Artık sözün bittiği yerdeyiz. Tel’in, slogan, miting zamanı bitmiştir. Halkı Müslüman olan ülkelerdeki liderlerin, Siyonist katiller sürüsüne haddini bildirmek için harekete geçmeyeceği görülmektedir.

Günlerdir Siyonist İsrail’le çarpışan HAMAS’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: “Arap ve İslâm dünyasının liderlerine detaylarını ekranlardan izledikleri savaşın kalbinden sesleniyorum. Biz, sizden ordularınızı harekete geçirerek Gazze’deki çocukları savunmak için savaşmanızı, en kutsal mabedinizi savunmanızı beklemiyoruz. Ancak sınır kapısında bekleyen yardımları hareket ettiremeyecek kadar da mı acizsiniz?”

Halkı Müslüman olan ülkelerdeki liderlerin “Siyonizm karnesi” çıkartılırsa, neden zulme kayıtsız kaldıkları, neden yaptırım yerine slogan atmayı tercih ettikleri daha iyi anlaşılacaktır.

Peygamber Efendimizin (S.A.V.), “Sizden birisi bir kötülük gördüğü zaman eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir” (Müslim, İman 78) buyurduğu üç önemli tespit ve emirler, haksızlığa ve zulme karşı almamız gereken tavrı açıkça göstermektedir.

Peygamber Efendimizin (S.A.V.) emr-i bil maruf nehyi anil münkerin nasıl yapılması gerektiği ve her bir zümrenin zulme ve haksızlığa karşı alacağı tavrı belirlediği şekilde bir duruşumuzun olmadığı muhakkak.

Zulmü eliyle düzeltmesi gereken devlet başkanları ve yöneticilerin görevini yapmadığı gibi sloganla iktidarlarını devam ettirmeyi dert edindikleri iyice anlaşılmıştır.

Zulme ve her türlü kötülüğe diliyle, kalemiyle, ilmiyle, medya iletişim imkânlarıyla dur demesi gereken bizlerin de görevini tam olarak yapmadığı muhakkak. Kalemini, ilmini, dilini ve elindeki medya imkânını Siyonizm’in emrine verenler olduğu gibi, Filistin’deki zulme sessiz kalanlar da mevcuttur. Ancak, “Milli Gazete” ve “Tv 5” gibi zulme başkaldıranlar elbette az değildir. Bu bağlamda Türkiye’de medyanın zulme karşı tavrında gelişmeler görülmektedir. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen zulme sessiz kalan, diliyle düzeltme makamında olan kişilerden görevini yerine getirmeyenler de az değildir.

Zulmü ve her türlü kötülüğü kalbiyle reddeden, kin ve nefret duyan, zulmün durması için dua eden, zalimlere beddua eden bir kitlenin varlığı muhakkak. Ancak, kalbiyle buğz eden, zulme karşı kin ve nefret duyan kitlenin de tam ve kâmil manada görevini yerine getirmediği muhakkak.

Filistin’deki zulme karşı boykot, miting, dua ve beddua ile görevini yerine getirdiğini zanneden Müslüman halklar şunu bilmelidir ki, Batı’da da yürüyüş ve mitinglerle zulme karşı duran bir kitle mevcuttur. Müslüman olarak bizim farkımız olmalıdır.

Müslüman halkların daha aktif olması gerekir. Mesela, zulme karşı çıkmayan liderler desteklenmemeli, seçimlerde oy verilmemeli, iktidardan düşürülmelidir. Zulme sessiz kalan gazete alınmamalı, zulmü eleştirmeyen kişilerin konuşmaları dinlenmemeli, yazıları, kitapları okunmamalı, yayılmasına vesile olunmamalıdır. Bu yetme, zulüm kalben reddedilmeli, zulmü işleyenlere karşı kin ve nefret duyulmalı, zulmün durması için dua etmeli; zulme kayıtsız kalanların zulmün ortağı olduğu unutulmamalıdır.

Kur’an-ı Kerim’deki, “Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları cezalandırsın, onları rüsva etsin; onlara karşı size yardım ve zafer nasip etsin ve (baskı ve zulüm altındaki) mümin toplulukların gönüllerini ferahlatsın” (Tevbe, 14). “Ey Peygamber! kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et, onlara güç göster. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir” (Tevbe, 73; Tahrim, 9), “Onlar sizde sertlik ve üstün gayret görsünler. Bilin ki, Allah (kötülükten ve adaletsizlikten) sakınıp korunanlarla beraberdir” (Tevbe, 123) ayetlerinin tamamındaki birinci muhatap, gücü elinde bulunduran iktidarlardır. Orduları düşmanların üzerine sevk edecek olan yöneticilerdir. Savaş meydanında kâfire haddini bildirecek de bütün Müslümanlar.

Peygamber Efendimizin (S.A.V.) bahsettiği zulme ve her türlü kötülüğe karşı duracak üç sınıf ve yapacaklarını iyi anlamak gerekir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), sahabe-i kiram ve İslâm tarihinin parlak sayfalarına imza atanlar, müşrik, kâfir ve zalimlerle fiili mücadele etmiş, emr-i bil maruf nehyi anil münker farzını yerine getirmiş, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat etmiş; bunları yaparken kınayanın kınamasından korkmamış ve yalnızca Allah’a güvenmiştir. İşte Allah-u Teâlâ’nın yardımı da fiili mücadeleyle birlikte gelmektedir. 300 kişilik İslâm ordusunu 1.000 kişilik müşrik/kâfir ordusuna galip getiren Allah’ın yardımıdır ancak 300 kişilik orduyu teçhiz edip, cihat için sefere çıkıp, düşmanla çarpışma iradesi gösterdikten sonra yardım gelmektedir. Yardımın niteliği ve oranını Allah-u Teâlâ bilir.

Maalesef, zulme karşı durması gereken üç sınıfın da kaybettiği günleri yaşıyoruz. Allah-u Teâlâ, zulme karşı mücadele misyonundan uzaklaşan, düşmanla cihada çıkmayan müminlerin kaybedenlerden olacağını Kur’an-ı Kerim’deki şu ayet-i kerimede beyan etmektedir: “Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir” (Tevbe, 39).

Ya zulme karşı çıkacağız, ya da hem dünyada hem ahirette kaybedenlerden olacağız!

QOSHE - Zulme, Karşı Çıkacak Üç Sınıf - Siyami Akyel
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Zulme, Karşı Çıkacak Üç Sınıf

8 20
30.10.2023

Artık sözün bittiği yerdeyiz. Tel’in, slogan, miting zamanı bitmiştir. Halkı Müslüman olan ülkelerdeki liderlerin, Siyonist katiller sürüsüne haddini bildirmek için harekete geçmeyeceği görülmektedir.

Günlerdir Siyonist İsrail’le çarpışan HAMAS’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: “Arap ve İslâm dünyasının liderlerine detaylarını ekranlardan izledikleri savaşın kalbinden sesleniyorum. Biz, sizden ordularınızı harekete geçirerek Gazze’deki çocukları savunmak için savaşmanızı, en kutsal mabedinizi savunmanızı beklemiyoruz. Ancak sınır kapısında bekleyen yardımları hareket ettiremeyecek kadar da mı acizsiniz?”

Halkı Müslüman olan ülkelerdeki liderlerin “Siyonizm karnesi” çıkartılırsa, neden zulme kayıtsız kaldıkları, neden yaptırım yerine slogan atmayı tercih ettikleri daha iyi anlaşılacaktır.

Peygamber Efendimizin (S.A.V.), “Sizden birisi bir kötülük gördüğü zaman eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir” (Müslim, İman 78) buyurduğu üç önemli tespit ve emirler, haksızlığa ve zulme karşı almamız gereken tavrı açıkça göstermektedir.

Peygamber Efendimizin (S.A.V.) emr-i bil maruf nehyi anil münkerin nasıl yapılması gerektiği ve her bir zümrenin zulme ve haksızlığa karşı alacağı tavrı belirlediği şekilde bir duruşumuzun olmadığı muhakkak.

Zulmü eliyle düzeltmesi gereken devlet başkanları ve yöneticilerin görevini yapmadığı gibi sloganla iktidarlarını devam ettirmeyi dert edindikleri iyice anlaşılmıştır.

Zulme ve her türlü kötülüğe diliyle, kalemiyle, ilmiyle, medya iletişim imkânlarıyla dur demesi gereken bizlerin de görevini tam olarak........

© Milli Gazete


Get it on Google Play