüreğinden konuşuyor. Dikkatlice dinliyorum, bir taraftan da kendimi kontrol ediyorum. Acaba ben ne haldeyim nasıl hissediyorum diye. Bir yerde farksız değilim. Elimizden geleni yapmaya, duaya devam diyorum. Geçiştirmek için değil, kendimizi rahatlatmak için hiç değil. Akşam giderken yolda Mahmut Derviş dinliyorum. Yukarıdaki şiir tam da üstüne geliyor. Tuhaf aynı gece Samet de aynı şiiri gönderiyor. Uykum kaçmış bir şekilde sabaha kadar tekrar tekrar dinliyorum. Ertesi gün birkaç Müslüman üniversiteli gençle oturuyoruz. Okul yönetimini protestoya gitmişler. Her yerde iki yüzlülük var, diyor birisi. Diğeri ama bir yandan da umut var, ne kadar Müslüman olmayan öğrenci de destek verdi, diye ekliyor. Kaldığı yerden devam ediyor ilk sözü alan; “Mesele Filistin olunca sanki bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor. Herkes bir şekilde gerçek kişiliğini, düşüncesini ortaya çıkarıyor ve insanları bu noktada tanıma imkânı sağlıyor” diye ekliyor. Bana dönüp soruyor, ‘Nasıl çözülür bu işler?’ ‘Birlik olunca çözülür’ diyorum, uzatmadan. Daha şu camide herkes bir anda kendi ulusunun sularına çekiliyor, bunu nasıl sağlayabiliriz diye soruyu daha kıvamlı hale getiriyor. Hamasete düşmeden anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Yaşadığımız bu örselenmişliğin nedenini açıklıyor, bu dağınıklığımız. En azından elimizde bir nedenimiz var diye ekliyor. Çocuklar gözümün önüne geliyor, uyuyamıyorum diyor bir başkası. Konuşmaktan yoruldum diye ekliyor. Derin ve uzun bir sessizlik oluyor. Herkes kendi içine çekiliyor.

Cuma

Defolun“Çıkıp gidin toprağımızdandenizimizden, karamızdanbuğdayımızdan, tuzumuzdan, taşımızdandefolun her şeyimizden!Defolunbelleğimizdeki anılardaney yürüyenler eğreti sözcükler arasında!”(Mahmut Derviş)

Dünyanın çivisi çıkmış. Bir tarafta özgürlük ve demokrasi kalpazanları diğer tarafta ne olursa olsun kalpleri Müslümanlara karşı taştan daha da sert daha katı hale gelmiş sözde insanlık savunucuları. Binlerce çocuğun katledildiği bir yerde bile ama ile cümle kurmayı başarabilen zalim seviciler. İki yüzlü ünsüz ünlüler, işlevsiz kurumlar ve sadece konuşan yöneticiler. İnsan haliyle hayret bile edemeyecek bir hale geliyor. Ne kadar zor bir işmiş bu dünyada Müslüman olmak. Filistinli arkadaşa soruyorum, ‘Kendini güvende hissediyor musun?’ gözleri sanki bu soruyu bekliyormuş gibi kapakları indiriyor. Kötü hissediyorum. Bir müddet sessizce gözyaşı döktükten sonra kendini toparlayıp doğru düzgün uyuyamadığını anlatıyor. Dünyanın hiçbir yerinde güvende olamamak ne kötü bir şey. Üstelik uygulanan mobbing de cabası. Ne gece ne gündüz huzur yok. İnsan kırık, kesik de olsa bir ses, bir umut arıyor. Haberler, diplomatlar bugüne kadar olup biteni ‘collateral damage/istenmeyen zarar’ olarak anlatmaya, dünyayı ikna etmeye çalışıyorlar. Dünya ise buna hazır. Galiba herkes bir an önce bu ağırlığı üzerinden atmak istiyor. Unutturmak istiyor. Ama çok şükür şiirler var, şairler var. Onlar, unutuşların en büyük hatırlatıcı ve dengeleyicileri olarak karşımıza çıkıyorlar. Ve ‘Hissenizi alın kanımızdan, çekip gidin’ diyorlar. Acıyı, kaybı biz telafi ederiz diyorlar. Umudu yok etmek için bu kadar kana bulayanların unuttukları bir şey var, bedenleri yok edebilirler, binaları yıkabilirler ama umudu yok edemezler. Yetmiş yıldan fazladır bu kadar zulme rağmen öldüremedikleri umut. O umudu besleyen dünya ve ahiret anlayışı ve de inancı. Nasıl yok edilebilir ki? Hoşça bakın zatınıza...

QOSHE - Hiç - Mehmet Biten
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hiç

18 0
26.11.2023

Perşembe

"Hiçbir şey hoşuma gitmiyor."Otobüste bir yolcu şöyle diyor: “Hiçbir şey hoşuma gitmiyor.”"Ne radyo ne sabah gazeteleri ne de tepelerdeki kaleler. Ağlamak istiyorum."Şoför, "Durağa varıncaya kadar bekle" diyor. "O zaman istediğin gibi ağlayabilirsin yalnız başına."Bir kadın şöyle diyor; "Ben de aynı durumdayım, benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor.Oğluma mezarımı gösterdim, sevdi de uyudu orada, hoşça kal demeksizin.Bir üniversite öğrencisi: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Arkeoloji okudum, ama bulamadım taşlarda kimliği. Ben sahi ben miyim?"Ve bir asker şöyle diyor: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Beni kuşatan bir hayaleti kuşatıyorum her daim."Asabi şoför söylendi: "İşte son durağa yaklaştık inmek için hazırlanın.Yolcular hep bir ağızdan: "Durağın ötesindekileri istiyoruz, devam et sürmeye!"Ben ise, "beni burada indir" diyorum. "Ben de onlar gibiyim, hiçbir şey hoşuma gitmiyor, lakin ben, yolculuktan da yoruldum."(Mahmut Derviş)

Ahsen, “İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Sanki hayat enerjim elimden alınmış gibi. Elim kolum bağlıymış ve kendimi aşağılanmış gibi hissediyorum” dedi. “Haberleri izleyemiyorum. Etrafımızdaki insanların hümanistliği, çiçek, böcek ve etrafta sevgi pıtırcığı gibi dolaşmaları gitti. Sanki yüzlerinde bir maske vardı da düştü” diyor. Örselenmiş yüreğinden konuşuyor. Dikkatlice dinliyorum, bir taraftan da kendimi kontrol ediyorum. Acaba ben ne haldeyim nasıl hissediyorum diye. Bir yerde farksız değilim. Elimizden geleni yapmaya, duaya devam diyorum. Geçiştirmek için değil, kendimizi rahatlatmak için hiç değil.........

© Milli Gazete


Get it on Google Play