Gazze’de yaşananlar turnusol kâğıdı olmaya devam ediyor. Bir taraftan eşitlik, özgürlük, barış, insan hakları diyenlerin mevzu İsrail olduğunda nasıl da suspus olduğunu gördük. Din, etnik köken, mezhep, coğrafya, renk ne olursa olsun en temel insani duruş gösteremeyenlerin kimisi dinsel nefreti, kimisi kültürel yabancılaşmayı, kimisi ırkçılığı, kimisi ulusal bencilliği, kimisi de çıkar tapıcılığını temsil ediyor.

Bu coğrafyada dinle arasına mesafe koyduğunu iddia edenlerin aslında mesafe koyduklarının sadece İslam olduğunu anlayabiliyoruz. Bu yüzden İslam’la olan her türlü birlikteliğin, ilişkinin, anılmanın dışında olma arzuları söz konusu. Bu da nihayetinde Müslüman toplumların dertlerine, acılarına ve mağduriyetlerine karşı duyarsızlaşmayı getiriyor. Batı’nın kültürel havzasını mutlaklaştıranların bu coğrafyanın kültürel dinamikleriyle ve renkliliğiyle aralarında uçurumlar olduğuna şahitlik ediyoruz. Gıpta ettikleri ülkelerin bu coğrafyayla olan her türlü karşılaşmalarında kalplerinin o ülkelere meyletmesi bu yabancılaşmanın bir neticesidir.

Kendilerini etnik bir kimlikle ifade edenlerin aidiyet hissettiği etnik kökenin dışında kalan tüm acılara mazeret ürettiklerini görüyoruz. Acıları tasnif etmenin ve yarıştırmanın psikolojik arka planında kişilerin etnik kimliklerine yükledikleri üstünlük algısı yatıyor. Kendi ulusunu merkeze alanların mazlumların ve mağdurların yaşadıkları drama dair bir duruşları olmadığı gerçeğini görerek yaşıyoruz. Çünkü bu insanlar için uluslarının çıkarı her şeyin üzerindedir. Kendi ulusunu dünyanın ya da bölgenin merkezine oturtmanın kaçınılmaz sonucu bu olsa gerek.

Bir de menfaati gereği kendisini zalimden yana tavır takınmak zorunda hissedenlerin ya da en iyi ihtimalle mazlumların acısına ses olmamayı tercih edenlerin çokluğunun da farkındayız. Bu belki de zalimin gücünden kaynaklanıyor ama güce karşı bu derece zayıf ve aciz kalınması gerçekten işin vahametini gösteriyor. En basitinden yerel bir sanatçıdan küresel şirketlere kadar her kademede insanların çıkarlarına dokunan bir lobiye boyun eğilmiş durumda.

Diğer taraftan acıdan, gözyaşından, gençliğin coşkusundan, milli ve manevi hassasiyetlerden beslenenlerin hamasete dayanan tepkilerine rağmen asli sorumlulara karşı ketum davrandıklarını gözlemliyoruz. Beslendikleri kaynakların temsil ettiği alana dair söz söylemeye cesaret edemeyenlerin esnafa, markaya, bu alanın dışında kalan diğer kişi ve kurumlara karşı kükremesi hiç inandırıcı gelmiyor. Bu samimiyetsizliğin Filistin mücadelesine nasıl bir zarar verdiğini de biliyoruz. Vicdani tatminden öteye gitmeyen bu tutumun görünmeyen amacı tepkilerin asli muhataplarının gözden kaçırılması olsa gerek.

İsrail’in katliamında şahit olduğumuz görüntüler, ateşkes sürecinde yaşananlar, konuşulanlar ve esir takaslarında karşılaştığımız durumlar İsrail’in ve destekçilerinin insanlıktan ne kadar uzak olduklarını bize gösteriyor. Bu yüzden haklı mücadelenin yanında olmak için “amalı” cümleler kurmaya ya da tereddüt etmeye kimsenin hakkı yoktur. Vicdan sahibi her insanın bu zulme karşı durması ve kendi imkânları çerçevesinde baskı oluşturması gerekiyor.

QOSHE - Gazze’nin Gösterdikleri - Muhammet Esiroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gazze’nin Gösterdikleri

9 1
03.12.2023

Gazze’de yaşananlar turnusol kâğıdı olmaya devam ediyor. Bir taraftan eşitlik, özgürlük, barış, insan hakları diyenlerin mevzu İsrail olduğunda nasıl da suspus olduğunu gördük. Din, etnik köken, mezhep, coğrafya, renk ne olursa olsun en temel insani duruş gösteremeyenlerin kimisi dinsel nefreti, kimisi kültürel yabancılaşmayı, kimisi ırkçılığı, kimisi ulusal bencilliği, kimisi de çıkar tapıcılığını temsil ediyor.

Bu coğrafyada dinle arasına mesafe koyduğunu iddia edenlerin aslında mesafe koyduklarının sadece İslam olduğunu anlayabiliyoruz. Bu yüzden İslam’la olan her türlü birlikteliğin, ilişkinin, anılmanın dışında olma arzuları söz konusu. Bu da nihayetinde Müslüman toplumların dertlerine, acılarına ve mağduriyetlerine karşı duyarsızlaşmayı getiriyor. Batı’nın kültürel havzasını mutlaklaştıranların bu coğrafyanın kültürel dinamikleriyle ve renkliliğiyle aralarında uçurumlar olduğuna şahitlik ediyoruz. Gıpta ettikleri ülkelerin bu coğrafyayla olan her türlü karşılaşmalarında kalplerinin o ülkelere meyletmesi bu........

© Milli Gazete


Get it on Google Play