Gazetecilik mesleğimin ilk yıllarını hem anımsamaya hem de için için yaşamaya hâlâ gayret ederim. Bunun tek nedeni, gazetecilik heyecanımın henüz yeni yeni tomurcuklanıyor oluşu değil elbette. Millî Gazete’mizdeki o ilk yıllarım 90’ların başlarıydı henüz. Bir taraftan mesleğin tatlı emeklemelerini yapıyor, aynı zamanda da bir davaya gönül vermiş MGV’li bir genç olarak Millî Görüş güneşinin şafak gibi sökmeye başlamış olmasının heyecanını adımlıyordum. Bizim kuşağımız 1970’leri teğet geçmiş ama 1990’ları tam anlamıyla teneffüs etmişti. Evet, bir şafak söküyordu ve biz de bu gün doğumunun şahitleriydik...

Türkiye’de yeni yeni filizlenmiş olan, ülke genelinde sayıları sınırlı bulunan “numune” miskali var olan Millî Görüş belediyeciliğinin adeta bir ormana dönüşmesi serüveninin içerisinde bulmuştuk kendimizi. Ekranlar yasaktı, gazete sayfaları kapalıydı onlara... Konuşulmazlar, yazılmazlardı... Konuşulacak veyahut yazılacak olsa ancak “karalama” yapılmaya çalışılırdı üzerlerinde. Hizmetler karartılır, halk ise korkutulmaya çalışılırdı bildik ithamlarla, iftiralarla... Gericiler, yobazlar, şeriatçılar diye başlanır, daha neler neler sayılırdı... Hiç fark etmez; ister sağcı olsun ister solcu, diğer siyasi partilere mensup belediyeler allanır, pullanır, cilalanır... Millî Görüşçü belediyeler ise karartmalara tabi tutulurdu. Fakat Erbakan Hoca’mızın o günlerde çokça kullandığı ifadesiyle güneş balçıkla sıvanmıyor, mızrak çuvala sığmıyordu... İyinin, güzelin, adaletli olanın, hayrın üstünü örtmek hiç de kolay değildi. Gözlerden kaçırılamıyordu Millî Görüşçü belediyelerin yaptıkları.

Bütün politik ve hükümet baskılarına, alışılagelmiş medya oyunlarına rağmen saklanamaz, gizlenemez bir inançla çalışıyordu her biri. Arı kovanlarının oğul vermesi gibiydi Millî Görüşçü belediyelerin çoğalışı. İnsanlar heyecanla beklerdi, Millî Görüşçü belediyelerin kendi şehirleri için de oğul vermesini…

Şafağın doğudan batıya doğru, şehir şehir yürüdüğü gibi Millî Görüşçü belediyelerin şehirlerde oluşturduğu o güzel esintiler komşu şehir insanını da cezbediyordu… İster doğuda, ister batıda; ister kuzeyde isterse güneyde olsun… İç Anadolu, Doğu Anadolu veya Güneydoğu Anadolu… Marmara, Karadeniz, Akdeniz veyahut Ege olsun… Memleketin herhangi bir bölgesinde bir Millî Görüşçü belediye varsa bir sonraki seçimde mutlaka çevresindeki en az bir şehir daha Millî Görüşçü bir belediye başkanını yönetime getiriyordu. Uzaktan, yakından; Millî Görüşçü belediyeler çok net seçiliyordu…

MİLLÎ GÖRÜŞ BELEDİYECİLİĞİ SANKİ BULAŞICI BİR ŞEYDİ

Türkiye, bir taraftan yeni bir şehircilik anlayışının heyecanını, diğer taraftan da derin bir şaşkınlık yaşıyordu… Ana akım sağ ve sol siyasi ezberlere göre Millî Görüş belediyeciliği sanki bulaşıcı bir şeydi. Ne oluyordu, nasıl oluyordu da bir bir şehirleri kaybediyorlardı!? Bu Necmettin Erbakan Hoca ne yapıyordu da bütün engelleri aşıyordu!? Oysa Millî Görüş belediyeciliğinin kutup yıldızı gibi parıldıyor olmasına şaşıranların göremediği bir hakikat vardı: Güzel bir manzara, güzel bir şiir, güzel bir roman, güzel bir resim, güzel bir sanat eseri, güzel bir mimari yapıt… İyi olan, adil olan, güzel olan, hayır olan cezbeder insanı. Güzel olan, talep edilir. Millî Görüş belediyecilikte de güzelleriyle birlikte cezbetmeye başlamıştı. Evet, Millî Görüş belediyeciliğinde iyinin, güzelin bulaşıcılığı vardı.. “Yaşanabilir Şehirler”, çevresindeki şehirlere dokunuyordu… İyinin dokunuşu, iyiyi getiriyordu…

Genel kuraldır; bilinmeyenden, görülmeyenden korkulur… Çiçek de uzatsanız, görmeyen korkar ya hani… Millî Görüş belediyeciliği, Millî Görüş’ü görünür ve bilinir kılmıştır. Bu hareketin hiç de anlatılmaya, gösterilmeye çalışıldığı gibi korkulacak bir yönü olmadığını ülke nüfusunun yüzde 65’ini içinde barındıran şehir halkları bizzat yaşamışlardı. Millî Görüş belediyeciliğinin ortaya koyduğu hizmetler ülkede sun’i olarak oluşturulmak istenen korku dağlarını yerle bir etmişti…

EFSANE HİZMETLER MİLLÎ GÖRÜŞ İKTİDARININ KAPISINI ARALADI

İki dönem ülkeyi tek başına yöneten ANAP’ı iktidardan indiren, belediyelerdeki kötü yönetimdi. Önce belediyelerde kaybetmişti ANAP. Sonra da genel seçimlerde zayıflamaya başlamış ve silinip gitmişti. SHP ise ANAP’lı belediyelerin çöküşünde bir çıkış yakalamış ve İstanbul dâhil birçok belediyede yönetime gelmişti. SHP’nin çıkışını da sonlandıran belediyelerdeki kötü yönetimdi. Aslında Refah’lı belediyelerde de beklenen buydu. Egemen güçler, Millî Görüşçü belediyelerden de başarısızlık bekliyordu… Böylece Millî Görüş de belediyelerde başarısız olan diğerleri gibi yok oluşa doğru sürüklenecekti… Ama umdukları olmamıştı. Millî Görüş Belediyeciliği ülkede öylesine bir iklim oluşturmuştu ki; bütün siyasi dengeler altüst olmuştu. Bir taraftan Erbakan Hocamız’ın liderliğindeki milletvekili grubunun Meclis’teki o dillere destan performansı, diğer taraftan belediyelerdeki efsane hizmetler Millî Görüş iktidarının kapısını aralamıştı.

BELEDİYELER BAYRAMI

1990’ları bilinçli bir şekilde yaşayanlar da mutlaka hatırlayacaktır; Erbakan Hoca’mız 27 Mart 1994 seçimlerinden sonraki her Mart ayının son haftasını “Belediyeler Bayramı” ilan etmişti. Her sene mart ayının son haftasında Ankara Altınpark’ta Millî Görüşçü belediyeler hizmetlerini sergilerdi. Millî Görüşçü belediye başkanları ve belediye kadroları burada iftiharla yaptıklarını sergilerdi. Böylece belediyeler birbirinin çalışmalarından doğrudan haberdar olurdu. Sadece yapılanlarla görücüye çıkılmakla kalınmaz, hem görüş alışverişinde bulunulur hem de her belediye yeni projelerini de ilk burada müzakereye açardı. “BELEDİYELER BAYRAMI” bir anlatım ve tanıtım organizasyonundan ziyade gerçek anlamda “HAYIRDA YARIŞIN” vücut bulduğu bir çalışmaydı. 400’e yakın belediyenin bir yıl boyunca hazırlığını yaptığı Belediyeler Bayramı Fuarı mahalli idareler alanında eşi benzeri olmayan gerçek bir devrimdi. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli coğrafik şartlarda, irili ufaklı şehirlerdeki (büyükşehirlerden illere, ilçelerden beldelere kadar) neredeyse bütün belediyeler hizmette destanlar yazıyorsa asla bu bir tesadüfün eseri olamazdı. Bu heyecan verici başarının ne tek başına belediye başkanlarının, ne tek başına kadroların ne de tek başına şehirlerin başarısı olması da mümkün değildi... 400 kadar belediyenin tamamında muhteşem bir belediyecilik örnekleri sergileniyorsa eğer; bu bir mananın, bu bir karakterin, bu bir anlayış ve görüşün eseri olabilirdi. Bu Erbakan Hoca’mızın liderliğindeki Millî Görüş’ün eseriydi… “Halka hizmet Hakk’a hizmettir” düsturu, Millî Görüşçü belediyelerdeki bütün çalışmaların ibadet aşkıyla yapılmasını kaçınılmaz kılıyordu. Erbakan Hoca’mız hem bu yönüyle hem de hizmetlerin çokluğu ve çeşitliliği bakımından bu süreci “bereket” kavramıyla izah ediyordu. Yorulmak yoktu, boşa vakit geçirmek yoktu… Öyle ki, Erbakan Hoca’mızın bir BELEDİYELER BAYRAMI konuşmasında belediye başkanlarına, “Sizden kalıcı hizmetler istiyorum. Şimdi siperlerinize gidin ve daha büyük destanlar yazın” hitabını hiç unutmam.

Yine Erbakan Hoca’mızın Millî Görüş yönetiminde yapılanlar ama insanların nasıl yapıldığını anlayamadığı durumlar için başvurduğu bir başka ifade ise bir atasözüydü. Hoca’mız, sıkça “At sahibine göre kişner” esasını anımsatır ve “öğrenilmiş çaresizlik” çerçevesinde asla mümkün olmadığı düşünülen fakat gerçekleşen Millî Görüş hizmetlerini “Millî Görüş ve diğerleri” ekseninde değerlendirirdi.

Atalarımızın büyük tecrübelerle asırdan asra taşıdığı “atın sahibine göre kişnediği” gerçeğini bizler de birçok şehirde kısa zamanda tecrübe ettik. Hatta bir gecede tecrübe edilen şehirler bile vardı. Sadece bir örnek vereyim… Elâzığ’da belediyeyi Refah Partisi kazanmış ama belediye başkanı henüz daha koltuğuna bile oturmamıştı. Olan bir şey vardı o da; 27 Mart seçim sonuçları Elâzığ için kesinleşmiş ve Millî Görüşçü bir aday seçimi kazanmıştı. O güne kadar kâr etmeyen daha doğrusu kâr edemeyen Elâzığ hali, bir gece sonra 28 Mart’ta kâr etmişti. Elâzığ hali için olmamış bir şey olmuştu ilk günden. Millî Görüşçü belediye başkanı daha koltuğuna oturmadan şehrine hizmet etmeye başlamıştı bile… Kendisi bile farkında değilken… Çünkü at, sahibine göre kişniyordu…

Peki, şehri eminlik başladıktan sonra, kollar sıvandıktan sonra neler mi oluyordu;

Türkiye’de belediyecilik Millî Görüş’ün elinde asfalt, su faturası tahsilatı ve kaldırım işleri olmaktan yavaş yavaş sıyrılmış, halka hizmette bir keşif yolculuğuna yönelmişti. Belediye başkanları bir makamın sahibi, bir şehrin patronu gibi değil, şehreminiydi bundan böyle… Şehrin her şeyinin emanet edildiği makamlar, şehri ve içinde yaşayanları emanet bilen başkanlar dönemi olarak anılacaktı Millî Görüş belediyeciliği.

GÖMLEKLE BERABER HER ŞEY GİTTİ

Sonrası mı… Sonrası Millî Görüş gömleğinin çıkarıldığı belediyeler dönemi başlamıştı Türkiye’de… 2000’li yılların hemen başında Millî Görüş, yenilikçi hareketle ve parti kapatmalarla bölünmüş… Belediye başkanlarının da çoğunluğu AKP’ye geçmişti. Yeni Türkiye projesinde kendisini iktidarda bulan AKP ile birlikte hem merkezi iktidarda hem de yerel yönetimlerde tuhaf şeyler olmaya başladı. Belediye başkanlarının Millî Görüşçü vasfıyla daha dün efsane hizmetlere imza atılan şehirlerde önce Millî Görüş belediyeciliğinin izleri silinmeye başlandı. Bizzat Erbakan Hoca’mızın törenlerle astığı, astırdığı RÜŞVET ALAN DA VEREN DE MELUNDUR tabelaları evvela görünür olmaktan çıkartıldı, bir zaman sonra da sessiz sedasız tamamen belediyelerden kaldırıldı. Böylece belediyelerde rüşvetin de, yolsuzluğun da, iltimasın da lanetlenmediği hale geri dönüş yapıldı. Bir müddet daha devam eden halk günleri, açık görüş günleri, halk meclisleri de bir dönem sonra görünmez olmuştu. Belediye başkanları yeniden halkla arasına aşılmaz sınırlar koyuyor ve makam odalarına çekiliyordu. Ehliyet ve liyakatin yerini partizanlık, yakınlık, ahbaplık almaya başladı. Öz kaynaklar seferberliği, üretim imkânları terk ediliyor, AKP iktidarının merkezi iktidardaki borçlanma ve hizmet alımı yöntemi belediyelere de hızla sıçrıyordu. Yeni faiz yükü doğuran vahşi borçlanma politikaları belediyelerin halka hizmet karakterini yok etmeye başlayacaktı. Belediye başkanları yolsuzluklarla, şaibelerle, rant kavgalarıyla anılmaya başlanmıştı. Artık başkanlar şehremini olmaktan vazgeçmiş; makamın sahibi, şehrin patronu gibi davranmaya başlamıştı.

MİLLÎ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ ÇIKARAN BAŞKANLAR KENDİLERİNİ BORÇ BATAĞINDA BULDU

Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde gelecek kuşaklar serinlermiş, misali… Millî Görüş belediyeciliği bir kuşağın Millî Görüş ikliminde diktiği ağaçlardı… Sonraki kuşaklar bir müddet daha bu ağaçların gölgesinde serinledi… Millî Görüş belediyeciliğinin kalıntıları üzerinde politik keyifler yapıldı. Ve bugün yeni bir belediye seçimlerinin daha arefesindeyiz… AKP belediyeciliği yerel yönetimlerde çok büyük yozlaşmalara, ahlâki ve manevi erozyona neden olmuş olacak ki, bugünlerde en çok “94 ruhu” konuşuluyor. Ama bilmiyorlar ki, mesele ruh meselesi değil gömlek meselesidir, dava meselesidir. Millî Görüş gömleğini çıkarıp siyaset yapanlar nasıl kendisini ABD’nin stratejik ortağı ve BOP eş başkanı olarak bulduysa, Millî Görüş gömleğini çıkaran belediye başkanları da kendilerini borç batağında ve rantiyenin hizmetinde buldu. Millî Görüşçü iken şehrine unutulmaz hizmetler sunan, üstelik bu hizmetleri muhalefetteki bir siyasi partideyken yapan bir belediye başkanı düşünün… Aynı belediye başkanının MİLLÎ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ çıkardıktan sonra üstelik güçlü bir iktidar desteğine rağmen şehrine hizmet yapamaz hale geldiğini de düşünün. Bu örneklerden birkaç tane değil, onlarca varsa eğer mesele gömlekli olup olmama meselesidir… Bunun izahı mümkün mü!? Evet mümkün, Erbakan Hoca’mızın ifadesiyle “Keramet Millî Görüş’teydi, şahıslarda değil”di çünkü. Millî Görüş belediyeciliği gömleksiz yapılamaz… Eğer gömleksiz yapılabilseydi efsane hizmetleri Millî Görüş gömleğiyle yapmış olan belediye başkanları gömleksiz de yapabilirlerdi… O zaman da 1994 ruhuna kimse ihtiyaç duymazdı. 1994 ruhunu arayanlara diyeceğim odur ki, 1994 ruhu ancak Millî Görüş gömleğini kuşanmış kadroların yapabileceği bir şeydir. Bir taraftan Türkiye’de rant belediyeciliğinde ekol olup, diğer taraftan da 1994 ruhu adını anmak, o döneme de, o dönemin ruhuna da haksızlık olacaktır…

Ez cümle… Şehirlerimizin ve insanımızın hali ortada… Şehirlerimiz de acı çekiyor, insanımız da… Çekilen acı ve ızdırap her geçen yıl hem yaygınlaşıyor hem de kronikleşiyor. Mutlak durum şu ki; çağın da, yeni neslin de, şehirlerimizin de Millî Görüş’e ihtiyacı var… Ve inancım o ki, Erbakan Hoca’mızın, bu ülkeye hediyesi olan Millî Görüş belediyeciliği yönetimlere gelecek ve şehirlerimizi bir kez daha kendisine getirecektir…

QOSHE - Millî Görüş Belediyeciliğine susamış halkımız çaresiz değil Millî Görüş, belediyede markadır - Mustafa Kurdaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Millî Görüş Belediyeciliğine susamış halkımız çaresiz değil Millî Görüş, belediyede markadır

5 0
08.03.2024

Gazetecilik mesleğimin ilk yıllarını hem anımsamaya hem de için için yaşamaya hâlâ gayret ederim. Bunun tek nedeni, gazetecilik heyecanımın henüz yeni yeni tomurcuklanıyor oluşu değil elbette. Millî Gazete’mizdeki o ilk yıllarım 90’ların başlarıydı henüz. Bir taraftan mesleğin tatlı emeklemelerini yapıyor, aynı zamanda da bir davaya gönül vermiş MGV’li bir genç olarak Millî Görüş güneşinin şafak gibi sökmeye başlamış olmasının heyecanını adımlıyordum. Bizim kuşağımız 1970’leri teğet geçmiş ama 1990’ları tam anlamıyla teneffüs etmişti. Evet, bir şafak söküyordu ve biz de bu gün doğumunun şahitleriydik...

Türkiye’de yeni yeni filizlenmiş olan, ülke genelinde sayıları sınırlı bulunan “numune” miskali var olan Millî Görüş belediyeciliğinin adeta bir ormana dönüşmesi serüveninin içerisinde bulmuştuk kendimizi. Ekranlar yasaktı, gazete sayfaları kapalıydı onlara... Konuşulmazlar, yazılmazlardı... Konuşulacak veyahut yazılacak olsa ancak “karalama” yapılmaya çalışılırdı üzerlerinde. Hizmetler karartılır, halk ise korkutulmaya çalışılırdı bildik ithamlarla, iftiralarla... Gericiler, yobazlar, şeriatçılar diye başlanır, daha neler neler sayılırdı... Hiç fark etmez; ister sağcı olsun ister solcu, diğer siyasi partilere mensup belediyeler allanır, pullanır, cilalanır... Millî Görüşçü belediyeler ise karartmalara tabi tutulurdu. Fakat Erbakan Hoca’mızın o günlerde çokça kullandığı ifadesiyle güneş balçıkla sıvanmıyor, mızrak çuvala sığmıyordu... İyinin, güzelin, adaletli olanın, hayrın üstünü örtmek hiç de kolay değildi. Gözlerden kaçırılamıyordu Millî Görüşçü belediyelerin yaptıkları.

Bütün politik ve hükümet baskılarına, alışılagelmiş medya oyunlarına rağmen saklanamaz, gizlenemez bir inançla çalışıyordu her biri. Arı kovanlarının oğul vermesi gibiydi Millî Görüşçü belediyelerin çoğalışı. İnsanlar heyecanla beklerdi, Millî Görüşçü belediyelerin kendi şehirleri için de oğul vermesini…

Şafağın doğudan batıya doğru, şehir şehir yürüdüğü gibi Millî Görüşçü belediyelerin şehirlerde oluşturduğu o güzel esintiler komşu şehir insanını da cezbediyordu… İster doğuda, ister batıda; ister kuzeyde isterse güneyde olsun… İç Anadolu, Doğu Anadolu veya Güneydoğu Anadolu… Marmara, Karadeniz, Akdeniz veyahut Ege olsun… Memleketin herhangi bir bölgesinde bir Millî Görüşçü belediye varsa bir sonraki seçimde mutlaka çevresindeki en az bir şehir daha Millî Görüşçü bir belediye başkanını yönetime getiriyordu. Uzaktan, yakından; Millî Görüşçü belediyeler çok net seçiliyordu…

MİLLÎ GÖRÜŞ BELEDİYECİLİĞİ SANKİ BULAŞICI BİR ŞEYDİ

Türkiye, bir taraftan yeni bir şehircilik anlayışının heyecanını, diğer taraftan da derin bir şaşkınlık yaşıyordu… Ana akım sağ ve sol siyasi ezberlere göre Millî Görüş belediyeciliği sanki bulaşıcı bir şeydi. Ne oluyordu, nasıl oluyordu da bir bir şehirleri kaybediyorlardı!? Bu Necmettin Erbakan Hoca ne yapıyordu da bütün engelleri aşıyordu!? Oysa Millî Görüş belediyeciliğinin kutup yıldızı gibi parıldıyor olmasına şaşıranların göremediği bir hakikat vardı: Güzel bir manzara, güzel bir şiir, güzel bir roman, güzel bir resim, güzel bir sanat eseri, güzel bir mimari yapıt… İyi olan, adil olan, güzel olan, hayır olan cezbeder insanı. Güzel olan, talep edilir. Millî Görüş belediyecilikte de güzelleriyle birlikte cezbetmeye başlamıştı. Evet, Millî Görüş belediyeciliğinde iyinin, güzelin bulaşıcılığı vardı.. “Yaşanabilir Şehirler”, çevresindeki şehirlere dokunuyordu… İyinin dokunuşu, iyiyi getiriyordu…

Genel kuraldır; bilinmeyenden, görülmeyenden korkulur… Çiçek de uzatsanız, görmeyen korkar ya hani… Millî Görüş belediyeciliği, Millî Görüş’ü görünür ve bilinir kılmıştır. Bu hareketin hiç de anlatılmaya, gösterilmeye çalışıldığı gibi korkulacak bir yönü olmadığını ülke nüfusunun yüzde 65’ini içinde barındıran şehir halkları bizzat yaşamışlardı. Millî Görüş belediyeciliğinin ortaya koyduğu hizmetler ülkede sun’i olarak oluşturulmak istenen korku dağlarını yerle bir etmişti…

EFSANE HİZMETLER MİLLÎ GÖRÜŞ İKTİDARININ KAPISINI ARALADI

İki dönem ülkeyi tek başına yöneten ANAP’ı iktidardan indiren, belediyelerdeki kötü yönetimdi. Önce belediyelerde kaybetmişti ANAP. Sonra da genel seçimlerde zayıflamaya başlamış ve silinip gitmişti. SHP ise ANAP’lı belediyelerin çöküşünde bir çıkış yakalamış ve İstanbul dâhil birçok belediyede yönetime gelmişti. SHP’nin çıkışını da sonlandıran belediyelerdeki kötü yönetimdi. Aslında Refah’lı belediyelerde de beklenen........

© Milli Gazete


Get it on Google Play