Erdoğan dünyaya meydan okurken sıkça; “Burası Çatladıkapı ülkesi mi? Burası Türkiye. Çatladıkapı ülkesi, Çatladıkapı muhtarlığı değiliz.” der.

Son birkaç günde olanlara bakalım.

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier Türkiye’ye geldi. Ama ne geliş. Önce İstanbul ve Gaziantep’e gitti. Sonra da Ankara’yı ziyaret etti.

İktidar medyasının, Alman Cumhurbaşkanı’nın özellikle İstanbul’daki dönerli şovundan duyduğu rahatsızlık evlere şenlikti.

Rahatsızlığın sebebi, Steinmeier’ın verdiği resepsiyonda eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ön safta yer tutmasıydı.

Alman Cumhurbaşkanı Muhalefeti Teftiş Ediyorsa?

Çok gözde bir yazar; 90’lı yıllarda bir yabancı devlet başkanının Türkiye’ye gelmesi karşısında bayram havası estirildiğini, bunun “aşağılık kompleksinden” kaynaklandığını, sözkonusu kompleksin de Erdoğan’ın şahsında yıllar süren bir mücadeleyle sona erdiğini; ancak Steinmeier’ın ziyaretinde yaşananların, bu kompleksin herkeste bitmediğini gösterdiğini anlatıp Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’deki muhalefeti teftiş ettiğini öne sürdü.

Aynı yazarın, Gül ve İmamoğlu’nun hemen yanında duran Feridun Sinirlioğlu’nu es geçmesi dikkat çekiciydi.

O ki, on yıllar boyunca AKP iktidarlarının dış politikada “kara kutusu” idi… Dışişleri Müsteşarlığı ve Bakanlığı yaptıktan sonra 2016’da bizzat Erdoğan tarafından Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliğine atandı… 2021’de yaş haddinden emekli olmak zorunda kalınca Cumhurbaşkanı Başdanışmanı yapılıp aynı görevi sürdürmesi sağlandı… Nihayet Şubat 2023’te bu görevden alındıktan sadece 2 ay sonra, bu defa BM Genel Sekreteri tarafından Afganistan Özel Koordinatörlüğüne getirildi.

Türk dış politikası adına böyle bir ismin orada en önde olmasından niye rahatsızlık duyulmadı? Yoksa duyuldu da, bu özgeçmişin hatırlanması mı istenmedi?

İktidarın bir başka yazarı da; Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu rezidansında çekilen o fotoğrafın “geleceğe hazırlığın işareti” olarak yorumlandığını ve “Postmodern Altılı Masa” adının konduğunu aktardı. Türkçesi, “Türk siyasetini dizayn işi” demeye getirdi.

Erdoğan’ın ifadesiyle “Çatladıkapı ülkesi” değilsek, herhalde bu ziyaretin her adımı Ankara ile koordineli gerçekleştirilmiş, Almanya da Cumhurbaşkanı’nın kimlerle bir araya gelip kimleri davet edeceğini bildirmiştir.

Öyleyse, Steinmeier’in “Türkiye’deki muhalefeti teftiş” edip, “Postmodern altılı masa” kurmasına Ankara izin vermiş olmuyor mu?

Bari Adil Öksüz ve Zekeriya Öz’ü İsteseydiniz

Oysa Almanya’yla ne sorunlarımız var?

PKK’ya karşı kullanacaksınız” diye, parasını aldıkları tankları vermiyor… Eurofighter satışına ambargo uyguluyor… PKK’lılara, Adil Öksüz ve Zekeriya Öz gibi casuslara sahip çıkıyor… Rum-Yunan politikalarını, dahası AKP’nin sözde yegâne kırmızı çizgisi hilafına İsrail’in katliamlarını destekliyor…

Böyle birisi ülkemizde ne arıyor, niye böyle ağırlanıyor?” diye sorup bunları konuşmak yerine dert ettiklerine bakar mısınız?

Peki Erdoğan-Steinmeier görüşmesinden ne çıktı?

Erdoğan, Almanya’yla 50 milyarlık ticaret hacmimizin 60 milyara yükselmesi hedefinden, bir de terör örgütleriyle mücadele ve uygulanan silah ambargosundan söz etti. Hani İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği için yaptığımız, “terörle mücadele ve silah ambargosunun kaldırılmasını” öngören anlaşma tüm NATO ülkelerini bağlıyordu?!

Steinmeier’ın gündemi neydi? Kamuoyu önünde gayet diplomatik dille; “basın özgürlüğü ve hukuk devleti ilkelerinde somut ilerlemelerin kaydedilmesinden, Kıbrıs’tan, NATO’dan” dem vurdu. Kimbilir kapalı görüşmede neler söylemiştir?!

Biden’la İki Kare Fotoğraf Uğruna

Bu haftanın önemli gündem maddelerinden bir diğeri Erdoğan’ın ABD ziyaretiydi; “iptal edildi”, “iptal edilmedi” tartışmaları yaşandı.

Erdoğan’ın yıllardır Beyaz Saray’dan davet beklediğini biliyoruz. Son olarak geçtiğimiz Kasım’da, “Herhalde bizi bundan sonra Biden ağırlar. Benim Biden’ı aramam şık olmaz.” diyerek ucu yanık mektup yazdı.

Ondan evvel Eylül’de, iktidarın medyadaki sözcüsü Abdülkadir Selvi, İsveç’in NATO üyeliğinin Meclis’te onaylanmasından sonra Erdoğan’ın Biden ile görüşmek üzere ABD’ye davet edilmesinin beklendiğini dillendirdi.

Yine Selvi, geçtiğimiz Şubat’ta da Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğinden hareketle, “Türkiye ile ABD ilişkilerindeki bahar havası Başkan Biden’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ABD’ye davetiyle taçlandırılır mı? Neden olmasın?” mesajı verdi, ama ABD oralı olmadı.

Ta ki, 4 Mart’ta MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, 9 Mart’ta da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ziyaretlerine kadar.

İşte bu ziyaretlerden kısa bir süre sonra, 31 Mart seçimlerine ramak kala Erdoğan’ın ilk kez Biden’ın davetlisi olarak 9 Mayıs’ta ABD’ye gideceği öne sürüldü.

Bu resmi bir açıklama değil, sadece Reuters’ın bir haberiydi. Habere göre, davet iki ülkenin yetkililerince doğrulanmış, hatta ismi açıklanmayan bir Türk yetkili, Erdoğan’ın ziyaretini ikili ilişkiler için “bir fırsat penceresi” olarak nitelendirip görüşmede “terörle mücadelenin” de gündeme gelmesini beklediklerini söylemişti.

Neredeyse 1 ay geçip ne Ankara’dan ne de Washington’dan hâlâ resmi bir doğrulama gelirken birdenbire bu ziyaretin iptal edildiği, edileceği konuşulmaya başlandı.

Sakın kendi kendimize gelin güvey olmuş ve bir türlü gelmeyen daveti iptal etmiş olmayalım?!

Efendim; Erdoğan yıllardır beklediği bu ziyareti, Biden’ın katil İsrail’le yeni yardım paketini onaylaması nedeniyle iptal etmiş veya etmeyi düşünüyormuş.

Sadece o değil, başka şeyler de oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı İnsan Hakları Raporu’nda yine PKK/YPG ve Fetullah Gülen’e sahip çıkıldı.

Dahası, Biden önceki gün “Ermeni Anma Günü” mesajında yine Osmanlı’yı “soykırım” yapmakla suçladı.

Yerli ve milli” iktidarın, en “yerli ve milli” medyası, bunu “her sene aynı terane” olarak nitelendirse de bir kez daha hakaret ve iftiraya uğradığımız ortada.

Tamam, iktidar da bugüne kadar ABD’nin ne PKK/FETÖ’ye sahip çıkmasını ne de soykırım iftirasını dert etti.

Ama artık cidden dert etmeleri ve -bu gelişmelere tepki olarak- hiç beklemeden ABD ziyaretini iptal etmeleri gerekmiyor mu?

İktidarın yegâne “kırmızı çizgisi” Filistin ve hepsinin yürekleri Gazze için yanıyor ya; bir de Abdülkadir Selvi’nin yazdıklarına bakar mısınız?

ABD’nin İsrail’e yardımı bizim için bir sır değil” imiş… Ama “bir olumsuz konu varken, bizim için hayati olan en az 10 başlık [Biden’la] bu görüşmenin yapılmasının yararlı olduğunu gösteriyor” imiş… Bunun ekonomimize olumlu yansımalarını düşünmeliymişiz… Bu konjonktürü zor yakalarmışız… Dileği, Erdoğan’ın ABD ziyaretinin ertelenmemesiymiş!..

Bu yazıyı, “Tabi ya; bu konjonktürde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarı ile Türk Milleti’nin onurunun ne kıymeti harbiyesi olabilir ki?” diye sonlandırmıştım ki, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby, Erdoğan’ın ziyaretine ilişkin bir program yapılmadığını açıklamaz mı?

1 aydır davet yalanına sessiz kalan iktidarı ve bunu köpürten medyasıyla; “Çatladıkapı ülkesi”, üstüne bir de rezil olduğumuzun resmidir!..

Müyesser YILDIZ
26 Nisan 2024

QOSHE - Çatladıkapı Ülkesi ve de Rezil Olduk!.. - Müyesser Yıldız
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çatladıkapı Ülkesi ve de Rezil Olduk!..

73 20
26.04.2024

Erdoğan dünyaya meydan okurken sıkça; “Burası Çatladıkapı ülkesi mi? Burası Türkiye. Çatladıkapı ülkesi, Çatladıkapı muhtarlığı değiliz.” der.

Son birkaç günde olanlara bakalım.

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier Türkiye’ye geldi. Ama ne geliş. Önce İstanbul ve Gaziantep’e gitti. Sonra da Ankara’yı ziyaret etti.

İktidar medyasının, Alman Cumhurbaşkanı’nın özellikle İstanbul’daki dönerli şovundan duyduğu rahatsızlık evlere şenlikti.

Rahatsızlığın sebebi, Steinmeier’ın verdiği resepsiyonda eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ön safta yer tutmasıydı.

Alman Cumhurbaşkanı Muhalefeti Teftiş Ediyorsa?

Çok gözde bir yazar; 90’lı yıllarda bir yabancı devlet başkanının Türkiye’ye gelmesi karşısında bayram havası estirildiğini, bunun “aşağılık kompleksinden” kaynaklandığını, sözkonusu kompleksin de Erdoğan’ın şahsında yıllar süren bir mücadeleyle sona erdiğini; ancak Steinmeier’ın ziyaretinde yaşananların, bu kompleksin herkeste bitmediğini gösterdiğini anlatıp Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’deki muhalefeti teftiş ettiğini öne sürdü.

Aynı yazarın, Gül ve İmamoğlu’nun hemen yanında duran Feridun Sinirlioğlu’nu es geçmesi dikkat çekiciydi.

O ki, on yıllar boyunca AKP iktidarlarının dış politikada “kara kutusu” idi… Dışişleri Müsteşarlığı ve Bakanlığı yaptıktan sonra 2016’da bizzat Erdoğan tarafından Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliğine atandı… 2021’de yaş haddinden emekli olmak zorunda kalınca Cumhurbaşkanı Başdanışmanı yapılıp aynı görevi sürdürmesi sağlandı… Nihayet Şubat 2023’te bu görevden alındıktan sadece 2 ay sonra, bu defa BM Genel Sekreteri tarafından Afganistan Özel Koordinatörlüğüne getirildi.

Türk dış politikası adına böyle bir ismin orada en önde olmasından niye rahatsızlık duyulmadı? Yoksa duyuldu da, bu özgeçmişin hatırlanması mı istenmedi?

İktidarın bir başka yazarı da; Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu rezidansında çekilen o fotoğrafın “geleceğe hazırlığın işareti” olarak yorumlandığını ve “Postmodern Altılı Masa” adının konduğunu aktardı. Türkçesi, “Türk siyasetini dizayn işi” demeye getirdi.

Erdoğan’ın ifadesiyle “Çatladıkapı ülkesi” değilsek, herhalde bu ziyaretin her adımı Ankara ile koordineli gerçekleştirilmiş, Almanya da Cumhurbaşkanı’nın kimlerle bir araya gelip kimleri davet edeceğini bildirmiştir.

Öyleyse, Steinmeier’in “Türkiye’deki muhalefeti teftiş”........

© Müyesser Yıldız


Get it on Google Play