Allah-u Teâlâ, insanoğlunu ahsen-i takvim (Tin, 4) ve yaratılmışların çoğundan üstün (İsra, 70), olarak yaratmıştır. İyiliğe ve kötülüğe meyletme olasılığı olan insanın “özgür iradeyle” bırakıldığı zaman tercihini haktan yana mı yoksa batıldan yana mı kullanacağını, hangi merkezde karar alacağını ölçen hassas terazinin adı imtihandır. Kur’an-ı Kerim’de imtihan hakkında şöyle buyrulmaktadır: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” (Mülk, 2).

İnsanoğlu da özgür iradesini kullanarak haktan yana mı yoksa batıldan yana mı tavır alacağına karar verir. Yapıp ettikleriyle cezaya yahut mükâfata iradesiyle erişir.

Bir kavim, zulmü ve her türlü ahlaksızlığı kendi iradesiyle ortaya koyar. Yine kendi iradesiyle adaleti ve her türlü ahlaki gelişimi sağlar. Bundan dolayıdır ki, bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah-u Teâlâ da o kavmin durumunu değiştirmez.
Bir kavim, bir millet, bir toplum özgür iradesiyle kendisine gönderilen kitap ve peygamberlerin uyarıları ışığında müstakim bir hayatı ister, tercih ederse Allah-u Teâlâ da onlara bunu lütfeder. Tam tersi delalete yönelirse imtihan gereği, tercihinin gereği verilir, nimetler elinden alınır. Bir kavim kendini bozmadıkça Allah-u Teâlâ o kavmin elinden nimeti alınmaz.

Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmaktadır: “İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur” (Ra’d, 11).
Bir kavim, küfrü ve zulmü tercih etse bile, pişman olup Allah-u Teâlâ’nın istediği bir kul olmaya karar verirse, hakkında verilmiş azap dahi kaldırılabilir. Bunun en güzel örneği Yunus Aleyhisselâm’ın kavmidir.

Yunus Aleyhisselam, Asur Devleti’nin başkenti Ninova’da M.Ö. sekizyüzlü yıllarda 30 yaşında peygamber olarak gönderildi. Kur’an-ı Kerim’de, “Muhakkak Yunus da gönderilen peygamberlerdendi” (Saffat, 139) denilen Yunus Aleyhisselam, yıllarca putperest olan Ninova halkını Allah-u Teâlâ’ya imana çağırdı. Putperestliği terk edip Allah-u Teâlâ’nın tek otorite kabul edilmesini istedi.

Zalim ve putperest Ninova halkını yıllarca imana davet eden Yunus Aleyhisselâm’a her türlü eza ve cefayı reva gören tutumlarına karşı sabır ve merhametle karşılık veren ve davetinden taviz vermeyen Yunus Aleyhisselâm, rivayete göre, Allah-u Teâlâ’nın emrine itaat ederek kavmini heyecanla imana çağırdı ancak sonuç alamadı. Tebliğinin 37’nci gününde Ninova halkının inanmadığını, üstelik “vadettiğin azap inecekse insin” diye alay ettiklerini görünce, “O halde üç güne kadar başınıza gelecekleri bekleyin” demiş, azabın geleceğinin alameti olarak da benizlerinin solacağını bildirerek aralarından ayrılmış, Dicle Nehri kenarına doğru yol almıştı.

Gerçekten de Yunus Aleyhisselâm’ın bahsettiği gibi azabın alameti olan “benizlerin sararması” tahakkuk edip verilen üç günlük mühletin dolmasına yakın Ninova halkı, yaptıklarından pişman olup tövbe ederek Allah-u Teâlâ’dan af dilemiş ve üzerlerinden azap kaldırılmıştır. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Yunus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yunus’un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık” (Yunus, 98).

Yunus Aleyhisselâm’ın kavminin pişmanlıkları ve tövbeleri öyle üst düzeyde idi ki, Nesefi Tefsiri’nin beyanına göre, halk zayıflıklarını simgelemek üzere üzerlerine kıldan sert giysiler giydi, kırk gece feryad-u figan etti. Birbirlerine şefkatle muamele etti. Aralarındaki haksızlık ve adaletsizlikleri kaldırmak için gayret gösterdi. Hatta başkasına ait bir taşı sahibinin rızası olmadan evinin temeline koyan, duvarı yıkarak taşı söküp sahibine iade etti.

İşte böyle bir pişmanlık, böyle bir tövbe üzerine Allah-u Teâlâ, kendilerini düzelten bu kavmin üzerindeki azabı kaldırdı, onları iman nimetiyle şereflendirdi.

Bir kavim, bir millet, bir toplum, inanç ve davranışlarını değiştirmedikçe Allah-u Teâlâ da o kavmin, o milletin, o toplumun halini/durumunu değiştirmez.

QOSHE - Bir Kavim Kendini Değiştirmedikçe… - Siyami Akyel
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir Kavim Kendini Değiştirmedikçe…

5 1
02.02.2024

Allah-u Teâlâ, insanoğlunu ahsen-i takvim (Tin, 4) ve yaratılmışların çoğundan üstün (İsra, 70), olarak yaratmıştır. İyiliğe ve kötülüğe meyletme olasılığı olan insanın “özgür iradeyle” bırakıldığı zaman tercihini haktan yana mı yoksa batıldan yana mı kullanacağını, hangi merkezde karar alacağını ölçen hassas terazinin adı imtihandır. Kur’an-ı Kerim’de imtihan hakkında şöyle buyrulmaktadır: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” (Mülk, 2).

İnsanoğlu da özgür iradesini kullanarak haktan yana mı yoksa batıldan yana mı tavır alacağına karar verir. Yapıp ettikleriyle cezaya yahut mükâfata iradesiyle erişir.

Bir kavim, zulmü ve her türlü ahlaksızlığı kendi iradesiyle ortaya koyar. Yine kendi iradesiyle adaleti ve her türlü ahlaki gelişimi sağlar. Bundan dolayıdır ki, bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah-u Teâlâ da o kavmin durumunu değiştirmez.
Bir kavim, bir millet, bir toplum özgür iradesiyle kendisine gönderilen kitap ve peygamberlerin uyarıları ışığında müstakim bir hayatı ister, tercih ederse Allah-u Teâlâ da onlara bunu lütfeder. Tam tersi delalete yönelirse imtihan gereği, tercihinin gereği verilir, nimetler elinden alınır. Bir kavim kendini bozmadıkça Allah-u Teâlâ o kavmin elinden nimeti alınmaz.

Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmaktadır: “İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır.........

© Milli Gazete


Get it on Google Play