Üretimdeki yetersizlik ise piyasada talep edilen ihtiyaç maddelerinin kıtlığına yol açmıştır. Hükümet yabancı kredi bulmakta zorluk çektiğinden, bu ihtiyacı karşılayabilmek için IMF'nin katı mali politikalarını uygulamak zorunda kalmıştır.

(Aslında 2010'lu yıllarda da, Türkiye İMF politikaları ile yönetilmiştir. 2002 yılında iktidarı devralan AKP'nin yöneticileri ülke ekonomisine yön verirken;

Bir önceki iktidar (Anavatan + MHP + DSP koalisyonu) döneminden kalan borç stokunu, IMF'nin baskıcı ve sıkı politikaları ile eritmenin yollarını aramış ama en çok da yabancı sermayeye satılan ve cumhuriyet dönemine ait pek çok milli şirket varlıklarından elde etmiş olduğu döviz girdileriyle ayakta kalmaya çalışmıştır.

Son 12 yıllık dönemde üretimden çok tüketim ağırlıklı bir ekonomi, iç ve dış borç stokunun; satışı yabancı sermayeye yapılan stratejik ve milli değerler manzumesinden elde edilen gelirle dengelenmeye çalışılan bir ekonomik model uygulanmaktadır!)

1958 yılında yaşanan ekonomik kriz sonucunda Türk parasının değeri düşürülerek, yüksek oranlı bir devalüasyon (paranın kur ayarlanması / değerinin düşürülmesi) yapılmış, banka kredileri dondurularak, devletin ürettiği mallara yeni zamlar yapılmıştır.

Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılar, DP'nin uygulamaları ile anayasayı ihlal ettiğini savunan bazı subaylar, gizli örgütlenmeler oluşturmuştur.

Bu örgütlenmeleri oluşturan subaylar, yaptıkları toplantılarda hükümet darbesi yapmayı tartışmışlardır!

Subaylar bu yöndeki fikirlerini anlatmak için öncelikle CHP lideri İsmet İnönü ile görüşmüşler, ancak kendisinden: "bunun yersiz olacağı ve şayet bir gün mecburiyet hâsıl olursa, kendilerine müracaat edileceğini ama böyle bir hareket için erken olacağını" belirten ret bir cevap almışlardır

Bunun üzerine ihtilalci subaylar, DP'nin Milli Savunma Bakanı Şemi Ergün ile görüşerek, yapılacak ihtilalde, kendisine liderlik teklifinde bulunurlar. Ancak bakan bu öneriyi reddeder.(Bakanın, bu subayları tutuklatmaması da hayli ilginçtir!)

Bu 9 subayın hazırlamış olduğu darbe girişimi, 20 Aralık 1957'de ihbar edilir ve 9 subay tutuklanarak hükümete karşı komplo kurmakla suçlanır. Tutuklamalar, 16 Ocak 1959'da kamuoyuna açıklanır.

Bu olayın önemi, hükümetin tepki gösterme tarzındadır! Cumhurbaşkanı Celal Bayar, olay hakkında geniş bir soruşturma açılmasını isterken; Savunma Bakanı Şemi Ergin ve Komutanlar, uzun ve ayrıntılı bir soruşturmaya gerek olmadığını ileri sürmüşlerdir.

Böyle bir soruşturmanın silahlı kuvvetler ile hükümeti karşı karşıya getirerek huzursuzluk doğuracağı söylenmiştir. Bu olayın içerisinde yüksek rütbeli hiçbir subayın olmaması da, Başbakan Menderes'i rahatlatmıştır!

Haklarında soruşturma açılan bu dokuz subay dört ay boyunca sorgulanmış, ancak herhangi bir kanıt bulunamadığı için serbest bırakılmışlardır. Bu arada ihbarda bulunan Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu yalan ifadeden dolayı 2 yıl ceza almıştır.

Gerçekte bu 9 subay, silahlı kuvvetler içindeki örgütün bir bölümüdür? Tutuklamaların başlaması üzerine, örgüt üyelerinin faaliyetlerine ara vermeleri, bir birleri ile haberleşmeyi kesmeleri ve dokuz subayın tutuklanmadan önce verecekleri ifade konusunda anlaşmaları, örgütün bütünüyle ortaya çıkmasını önlemiştir. Bu olaydan itibaren silahlı kuvvetlerin politik süreç üzerindeki etkinliği giderek artmıştır.

Başbakan Adnan Menderes 6 Eylül 1958'de Balıkesir'de yapmış olduğu konuşmada, ülkenin ihtilal havasına içerisine sokulmak istendiğini, C.H.P'yi kast ederek, bunu yapan zihniyetin bilindiğini ve bunu yapanların cezasını çekeceklerini belirtmiştir.

T.B.M.M' de C.H.P lideri İsmet İnönü, Başbakanın bu konuşmasına; 9 Eylül 1922'de İzmir'e ordu ile girerlerken boyunlarında padişahın idam fermanını taşıdıklarını belirten, çarpıcı bir cevap vermiştir.

1958'in sonlarında hükümetin desteklenmesi için "Vatan Cephesi"adıyla bir sivil örgütlenme kurulmuştur. Radyolar, vatan cephesine yeni katılanların listesini vererek, cephenin faaliyetini duyurmuştur.

(O dönemde yapılan radyo yayınlarını çok iyi hatırlıyorum… Kumkapı'dan sonra taşındığımız Beyazıt Soğanağa Elmas Paşa Sokaktaki evimizin salonunda bulunan 'Markoni' marka radyomuzun, 'İstanbul Radyosu' kanalından yapılan anonslar ile her gün (eğer doğru ise) yüzlerce insanın 'Vatan Cephesine' kayıt yaptırdığını duyardım!)

Devam edecek...

QOSHE - 10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (34) - Atilla Çilingir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (34)

6 0
11.03.2024

Üretimdeki yetersizlik ise piyasada talep edilen ihtiyaç maddelerinin kıtlığına yol açmıştır. Hükümet yabancı kredi bulmakta zorluk çektiğinden, bu ihtiyacı karşılayabilmek için IMF'nin katı mali politikalarını uygulamak zorunda kalmıştır.

(Aslında 2010'lu yıllarda da, Türkiye İMF politikaları ile yönetilmiştir. 2002 yılında iktidarı devralan AKP'nin yöneticileri ülke ekonomisine yön verirken;

Bir önceki iktidar (Anavatan MHP DSP koalisyonu) döneminden kalan borç stokunu, IMF'nin baskıcı ve sıkı politikaları ile eritmenin yollarını aramış ama en çok da yabancı sermayeye satılan ve cumhuriyet dönemine ait pek çok milli şirket varlıklarından elde etmiş olduğu döviz girdileriyle ayakta kalmaya çalışmıştır.

Son 12 yıllık dönemde üretimden çok tüketim ağırlıklı bir ekonomi, iç ve dış borç stokunun; satışı yabancı sermayeye yapılan stratejik ve milli değerler manzumesinden elde edilen gelirle dengelenmeye çalışılan bir ekonomik model uygulanmaktadır!)

1958 yılında yaşanan ekonomik kriz sonucunda Türk parasının değeri düşürülerek, yüksek oranlı bir devalüasyon (paranın kur ayarlanması / değerinin düşürülmesi) yapılmış, banka kredileri dondurularak, devletin ürettiği mallara yeni zamlar yapılmıştır.

Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılar, DP'nin uygulamaları ile anayasayı ihlal ettiğini savunan bazı subaylar, gizli örgütlenmeler oluşturmuştur.

Bu örgütlenmeleri oluşturan subaylar, yaptıkları toplantılarda hükümet........

© Önce Vatan


Get it on Google Play