Millî Gazete, geride bıraktığımız 51 yıl boyunca bize bir gazetenin sadece manşetten, haberlerden, yazılardan, yorumlardan ibaret olmadığını göstermiştir… Millî Gazete, aynı zamanda açısı düzgün bir bakış, güçlü bir tavır, sağlam bir karakter olmuştur her birimiz için. Sadece doğru haber, gerçek gündem kaynağı değil, kavrayış ve idrak kaynağı da olmuştur. Varlığı ile güven duygumuzu, özgüvenimizi beslemiştir. Millî Gazete, her nüshasıyla, her manşetiyle günbegün yorulmadan, usanmadan taşıdığı mesajla Millî Görüş çınarının yarınlara sürgünü olmuştur. “Akletme” ve “düşünme”ye davet eden yönüyle kutlu bir çağrıdır Millî Gazete… HAK BATIL MÜCADELESİNDE HAKK’TA SAF TUTMA ÇAĞRISIDIR BİZİM GAZETEMİZ…

Gazze’de 10 bini çocuk olmak üzere 20 bini aşkın şehidimiz var. Hiç böylesine buruk bir kuruluş günü yaşamamıştık belki de. Heyecanımız, cehdimiz olsun… “Yahudi Kongresi” manşeti ile yayın besmelesini çeken Millî Gazete’miz, gün gelecek dünyanın İsrail belasından kurtulduğu günün de manşetini atacak. İnanıyoruz ki, gün gelecek terör devleti İsrail’in kendi zulmünde boğulduğunun, yok olduğunun manşetini dokuz sütuna yazacağız.

52’nci yıl duamız olsun: Allah’ım zalim, işgalci, terörist İsrail’in yıkıldığı, yerle bir olduğu günün manşetini atmayı da Millî Gazete’mize, bizlere nasip et… Allah’ım Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün, Gazze’nin ve bütün Filistin’in özgürlük haberlerini sütunlarımızda okurlarımıza büyük bir sevinçle aktarmayı nasip et... Amin.

Bazen yoklukla bazen de varlıkla beraberdir insan… Yoksunluk ve yokluk da insan içindir, sonsuz nimetler ve imkânlar da… Ne varlığı ve imkânı ne de yokluğu ve yoksunluğu çekip alamazsınız hayatın içinden. İnsan varlıkla yokluk, imkânla yoksunluk arasında bir yolculuk halindedir. İmtihan dünyasının temel kaidesi değil midir zaten bu hâl!? Önemli olan kapılmamaktır bu “gelgit”lere… Maharet, insanın varlık akıntısında sürüklenmemesi, yoklukta karanlığa gömülmemesidir. Mesele varlık ya da yokluk değil, mesele imkânlar ve yoksunluklar değildir… Mesele bu “gelgit”lerde doğru, sağlam dala tutunabilmektir… Varlık da, yokluk da imtihan içindir, imtihan da insan içindir çünkü. Kul için, Allah (cc)’ın ipine sımsıkı sarılabilmektir asıl mevzu…

Bugün 12 Ocak, Millî Gazete’nin 52’nci yılının ilk günü. Malumunuz, nimetlerin idraki, onun yokluğunda en iyi şekilde idrak edilebilir. Bu anlamlı günde bir hakikati “yokluk” tahayyülüyle idrak etmeye çalışalım diye varlık ve yokluk konusunu izah etme ihtiyacı duydum. Karanlığın bir tanımı yoktur; karanlık ışığın yokluğudur… Karanlık var olduğu için var değildir… Karanlık; ışık olmadığı için var olan bir eksiklik durumudur. Sözüm o ki, şimdi Millî Gazete’nin 51 yıllık varlığını yokluk olarak düşünsek. (Allah muhafaza) Varsayalım ki, Erbakan Hocamız Millî Gazete’mizi kurmamış olsaydı… Millî Gazete, geride bıraktığı yarım asır boyunca on binlerce kez bu manşetlerini atmamış… Şu şanlı tavır ve karakteri ortaya koymamış olsaydı… Ahlaklı yayıncılıkta kutup yıldızı gibi parlamamış olsaydı... Logosuna nakşedilmiş “Hak geldi, batıl zail oldu” düsturunun gereğince hakkı tutup kaldıran nüshalarını hiç basmamış olsaydı. Yayıncılıkta “önce ahlak ve maneviyat” bayrağını taşımamış, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı hiç gündemine almamış olsaydı... Başta ilk manşetimiz olan “Yahudi Kongresi” manşeti olmak üzere Siyonizm’in emellerini bir bir ortaya sermeseydi… İslam Birliği’ni, Adil Düzeni, Yen Bir Dünya’yı hiç yazmamış, çizmemiş olsaydı. Haksızlıklar karşısındaki haykırışlarını yapmamış olsaydı… Faizsiz ekonomik düzen mücadelesini vermeseydi. İnsanımızın gerçek gündemini sütunlarına taşımasaydı. Hakça paylaşım mücadelesine destek vermeseydi. Ayasofya’yı manşetleriyle bu milletin zihnine kazımasaydı… Bu milletin inandığı gibi yaşama hakkının yılmaz savunuculuğunu yapmamış, inancın önündeki engellerin kaldırılması için büyük bir kararlılık göstermemiş olsaydı… Sanayileşme davasının arkasında durmasaydı… Maddi ve manevi kalkınmanın, üretimin önemini hiç yazmamış olsaydı… Millî Görüş’ün gür sesi olmasaydı… Millî Gazete’nin manşetleriyle, yorumlarıyla, kararlılığıyla, ahlaklı yayıncılığıyla aydınlattığı her alanda büyük bir karanlık oluşmaz mıydı!? Millî Gazete’nin eksiklik durumu da, medya alanında, hakikat yolculuğunda önemli bir eksiklik durumudur, karanlığın üzerimize çökme halidir.

Millî Gazete’miz olmasaydı hep beraber bu karanlıkta (Allah muhafaza) kaybolmaz mıydık? Elhamdülillah Millî Gazete’miz varlığıyla, manşetleriyle, yorumları ve haberleriyle karanlıkta istikametimizi bulmamızı sağlayan, yolumuzu aydınlatan el fenerimiz oldu… Bu vesileyle başta Erbakan Hocamız olmak üzere Millî Gazete’mizi kuran bütün büyüklerimizi, Millî Gazete’mize her şart ve zeminde emek veren, destek veren ebediyete uğurladığımız ağabeylerimizi hayırla ve dualarla anıyorum. Allah (cc) kendilerinden razı olsun, ebediyette en güzel ikramlar, lütuflar kendilerine nasip olsun…

***

Yazmak zor zanaattır... Konuşmak da öyle…

Eğer ölçün yoksa, sınırın yoksa dilin de kemiği yoktur… Ahlak çerçevesi olmayan için yazmak da, konuşmak da kolaydır. Yazmakla, konuşmakla insanlığın kullandığı alfabelerin hiçbirinde harfler bitmez… Hangi dilde cümle kurarsanız kurun, cümle kurmakla kelimeler de bitecek değil… Anlayacağınız medya dünyasında işi çok zor olanlar var, bir de çok kolay olanlar var. HAK GELDİ BATIL ZAİL OLDU ölçüsü ile yazan biz Millî Gazete kadroları bakımından, yazmak, manşet atmak, haber vermek işinin zor tarafındayız.

Ahlaki bir tavırla değil de, dünya menfaatleri ve hırsların tatmini için yazıyorsan; manşet atıyor, yorum yapıyorsan işin gayet kolay… Allah’tan korkmayan bir gazeteci dilediğince yazabilme, dilediğince konuşabilme bedbahtlığına düşmektedir çünkü. Allah’tan korkmayan bir gazeteci iftirayı bir yazın sanatı olarak icra etmeye de başlayabilir. Yalanı etkili kullanmak da, iftirayı sanatsal bir kisveye dönüştürmek de günümüz gazeteciliğinin başarı (!) çukurudur.

BİR YALANI NE KADAR SÜSLERSENİZ SÜSLEYİN, YALAN HEP YALANDIR!

Bir yalanı ne kadar süslerseniz süsleyin, ne kadar cazip hale getirirseniz getirin, ne kadar inanılır yaparsanız yapın... Yalan süslü de olsa, yalan insanlara cazip de gelse, yalan kabul de görse, yalan hoşumuza da gitse, yalan inanılır da olsa… Yalanın yalan oluşu değişmez. Kuzu postu da giydirilse, aslan postu da giydirilse… Saygıyla, hürmetle ayakta karşılansa da, coşkuyla alkışlansa da… Yalan hoşumuza gitse de gitmese de, menfaatimize olsa da olmasa da niteliği değişmez: Yalan her daim yalan, iftira her daim iftiradır. Bize bildirilmiş bir hakikat var ki; yalanın, iftiranın, ifsadın mutlaka bir hesabı vardır. Özellikle kamuoyuna mal edilmiş, suret-i haktan görüntüye bürünmüş yalanın hesabı sahibinin, kullanıcısının, destekçisinin peşini bırakmayacak, biliyoruz.

ATEŞTEN GÖMLEK GİYEN HAMZA YÜREKLİLER…

Demem o ki, hakkaniyetse peşinde olduğumuz ateşten gömlektir yazmak, çizmek, konuşmak. “Hak geldi, batıl zail oldu” diyorsanız eğer “Hamza yüreklilerin” işidir o gazeteyi çıkarmak. Millî Gazete kadroları bu anlamda ateşten gömlek giyen Hamza yüreklilerdir bu çetin yolculukta… Bu zor, bu veballi, bu çetin yolculukta 51 yıl boyunca yer almış bütün Millî Gazete kadroları her biri teşekküre, tebriğe, takdire şayan Hamza yüreklilerdir…

Çünkü…

Her ne olursa yazmak, her ne olursa konuşmak değil de Hakk’ı üstün tutmaksa eğer asıl mesele işte o zaman gerçekten zor zanaattır yazmak da, konuşmak da... Bu kirletilmiş, karartılmış, iğfal edilmiş alanda Hakk’ı üstün tutan manşetler atmak, haberler vermek dünyanın en zor işidir. Allah’tan korkan için dünyadaki her iş zordur, biliyorum. Çünkü Allah’tan korkan hakkaniyetten şaşamaz, Allah’tan korkan kul hakkını görmezden gelemez, Allah’tan korkan kamu yararının talan edilişine alkış tutamaz, Allah’tan korkan çiftçinin, çalışanın, emeklinin, memurun, dar gelirlinin hakkını savunmaktan vazgeçemez. Allah’tan korkan, hak ve hukuku, vebal ve hesabı bilir çünkü… Bilsen de bu hakikati bu hassas tartıya çıkmak kolay bir iş olmasa gerek… Bir hamalın yük taşıdığı ipin hesabını bile vermekte zorlanacağı bir durumken hesap günü; bir dava, bir millet, bir ümmet adına, insanlık adına; hakkı yenilmekte olanlar, ezilmekte olanlar, zulmedilmekte olanlar namına yüklenilmiş sorumlulukların hesabını vermek nicedir acaba!..

Biz medya dünyasının Allah’tan korkan tarafındayız elhamdülillah. Derdimiz ne taşlamak ne de alkışlamak, hakikatin peşinde koşmaktır…

Menfaatlerin kamu yararının önüne geçtiği hatta genel kabul gördüğü, çürümüş ve kokuşmuş bir medya düzeninde ahlaklı yayıncılık yapmak da bir cesaret işidir ayrıca. Öyle bir medya düzlemindeyiz ki, hakkaniyetli habercilik bile taşlanma, ambargo ve baskılara maruz bırakılma gerekçisi olarak karşınıza çıkabiliyor... İşte bu bataklıkta açmış nadide bir çiçektir Millî Gazete… Yazarıyla habercisiyle, emekçisiyle yöneticisiyle, okuruyla reklam vereniyle Millî Gazete ailesi eşsiz bir zenginliğe sahiptir…

AÇISI DÜZGÜN BİR BAKIŞ, GÜÇLÜ BİR TAVIR, SAĞLAM BİR KARAKTER

Millî Gazete, geride bıraktığımız 51 yıl boyunca bize bir gazetenin sadece manşetten, haberlerden, yazılardan, yorumlardan ibaret olmadığını göstermiştir... Millî Gazete aynı zamanda açısı düzgün bir bakış, güçlü bir tavır, sağlam bir karakter olmuştur her birimiz için. Sadece doğru haber, gerçek gündem kaynağı değil, kavrayış ve idrak kaynağı da olmuştur. Varlığı ile güven duygumuzu, özgüvenimizi beslemiştir. Millî Gazete her nüshasıyla, her manşetiyle günbegün yorulmadan, usanmadan taşıdığı mesajla Millî Görüş çınarının yarınlara sürgünü olmuştur. “Akletme” ve “düşünme”ye davet eden yönüyle kutlu bir çağrıdır Millî Gazete… HAK BATIL MÜCADELESİNDE HAKK’TA SAF TUTMA ÇAĞRISIDIR BİZİM GAZETEMİZ…

Millî Gazete ne yapmıştır, neyi ifade eder?

Müsaade edildiği kadar gazetecilik değil, olması gerektiği gibi gazetecilik yapmıştır. Çünkü müsaade edilen kadarlık ölçü, insanlığı sömüren bozuk düzenin muhafızlığıdır…

Millî Gazete, üretilmiş gündemin gazetesi değil, kendi gündemi olan bir gazete olmuştur. Fark edilmeyen yayıncılık gerçeğidir zaten: Gazeteyi yapan haber değil, haberi yapan gazetedir.

Haz ve hız çağında... İnsanlığın 1 dakikalığına dahi olsa durup düşünmeye fırsat verilmediği bir zamanda… Millî Gazete, “durun ey kalabalıklar, bu gidiş nereye” diye sormayı kendisine görev addetmiş bir gazetedir.

Millî Gazete, ne yalanın ve iftiranın taşıyıcısı oldu; ne üç kuruşluk menfaat için manşetlerini, sütunlarını iktidarların ayağına serdi ne de doğruyu yalana katık etti… Millî Gazete; geride bıraktığı 51 yılda sadece Hakk’ın, hakikatin sesi oldu…

Millî Gazete, doğruyu yalandan, Hakk’ı batıldan ayıklamayı varlık sebebi kabul etmiştir.

Yazamayanlar adına yazmak, konuşamayanlar adına da konuşmaktır Millî Gazete. MİLLÎ GAZETE hissediştir, hissiyatlara tercümandır…

Meseleleri mesele edinmezseniz ortada mesele kalmazmış ya hani… Hayır Millî Gazete meseleleri mesele edinmiştir. Hem de meseleleri kenarından köşesinden değil, tam da kitabın ortasından mesele edinmiştir.

Millî Gazete’yi diğer bütün gazetelerden ayıran, Millî Gazete’yi farklı kılan yegâne etken, sadece meseleleri mesele edişi değildir elbet… Millî Gazete’yi Millî Gazete yapan öz, bu aziz milleti millet yapan değerler pınarından besleniyor oluşudur her bir sütununun.

Millî Gazete, kul hakkının muhafızlığını yapar…

Millî Gazete, hakça paylaşımın son kalelerinden birisidir.

Önce ahlak ve maneviyatın sarsılmaz burcudur…

Millî Gazete, panzehirdir!..

GÜN GELECEK, DÜNYANIN İSRAİL BELASINDAN KURTULDUĞU GÜNÜN DE MANŞETİNİ ATACAĞIZ…

Hatırlatarak toparlamış olayım;

MİLLÎ GAZETE, tam 52 yıl önce yine bir Cuma günü yayıncılık hayatının ilk adımını atmıştı. Bize bir başka gazete daha söyleyin ki, yarım asır önceki ilk manşetiyle hâlâ taptaze, dipdiri kalabilsin. Tarihi vesikadır bu ilk manşet, bu ilk adım... Yahudi Kongresi manşetinin üzerinden 51 yıl, 18.615 gün geçti ama gündem hâlâ aynı. Dünya, İsrail belasını konuşuyor… Millî Gazete, bu belanın def’i için de kendi alanında şerefli ve izzetli fikri takibini devam ettiriyor. 51 yıl önce Yahudi Kongresi manşetiyle bütün insanlığı uyaran Millî Gazete, tarihi görevlerinden birini daha yapıyor ve üç aydır yine işgalci terörist İsrail’in Gazze’deki son çırpınışlarını tarihe not düşüyor.

Gazze’de 10 bini çocuk olmak üzere 20 bini aşkın şehidimiz var. Hiç böylesine buruk bir kuruluş günü yaşamamıştık belki de. Heyecanımız, cehdimiz olsun… “Yahudi Kongresi” manşeti ile yayın besmelesini çeken Millî Gazete’miz gün gelecek dünyanın İsrail belasından kurtulduğu günün de manşetini atacak. İnanıyoruz ki, gün gelecek terör devleti İsrail’in kendi zulmünde boğulduğunun, yok olduğunun manşetini dokuz sütuna yazacağız.

52’nci yıl duamız olsun: Allah’ım zalim, işgalci, terörist İsrail’in yıkıldığı, yerle bir olduğu günün manşetini atmayı da Millî Gazete’mize, bizlere nasip et… Allah’ım Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün, Gazze’nin ve bütün Filistin’in özgürlük haberlerini sütunlarımızda okurlarımıza büyük bir sevinçle aktarmayı nasip et... Amin…

QOSHE - Gün Gelecek, Dünyanın İsrail Belasından Kurtulduğu Günün de Manşetini Atacağız… - Mustafa Kurdaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gün Gelecek, Dünyanın İsrail Belasından Kurtulduğu Günün de Manşetini Atacağız…

7 2
12.01.2024

Millî Gazete, geride bıraktığımız 51 yıl boyunca bize bir gazetenin sadece manşetten, haberlerden, yazılardan, yorumlardan ibaret olmadığını göstermiştir… Millî Gazete, aynı zamanda açısı düzgün bir bakış, güçlü bir tavır, sağlam bir karakter olmuştur her birimiz için. Sadece doğru haber, gerçek gündem kaynağı değil, kavrayış ve idrak kaynağı da olmuştur. Varlığı ile güven duygumuzu, özgüvenimizi beslemiştir. Millî Gazete, her nüshasıyla, her manşetiyle günbegün yorulmadan, usanmadan taşıdığı mesajla Millî Görüş çınarının yarınlara sürgünü olmuştur. “Akletme” ve “düşünme”ye davet eden yönüyle kutlu bir çağrıdır Millî Gazete… HAK BATIL MÜCADELESİNDE HAKK’TA SAF TUTMA ÇAĞRISIDIR BİZİM GAZETEMİZ…

Gazze’de 10 bini çocuk olmak üzere 20 bini aşkın şehidimiz var. Hiç böylesine buruk bir kuruluş günü yaşamamıştık belki de. Heyecanımız, cehdimiz olsun… “Yahudi Kongresi” manşeti ile yayın besmelesini çeken Millî Gazete’miz, gün gelecek dünyanın İsrail belasından kurtulduğu günün de manşetini atacak. İnanıyoruz ki, gün gelecek terör devleti İsrail’in kendi zulmünde boğulduğunun, yok olduğunun manşetini dokuz sütuna yazacağız.

52’nci yıl duamız olsun: Allah’ım zalim, işgalci, terörist İsrail’in yıkıldığı, yerle bir olduğu günün manşetini atmayı da Millî Gazete’mize, bizlere nasip et… Allah’ım Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün, Gazze’nin ve bütün Filistin’in özgürlük haberlerini sütunlarımızda okurlarımıza büyük bir sevinçle aktarmayı nasip et... Amin.

Bazen yoklukla bazen de varlıkla beraberdir insan… Yoksunluk ve yokluk da insan içindir, sonsuz nimetler ve imkânlar da… Ne varlığı ve imkânı ne de yokluğu ve yoksunluğu çekip alamazsınız hayatın içinden. İnsan varlıkla yokluk, imkânla yoksunluk arasında bir yolculuk halindedir. İmtihan dünyasının temel kaidesi değil midir zaten bu hâl!? Önemli olan kapılmamaktır bu “gelgit”lere… Maharet, insanın varlık akıntısında sürüklenmemesi, yoklukta karanlığa gömülmemesidir. Mesele varlık ya da yokluk değil, mesele imkânlar ve yoksunluklar değildir… Mesele bu “gelgit”lerde doğru, sağlam dala tutunabilmektir… Varlık da, yokluk da imtihan içindir, imtihan da insan içindir çünkü. Kul için, Allah (cc)’ın ipine sımsıkı sarılabilmektir asıl mevzu…

Bugün 12 Ocak, Millî Gazete’nin 52’nci yılının ilk günü. Malumunuz, nimetlerin idraki, onun yokluğunda en iyi şekilde idrak edilebilir. Bu anlamlı günde bir hakikati “yokluk” tahayyülüyle idrak etmeye çalışalım diye varlık ve yokluk konusunu izah etme ihtiyacı duydum. Karanlığın bir tanımı yoktur; karanlık ışığın yokluğudur… Karanlık var olduğu için var değildir… Karanlık; ışık olmadığı için var olan bir eksiklik durumudur. Sözüm o ki, şimdi Millî Gazete’nin 51 yıllık varlığını yokluk olarak düşünsek. (Allah muhafaza) Varsayalım ki, Erbakan Hocamız Millî Gazete’mizi kurmamış olsaydı… Millî Gazete, geride bıraktığı yarım asır boyunca on binlerce kez bu manşetlerini atmamış… Şu şanlı tavır ve karakteri ortaya koymamış olsaydı… Ahlaklı yayıncılıkta kutup yıldızı gibi parlamamış olsaydı... Logosuna nakşedilmiş “Hak geldi, batıl zail oldu” düsturunun gereğince hakkı tutup kaldıran nüshalarını hiç basmamış olsaydı. Yayıncılıkta “önce ahlak ve maneviyat” bayrağını taşımamış, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı hiç gündemine almamış olsaydı... Başta ilk manşetimiz olan “Yahudi Kongresi” manşeti olmak üzere Siyonizm’in emellerini bir bir ortaya sermeseydi… İslam Birliği’ni, Adil Düzeni, Yen Bir Dünya’yı hiç yazmamış, çizmemiş olsaydı. Haksızlıklar karşısındaki haykırışlarını yapmamış olsaydı… Faizsiz ekonomik düzen mücadelesini vermeseydi. İnsanımızın gerçek gündemini sütunlarına taşımasaydı. Hakça paylaşım mücadelesine destek vermeseydi. Ayasofya’yı manşetleriyle bu milletin zihnine kazımasaydı… Bu milletin inandığı gibi yaşama hakkının yılmaz savunuculuğunu yapmamış, inancın önündeki engellerin kaldırılması için büyük bir kararlılık göstermemiş olsaydı… Sanayileşme davasının arkasında durmasaydı… Maddi ve manevi kalkınmanın, üretimin önemini hiç yazmamış olsaydı… Millî Görüş’ün gür sesi olmasaydı… Millî Gazete’nin manşetleriyle, yorumlarıyla, kararlılığıyla, ahlaklı yayıncılığıyla aydınlattığı her alanda büyük bir karanlık oluşmaz mıydı!? Millî Gazete’nin eksiklik durumu da, medya alanında, hakikat yolculuğunda önemli bir eksiklik........

© Milli Gazete


Get it on Google Play