Yamaçtır eğik düzlemdir sathı maildir

Elba adasına sürgüne gönderilen Napolyon’dan hep “Hain” diye bahseden gazeteler, kaçtığında da “Hani kaçtı” manşetini atarlar iri puntolarla.

Orduyu bir nutukla emrine alıp Paris’e yürüdüğünü öğrendiklerinde ise, “Kahraman, ordusuyla geliyor!” şekline döner gazetelerin başlıkları.

Fransa’nın basın müzesinde, yüz karası işaretiyle sergilendiğini o gazetelerin, gidip görenlerin yazdıklarından okumuştum.

Milli Görüş harekatına karşı üretilmiş malzeme insanlardan, FETÖ mürekkebi övgücüsü Şevki Yılmaz’ın boy fotoğraflarının gün aşırı basıldığı birinci sayfalarına “Gerekirse silah bile kullanırız” cümlesini, kullanılacak silahtan daha yıkıcı, yok edici, imhacı bir kinle, vatansever olmaktan, “Millici” olmaktan uzaklaştırıcı, caydırıcı, sindirici ve katliam kokulu bir tehdit vezninde, tepesine oturtuldukları gazetelerin manşetlerine çekenlerin, hükümetin Kültür ve Turizm Bakanı tarafından seçim öncesinde ağırlandıklarını öğrenmiş ve yazmıştık. (Bakınız 6 Nisan 2024 tarihli yazımız.)

Bizim neden resimlerle donatılmış bir gazeteler tarihi müzemiz veya ansiklopedimiz yok? Olsaydı 28 Şubat gazetelerini oralarda görenler, “Kara”nın ne olduğunu ya da hangi ödüllere sebep olacağını anlamakta zorlanmazlardı.

28 Şubat’ın, İsrail’e gönderilen ticaret gemilerine karşı düzenlenen küçük hacimli bir protesto gösterisinden sonra yine ve bir daha hatırlanmasından, “Müsait” evresine geçmiş tek hücreli defansların karın sancılarını konu edecek değiliz. Onlar ki, görevli bakanca ağırlananların çırakları mesabesindediler ancak.

Uygun adımlarla yazanlar

Hem bizim “Ayinesi iştir kişinin” deyimimiz de var.

İktidarın gazetelerine manşet yazanlardan bahsediyoruz. Ve elbette medarı iftiharları (iftiraları) manşetlerinden. (Geniş yorumlanması bu etiketli gazetelerin, Mustafa Kurdaş – Adnan Öksüz / Buyrun Başlıyoruz programındadır.)

* Misilleme İsrail’e yaradı (Yeni Asya)

* Savaş Tiyatrosu (Türkiye)

* 320 Füze 1 yaralı (Yeni Şafak)

* Tam bir fiyasko (Akit)

* Haberli saldırı (Milat)

* İran, İsrail’e vurmuş gibi yaptı (Akşam)

İsrail’e neyin yarayıp, neyin yaramayacağını ve ne zaman ve nasıl olduğunda bilmelerinden;

AKP iktidarında çok ünlenen bir sanat dalının adı olan “Tiyatro” kelimesinden mütevellit yaralarının hep taze kalmasından;

Kan verme meraklarını tatmin etme duygusuna dayalı yaralıları saymalarından;

Çeyrek porsiyon hacimlere ulaşamamışların fiyaskonun tam olanına tanıklıklarından;

İçeride duyma özürlü yaşarken, bir kulağımız İsrail’dedir iddialarından;

Öğretmenin tokadına karşı, “Acıtmadı ki” aşağılamasına sığınmalarından;

Ülkemizin gelecek nesillerinin noktasına, virgülüne kadar haberli olmak ve bilmek hakları vardır.

Baş düşüren taşlar bizimdir

“İsrail’e atılan her taş kıymetlidir.”

Bizim gazetemizin, Türkiye’nin yegane doğru haber ve yorum gazetesi Millî Gazete’mizin manşeti de bu cümle idi.

1980’li yıllarda “Değmesin Yağlı Boya” sayfasında yazdığım ve “Yazdık Hesabı” (1990) kitabıma aldığım, “Annem beni doğurdu, taşları atmam için” başlıklı hikayemden bir parça, gemicilere karşı bir belge sayılsın isterim.

“Kuşlar görüyordum. Kanadı kırık kuşlar, uçamıyorlardı. Göç mevsimiydi şimdi. Birçoğu bize gelecekti. Damlarımıza konacaktı. Konuğumuz olacaktı bir yaz boyu. İyi ama niçin kanadı kırıktı bu kuşların?

– Onlar yaptılar bunu.

Baktım. Bir Filistinli çocuk. İşaret etmek istiyor ama, kollarını kaldıramıyordu.

– Senin de kolların kırık.

– Ben yine de parmaklarımla atıyorum taşları.

Filisinli çocuğun attığı taşlar, karşıda küçük küçük tümsekler oluşturuyordu. Tepeler oluşturuyordu.

– Bu taşlar ıslak.

– Annemin gözyaşları. Onlar ağlıyorlar.

– Anneleriniz hep ağlar mı?

– Bir de bizi doğuruyorlar.”

Adresi doğru bilmek

15 Nisan 2024 tarihli ve “Bir tek Müslüman, dünyanın bütün servetlerinden değerlidir” başlıklı yazısında,

“Mezhebi, mektebi, meşrebi… ne olursa olsun, Müslüman bir kişi veya devlet, kâfirler tarafından saldırıya uğrarsa diğer Müslümanların ona yardım etmesi gerekir.” diyen Mahmut Toptaş Hoca makalesini şu izahatla bitiriyor; bir uyarı, bir ikaz, bir uyandırma, bir ayıktırma muharrik gücüyle.

“Birbirinize haset etmeyin, çekişmeyin kızışmayın, sırt dönmeyin, alışveriş yaparken pazarlık üstüne pazarlık yapmayın; ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona haksızlık yapmaz, onu yardımsız bırakmaz, onu aşağılamaz. (Allah Rasülü kalbine işaret ederek üç defa) takva işte buradadır” dedi. “Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini aşağılaması yeterlidir” buyurdu. (Müslim, Sahih, K. Birr ve sıle, bab 10, Buhari, Sahih, K. Mezalim, bab 3. Metin Müslim’e aittir)”

İsteyenin yüzü kara

Filistin mücahidleri 7 Ekim’de “El Aksa Tufanı Operasyonu”nu başlattığında, AKP adına konuşan sayın Arınç’ın “Bize ne faydası var! İsyanını, gemili ticaretlerle ödüllendirenlerin trol alayları, tahammül sınırları zorlanan sayın Erdoğan’a “Kınanması gereken İran değil, Netanyahu’dur” açıklamasına muhatap kılınarak, şan ve şereflerine artışlarına yeni ivme kazandırılmıştır.

Kravatına “pişti” olacak kadar takiplerindeki ve son cümlesinde yeterli mi diye sordukları Netenyahu’lu paylaşımları da bulunsun kaydımızda.

“Netanyahu, Amerika’da kötüleşen imajını düzeltti, muhalefeti susturdu, dayanışma sağladı, yeni silahlar aldı, sıra Suriye’nin işgaline geldi, Gazze’yi unutturdu, yönetimini masumlaştırdı.”

Bu toprakların evliyaları vardı. Bunlardan birinin bir densize, bir ayarsıza, bir teşneye verdiği cevabı, trol elemanlarına hatırlatmamız şart oldu bugün.

“Efendim” der, o muhterem zata, yolu kısaltmak isteyen malum kişi. “Cübbenizi bir uzatsanız da içine girsem.”

Evliyamızın “Tenimin içine girsen ne fayda?” cevabının bize anlattıklarını saymaya vaktimiz yok.

Cübbeyi, Silivri’de bir hahamdan ders aldırılan ve kefen/terlik ticaretiyle saklanması sağlanan bir şüpheliye tescil edenlerin, kimden “Kürk” isteme noktasına geldiğinin belgesi olsun diye hatırlattık bu rivayeti.

Yeterli mi diye sormadan anlatmak istediğimiz bir fıkramız daha var. Unutmayalım; sayfamız Nasreddin Hoca feyizli bir mizah sayfasıdır.

Yine bir başlangıç noktası

Yeni bir başlangıç noktasıdır

Yoğun Bakın ünitesinin önünde bekleyenlerin gözleri, doktorun çıkacağı kapıya dikilmişti.

Karşılarında duran ve bakışlarındaki manayı çözemeye çalıştıkları doktora iki şıklı soruları vardı: “Durumu nasıl, ümit var mı?”

“Maalesef” dedi doktor. “Maalesef” kelimesini ikinci kez tekrarladıktan sonra, teşhis ve tesbitini özetleyen kelimeyi söyledi: “Maalesef kurtuldu!”

Gitmeye hazırlanırken, sorgulayan hasta yakınlarından daha çok bildiğinin gururunu da hissettirmekten geri kalmadı.

“Bu krizi de atlattı!”

Mağlubiyetini, seçime katılma oranındaki düşüklüğe bağlayarak ve sürekli yeni seçime dört yıl var gerekçesini tekrarlayarak demeçler üreten bir iktidarı tedai ettirdiğimiz bu fıkranın umut peşindekilerinin, yerlerinden, yurtlarından olmak endişesi başlamış ve altlarındaki toprağın kaydığını ancak farketme günlerine ermiş ve medya yoluyla “saygı” talimine mecbur kılınmış, diz döücü aile fertleri oldukları, bizim bu izahımız olmadan da anlaşılıyordu, biliniyordu.

Yetsin artık!

İstakoz lokantasına istismar

Gazetemizin sitesindeki bir numaralı haberdi: Mehmet Şimşek’ten KDV açıklaması: “Suistimalleri önlemeye yönelik tedbir alıyoruz.”

Bu başlığı okuyan, bu haberin, Sayın Erdoğan’ın “Bunlar Halk Bank’ı da dolandırmaya çalışıyorlar” derken adını andığı Hazine ve Maliye Bakanı’mız Sayın Mehmet Şimşek’in, acaba şimdi ne yapıyordur, merakındaki insanımıza cevap olsun diye duyurulduğunu sanmaz herhalde.

Olsa olsa, borç bulma aramalarının teneffüslerinde, milleti nasıl gördüklerini ve anladıklarını bir daha hatırlatıyorlardır.

TDK sözlüklerinde, “Görev, yetki vb.ni kötüye kullanmak” diye açıklanan suistimal kelimesini özellikle seçip kullanması Sayın Şimşek’in, Sayın Erdoğan’ın bir kez daha hatırlatmak zorunda kaldığımız ve şahsını anlattığı pozisyonlar dolayısıyla değil, “Bazı lokantaların ve bazı marketlerin” AA haberciliğiyle halka şikayetinin gerekçesini oluşturmak maksatlıdır.

Ne demişti eskiler?

Bana kendini anlat; kimi, nasıl suçlayacağını diyeyim/bileyim.

QOSHE - Sathı mailde yuvarlanan yuvarlak taşlar yazısı - Necati Tuncer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sathı mailde yuvarlanan yuvarlak taşlar yazısı

6 0
20.04.2024

Yamaçtır eğik düzlemdir sathı maildir

Elba adasına sürgüne gönderilen Napolyon’dan hep “Hain” diye bahseden gazeteler, kaçtığında da “Hani kaçtı” manşetini atarlar iri puntolarla.

Orduyu bir nutukla emrine alıp Paris’e yürüdüğünü öğrendiklerinde ise, “Kahraman, ordusuyla geliyor!” şekline döner gazetelerin başlıkları.

Fransa’nın basın müzesinde, yüz karası işaretiyle sergilendiğini o gazetelerin, gidip görenlerin yazdıklarından okumuştum.

Milli Görüş harekatına karşı üretilmiş malzeme insanlardan, FETÖ mürekkebi övgücüsü Şevki Yılmaz’ın boy fotoğraflarının gün aşırı basıldığı birinci sayfalarına “Gerekirse silah bile kullanırız” cümlesini, kullanılacak silahtan daha yıkıcı, yok edici, imhacı bir kinle, vatansever olmaktan, “Millici” olmaktan uzaklaştırıcı, caydırıcı, sindirici ve katliam kokulu bir tehdit vezninde, tepesine oturtuldukları gazetelerin manşetlerine çekenlerin, hükümetin Kültür ve Turizm Bakanı tarafından seçim öncesinde ağırlandıklarını öğrenmiş ve yazmıştık. (Bakınız 6 Nisan 2024 tarihli yazımız.)

Bizim neden resimlerle donatılmış bir gazeteler tarihi müzemiz veya ansiklopedimiz yok? Olsaydı 28 Şubat gazetelerini oralarda görenler, “Kara”nın ne olduğunu ya da hangi ödüllere sebep olacağını anlamakta zorlanmazlardı.

28 Şubat’ın, İsrail’e gönderilen ticaret gemilerine karşı düzenlenen küçük hacimli bir protesto gösterisinden sonra yine ve bir daha hatırlanmasından, “Müsait” evresine geçmiş tek hücreli defansların karın sancılarını konu edecek değiliz. Onlar ki, görevli bakanca ağırlananların çırakları mesabesindediler ancak.

Uygun adımlarla yazanlar

Hem bizim “Ayinesi iştir kişinin” deyimimiz de var.

İktidarın gazetelerine manşet yazanlardan bahsediyoruz. Ve elbette medarı iftiharları (iftiraları) manşetlerinden. (Geniş yorumlanması bu etiketli gazetelerin, Mustafa Kurdaş – Adnan Öksüz / Buyrun Başlıyoruz programındadır.)

* Misilleme İsrail’e yaradı (Yeni Asya)

* Savaş Tiyatrosu (Türkiye)

* 320 Füze 1 yaralı (Yeni Şafak)

* Tam bir fiyasko (Akit)

* Haberli saldırı (Milat)

* İran, İsrail’e vurmuş gibi yaptı (Akşam)

İsrail’e neyin yarayıp, neyin yaramayacağını ve ne zaman ve nasıl olduğunda bilmelerinden;

AKP iktidarında çok ünlenen bir sanat dalının adı olan “Tiyatro” kelimesinden mütevellit yaralarının hep taze kalmasından;

Kan verme meraklarını tatmin etme duygusuna dayalı yaralıları saymalarından;

Çeyrek porsiyon hacimlere ulaşamamışların fiyaskonun tam olanına tanıklıklarından;

İçeride duyma özürlü yaşarken, bir kulağımız İsrail’dedir iddialarından;

Öğretmenin tokadına karşı, “Acıtmadı ki” aşağılamasına sığınmalarından;

Ülkemizin gelecek nesillerinin noktasına, virgülüne kadar haberli olmak ve bilmek hakları vardır.

Baş düşüren........

© Milli Gazete


Get it on Google Play