6 Şubat depreminin hemen ertesinden iki sahne:

Enkazın ortasında bir oyun parkı… Arkasındaki enkaza rağmen parktaki salıncakta gökyüzüne bakarak sallanan bir çocuk…

Depremden kurtulmuş birkaç çocuk… Kendilerine yardıma gelen arama kurtarma ekibine kelime-i tevhit getirtmeye çalışıyorlar. Ve kulaklarımızda bir ses: “Bu milletin külüne üflesen altından iman çıkar.”

Bu iki sahnenin her şey bitti dediğimiz anda bize umut verdiğini düşünüyorum. Çocuklar yine ne yapıp edip ellerimizden tutmuşlardı.

Deprem bölgesine gittiğimde kendimi savaşın ortasında hissetmiştim. Öyle bir yıkım vardı.

Bugün deprem bölgesinde gördüklerimizden çok çok daha kötüleri Gazze’den geliyor.

Amacım deprem ve savaşı kıyaslamak değil. Fakat her ikisi de biz yetişkinler yüzünden cereyan ediyor. Eğer ahlâklı bir toplum olabilseydik, malzemeden çalınırken, hukuksuz işler yapılırken itiraz etseydik 6 Şubat’ta böyle bir acı yaşamazdık. Bugün yaşanan savaşın sorumlusu da İsrail değil biziz. Yöneticilerimizin yapmış oldukları yanlışlarda susmak yerine hesap sorabilseydik bugün hiçbir İslam ülkesinin yöneticisi İsrail ile iş birliği yapamaz, dahası İsrail’e gereken cevabı vereceği için bugün İsrail diye bir virüsten söz etmezdik.

Tüm yaşadıklarımızın temelinde halk olarak elimizdeki gücün farkında olmamamız yatıyor. Ne tüketici olarak ne vatandaş olarak ne seçmen olarak haklarımızı bilmiyoruz. Burada eğitim önemli bir rol oynuyor ancak gelin görün ki eğitim sistemimiz hakkını bilen güçlü bireyler değil, koyun gibi güdülen nesiller yetiştiriyor. Doğru ya kim kendi kurduğu sistemin bozulmasını ister ki?

Hakkını bilmeyen gücünün de farkında olmuyor. Haklarımızı öğrenmeye hevesimiz olmadığı gibi “aman başım ağrımasın”, “aman filanca sevdiğim” zarar görmesin diye susuyor, üç maymunu oynamaya devam ediyoruz.

Tam bizden adam olmaz dediğimiz nokta da çocuklar yine imdadımıza yetişiyor.

Bu sefer İstanbul Ümraniye’deyiz. Mehmet Ali Yılmaz İlköğretim Okulu’nun bahçesine bir arabaya yaklaşıyor. İsrail boykot listesinde olan bir dondurma markasının aracı bu.

4. sınıf öğrencisi Ömer Asaf, “Okuldakilerin bilinçli olduğunu düşünüp o markadan dondurma almayacaklarını düşünmüştük” diyor. Fakat düşündükleri gibi olmuyor. Havaların ısınması ile birlikte çocuklar dondurmayı almaya başlıyorlar. Pek çok yetişkinin “bana ne” diyeceği bu olay karşısında Ömer Asaf ve arkadaşları malum dondurma aracının ikinci kez okulun bahçesine gelmesine sessiz kalamıyorlar ve bahçeye koşup protesto ediyorlar. Ve kelebek etkisi dediğimiz olay cereyan ederek diğer öğrenciler de bu protestoya katılıyor.

Ömer Asaf’a neden böyle bir şey yaptıkları sorulduğunda şu cevabı veriyor: “Araba ikinci defa geldiğinde bir daha böyle bir şey olmasını istemedik, çünkü o marka İsrail’i destekliyor. O dondurmaya verdiğimiz paralar Filistin’e bomba olarak atılıyor.”

İşte kendi potansiyelinin ve gücünün farkında, “Kim var denildiğinde, sağına ve soluna bakmadan, fert fert ‘ben varım’ diyen bir gençlik” sözleri dudaklarımızdan dökülüyor bu genci dinlerken.

Bugün İsrail ile her türlü ilişiğin kesilmesi gerektiğini anlatamadığımız yetişkinlere dün bu markaları boykot etmemiz gerektiğini de anlatamamıştık. İnanıyoruz ki Ömer Asaf ve arkadaşları zalimlere karşı dimdik duran yetişkinler olacaklar inşallah.

Ömer Asaf ve arkadaşlarına bir teşekkür borcumuz olduğu gibi onları yetiştiren ailelerine ve öğretmenlerine de bir teşekkür borcumuz var. Ömer Asaf gibi gençlere ihtiyacımız olduğu gibi kendi potansiyelinin ve gücünün farkında bilinçli gençleri yetiştirecek ailelere ve eğitimcilere ihtiyacımız var. Rabbim sayılarınızı artırsın.

QOSHE - Zalimleri korkutan çocuklar - Selime Sümeyye Abatay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Zalimleri korkutan çocuklar

16 4
23.04.2024

6 Şubat depreminin hemen ertesinden iki sahne:

Enkazın ortasında bir oyun parkı… Arkasındaki enkaza rağmen parktaki salıncakta gökyüzüne bakarak sallanan bir çocuk…

Depremden kurtulmuş birkaç çocuk… Kendilerine yardıma gelen arama kurtarma ekibine kelime-i tevhit getirtmeye çalışıyorlar. Ve kulaklarımızda bir ses: “Bu milletin külüne üflesen altından iman çıkar.”

Bu iki sahnenin her şey bitti dediğimiz anda bize umut verdiğini düşünüyorum. Çocuklar yine ne yapıp edip ellerimizden tutmuşlardı.

Deprem bölgesine gittiğimde kendimi savaşın ortasında hissetmiştim. Öyle bir yıkım vardı.

Bugün deprem bölgesinde gördüklerimizden çok çok daha kötüleri Gazze’den geliyor.

Amacım deprem ve savaşı kıyaslamak değil. Fakat her ikisi de biz yetişkinler yüzünden cereyan ediyor. Eğer ahlâklı bir toplum olabilseydik, malzemeden çalınırken, hukuksuz işler yapılırken itiraz etseydik 6 Şubat’ta böyle bir acı yaşamazdık. Bugün yaşanan savaşın sorumlusu da İsrail değil biziz. Yöneticilerimizin yapmış oldukları yanlışlarda susmak yerine hesap sorabilseydik bugün hiçbir İslam ülkesinin yöneticisi İsrail ile iş birliği yapamaz, dahası İsrail’e gereken cevabı vereceği için bugün İsrail diye bir virüsten........

© Milli Gazete


Get it on Google Play