Cuma

Turgut Cansever; “Eğer ciddi bir mimari yapmak istiyorsak, medeniyet tasavvurumuzun köklerine inmeliyiz. O tasavvuru iyice anlamalıyız ve o tasavvurun gösterdiği istikamette yeni yorumlar üretmeliyiz” diyor. Buradan baktığımızda aslında her işimizin kaynağını bu şekilde tesis etmemiz gerekiyor. Bu bakımdan yerel seçimlerin sokakları, ekranları kasıp kavurduğu bugünlerde bize de bir bakış açısı veriyor bu ifade. Evet, nerden bakıyoruz? Ne istiyoruz ne bekliyoruz? Bu soruların cevabı bizim için önemlidir. İnsan davranışlarının temelinde daima ve daima bir medeniyet tasavvuru yer almalıdır. Eğer bu yoksa onun yerine insanın ihtirasları, hırsları yani içgüdüleri kaim oluyor. İnsanların hareketlerinin temel belirleyicisi bu güdüler oluyor. Peki, bu güdülerin ürettiği işlevsiz vaatler bize ne verebilir ki? Bir kaostan başka bir kaosa sürüklemekten başka ne anlamı olabilir? Kocaman hiç. Kendi elimizi kolumuzu kendimiz bağlayıp duruyoruz.

“Semboller yaşayanları, canlıları işaret eden rozetlerdir” derler. Bu seçimler sonrasında yaşadığımız muhitlerde yakalarımıza ne takacağımıza karar vereceğiz. Elbette herkesin vaadi kendisi açısından sahihtir. Herkes ilk başta hizmeti düşünür diye hüsnü niyet ile yaklaşabiliriz ama unutmamız gereken bir şey var bizler yerelde bizim gibi olan bizi anlayan bizim ile dertlenip hemhal olacak adayları seçersek o zaman bizim sorunlarımızın çözümü daha kolay olur. Biz kendimiz için doğru olanı seçmiş ve bu doğru olan için gayret ettiğimizde hakkımız olan insanca yaşamın kapısını da aralamış oluruz. Daha iyi bir yaşam senin hakkın değil mi?

Cumartesi

Gölgedekiler

“Dede koruk yer, torunun dişi kamaşır” der eskiler. Ne kadar da zamanın imbiğinden süzülerek çıkıp gelen hakikati, hikmeti şöyle başucumuza bir yere asmamız gerekiyor galiba. Bu, bir nesilden diğer nesle aktarılan miras. Gölgede ne bıraktığımız ile ilgili. Çoğunlukla işitiriz insanlar atalarının vefatından sonra varislerine düşen aydınlık ya da utanç. Birincisi daha çok ifade edilir de ikincisi pek söylenmez, söyleyeni de duyan olmamıştır. Belki bu söz geçmişe ait gibi ilk başta algılanabilir ama daha çok bugüne bugünün insanına ait bir sözdür. Bugün bizim davranışlarımızın yarını şekillendireceğini ifade ediyor.

Bir arkadaşım çalıştığı kurumdan neden istifa edip ayrıldığının gerekçesini anlatırken artık “helal dairesinin tamamen bozulduğunu” ifade ettiğinde hatırıma geldi. Arkadaşım daha fazla çalışmak için gerekçesinin kalmadığını ve içinde huzur namına bir kırıntı kalmadığını da ifade ederek, görünür bir iş yapmaktansa gölgede kalmayı yeğlediğini söylüyordu. Yapacak bir şey bazen sahte bir ışığın şehvetinden ise gölgede kalmak daha bereketlidir. Bereketi aramak bereketin edebiyatını yapmaktan daha hayırlı değil midir?

Pazar

Evlerimiz nerede? Evlerimizin içerisini neler dolduruyor? Evimizi, ailemizi çevreleyen şey nedir? Evlerimizi nasıl tarif ediyoruz? Ev bizler için öncelikli olarak huzur mekânı olmalıdır. Bütün sa’yımız bunun için değil midir? Evler insanı imar etmeli, fıtrata uygun olmalı, insanın içindeki potansiyelini ortaya çıkarmaya fırsat vermelidir. Peki, evlerimiz bunu sağlayacak fiziki ve manevi yapıya sahip midir? Nasıl sağlarız bunu? Ev barınılacak huzur ve güven mekânı olmalıdır. Öyledir. Apartmanlarda köşeleri dönmeyi, az yerden çok para kazanmayı, kelepir arazileri, rantları konuştuğumuzda evleri amaçlarından uzaklaştırmış olmuyor muyuz? Ne yapıyoruz? Evler artık yaşam mekânlarından çok kiraların, gelirlerin, ticaretin ve rantın aracı ise toplumda başka bir düzene geçilmiştir. Bir şeyleri değiştirmek için bir Çin atasözünün dediği gibi; “Ağaç dikmek için en uygun zaman yüz yıl öncesiydi, ikinci en uygun zaman ise şimdi.” Belki bir başlangıç için en uygun zamanın içerisindeyizdir. Başlamak için karar vermek lazım. Evlerimiz için bir karar mevsiminden geçiyoruz. Bize bir ev lazım. İçinde huzur, bolluk bereket olan bir ev… Hoşça bakın zatınıza…

QOSHE - Okuma notları 5 - Mehmet Biten
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Okuma notları 5

18 0
18.02.2024

Cuma

Turgut Cansever; “Eğer ciddi bir mimari yapmak istiyorsak, medeniyet tasavvurumuzun köklerine inmeliyiz. O tasavvuru iyice anlamalıyız ve o tasavvurun gösterdiği istikamette yeni yorumlar üretmeliyiz” diyor. Buradan baktığımızda aslında her işimizin kaynağını bu şekilde tesis etmemiz gerekiyor. Bu bakımdan yerel seçimlerin sokakları, ekranları kasıp kavurduğu bugünlerde bize de bir bakış açısı veriyor bu ifade. Evet, nerden bakıyoruz? Ne istiyoruz ne bekliyoruz? Bu soruların cevabı bizim için önemlidir. İnsan davranışlarının temelinde daima ve daima bir medeniyet tasavvuru yer almalıdır. Eğer bu yoksa onun yerine insanın ihtirasları, hırsları yani içgüdüleri kaim oluyor. İnsanların hareketlerinin temel belirleyicisi bu güdüler oluyor. Peki, bu güdülerin ürettiği işlevsiz vaatler bize ne verebilir ki? Bir kaostan başka bir kaosa sürüklemekten başka ne anlamı olabilir? Kocaman hiç. Kendi elimizi kolumuzu kendimiz bağlayıp duruyoruz.

“Semboller yaşayanları, canlıları işaret eden rozetlerdir” derler. Bu seçimler sonrasında yaşadığımız muhitlerde yakalarımıza ne takacağımıza karar vereceğiz. Elbette herkesin vaadi kendisi açısından sahihtir. Herkes ilk başta hizmeti düşünür diye hüsnü niyet ile yaklaşabiliriz ama unutmamız gereken bir şey var bizler yerelde bizim gibi olan bizi anlayan bizim ile dertlenip hemhal........

© Milli Gazete


Get it on Google Play