Son seçimle birlikte birçok değerlendirme yapıldı. Seçim sonuçlarının gösterdikleri, halkın tepkisi ve beklentisi, siyasilerin aldığı mesajlar ve dersler. Genel itibariyle bu tartışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Daha özelde değerlendirme yapmamız gerekecekse Saadet Partisi’nin durduğu yerle bundan sonra durması gerektiği yeri tüm Millî Görüşçülerin birlikte konuşması gerekiyor. Elbette geçmişe dönük hatalar olmuş olabilir, geleceğe dair hatalı beklentilere girilebilir. Bunu insan olmanın bir gereği olarak değerlendirmek gerekiyor. Asıl üzerinde durmamız gereken husus, yakın geçmişe dair duruşun özünün neye karşılık geldiğidir.

Çok defa bu köşede siyasi partilerin farklı özden hareket ettiğini anlatmıştık. İdeolojiyi esas alan siyasi partiler, kitle partileri ve ilke merkezli partiler olacak şekilde ayırmaya çalışmıştık. Bu ayrımdan hareketle Saadet Partisi’ni ilke merkezli parti olarak değerlendirmemiz, bu içeriğe dönük siyaset üretmemiz, dil ve üslubu da buradan hareketle geliştirmemiz gerektiğini belirtmiştik. Ancak bu şekilde Millî Görüş’ün temel ilkelerini halkın teveccühüne sunabileceğimiz kanaatindeyim.

Temel Başkan’la birlikte dil ve söylemdeki gelişimi, parti politikalarındaki öncelikleri, yapılan ittifaklar ve ortak tavır almaları ilke merkezli parti olma gayretlerinin bir sonucu olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Genel kitlelerin beklediği hamasetle söylem geliştirilemeyeceği gibi halkın bilinç düzeyine hitap etmeyen söylemler de geliştirilmemelidir. İlkeli siyasetin en büyük başarısı ilkeler ile halkın algılama biçimini aynı seviyede buluşturabilme yeteneğinden gelir.

Peki, Saadet Partisi yakın zaman diliminde bunu ne derece gerçekleştirebildi?

Bu süre zarfında söylem gücünü geliştirdiğini, özellikle yeni kuşak kitlelere daha rahat ulaşabildiğini, nitelikli iletişim içerikleri üretebildiğini gördük. Ama bunun somut bir destek olarak oya yansımadığına da şahitlik ettik. Bunun en büyük sebebinin seçim sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü seçim sistemi, siyasette söz sahibi olmayı hedefleyen partilerin kendisini tek başına ifade edebilme şansını engelliyor. Birlikte hareket etmeyi, ortak tavır almayı ve ittifak yapmayı zorunlu kılan bir sistemde partilerin de oluşturulan ortaklığın dışına çıkmasını bekleyemeyiz.

Diğer taraftan kazanmak için yüzde 50’nin gerektiği bir sistem oyların iki parti etrafında yoğunlaşmasını zorunlu kılıyor. Bu da daha düşük oy alacağı düşünülen partilerin oransal olarak büyüyememesi sonucunu doğuruyor. Bir de buna kutuplaştırıcı siyaset anlayışını eklediğimizde oyların belli noktalarda toplanması kaçınılmaz oluyor. Son yıllarda ülkemizde oyların istikameti kazanması istenilen kişiye göre değil, kazanması istenilmeyen kişiye göre belirleniyor. Böyle olunca partilerin kendini ifade etmesinin halk için bir önemi kalmıyor.

Elbette bu mazeretler Millî Görüş’ün tek partisi olan Saadet Partisi’nin son seçimde aldığı oyun değerlendirmesini yapmaya engel değildir. Onu farklı başlıklar altında tartışmaya devam edeceğiz. Bugün söylemek istediklerimiz, Saadet Partisi’nin sistemin zaruretlerinin belirlediği tercihleri ile ilke merkezli siyaset yapma çabasını birbirinden ayırmaktır. Saadet Partisi’nin sloganlardan ve tekrarlardan arındırılmış bir söylemle Millî Görüş ilkelerini halkla buluşturma gayretini yok saymamalıyız. Bize düşen, buradan daha verimli ve hızlı nasıl yol alabilirizi tartışmaktır.

QOSHE - Saadet, seçimler ve ilkeler - Muhammet Esiroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Saadet, seçimler ve ilkeler

10 35
21.04.2024

Son seçimle birlikte birçok değerlendirme yapıldı. Seçim sonuçlarının gösterdikleri, halkın tepkisi ve beklentisi, siyasilerin aldığı mesajlar ve dersler. Genel itibariyle bu tartışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Daha özelde değerlendirme yapmamız gerekecekse Saadet Partisi’nin durduğu yerle bundan sonra durması gerektiği yeri tüm Millî Görüşçülerin birlikte konuşması gerekiyor. Elbette geçmişe dönük hatalar olmuş olabilir, geleceğe dair hatalı beklentilere girilebilir. Bunu insan olmanın bir gereği olarak değerlendirmek gerekiyor. Asıl üzerinde durmamız gereken husus, yakın geçmişe dair duruşun özünün neye karşılık geldiğidir.

Çok defa bu köşede siyasi partilerin farklı özden hareket ettiğini anlatmıştık. İdeolojiyi esas alan siyasi partiler, kitle partileri ve ilke merkezli partiler olacak şekilde ayırmaya çalışmıştık. Bu ayrımdan hareketle Saadet Partisi’ni ilke merkezli parti olarak değerlendirmemiz, bu içeriğe dönük siyaset üretmemiz, dil ve üslubu da buradan hareketle geliştirmemiz gerektiğini belirtmiştik. Ancak bu şekilde Millî Görüş’ün temel ilkelerini halkın teveccühüne sunabileceğimiz........

© Milli Gazete


Get it on Google Play