- 6-7 Eylül olayları olduğunda ben 8 yaşındaydım. O gece sadece Rum'ların değil, tüm azınlıkların dükkânları, evleri tahrip edildi. İstanbul Kumkapı-Kadırga Parkında, Gedikpaşa Yokuşunda, Cinci Meydanında oyun oynadığımız, arkadaş olduğumuz Rum, Ermeni, Yahudi pek çok çocukluk arkadaşım; aileleriyle birlikte zaman içinde ülkemizi terk etti. Lokanta kültürü ve adabı, gayrimüslimlerin gitmesiyle çok şey kaybetti. Yemek kültürümüzde Sefarad, Rum ve Ermeni mutfağının bıraktığı izleri silmek mümkün değil. Ancak ne yazık ki, günümüzde kötü taklitleriyle karşı karşıyayız. O dönemde elinde dünyanın en kötü mezesi olsa bile, yaptığı 'servisi, diyalogu ve takdimiyle' onu mükemmel bir yemekmiş gibi sunabilen garsonlar vardı. Ancak böylesi mekânları ve garsonlarını artık bulmak mümkün değil.

- İstanbul, genel anlamda onların gitmesiyle 'tadını ve tuzunu' kaybetti. Örneğin o dönemde; Rum gençlerinin 'Fustenella' denen 'Evzon' eteği giydiği, karnaval eğlenceleri dillere destandı.

- 6-7 Eylül gecesi talan edilene kadar, İstanbul'da yüksek kaldırımda emekli bir Türk subayı ile birlikte elektronik mühendisi Vasil Uzunoğlunun kurduğu ve Türkiye'de ilk kez dizayn ve üretim yapan bir transistörlü radyo fabrikası vardı. Ancak o gece bu fabrika da bütün alt yapısıyla birlikte mahvedildi. Vasil Uzunoğlu, ABD'ye göç etti ve transistörlerin elektronik endüstrisinde kullanılmasının öncüsü oldu. Onu kaybettik.

- Yorgo Papadopoulos: 1925'de İstanbul- Kadıköy/Bahariye'de doğan, 1951 yılında İstanbul Tıp Fakültesini birincilikle bitiren bu bilim insanı da, 6-7 Eylül olaylarında Kanada'ya göçtü. Burada, birçok çocuk hastalığının teşhisi ve tedavisi üzerine yaptığı çalışmalarla adını duyurdu.

- 1927 yılında Türkiye'nin nüfusu 13 milyon 648 bindi. Gayrimüslimler bu nüfusun 339.206'sını oluşturuyordu. Gitmeselerdi ve bugün Türkler kadar çocuk sahibi olsalardı, nüfusları 1 milyon 800 bine ulaşabilirdi.

Yukarıda sıraladığım gerçekler; ülkemizde iç, içe yaşadığımız, onları 'azınlık' diyerek nitelediğimiz ama bu topraklarda yıllardır bir arada olduğumuz insanlarımızla paylaşmış olduğumuz ortak kültür zenginliğimizi anlatan ve kaybettiğimiz renklerden sadece bir kaçıydı.

Ama unutulamayan bu güzelliklerin yanı sıra, asıl kaybedilen; o insanlarımızın doğup büyüdükleri bu topraklardan giderken/gönderilirken, valizlerine doldurup götürebildikleri eşyaları değil; beyinlerinde, kalplerinde sakladıkları ve her karesinde bu topraklarda bir arada yaşadığımız ortak sevinçlerin, sevgilerin, hüzünlerin, acıların da yok oluşu, kaybedilişiydi..!

(Affetmek için daima bir şans vardır…)

60'lı yılların hem benim ve hem de ülkem için en önemli olayı 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askeri müdahale dönemi ve sonrasında yaşanan ancak yapılamayan 1963 askeri müdahalesidir..! (28 Şubat, 21 Mayıs Albay Talat Aydemir ve Harbiye olayları…)

O tarihte ben, Selimiye Askeri Orta Okulunda 2'nci sınıf öğrencisiydim. O döneme kısaca değinmeden önce aklıma ilk gelen ve unutamadığım üç özel anımı, bu bölümde aktarmak isterim.

Çünkü 13 yaşında bir askeri okul öğrencisi olarak yaşadığım o dönemi bu üç hatıram sanırım çok iyi özetleyecektir:

Bunlardan birincisi:

Hafızamı zorladığımda, o yılların görüntüleri içerisinde gözlerimin önüne oturduğumuz semte çok yakın olan Beyazıt meydanında (Hürriyet Meydanı…) okuldan bir hafta sonu evci iznine çıktığım o cumartesi günü yaşadıklarım gelir!

Yanılmıyorsam 60 yılının Nisan ayının son haftası idi!

Ben her zaman olduğu gibi Öğlen yemeğini müteakiben çıktığım hafta sonu iznim için 'Üsküdar - Harem vapur iskelesinden' (Selimiye Askeri Orta Okulunun çıkış nizamiyesinden sola dönerek, sahile giden yokuşundan aşağıya indiğimizde, şimdi benzin istasyonu olan o yerde; o dönemde, Harem vapur iskelesi bizi karşılardı...)

Öğlen 13.30 vapuru ile Sirkeci'ye geçmiş, oradan da Sirkeci – Beyazıt tramvayı ile evime gitmek için yola çıkmıştım. Tramvay, Çemberlitaş durağına geldiğinde, daha ileri gitmesine müsaade edilmedi! Çünkü Beyazıt Meydanında üniversite öğrencileriyle polis arasında yoğun çatışmaların yaşandığını söylediler…

Şaşırmıştım, askeri okul sıralarında okuyan çocuksu yaşlardaki bizlerin ülkemizde yaşananlardan hiç ama hiç haberimiz yoktu ki!

QOSHE - 10'LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (27) - Atilla Çilingir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

10'LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (27)

8 0
04.03.2024

- 6-7 Eylül olayları olduğunda ben 8 yaşındaydım. O gece sadece Rum'ların değil, tüm azınlıkların dükkânları, evleri tahrip edildi. İstanbul Kumkapı-Kadırga Parkında, Gedikpaşa Yokuşunda, Cinci Meydanında oyun oynadığımız, arkadaş olduğumuz Rum, Ermeni, Yahudi pek çok çocukluk arkadaşım; aileleriyle birlikte zaman içinde ülkemizi terk etti. Lokanta kültürü ve adabı, gayrimüslimlerin gitmesiyle çok şey kaybetti. Yemek kültürümüzde Sefarad, Rum ve Ermeni mutfağının bıraktığı izleri silmek mümkün değil. Ancak ne yazık ki, günümüzde kötü taklitleriyle karşı karşıyayız. O dönemde elinde dünyanın en kötü mezesi olsa bile, yaptığı 'servisi, diyalogu ve takdimiyle' onu mükemmel bir yemekmiş gibi sunabilen garsonlar vardı. Ancak böylesi mekânları ve garsonlarını artık bulmak mümkün değil.

- İstanbul, genel anlamda onların gitmesiyle 'tadını ve tuzunu' kaybetti. Örneğin o dönemde; Rum gençlerinin 'Fustenella' denen 'Evzon' eteği giydiği, karnaval eğlenceleri dillere destandı.

- 6-7 Eylül gecesi talan edilene kadar, İstanbul'da yüksek kaldırımda emekli bir Türk subayı ile birlikte elektronik mühendisi Vasil Uzunoğlunun kurduğu ve Türkiye'de ilk kez dizayn ve üretim yapan bir transistörlü radyo fabrikası vardı. Ancak o gece bu fabrika da bütün alt yapısıyla birlikte mahvedildi. Vasil Uzunoğlu, ABD'ye göç etti ve transistörlerin elektronik endüstrisinde kullanılmasının öncüsü oldu. Onu kaybettik.

- Yorgo........

© Önce Vatan


Get it on Google Play