Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturan İran’ın, Irak, Suriye ve Belucistan’dan sonra, nükleer silah sahibi tek Müslüman ülke olan Pakistan’a füzeli saldırılar düzenlemesi, “İran, nükleer silah üretiminde kritik eşiği aştı mı?” sorgulamasına neden olmuş ve “Nükleer felaketin ayak sesleri; İran, ‘nükleer güç oldum’ mesajı veriyor” şeklinde değerlendirilmişti.

ABD’nin son günlerde bölgede yaşananlarla ilişkisi sorgulanıyor. ABD’nin Basra Körfezi’ne ve özellikle de henüz el değmemiş çok zengin petrol rezervlerine sahip olan Yemen’e ilgisi yeni değildir.

Önce Husilerin Basra Körfezi girişindeki Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz girişindeki Babül Mendep civarında seyreden ticaret ve akaryakıt gemilerine saldırdıklarına ilişkin haberlerle sarsıldık. Çünkü söz konusu bölge, deniz taşımacılığı bakımından çok önemli bir bölgeydi. Kızıldeniz’e giremeyen, dolayısıyla Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e ulaşamayan gemilerin hedeflerine ulaşabilmeleri için, Afrika’nın güneyindeki Ümit Burnu’nu dolaşmaları gerekiyordu ki bu, büyük bir zaman kaybı ve maliyet artışı demekti.

Yemen’de yaşayan Husilerin arkasında İran’ın olduğu biliniyordu. Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturan İran’ın, Irak, Suriye ve Belucistan’dan sonra, nükleer silah sahibi tek Müslüman ülke olan Pakistan’a füzeli saldırılar düzenlemesi, “İran, nükleer silah üretiminde kritik eşiği aştı mı?” sorgulamasına neden olmuş ve “Nükleer felaketin ayak sesleri; İran, ‘nükleer güç oldum’ mesajı veriyor” şeklinde değerlendirilmişti. Küresel barış açısından kaygı uyandıran bir gelişme olduğundan, füzeli çatışmanın nedenleri sorgulanıyordu.

İKİ EMPERYALİST GÜÇ ARASINDAKİ ÖRTÜLÜ REKABET

İran-Pakistan arasında patlak veren füzeli çatışmaların hemen öncesinde Gvadar Havaalanı’ın Gvadar limanına gitmekte olan Çinli heyetin saldırıya uğraması, iki komşu ülke arasında gerginlik yaşanmasına neden olmuştu. İran’ın, Pakistan’ın sınır boylarında konuşlanmış olan ABD destekli Sünni Ceyş el Adl militanlarının yaşadıkları bölgelere füzeler yağdırmasının arka planında Çin’in Tarihi İpek Yolu’nun güncel versiyonu olan “Kuşak ve Yol Projesi”, onun da derininde ABD-İngiliz rekabeti olduğu değerlendiriliyor, fakat bu ani gelişmenin ayrıntıları bilinemiyordu. İngiltere, pek çok konuda ortak hareket ettiği ABD’yi Ortadoğu’da oyalayarak Uzakdoğu’ya yönelmesini, akıl hocası ve City of London üzerinden finansörü olduğu “Kuşak ve Yol”un kaynağına ulaşmasını geciktirmek çabasındadır. İki emperyalist güç arasındaki örtülü rekabetin ne yöne evrileceği merak ediliyor.

ABD ise, tamamlandığında Çin’i küresel ekonominin lideri konumuna yükseltecek olan ve bu nedenle kendisi açısından beka sorununa dönüşen “Kuşak ve Yol”un ana koridorlarının önlerine barikatlar kurma çabasındadır.

ABD’NİN ŞİMDİKİ HEDEFİ

ABD, Rusya’nın işgal etmesine göz yumarak, “Kuşak ve Yol”un kuzey kuşağının (Çin-Türkistan coğrafyası-Rusya-Avrupa) önünü Ukrayna’da, İsrail’in Gazze’yi işgal etmesine göz yumarak da, “Kuşak ve Yol”un güney koridorunun (Kaşgar-Gvadar- Basra Körfezi- BEA- Suudi Arabistan-Ürdün-Hayfa) önünü İsrail’de kesmiş oldu.

ABD’nin şimdiki hedefi, Çin’i, Malakka Boğazı’nı ve Hint Okyanusu’nu dolaşmaktan kurtaran 2700 km’lik Kaşgar-Gvadar koridorunun önüne Basra Körfezi’nde bir barikat oluşturmaktır. ABD bu hedefine ulaşmak için, Pakistan’ın Belucistan eyaletini bağımsız bir ülke yapma ve buraya üsler kurma çabasındadır.

2700 km’lik Kaşgar-Gvadar koridorunu oluşturabilmek için Çin’e borçlanan ve borçlarını zamanında ödeyemediği için de, Gvadar limanını 45 yıllığına Çin’e “kiralamak” zorunda kalan Pakistan’ın, ABD’nin “Bağımsız Belucistan” oluşturma operasyonuna nasıl bir tepki vereceği henüz bilinmiyor. Fakat, Biden yönetiminin uyguladığı yoğun baskılar sonunda, Çin ile yaptığı bütün anlaşmaları iptal eden İsrail/Netanyahu gibi, Pakistan’ın da, ‘borçlarının ABD tarafından ödenmesi karşılığında’ Çin ile yaptığı anlaşmaları iptal etme olasılığı vardır. Pakistan eski Başbakanı Alim Han’ın, Çin’den aldığı borçlar nedeniyle koltuğunu bırakmak zorunda kaldığını ve canını zor kurtardığını hatırlatmak isteriz.

ABD’nin Basra Körfezi’ne ve özellikle de henüz el değmemiş çok zengin petrol rezervlerine sahip olan Yemen’e ilgisi yeni değildir. Bu konuyu da, 2015 yılında kaleme aldığımız “Yemen Bir Dünya Savaşı’na Neden Olabilir” konulu yazılarımızdan özetleyerek anlatalım..

YEMEN BİR DÜNYA SAVAŞI’NA NEDEN OLABİLİR

https://www.oncevatan.com.tr/katar-yemen-bilmecesi-2

1538-1918 yılları arasında 380 yıl Osmanlı yönetiminde kalan Yemen, bir süre İngiliz sömürgesi olarak yaşadıktan sonra Osmanlı’dan kopmuştu. Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra sürekli karışıklıkların yaşandığı Yemen’de, Zeydi Mütevekkile Krallığı kurulmuş ve ülkenin güneyi 1967 yılına kadar İngiliz yönetiminde kalmıştı.

1967 yılında Yemen’de, o dönemde Arap dünyasını etkileyen sol görüşlü aydınların etkisiyle sosyalist bir yönetim kurulmuştu. 1990 yılında, Ali Abdullah Salih’in öncülük etmesiyle, Güney Yemen ile Kuzey Yemen birleşme kararı almıştı. I. Körfez Savaşı (1991) sonrasında Birleşik Yemen, ABD’nin Irak’ın kuzey bölümünü 36 paralel boyunca koparma girişimine karşı çıkmış, konunun BM’de görüşülmesi sırasında red oyu kullanmıştı.

Birleşik Yemen’in, daha doğrusu Saddam’ın yakın dostu olan Başkan Ali Abdullah Salih’in bu davranışı ABD tarafından not edilirken, Suudi Arabistan da, 800 bin Yemenli işçiyi ülkesinden çıkarmıştı. Suudi Arabistan bu davranışıyla Salih’e, geleceğine ilişkin çok anlamlı ve uyarıcı bir mesaj vermişti, ama Salih bu mesajı doğru okuyamamıştı.

Suudi Arabistan’ın 800 bin Yemenli işçiyi ülkesine geri göndermesi Yemen ekonomisini sarsıntıya uğratmış, Yemen iç savaşa sürüklenmiş, iki komşu ülke ilişkilerinde gerginlikler yaşanmıştı. Ancak 1994’te, Ürdün’ün araya girmesiyle, Yemen’de yeniden istikrar sağlanabilmişti.

Suudi Arabistan’ın tutumu nedeniyle yaşanan iç savaşın neden olduğu ekonomik sıkıntılar, Başkan Ali Abdullah Salih’in Yemen’in petrol varlığının boyutunu ciddi olarak araştırmasına neden olmuştu. Yemen’in, petrol rezervleri yönünden Suudi Arabistan kadar zengin bir ülke olduğu o dönemde ortaya çıkmıştı.

1999 yılında yapılan seçimler sonrasında Yemen’in ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olarak yönetimi ele alan Ali Abdullah Salih, muhaliflerinin eleştirmesine rağmen, uzun yıllar ABD yanlısı bir politika izlemişti. Salih’in ABD yanlısı politikası Şii aşiretlerde ve bazı İslami kuruluşlarda rahatsızlık yaratıyordu. Salih, 2001 yılında, muhalefeti baskı altına almak amacıyla yetkilerinin genişletilmesini isteyen bir referandum düzenledi. Oylama sonucunda Salih’in oyların yüzde 77’sini aldığı açıklanmış, fakat muhalefet seçimlere hile karıştırıldığını savunmuştu.

Salih, ABD ile yakın ilişkiler sürdürerek, “Yemen’in ilk seçilmiş başkanı” sıfatıyla 30 yıl boyunca iktidarda kaldı. İktidarda kaldığı 34 yıl boyunca ABD yanlısı bir politika izliyor görüntüsü vermiş olmasına rağmen Salih, Yemen’in gizli petrol zenginliklerini ABD’ye peşkeş çekmedi. ABD’nin kendisini uzun yıllar iktidarda tutan desteklerine rağmen, Amerikan şirketlerinin ek petrol arama ve çıkartma isteklerine “evet” demedi. Salih’in bu konudaki “inatçılığı”, bir roketatar aracılığı ile gerçekleştirilen bir kimyasal darbe ile devrilmesine ve yıllarca yara, yanık acıları çekmesine neden oldu.

SALİH İKTİDARDAN NASIL UZAKLAŞTIRILDI?

Suudi Arabistan’ın ABD’nin telkiniyle 800 bin Yemenli işçiyi ülkesinden kovması, Yemen üzerinde otorite kurma çalışmaları, İran sempatizanı Şii aşiretleri (Carudiye) rahatsız ediyordu. I. Körfez Savaşı (1991) sırasında İran’ın da desteği ile Yemen’de, daha sonra Husiler olarak tanıyacağımız Mümin Gençler Hareketi doğdu. Mümin Gençler Hareketi’nin kurucusu Hüseyin Bedr el Din el Nusi’di.

ABD’nin Yemen’de etkinliğini artırmak amacıyla düzenlediği çeşitli saldırılar, sonuçta Yemen ve Suudi Arabistan El Kaidelerinin birleşmelerine neden oldu. İki ülkenin vurucu gücünün birleşmesi, düzenledikleri eylemler, Yemen’de devlet otoritesinin, dolayısıyla Abdullah Salih’in gücünün zayıflamasına neden oldu. 11 Eylül 2001’de yaşanan İkiz Kuleler şokunda Salih, ABD’yi destekleyen bir duruş sergiledi. Hatta 2007 yılında Washington’ı ziyaret etti, Amerika’nın Yemen’deki El Kaide kamplarını bombalamasına izin verdi. Bu süreçte Salih, ABD’den milyonlarca dolarlık yardım almasına rağmen, Yemen’in gizli zenginliğinin çıkarılması ve işletilmesi konusunda ABD’li petrol şirketlerinin tekliflerine/baskılarına yine olumlu yanıt vermemişti.

2001’DE YEMEN’İN PETROL KUYULARI KURUMAYA BAŞLADI

Gariptir, 2001 İkiz Kuleler şoku sonrasında Yemen’in petrol kuyuları kurumaya, üretim süratle düşmeye başladı. Petrol gelirinden aşiretlere verilen payın düşmesi doğal olarak memnuniyetsizlik yarattı ve bu memnuniyetsizlik –belki de planlandığı gibi- Yemen’de “Arap Baharı” rüzgarlarının esmesine, protesto gösterilerinin tırmanmasına neden oldu. Öğrenciler ve göstericiler Başkent Sana Üniversitesi önünde kamp kurarak aylarca Salih’i protesto ettiler.

Protesto gösterileri giderek bütün Yemen’e yayılmaya başladı. 18 Mart 2011 günü, Sana’da yapılan gösteriler sırasında, keskin nişancıların açtığı ateş nedeniyle 50’den fazla protestocunun ölmesi, askerlerin Başkan Salih’e verdikleri desteği çekmelerine neden oldu. Bu gelişme Salih’in en büyük karşıtlarından olan Ahmar Aşireti’nin de ayaklanmasına neden oldu. Başkent Sana’da Ahmar Aşireti güçleriyle Salih’e bağlı askerler arasında haftalarca süren çatışmalar yaşandı.

Haziran 2011’de yaşanan çatışmalardan birinde Başkanlık Sarayı’na roketle bir kimyasal bomba atıldı. Bu roketli saldırıda, yakın korumalarından çoğu hayatını kaybederken, Başkan Salih de ağır yaralanmış, yüzünün önemli bir bölümü yanmıştı.

SALİH TEDAVİ EDİLİRKEN BİLE ABD’Lİ ŞİRKETLERLE PETROL PAZARLIĞI YAPIYORDU

Salih’in uzlaşma önerilerini protestocuların kabul etmemesi üzerine, daha fazla kan dökülmemesi için Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devreye girdi, görevini yardımcısı Mansur Hadi’ye devretmesi koşuluyla yargılanmama garantisi verdi.

Müzakereler sürerken, vücudundaki yanık ve yaralarından dolayı dayanılmaz acılar çeken Başkan Salih, kardeş çocuklarından deri nakli yapılmak üzere Suudi Arabistan Başkenti Riyad’a gitmişti. Suudi Arabistan yöneticileri, tedavi için ülkelerine gelen Salih’e, Yemen petrol kaynaklarını 50 yıllığına kiralamak, bunun karşılığında da her yıl 10 milyar dolar ödeme yapmak konusundaki tekliflerini ısrarla tekrarlıyorlardı. Salih, ısrarla tekrarlanan bu teklifin arkasındaki gerçek aktörün ABD’li petrol şirketleri olduğunu biliyordu. Çünkü, 2007 yılında Washington’a gittiğinde, Amerikan petrol şirketleri de aynı önerileri sunmuşlardı.

Tedavinin yanı sıra, yetki devri konusundaki baskılar da artarak sürüyordu. Ali Abdullah Salih Körfez İşbirliği Konseyi’nin baskılarına daha fazla dayanamadı ve 23 Kasım 2011’de, Riyad’da, yetkilerini yardımcısı Mansur Hadi’ye devreden anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. Riyad’daki deri ve et nakli tedavisi beklenen sonucu vermeyince Başkan Salih tedavisinin tamamlanması için ABD’ye gitmeye ikna edildi.

SALİH, ABD’DE YANIK TEDAVİSİ GÖRÜRKEN PETROL ŞİRKETLERİNE “HAYIR” DİYORDU

Başkan Salih Amerika’da kaldığı altı ay boyunca, bir taraftan tedavi görürken diğer taraftan Amerikalı petrol şirketleriyle pazarlıklar yapmak zorunda kalmıştı. Tekliflerine “evet” derse, Amerikan petrol devleri kendisinin yeniden koltuğuna dönmesinde yardımcı olacaklar, Yemeni yollarla donatacaklar, fabrikalar yapacaklar, alt yapı tesislerini baştan sona yenileceklerdi.

Salih, kendisini aynaya bakamaz duruma düşürenlerin, bu dayanılmaz acıları çektirenlerin kimler olduğunu biliyordu. Amerikalı petrol devlerinin bütün tekliflerine “hayır!” dedi. Salih şimdi kimselere görünmeden Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşıyor, daha doğrusu yaşamaya çalışıyor.

İran’la ABD’nin başını çektiği P5+1 ülkeleri arasında Lozan’da imzalanan anlaşma da, Suudi Arabistan önderliğindeki 10 üyeli Sünni koalisyonun Yemen’deki Husileri bombalaması da Yemen’in bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış, ısrarla saklanan muazzam petrol zenginliği ile doğrudan bağlantılıdır.

YEMEN BİR DÜNYA SAVAŞINA NEDEN OLABİLİR Mİ?

“Yemen’de bundan sonra neler yaşanabilir?. Koalisyon kara harekatı başlatabilir mi?

Husiler açısından, “yolun sonu” denilebilir mi? İran Husilere olan desteğini nereye kadar sürdürebilir?.

(...) İran, Irak ve Suriye’deki Şiiler üzerinden Suudi Arabistan’ı köşeye sıkıştırmayı deneyebilir mi? Suudiler de, İran’daki elemanları aracılığı ile Tahran’a bir terör şoku yaşatabilir mi? İran; Suudileri Mekke ve Medine’de ya da Şii bölgelerinde Suudileri hedef alan bir çılgınlık kurgulayabilir mi?

Jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemli olan Yemen gizli petrol rezervlerinin açığa çıkmasıyla paylaşılamayan sevgili” konumuna yükselmiştir. Çözüm çok kolay değil. Yemen krizi bölgedeki taşları oynatabilir, dengeleri altüst edebilir.

Günümüzde Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında, BOP bağlamında yaşanan gelişmelerden, Yemen’in dünya petrol rezervlerinin yüzde 35’i oluşturan gizli zenginliğini çıkardığınızda, yapacağınız değerlendirmeler gerçekçi olmayacaktır. O nedenle, dörtyüz yıl Osmanlı’nın başını ağrıtan ve “Adu Yemen’dir, yolu çemendir, giden gelmiyor acep nedendir” türküsüyle milli hafızamıza kazınan Yemen’de, sonu nereye varacağı kestirilemeyen uzun soluklu, çok aktörlü bir paylaşım savaşı yaşanmaktadır.

Yemen’de yaşananları, İran’ın Şii Husilere duyduğu sempatiyle açıklamak mümkün değildir. (03 ve 05.04.2015 Önce VATAN)

KÜRESEL BARIŞ TEHLİKEDE Mİ?

ABD dün yalnızca Yemen’in el değmemiş petrol rezervleriyle ilgiliydi, bugün bu hedefine, “Kuşak ve Yol”un önünü kesme gibi bir görev de eklenmiş oldu. Sabahtan akşama gat otu çiğneyerek mutlu olan Yemen’in yoksul halkı “mutlu” , ama küresel barış konusunda kaygı duyanlar haksız değiller.

QOSHE - “ADU YEMEN’DİR…” - M. Kemal Sallı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“ADU YEMEN’DİR…”

3 0
22.01.2024

Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturan İran’ın, Irak, Suriye ve Belucistan’dan sonra, nükleer silah sahibi tek Müslüman ülke olan Pakistan’a füzeli saldırılar düzenlemesi, “İran, nükleer silah üretiminde kritik eşiği aştı mı?” sorgulamasına neden olmuş ve “Nükleer felaketin ayak sesleri; İran, ‘nükleer güç oldum’ mesajı veriyor” şeklinde değerlendirilmişti.

ABD’nin son günlerde bölgede yaşananlarla ilişkisi sorgulanıyor. ABD’nin Basra Körfezi’ne ve özellikle de henüz el değmemiş çok zengin petrol rezervlerine sahip olan Yemen’e ilgisi yeni değildir.

Önce Husilerin Basra Körfezi girişindeki Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz girişindeki Babül Mendep civarında seyreden ticaret ve akaryakıt gemilerine saldırdıklarına ilişkin haberlerle sarsıldık. Çünkü söz konusu bölge, deniz taşımacılığı bakımından çok önemli bir bölgeydi. Kızıldeniz’e giremeyen, dolayısıyla Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e ulaşamayan gemilerin hedeflerine ulaşabilmeleri için, Afrika’nın güneyindeki Ümit Burnu’nu dolaşmaları gerekiyordu ki bu, büyük bir zaman kaybı ve maliyet artışı demekti.

Yemen’de yaşayan Husilerin arkasında İran’ın olduğu biliniyordu. Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturan İran’ın, Irak, Suriye ve Belucistan’dan sonra, nükleer silah sahibi tek Müslüman ülke olan Pakistan’a füzeli saldırılar düzenlemesi, “İran, nükleer silah üretiminde kritik eşiği aştı mı?” sorgulamasına neden olmuş ve “Nükleer felaketin ayak sesleri; İran, ‘nükleer güç oldum’ mesajı veriyor” şeklinde değerlendirilmişti. Küresel barış açısından kaygı uyandıran bir gelişme olduğundan, füzeli çatışmanın nedenleri sorgulanıyordu.

İKİ EMPERYALİST GÜÇ ARASINDAKİ ÖRTÜLÜ REKABET

İran-Pakistan arasında patlak veren füzeli çatışmaların hemen öncesinde Gvadar Havaalanı’ın Gvadar limanına gitmekte olan Çinli heyetin saldırıya uğraması, iki komşu ülke arasında gerginlik yaşanmasına neden olmuştu. İran’ın, Pakistan’ın sınır boylarında konuşlanmış olan ABD destekli Sünni Ceyş el Adl militanlarının yaşadıkları bölgelere füzeler yağdırmasının arka planında Çin’in Tarihi İpek Yolu’nun güncel versiyonu olan “Kuşak ve Yol Projesi”, onun da derininde ABD-İngiliz rekabeti olduğu değerlendiriliyor, fakat bu ani gelişmenin ayrıntıları bilinemiyordu. İngiltere, pek çok konuda ortak hareket ettiği ABD’yi Ortadoğu’da oyalayarak Uzakdoğu’ya yönelmesini, akıl hocası ve City of London üzerinden finansörü olduğu “Kuşak ve Yol”un kaynağına ulaşmasını geciktirmek çabasındadır. İki emperyalist güç arasındaki örtülü rekabetin ne yöne evrileceği merak ediliyor.

ABD ise, tamamlandığında Çin’i küresel ekonominin lideri konumuna yükseltecek olan ve bu nedenle kendisi açısından beka sorununa dönüşen “Kuşak ve Yol”un ana koridorlarının önlerine barikatlar kurma çabasındadır.

ABD’NİN ŞİMDİKİ HEDEFİ

ABD, Rusya’nın işgal etmesine göz yumarak, “Kuşak ve Yol”un kuzey kuşağının (Çin-Türkistan coğrafyası-Rusya-Avrupa) önünü Ukrayna’da, İsrail’in Gazze’yi işgal etmesine göz yumarak da, “Kuşak ve Yol”un güney koridorunun (Kaşgar-Gvadar- Basra Körfezi- BEA- Suudi Arabistan-Ürdün-Hayfa) önünü İsrail’de kesmiş oldu.

ABD’nin şimdiki hedefi, Çin’i, Malakka Boğazı’nı ve Hint Okyanusu’nu dolaşmaktan kurtaran 2700 km’lik Kaşgar-Gvadar koridorunun önüne Basra Körfezi’nde bir barikat oluşturmaktır. ABD bu hedefine ulaşmak için, Pakistan’ın Belucistan eyaletini bağımsız bir ülke yapma ve buraya üsler kurma çabasındadır.

2700 km’lik Kaşgar-Gvadar koridorunu oluşturabilmek için Çin’e borçlanan ve borçlarını zamanında ödeyemediği için de, Gvadar limanını 45 yıllığına Çin’e “kiralamak” zorunda kalan Pakistan’ın, ABD’nin “Bağımsız Belucistan” oluşturma operasyonuna nasıl bir tepki vereceği henüz bilinmiyor. Fakat, Biden yönetiminin uyguladığı yoğun baskılar sonunda, Çin ile yaptığı bütün anlaşmaları iptal eden İsrail/Netanyahu gibi, Pakistan’ın da, ‘borçlarının ABD tarafından ödenmesi karşılığında’ Çin ile yaptığı anlaşmaları iptal etme olasılığı vardır. Pakistan eski Başbakanı Alim Han’ın, Çin’den aldığı borçlar nedeniyle koltuğunu bırakmak zorunda kaldığını ve canını zor kurtardığını hatırlatmak isteriz.

ABD’nin Basra Körfezi’ne ve özellikle de henüz el değmemiş çok zengin petrol rezervlerine sahip olan Yemen’e ilgisi yeni değildir. Bu konuyu da, 2015 yılında kaleme aldığımız “Yemen Bir Dünya Savaşı’na Neden Olabilir” konulu yazılarımızdan özetleyerek anlatalım..

YEMEN BİR DÜNYA SAVAŞI’NA NEDEN OLABİLİR

https://www.oncevatan.com.tr/katar-yemen-bilmecesi-2

1538-1918 yılları arasında 380 yıl Osmanlı........

© Önce Vatan


Get it on Google Play