Sandıktan çıkan tavşan mı, güvercin mi?

“47 yıldaki en yüksek oyu aldı” diye duyurulan cümlenin ve 31 Mart seçimlerinin öznesi CHP, en zayıf zamanlarından birini yaşarken kucağında buldu bu neticeyi.

Türk siyasi tarihinde görülmeyen ve hatta Demirel’in, parti içi muhalefeti susturmak, yatıştırmak istediğinde kullanıma soktuğu “Dere geçerken at değiştirilmez!” geleneğini çiğneyerek yola çıkan CHP, mevcudunu korumak telaşının ötesinde, iktidarı yıpratacak hiç bir vaad üretememişken aldı bu neticeyi üstelik.

Vaadsiz bir seçimdi 31 Mart. İktidarın da halka sunacağı ve umutlu bir bekleyişe sokacağı vaadleri ya da yeniden doğal gaz bulmak, yeniden petrol fışkırtmak, üç dakikada bir TOGG üretmek gibi iddiaları yoktu.

“Askıda ekmek” mucidi ve ittifakçısı MHP’nin baskısıyla düşündükleri “Bedava çorba” dağıtmak fikriyle eğitimi; hasta yakınlarına “ucuz konaklama” imkanlarıyla sağlık alanını; müzikli köylerle 20 yılda uyuşturucuya müptela olmuş gençliği; iyileştirmeyi ve verimli kılmayı seçim malzemesi olarak gören iktidar partisi, itirafla karışık güç gösterisi yapmayı da ihmal etmedi seçim atmosferinde.

“31 Mart’ta onu da özgürleştirerek, maruz kaldığı eziyetten kurtaracağız… Bir önceki gibi.”

Bir muhalif partinin genel başkanının adının çağrışımını nükte diye kabule zorlamak ve orada gerçekleşen genel başkan değişimindeki emeklerini itiraf etmek, milletin sosyolojik değerlerinden habersiz olmaktı.

İcraatsızlığını ve tüneldeki ışıksızlığını, muhalefeti zayıf düşürerek saklayacağını sanan iktidar, hep zayıftan yana olmuş bir halkı olduğunu bu ülkenin, unutmuştu.

AKP’de Meclis Başkanı da olan bir katılım politikacısı 28 Şubat 2012’de “28

Şubat olmasaydı, AKP de olmazdı” dememiş miydi?

Seçime tam bir ay var iken, medyasının duyurmadığı, TV’lerinin de göstermediği bir olaydan, yandaş bir yazar bahsedince haberlendi insanlar. Belki de “mesaj kuşu” göreviyle yazıyordu o gazeteci.

“Kütür ve Turizm Bakanı’mız Mehmet Nuri Ersoy bir iki ay önce Fatih Altaylı,

Ertuğrul Özkök ve Mehmet Yakup Yılmaz gibi ’28 Şubat’ın sivil ayağı’ deyince akla gelen bir grup gazeteciyle baş başa yemek yedi.”

Seçimlere üç dört ay kala iktidarın otelleriyle ünlü bakanı, hesabını soracakları iddiasında oldukları 28 Şubat’çılarla görüşmüş.

Geç kalmış bir teşekkür yemeği olmadığına göre bu toplantı, taktik alma maksadıyla yapılmıştır fikrini düşürür akıllara.

Türkiye’nin kangren olmuş fakirlik ve enflasyon derdi var iken ve Gazze’ye gemiler son süratle gidiyor iken, “Ekonomik göstergeler iyi” iddiası da iktidar gücünün, olsa olsa fıkralar hatırlatır insanlarımıza.

Çok sert geçen bir Konya kışında, yayladaki çobanına ulaşan sürü sahibi bir umutla sorar: Koyunlarımız nasıl Durmuş’um?

Durmuş Çoban bir cümlede koyunlarının açlıktan kırıldığını söylerken, ağasını da bir başka açıdan sevindirmek ister: Koyunlarımıza bakma ağam, köpeklerimiz pek zorlu oldu.

AKP’nin alternatifi SAADET PARTİSİ’dir

“Bir önceki gibi” istihzasıyla, bir muhalefet partisinin iç işlerini dizayn etmek,

(boyutlarını bilmesek de) iktidara kaybettirme sebeplerindendir.

Zira bu millet 40 yıl “İktidar her halükarda olur. Önemli olan muhalefetin varlığıdır” diyen Demirel’i dahi yedi kere gönderdi.

Oluşturduğu “Talim ve Terbiye” kurullarıyla muhalefeti sessizleştirmeyi (özgürleştirmekle, eziyetten kurtarmakla) planlayan AKP iktidarının yandaş sıfatını almış kalemcileri de katkılarını sürdürdüler kampanya günlerinde.

“Sadece muhalefet belki tam çöküşün sonunda akıllanır diye İzmir’den Çankaya’ya her yerin AK Parti tarafından kazanılmasını içtenlikle dilediğim bir seçimde...” diye yazan kalemşör, “CHP genel başkanlığına vekillik eden ‘Ecz.’… ‘’ derken de Sayın Erdoğan’ın paralelinde durduğunun farkındaydı.

Yirmi küsur yıldır iktidarda olan bir parti, kayıtsız şartsız ittifakçıları da olan bir parti, neden nekahat döneminden henüz çıkmamış bir partiye karşı kaybetti?

Bu soruya cevap sayılacak güçlü bir ihtimal de şudur: Cumhur İttifakına alternatif olacak yegane parti Saadet Partisi’ni engellemek, gündem etmemek.

AKP bunu başarmıştır.

Fazilet Partisi’ni kapattırmış ve CHP’nin desteğiyle iktidara yürümüşlerin;

Saadet Partisi Genel Başkanı iken vefat eden rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın “Beni onların günahlarına ortak etmeyin” ikazına ve “Milli Görüş gömleğini çıkarttık” itiraflarına rağmen, resimlerini ve adını kullanarak ona iftiradan kaçınmayanların; tek korkuları Saadet Partisi’dir gerçeği bir kez daha tescillenmiştir.

Seçimlerin balonu olur

Seçimden üçüncü parti yüzdesiyle çıkan parti ve genel başkanlarının belediye başkanı kucaklamasıyla ünlenmiş diğer bir parti, gelecekte olmayacaklarından üzerlerinde durmayacağız. Lakin CHP ile Saadet Partisi arasındaki ve AKP haricindeki partiler iyi anlaşılmalıdır. Onları geçmiş örneklerle anlamak ve anlatmak daha kolaydır.

Seçimin üçüncü partisine, Meclis’te Hasan Bitmez’ini şehit vermiş Saadet Partisi’nin Gazze mücadelesini saklamak ve hafifletmek maksatlı propaganda imkanı sunan ve TV kanallarında karşılıklı “Lütfen” ricalı konuşmalar yapması da AKP’lilerin, Saadet Partisi’ne kazandırmama planına dahildir.

Üçüncü olan partinin, üçüncü olmaktan öte bir fonksiyonu olmayacaktır. MHP’nin Cumhur İttifakındaki yerine oynayamayacaktır.

İktidarın küskünlerinin kurduğu ve desteklediği partiler, seçimler yaklaşırken vücud bulurlar ve katıldıkları ilk seçimde sürpriz netice alırlar; bir seçim sonra da yok olurlar.

AP küskünlerinin kurduğu (MSP’nin birinci parti olmasını engellemek arka yüzlü) Bozbeyli’nin Demokratik Partisi; CHP’den ayrılan Feyzioğlu’nun, milliyetçilik damarlı Güven Partisi; Kemal Satır’ın CP’si; DYP’den ayrılan Cindoruk’un DTP’si geçmişin örneklerinden bir kaçıdır.

Kaybedenlerin Hedefi ya da Kazandıracakları Kim?

“AKP kaybetti, CHP kazandı” propagandasının esas gayesi iyi bilinmeli ve planın gelecekteki parçaları da bu günden görülmelidir.

Türkiye, İmamoğlu’na hazırlanmak isteniyor!

“Üç seçim kazanan” sıfatıyla bir daha tanıtılmaya başlanan Sayın İmamoğlu’nun 13 bin oy farkını az bulanlar ve 800 bin oy farkıyla güçlü kılanlar ve hatta zayıf adaylarla yarıştıranlar, (Bolu Tünelleri cephesi komutanı Binali Yıldırım’dan bahsediyoruz) 31 Mart’ta da yine zayıf bir aday çıkardılar karşısına; adı Murat Kurum olan.

Bütün Türkiye’yi AKP alsın dilekçeli yazılar kaleme alan yandaş gazeteci, yelkeninin rüzgarını değiştirirken, bize de bir belge veriyor; iddiamızı çok güçlendiren.

“İmamoğlu’nda sadece çok başarılı olan siyasetçilerde olan bir refleks var.”

“Kağıt üzerindeki rakibi Türk siyasetinin yarıştığı konum bakımından görüp görebileceği en düşük standarttaki adaydı.”

AKP’den iki rakip seç, deselerdi İmamoğlu’na, Binali Yıldırım’dan sonra Murat Kurum’da ısrarcı olurdu, mealinde fıkralara yönlendirmek insanları, uzun soluklu düşünülen planın bir maddesi olmalı.

“Sen bakanlıkların kapısından içeriye dahi giremezsin. Öyle bir liyakat yok sende. Seni ancak bakanlıkların kantininde köfteci olarak alırlar.”

AKP adayı Kurum, CHP adayı İmamoğlu’na söylemiş bu cümleleri. Oyunu istediği İstanbulluları nereye koyduğu bir yana, bakanlıkların kantinindeki köftecileri incelediği kadar, deprem olan on bir ilimizde imar affı çıkartan çalışma arkadaşlarını da incelemiş diyemeyiz.

“Bakanlık kapısından giremezsin” demiş ya Sayın Kurum rakibine, rahmetli Erbakan Hocamızın anlattığı ve destansı bir tavır gösterdiği bir olayı hatırladım. Rahmetle anmamıza da vesile olsun.

Rahmetli Hocamız başbakan iken, bir randevu ister işadamlarımızın Koç yiğidi. Hayır, der o iş adamına. Refah Partisi genel merkezine gel, orada görüşelim. Ben başbakan olduğum müddette seni başbakanlığa almam.

Kim almış, Kim satmış?

CHP’nin AKP’den ne aldığını, nasıl aldığını ve hangi bedelle aldığını izah eden, anlamamızı kolaylaştıran bir Nasreddin Hoca fıkramız vardır. Ramazaniyelik sayılsın.

Satıcı tacir AKP’dir, alıcı malum parti. Simgeler de yerli yerinde.

Nasreddin Hoca’mız bir hazır elbise dükkanına gider. Vücut ölçülerine uygun bir şalvardır istediği.

Dükkancı, sana münasiptir bu, diye alaca renkli bir şalvarı gösterir. Fiyatta anlaşma sağlanıp paket yapılırken, Nasreddin Hocamızın gözüne üst raflarda gördüğü sarık ilişir. Sarığın başında duruşunu hayal eden hocamız, dükkancıya bir teklifte bulunur. Şalvarı, beni daha bir bilgin gösterecek şu sarıkla değiştirelim mi?

Dükkancı hay hay der. Çok sevdiği ve üzerinde emeği olduğuna inandığı hocasını mı kıracak?

Sarık paketini alıp çıkacakken hocamız, dükkanın vitrinindeki kaftana takılır gözü. Ben bunu giyersem çok heybetli görünürüm der içinden. Dükkancıya teklifi yine değişim üzerinedir.

Dükkancı bir hay hay daha der, fiyat farkını almayacağını da vurgular üstüne basa basa.

Nasreddin Hoca kaftan paketiyle dükkandan çıkmak üzereyken, yolunu keser dükkancı, hem de mahcup bir tavırla. Hocam kaftanın bedelini ödemediniz.

Hoca şaşırır ve kaftanın yerine sarığı verdim ya, der.

Dükkancı ödeme almakta ısrarcı. Fakat hocam, sarığın parasını da almamıştım.

Hoca daha bir şaşkın tavırla cevaplar bu itirazı. Şalvarı vermedim mi sarığın yerine.

Dükkancı da şaşkın. Başa döner. Şalvar için de ödeme yapmadınız ama.

Bir la havle çeker Nasreddin Hocamız ve o anda ve tarihe geçen cevabını verir: Almadığım şalvarın bedelini niye ödeyeyim?

QOSHE - Kim kazanacağım sandı, kim kazandı - Necati Tuncer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kim kazanacağım sandı, kim kazandı

19 9
06.04.2024

Sandıktan çıkan tavşan mı, güvercin mi?

“47 yıldaki en yüksek oyu aldı” diye duyurulan cümlenin ve 31 Mart seçimlerinin öznesi CHP, en zayıf zamanlarından birini yaşarken kucağında buldu bu neticeyi.

Türk siyasi tarihinde görülmeyen ve hatta Demirel’in, parti içi muhalefeti susturmak, yatıştırmak istediğinde kullanıma soktuğu “Dere geçerken at değiştirilmez!” geleneğini çiğneyerek yola çıkan CHP, mevcudunu korumak telaşının ötesinde, iktidarı yıpratacak hiç bir vaad üretememişken aldı bu neticeyi üstelik.

Vaadsiz bir seçimdi 31 Mart. İktidarın da halka sunacağı ve umutlu bir bekleyişe sokacağı vaadleri ya da yeniden doğal gaz bulmak, yeniden petrol fışkırtmak, üç dakikada bir TOGG üretmek gibi iddiaları yoktu.

“Askıda ekmek” mucidi ve ittifakçısı MHP’nin baskısıyla düşündükleri “Bedava çorba” dağıtmak fikriyle eğitimi; hasta yakınlarına “ucuz konaklama” imkanlarıyla sağlık alanını; müzikli köylerle 20 yılda uyuşturucuya müptela olmuş gençliği; iyileştirmeyi ve verimli kılmayı seçim malzemesi olarak gören iktidar partisi, itirafla karışık güç gösterisi yapmayı da ihmal etmedi seçim atmosferinde.

“31 Mart’ta onu da özgürleştirerek, maruz kaldığı eziyetten kurtaracağız… Bir önceki gibi.”

Bir muhalif partinin genel başkanının adının çağrışımını nükte diye kabule zorlamak ve orada gerçekleşen genel başkan değişimindeki emeklerini itiraf etmek, milletin sosyolojik değerlerinden habersiz olmaktı.

İcraatsızlığını ve tüneldeki ışıksızlığını, muhalefeti zayıf düşürerek saklayacağını sanan iktidar, hep zayıftan yana olmuş bir halkı olduğunu bu ülkenin, unutmuştu.

AKP’de Meclis Başkanı da olan bir katılım politikacısı 28 Şubat 2012’de “28

Şubat olmasaydı, AKP de olmazdı” dememiş miydi?

Seçime tam bir ay var iken, medyasının duyurmadığı, TV’lerinin de göstermediği bir olaydan, yandaş bir yazar bahsedince haberlendi insanlar. Belki de “mesaj kuşu” göreviyle yazıyordu o gazeteci.

“Kütür ve Turizm Bakanı’mız Mehmet Nuri Ersoy bir iki ay önce Fatih Altaylı,

Ertuğrul Özkök ve Mehmet Yakup Yılmaz gibi ’28 Şubat’ın sivil ayağı’ deyince akla gelen bir grup gazeteciyle baş başa yemek yedi.”

Seçimlere üç dört ay kala iktidarın otelleriyle ünlü bakanı, hesabını soracakları iddiasında oldukları 28 Şubat’çılarla görüşmüş.

Geç kalmış bir teşekkür yemeği olmadığına göre bu toplantı, taktik alma maksadıyla yapılmıştır fikrini düşürür akıllara.

Türkiye’nin kangren olmuş fakirlik ve enflasyon derdi var iken ve Gazze’ye gemiler son süratle gidiyor iken, “Ekonomik göstergeler iyi” iddiası da iktidar gücünün, olsa olsa fıkralar hatırlatır insanlarımıza.

Çok sert geçen bir Konya kışında, yayladaki çobanına ulaşan sürü sahibi bir umutla sorar: Koyunlarımız nasıl Durmuş’um?

Durmuş Çoban bir cümlede koyunlarının açlıktan kırıldığını söylerken, ağasını da bir başka açıdan sevindirmek ister: Koyunlarımıza bakma ağam, köpeklerimiz pek zorlu oldu.

AKP’nin alternatifi SAADET PARTİSİ’dir

“Bir önceki gibi” istihzasıyla, bir muhalefet partisinin iç işlerini dizayn etmek,

(boyutlarını bilmesek de) iktidara kaybettirme........

© Milli Gazete


Get it on Google Play