Grammy Müzik ödüllerinde 2 Türk finalde! Dünyanın en prestijli müzik ödülünde Esin Aydıngöz ve Mehmet Ali Sanlıkol finalistler arasında. Esin Aydıngöz, 'En İyi Aranjman' Mehmet Ali Sanlıkol, 'En İyi Klasik Müzik Kaydı’ dalında adaylar arasında. Ödül töreni 4 Şubat'ta Los Angeles'ta gerçekleşecek.

Geçtiğimiz yıllarda Mehmet Ali Sanlıkol ile röportaj yapmış ve kendisi ‘Neden Geldim Amerika’ya – Amerika İz Bırakan Türkler’ kitabımızda yer almıştı. Sanlıkol’un ise ikinci kez aday gösterilişi! A Far Cry yaylı orkestrası ile ikinci kez Grammy ödüllerinde finale kalışı. Daha önce 2015 senesinde Oda Müziği kategorisinde finale kalıp Los Angeles’taki ödül törenine katılmıştı.

Şimdi de 'En İyi Aranjman' dalında Grammy’e aday gösterilen müzisyen Esin Aydıngöz ile röportaj gerçekleştirdik! Aydıngöz’ü tebrik ederken ABD’deki başarılı müzik hayatını, çalışmalarını ve Grammy heyecanını konuştuk!

Öncelikle ABD hikayeniz nasıl başladı?

ABD hikayem 2010 yılında katıldığım, Berklee College of Music’te gerçekleşen beş haftalık bir yaz okulu programı ile Boston’da başladı. Müzikten çok keyif alıyordum, ama müziğin film müzikleri ve Broadway müzikalleri gibi Türkiye’de eğitimi olmayan dallarına ilgi duyuyordum. Berklee’nin bu spesifik alanlarda eğitim veriyor olması ve orada geçirdiğim yaz okulu süresince deneyimlediğim kadarıyla bana kendimi evimde hissettirmesi beni her ne kadar ailemden uzakta olacak olsam da bunu başarabileceğime ve buna değeceğine inandırdı. Sonuç olarak 2012 yılında üniversite eğitimim için Boston’a taşındım. “Film Müziği Besteciliği” ve “Çağdaş Kompozisyon & Prodüksiyon” bölümlerinde ana dal, “Müzikal Tiyatro Besteciliği” konusunda da yan dal yaptım. 2017 yılında mezun olup Los Angeles’a taşındım. Kariyer yolculuğum asıl orada başlamış oldu!

Müzik dünyasının uluslararası alanda en prestijli ödülü olan Grammy’de aday gösterildiniz? “Best Arrangement, Instrumental or A Cappella” dalında Grammy Ödülleri’ne aday oldunuz. Tebrik ederiz! Biraz bahsedebilir misiniz?

Geçtiğimiz kasım ayında Netflix’te Tim Burton’ın çok ses getiren bir projesi yayınlandı: Wednesday! Addams Ailesi’nin küçük kızları olan Wednesday’ı konu alan bu şeride, Wednesday çello çalıyor. Popüler kültürün çok sevilen bazı eski şarkıları da bu sayede dizide tekrar hayat buluyor. Bunlardan bir tanesi The Rolling Stones’un “Paint İt Black” isimli rock parçası. Bu eseri Alana Da Fonseca ve Chris Bacon ile beraber yeniden hayal ettik ve Wednesday’ın çaldığı virtüözik bir viyolonsel etüdüne dönüştürdük! Ne mutlu ki hem dizi hem de düzenlememiz çok beğenildi. Billboard’un klasik müzik listelerinde bir numaraya kadar yükseldik. Sırf Spotify’da 25 milyondan fazla kez dinlendik, ve 10 Kasım’da Grammy adaylığımız geldi! Sonucu 4 Şubat’ta Los Angeles’ta gerçekleştirilecek olan ödül töreninde öğreneceğiz.

Aynı zaman da Mehmet Ali Sanlıkol da finale kalan diğer Türk aday. Neler söylemek istersiniz?

Mehmet Ali Sanlikol ile yıllardır Facebook üstünden tanışıyoruz ama henüz ne yazık ki yüz yüze tanışma fırsatımız olmadı. İlk kez ödül töreninde tanışacağız. Onun ikinci adaylığı, zaten kendisini kanıtlamış bir müzisyen. Umarım 4 Şubat’ta Türkiye’yi en güzel şekilde temsil edeceğiz. Ben de onun izinden giderek bir gün başka adaylıklar da getirmeyi hedefliyorum. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında bu onuru paylaşmak çok güzel.



Müzik alanındaki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Ben ağırlıklı olarak film müziği sektöründe çalışıyorum. Hem benden daha deneyimli bestecilerin ekiplerinde yer alıp da onların AppleTV, Netflix, Hallmark gibi büyük kanallar için yürüttükleri projelerde besteci olarak yer aldım, hem de kendimin ana bestecisi olduğu birçok bağımsız filmim ve kısa filmim var. Belgesel, animasyon, korku, drama, sessiz film, reklam, video oyunu, illüzyon gösterisi gibi birçok farklı türdeki projelerde besteci olarak yer aldım. Aynı zamanda Disney Music Group ile aranjör, piyanist ve orkestra şefi olarak çalıştığım çeşitli kayıt ve konser projeleri var. 29 Kasım’da Disney/Pixar’ın Coco filminin Kuzey Amerika turnesini bitirdim.

60 günde 48 konser verdiğimiz bu turnede Orquesta Folclorica Nacional de Mexico’nun müzik direktörü ve orkestra şefi olarak görev aldım. Sertab Erener için orkestral düzenlemeler yapıyorum. Konser eserlerim Abu Dhabi, Bangkok, Boston, New York, Los Angeles, Taichung, Montreux gibi birçok şehirde çalındı; hatta temmuz ayında Wondrous Journeys adlı eserimin Bangkok Kraliyet Senfoni Orkestrası tarafından benim şefliğimde dünya prömiyeri yapıldı. Şu anda da Touchy-Feely ismindeki üçüncü uzun metraj filmimin ve Ömer Seyfettin’in “Bomba” isimli hikayesinin kısa filminin müziklerini tamamlıyorum.

Diğer aldığınız ödüller nelerdir?

Geçen yıl Society of Composers and Lyricists “Simchaş and Sorrows” adli ilk uzun metraj filmimin müzikleri için beni “David Raksın Parlayan Yetenek” ödülüne aday gösterdi. Women in Media “Noor” adli kısa filme yaptığım müzikler için bana “Bestecilikte Mükemmeliyet” ödülünü verdi. İlk korku filmim olan “The Monster of the Deşert”’in müzikleriyle hem Chicago Korku Filmleri Festivali’nde hem de Crimson Screen Korku Filmleri Festivali’nde en iyi film müziği ödüllerini aldım. Bunlar gibi bağımsız film festivallerinde ödül alan başka kısa filmlerim de var. Öğrencilik yıllarıma gidecek olursak, Berklee College of Music’te okurken Arif Mardin Bursu, Piyano Bölümü Başarı Ödülü, Çağdaş Kompozisyon & Prodüksiyon Bölümü Başarı Ödülü ve Robert Share Ödülü’nü aldım. Lisedeyken de Hisar Okulları’nın düzenlediği liseler arası beşte yarışmalarından pes peşe iki yıl önce ikincilik sonra birincilik ödüllerim var.



ABD’ye gelmek isteyen çok fazla genç var. Onlara neler söylemek istersiniz?

Bence ABD’ye gelmeden önce İngilizce’yi çok iyi öğrenmeleri gerekir. Hem okulda öğretilenleri anlamaları hem sosyal hayatlarının ve ilişkilerinin kalıcılığı, hem de daha efektif olarak networking yapıp da kariyer edinebilmeleri için bu çok önemli. Dile yardım olarak İngilizce film ve dizileri İngilizce altyazı ile izlemelerini önerebilirim. Bu sayede İngilizce’yi akademik ve edebi boyutuyla değil de günümüzde en çok kullanılan deyimlerle ve kalıplarla öğrenmiş olurlar ve ABD’ye geldiklerinde konuşulan dile daha hâkim olurlar. Hayalleri olan ve bu hayalleri uğruna çalışmaya hazır olan herkes Amerika’da bir yaşam kurabilir. Ben Amerika’dayken farklı ülkelerden gelen arkadaşlarımın Amerikalı arkadaşlarıma göre daha çok çalıştıklarını fark ettim çünkü bizlerin burada olabilmemiz için daha büyük maddi ve manevi fedakarlıklar gerekiyor. Amerika’ya gelmek isteyenlerin bu kararlarını Amerika’daki hayatın daha kolay olduğunu düşündükleri için değil, tam tersine daha zor olacağının farkında olarak ama başarabileceklerine inanarak vermelerini öneririm.

İlham nasıl geliyor?

Lisedeyken ya ilham gelmesini bekler ve sadece gerçekten ilham gelirse besteler yapardım; ya da okulda sınav haftasıysa ve ders çalışmak istemiyorsam ilham geldi diye kendimi kandırır ve piyanomun başında saatler geçirirdim. Üniversitedeyken anladım ki ilham diye bir şey yok. Varsa da bir şeyler üretmek için ilham gelmesine ihtiyacınız yok çünkü her gün yeni bir beste yapmanız ve teslim etmeniz gerekince ilhami bekleme lüksünüz ortadan kalkıyor. Gene de bir şeyler üretebildiğinizi görünce de bunun bir şehir efsanesi olduğunu fark ediyorsunuz. Tabii ki her gün aynı doğallıkta ve hızda çıkmıyor besteler- ama her gün beşte yapmaya çalışınca, her gün beşte yapabiliyorsunuz. Sonuç olarak artık ilham gelmiyor, ben onu getirtiyorum. Mesela filmlerimin senaryoları, karakterleri, görsel dünyaları, renkleri ya da kendi hayatımda olan biten olaylar, gördüğüm rüyalar ve en önemlisi henüz gerçekleşmemiş hayallerim ilham getirmekte birebir. Dijital ortamda kullandığım enstrümanların ses renkleri de bana farklı fikirler verebiliyor. Ama en büyük ilham “teslim tarihi” onun getirdiği adrenalin acil bir ilham çağrısı!



Artık anne babalar çocuklarının sanata yönelmesine daha çok önem veriyor gibi. Bu konuda verilebilecek tavsiyeleriniz nelerdir?

Liseyi İstanbul Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde okudum ve orada Alfred de Müsset’nin “faire üne perle d’üne larme” konseptini öğrendim: gözyaşından inci yapmak – yani yaşadığınız bir acıyı sanat eserine dönüştürmek. Bir insanın anlatmak istemediği düşüncelerini sanat yoluyla üstü kapalı bir şekilde paylaşabilmesi bence çok büyük bir rahatlık. Birisine sinirlendiğimde bunu hiç kimsenin kalbini kırmadan Chopin’i daha kuvvetli çalarak ya da şarkı yazarak dışa vurabilmem beni çok huzurlu bir insan yaptı; çünkü birisi canımı sıktığında karalar bağlamak yerine bunu müziğimde kullanmayı beklemeyi seçiyorum.

O yüzden bence ailelerin çocuklarını sanatla büyütmesi dünyanın daha huzurlu bir yer olabilmesi için atılabilecek en güzel adım. Tavsiye olarak verebileceğim tek şey ise bunu yaparken çocuğu sanattan nefret ettirtmemek. Los Angeles’ta yaşarken özel piyano dersleri verdiğim bir dönem oldu ve bir öğrencim piyanonun başına neredeyse ağlayarak otururdu.

Neden ağladığını sorduğumda da “Ailem iPad’ımı elimden almasın diye seninle ders yapıyorum” derdi. Tabii ki bunun üzerine ders yapmayı kestik. O bu sayede tenis oynamaya başladı ve bundan çok büyük keyif alıyor. Herkesin sevdiği sanat ya da spor dalı aynı olacak diye bir şey yok. Çocuklar ailelerinin onlar için seçtiği hobiyi sevecek diye bir şey de yok. Hepimiz farklı insanlarız ve doğduğumuz andan itibaren bazı şeylere daha yatkın oluyoruz. Aileler çocuklarının sevecekleri hobilerini keşfetmelerine yardım etmeli.



Şu anda Türkiye ve ABD’de müzik ve sanata bakış nasıl sizce?

Pandemi dışında 2012’den beri Amerika’da olduğum için bu soruyu Türkiye için cevaplamam doğru olmaz. ABD’de ise gittiğim her müzenin veya her konserin dopdolu olması beni çok mutlu ediyor. Geçtiğimiz sonbaharda Disney Concerts ile turnedeyken, ABD’nin görmeyi henüz planlamadığım birçok farklı şehrini görme ve bu şehirlerin konser salonlarında sahne alma fırsatım oldu. Omaha, Lincoln, Kansas City gibi sanatı bu kadar önemseyeceğini tahmin etmeyeceğim şehirlerde de binlerce kişilik ve son derece iyi durumda olan konser salonlarının olması ve bu salonların tıklım tıklım dolması beni çok mutlu etti. Salonların kalitesine ve izleyicilerin heyecanına hayran oldum. Türkiye’nin metropol olmayan ve nüfusu nispeten çok daha az olan şehirlerinde de bu büyüklükte salonlar olsa ve dolsa keşke diye geçirdim içimden. Ne güzel olur! Onun dışında sanat eserlerinin dünyada çok hızlı bir şekilde üretildiği ve tüketildiği bir dönemdeyiz, o yüzden hiçbir eserin - gerek müzik, gerek film, gerek şiir, gerek kitap – hakkını vermiyoruz. Bu biraz korkutucu. Umarım dünyaca tekrar sanata gereken zamanı ve değeri vermeye başlarız.

ABD’de yaşadığınız hiç unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?

ABD’de yaşamanın en büyük güzelliği erişilemez olduğunu düşündüğüm şeylerin bir bir erişilebilir oluşuna tanıklık etmek. Mesela film sahnelerinden hepimizin aşina olduğu, New York’ta yaşayan neredeyse herkesin nefret ettiği ve kalabalık, gürültü vb. nedenlerle asla uğramadığı ama benim bir turist olarak kaotikliğine son derece hayran olduğum Times Square’i ilk defa görmek, izlediğim ilk Broadway müzikalleri olan In The Heights ve Phantom of the Opera, Hans Zimmer’ın stüdyosunda staj yaparken ilk kez öncesinde yalnızca Google Images’dan görebildiğim stüdyosunu kendi gözlerimle görmek, kahramanım olan ve The Little Mermaid, Beauty and the Beast ve Hercules gibi çocukluğumun filmlerinin bestecisi olan Alan Menken ile çalıştığım ilk konser, basılı konser programlarında ilk kez “Condüçted by Esin Aydıngöz” diye kendi adımı görmek, Kansas City’de Disney sayesinde ilk kez sadece çocuklardan oluşan bin kişilik bir seyirci kitlesinin önünde sahneye çıkmak ve onların o güzel enerjisi yüzünden orkestra ile beraber önümüzdeki notayı göremeyecek hale gelene kadar ağlamak. Bunlar çok güzel şeyler :) Hiçbiri unutulmaz!



Türkiye’ye hangi sıklıkla gidiyorsunuz? Türkiye ile ortak projeler var mı?

Genelde yılda iki kere gidiyorum. Gelecek bazı projelerimden önceki sorularda bahsettim, o yüzden geçmiş birkaç Türk projemden bahsedeyim. İstanbul Film Müzikleri Orkestrası ile gerçekleştirdiğim çeşitli reklam, kayıt ve etkinlik projeleri oldu. Cumhuriyetimizin 100. Yılı için sözlerini ve müziğini Mehmet Kalyoncu’nun yazdığı “Emanet” şarkısına yaptığım orkestral ve koral düzenleme IFMO tarafından kaydedildi ve bu bestenin çekimleri Atatürk

Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen müzik videosunda orkestra şefi olarak da yer aldım. Gene IFMO ile yaptığımız bir başka unutulmaz proje Disney+’in Türkiye’deki lansman gecesinde gerçekleştirdiğimiz canlı performans. Video, ışık gösterisi ve havai fişeklerin de desteklediği, yaklaşık on dakika süren, Disney, Pixar, 20th Century Fox gibi stüdyoların sevilen filmlerinin bir montajından oluşan, ve IFMO’nun canlı performansıyla desteklenen bir show için orkestral bir potpuri düzenledim ve bu aranjmanımın piyano partisyonunu da performans esnasında bizzat kendim çaldım. IFMO’nun kurucusu ve ana şefi olan Kerem Esemen ile gerçekten çok özel bir dostluk ve müzikal uyum yakaladık. Umarım daha birçok güzel projemiz olacak! Bir diğer benim için yeri çok özel olan Türk projem ise 2021 yılında 49. İstanbul Müzik Festivali için yarattığım iki farklı çocuk konseri: Dans Eden Boya Kalemleri ve Çocuk Şarkıları İle Tarz & Zaman Yolculuğu - bu konserlerin hem konseptlerini ben geliştirdim, hem müziklerini ben besteledim ya da düzenledim, hem de müzik direktörlüğünü, piyanistliğini ve sunuculuğunu üstlendim. İstanbul’un sevilen parklarında çocuklarla ve aileleriyle buluşmak ve bunu kendi müziğimle yapmak inanılmazdı!

Son söz sizin lütfen buyurun…

Hikayemi okurlarınızla paylaşmaya değer bulduğunuz için çok teşekkür ediyorum ve herkese harika bir 2024 diliyorum!

QOSHE - Grammy’de 'En İyi Aranjman' dalında Türk aday: Esin Aydıngöz - Anıl Sural
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Grammy’de 'En İyi Aranjman' dalında Türk aday: Esin Aydıngöz

12 0
05.01.2024

Grammy Müzik ödüllerinde 2 Türk finalde! Dünyanın en prestijli müzik ödülünde Esin Aydıngöz ve Mehmet Ali Sanlıkol finalistler arasında. Esin Aydıngöz, 'En İyi Aranjman' Mehmet Ali Sanlıkol, 'En İyi Klasik Müzik Kaydı’ dalında adaylar arasında. Ödül töreni 4 Şubat'ta Los Angeles'ta gerçekleşecek.

Geçtiğimiz yıllarda Mehmet Ali Sanlıkol ile röportaj yapmış ve kendisi ‘Neden Geldim Amerika’ya – Amerika İz Bırakan Türkler’ kitabımızda yer almıştı. Sanlıkol’un ise ikinci kez aday gösterilişi! A Far Cry yaylı orkestrası ile ikinci kez Grammy ödüllerinde finale kalışı. Daha önce 2015 senesinde Oda Müziği kategorisinde finale kalıp Los Angeles’taki ödül törenine katılmıştı.

Şimdi de 'En İyi Aranjman' dalında Grammy’e aday gösterilen müzisyen Esin Aydıngöz ile röportaj gerçekleştirdik! Aydıngöz’ü tebrik ederken ABD’deki başarılı müzik hayatını, çalışmalarını ve Grammy heyecanını konuştuk!

Öncelikle ABD hikayeniz nasıl başladı?

ABD hikayem 2010 yılında katıldığım, Berklee College of Music’te gerçekleşen beş haftalık bir yaz okulu programı ile Boston’da başladı. Müzikten çok keyif alıyordum, ama müziğin film müzikleri ve Broadway müzikalleri gibi Türkiye’de eğitimi olmayan dallarına ilgi duyuyordum. Berklee’nin bu spesifik alanlarda eğitim veriyor olması ve orada geçirdiğim yaz okulu süresince deneyimlediğim kadarıyla bana kendimi evimde hissettirmesi beni her ne kadar ailemden uzakta olacak olsam da bunu başarabileceğime ve buna değeceğine inandırdı. Sonuç olarak 2012 yılında üniversite eğitimim için Boston’a taşındım. “Film Müziği Besteciliği” ve “Çağdaş Kompozisyon & Prodüksiyon” bölümlerinde ana dal, “Müzikal Tiyatro Besteciliği” konusunda da yan dal yaptım. 2017 yılında mezun olup Los Angeles’a taşındım. Kariyer yolculuğum asıl orada başlamış oldu!

Müzik dünyasının uluslararası alanda en prestijli ödülü olan Grammy’de aday gösterildiniz? “Best Arrangement, Instrumental or A Cappella” dalında Grammy Ödülleri’ne aday oldunuz. Tebrik ederiz! Biraz bahsedebilir misiniz?

Geçtiğimiz kasım ayında Netflix’te Tim Burton’ın çok ses getiren bir projesi yayınlandı: Wednesday! Addams Ailesi’nin küçük kızları olan Wednesday’ı konu alan bu şeride, Wednesday çello çalıyor. Popüler kültürün çok sevilen bazı eski şarkıları da bu sayede dizide tekrar hayat buluyor. Bunlardan bir tanesi The Rolling Stones’un “Paint İt Black” isimli rock parçası. Bu eseri Alana Da Fonseca ve Chris Bacon ile beraber yeniden hayal ettik ve Wednesday’ın çaldığı virtüözik bir viyolonsel etüdüne dönüştürdük! Ne mutlu ki hem dizi hem de düzenlememiz çok beğenildi. Billboard’un klasik müzik listelerinde bir numaraya kadar yükseldik. Sırf Spotify’da 25 milyondan fazla kez dinlendik, ve 10 Kasım’da Grammy adaylığımız geldi! Sonucu 4 Şubat’ta Los Angeles’ta gerçekleştirilecek olan ödül töreninde öğreneceğiz.

Aynı zaman da Mehmet Ali Sanlıkol da finale kalan diğer Türk aday. Neler söylemek istersiniz?

Mehmet Ali Sanlikol ile yıllardır Facebook üstünden tanışıyoruz ama henüz ne yazık ki yüz yüze tanışma fırsatımız olmadı. İlk kez ödül töreninde tanışacağız. Onun ikinci adaylığı, zaten kendisini kanıtlamış bir müzisyen. Umarım 4 Şubat’ta Türkiye’yi en güzel şekilde temsil edeceğiz. Ben de onun izinden giderek bir gün başka adaylıklar da getirmeyi hedefliyorum. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında bu onuru paylaşmak çok güzel.



Müzik alanındaki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Ben ağırlıklı olarak film müziği sektöründe çalışıyorum. Hem benden daha deneyimli bestecilerin ekiplerinde yer alıp da onların AppleTV, Netflix, Hallmark gibi büyük kanallar için yürüttükleri projelerde besteci olarak yer aldım, hem de kendimin ana bestecisi olduğu birçok bağımsız filmim ve kısa filmim var. Belgesel, animasyon, korku, drama, sessiz film, reklam, video oyunu, illüzyon gösterisi gibi birçok farklı türdeki projelerde besteci olarak yer aldım. Aynı zamanda Disney Music Group ile aranjör, piyanist ve orkestra şefi olarak çalıştığım çeşitli kayıt ve konser projeleri var. 29 Kasım’da Disney/Pixar’ın Coco filminin Kuzey Amerika turnesini bitirdim.

60 günde 48 konser verdiğimiz bu turnede Orquesta Folclorica Nacional de Mexico’nun müzik direktörü ve orkestra şefi olarak görev aldım. Sertab Erener için orkestral düzenlemeler yapıyorum. Konser eserlerim Abu Dhabi, Bangkok, Boston, New York, Los Angeles, Taichung, Montreux gibi birçok şehirde çalındı; hatta temmuz ayında Wondrous Journeys adlı eserimin Bangkok Kraliyet Senfoni Orkestrası tarafından benim şefliğimde dünya prömiyeri yapıldı. Şu anda da Touchy-Feely ismindeki........

© Önce Vatan


Get it on Google Play