Cumartesi

Mazursun

Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun…

Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun.

Ben sensiz bin gece kan yuttum,

Sen bir gece sensiz kalmadın, Mazursun.

(Ahmed Gazali)

Cuma hutbesi yine sarsıcıydı! Bunu da unutmuşum. Bir hakikat bükücüsü olarak Diyanet’in yüklendiği o eşsiz misyonu bana hatırlattığı için imam efendiye teşekkür etmeli miyim? Mülk Suresi bu kadar işlevsiz, bu kadar bağlamından uzak ve hakikati perdelemek için kullanılabilirdi. Kullanmışlar. Boykotu büyütmekten kasıt nedir sayın hocam? Gazze dediğin yer, neresi ki? Boykot ne ki? Mesela ben ne yapmalıyım? Ya da marketten deterjan aldığı için kızdığın o vatandaş ne yapsın? Mesela oturup kendi deterjanını yapsın değil mi? Ya da gemiciklerini leğende yüzdürmekten vazgeçsin! Sana hangisi uyar hocam! Hani sanki başka bir şey söylemen lazım gelmez miydi? Mesela şehitler için niye dua ediyorsun hocam, yoksa şehitlik ile ilgili bir tereddüdün mü var? Ha bir de hocam o kadar betimleme yapmana gerek yok edebiyattan çatlayacaktık neredeyse, hangi partiye oy vermemiz gerektiğini açık açık söyleseydin de hep beraber daha az ızdırap çekseydik. Neyse sizin de buyurduğunuz gibi sizin cemaatiniz işini bilir de ben buralarda yeniyim. Nasıl yapsak, benim canım çok sıkıldı. Tatsız oldu, kanaatimce. Siz de aynaya baktığınızda kendinizden tiksinmişsinizdir? Yok be abartıyorum. Utanacak ne var ki? Değil mi ya, sen de mazursun ama masum değilsin.

Pazar

Bunu unutmuşum, yol kenarlarına biçimsiz bir şekilde üst üste gelecek şekilde ya da her boş bulunan yere asılan seçim afişleri vaatler, parti bayrakları hele bir de muktedir partilerin kavşakları kapatırcasına; büyüklüklerini, güçlerini gösterircesine astıkları büyük büyük bayraklar ve afişler, kullandıkları dildeki kibir kokusu… Hepsi birden hiçbir şey konuşmadan hiçbir şey çözmeden sadece bir bilek güreşi müsameresinin çirkin yüzü olarak orada duruyorlar. Gözünü kaçıramıyorsun çünkü her yerdeler. Birçoğu aslında konu ciddi olmasa komik bile. Ama ortadaki hâl trajikomik. Hatırlamamak elde değil. Hatırlatmak için her şey var. Şimdi soruyorum kendi kendime bütün bu gürültü, görüntü kirliliği neyi gizliyor? Cevap belli. Bu dört-beş yılın dağıtımını kim yapacak? Ya halk buna ne diyecek? Onlara ne olmuş ki? Bir talepleri yok mu? Sence! Şimdiden kutuplar arası serbest uçuşa geçmişler bile. Kulakları duymaz, gözleri görmez ve hiçbir şeyi hissetmezler. Serbest düşüşe devam yani! Aynen öyle.

Kahvede konuşan ihtiyarların içinde kıvrandıkları yoksulluktan şikâyet edip edip beş dakika sonra müsebbibine hayranlıklarını ifade edişlerindeki şizofrenik hâl bütün bu askıda kalan soruların cevabı gibi. Sosyal adalet, hak-hukuk, kent hakkı ya da diğer kavramlar istihdam adil paylaşım, şehirlerin güvenliği, insanca yaşam hakkı gibi konular hiçbir şey ifade etmez. Kimin umurunda daha iyi bir şehir, daha güzel bir yönetişim. Şimdi PR zamanı! Kim daha çok görünüyorsa, kim daha çok yapmayacağı projeleri ilan ediyorsa onun ardında oluşan kuyruklara bakmak lazım. Kimin umurunda şehirlerde yükselen beton yığınları, bir yerden bir yere varmak için heba edilen zaman, emek ve imkân. Şimdi neyi, kimi niçin seçeceğiz? Hangi düşüncenin hangi bakış açısının ortaya koyduğu yönetim modelini seçeceğiz? Var mı böyle bir şey? Gücün ve karar verme yetkisinin konumu, etkinin dağılımı, sosyal statü ihsanı, faaliyetleri düzenleyecek ve denetleyecek kurumlar var mı? Varsa nerde? Görünür mü? Ya da seçilenler halkı görür mü veya seçenler neyi, niçin seçtiklerini sorgular mı? Ortadaki kirliliğe bakarsanız zor!

Pazartesi

Yıllar öncesi bir köşede bırakıp sonra tamamen aklından çıkıp gittiği bir noktada tekrar karşılaşmak ve hatırlamak. Hatırlamak bir bakıma bazen insanın laneti gibi bir şey olabiliyor. Bazen de tam tersi… Her arayış içinde olanın, kendi arayış serüveninde yaşadığı kesişmeler gibi belki küçücük bir adım dev bir sonuç ortaya çıkardığı gibi bazen de dev gibi görülen bir adım cüce bir sonuç doğurabiliyor. Ama arayan kişi için her vakit bebek adımları hem ürkütücü hem de başlangıç için mühim adımlardır. İnsanın öğrenme serüveni de böyledir. Bazen bir yokuş gibi gelen bir konu hiç hazır olmadığını düşündüğün bir zamanda karşına çıkmıştır. Yolu tamamlayamamışsındır, yarım kalmıştır. Vazgeçmiş ve başka konulara dalmış geçmiş gitmişsindir. Zamanı gelip hazır olduğunu hissettiğinde karşına çaktığında artık anlaması ve anlamlandırması daha zevkli bir hale gelmiştir. Bunu hissedersin. Bu tam da Topçu’nun, “İlim adeta insan zekâsının demir bir örs üzerinde dövüle dövüle asırlar içinde eskimesi, parlaması ve yığılan düşüncelerin parıltısını kazanmasıdır” diye tarif ettiği noktadır. Kocaman rafların üzerime üzerime geldiği kitaplığın önünde oturmuş, elimdeki eski bir kitabın sayfaları arasında unuttuğum notları, mektupları, tozdan sararmış sayfaları çevirirken yarım bıraktığım bütün işleri hatırlıyorum. Peki, bütün bu işlerin maksudu neydi ki maksuduna erişemedi! Belki de Attar’ın “ruh da beden gibi ya ilerleme ya da düşüş durumundadır ve Manevi Yol, ancak seyyahın hatalarının ve zaaflarının, uykusunun ve ataletinin üstesinden gelme nispetinde açılır, genişler ve bunların her biri onu gayreti ölçüsünde maksuduna yaklaştırır” tarif ettiği ataletin, hataların fazlalığı yüzündendir. Şimdi durduğun şu hızlanmış zaman kavşağında kendine yeniden sormalısın; senin gerçekten maksudun ne, bunun için yeterince gayretin, iraden ve kudretin var mı? Sor, sorabilirsen!
Hoşça bakın zatınıza…

QOSHE - Sor, Sorabilirsen! - Mehmet Biten
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sor, Sorabilirsen!

13 0
28.01.2024

Cumartesi

Mazursun

Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun…

Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun.

Ben sensiz bin gece kan yuttum,

Sen bir gece sensiz kalmadın, Mazursun.

(Ahmed Gazali)

Cuma hutbesi yine sarsıcıydı! Bunu da unutmuşum. Bir hakikat bükücüsü olarak Diyanet’in yüklendiği o eşsiz misyonu bana hatırlattığı için imam efendiye teşekkür etmeli miyim? Mülk Suresi bu kadar işlevsiz, bu kadar bağlamından uzak ve hakikati perdelemek için kullanılabilirdi. Kullanmışlar. Boykotu büyütmekten kasıt nedir sayın hocam? Gazze dediğin yer, neresi ki? Boykot ne ki? Mesela ben ne yapmalıyım? Ya da marketten deterjan aldığı için kızdığın o vatandaş ne yapsın? Mesela oturup kendi deterjanını yapsın değil mi? Ya da gemiciklerini leğende yüzdürmekten vazgeçsin! Sana hangisi uyar hocam! Hani sanki başka bir şey söylemen lazım gelmez miydi? Mesela şehitler için niye dua ediyorsun hocam, yoksa şehitlik ile ilgili bir tereddüdün mü var? Ha bir de hocam o kadar betimleme yapmana gerek yok edebiyattan çatlayacaktık neredeyse, hangi partiye oy vermemiz gerektiğini açık açık söyleseydin de hep beraber daha az ızdırap çekseydik. Neyse sizin de buyurduğunuz gibi sizin cemaatiniz işini bilir de ben buralarda yeniyim. Nasıl yapsak, benim canım çok sıkıldı. Tatsız oldu, kanaatimce. Siz de aynaya baktığınızda kendinizden tiksinmişsinizdir? Yok be abartıyorum. Utanacak ne var ki? Değil mi ya, sen de mazursun ama masum değilsin.

Pazar

Bunu unutmuşum, yol kenarlarına biçimsiz bir şekilde üst üste gelecek şekilde ya da her boş bulunan yere asılan seçim afişleri vaatler, parti bayrakları hele bir de muktedir partilerin kavşakları kapatırcasına; büyüklüklerini, güçlerini gösterircesine astıkları büyük büyük bayraklar ve afişler, kullandıkları dildeki kibir kokusu… Hepsi birden hiçbir şey konuşmadan hiçbir........

© Milli Gazete


Get it on Google Play