Turuk-u Âliye’lerde, Mürşid-i Kâmiller’in ruhânî ve bâtinî, Hakîkî Tasarrufa geçmelerinin üzerinden, uzun bir zaman geçtikten sonra, müntesipler ve mürid’ler, eğer, İlm-i Kelâm, fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh gibi, zâhirî İlim’lerden mahrum ise’ler, bid’at ve hurâfe’lere tevessül etmeleri kaçınılmazdır. Hakîkî mürşid ve müceddid’lerin yerini, Seyr-i Sülûkini tamamlakmışş, çilesini çekmemiş, “ Olaçıkagelmiş,” müteşeyyihler almış ise,yine,tadikat müntesiplerinin ve müridlerinin, bid’atlere ve hurâfe’lere düşmeleri kaçınılmazdır.

30 Teşrinisânî, 1341( 30 Kasım 1925) tarihli ve 677 sayılı, Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin seddi ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların men ve ilgasına Dair, Kanunla, Tekke’ler kapatıldığında, her bir tekke’de bir tekke şeyh’i ve 100’ yakın mürid bulunuyordu.Şeyh’ler, müteşeyyih, müridan ise, çalışmayan, hiç bir işe yaraman, vakıfların, imaretlerin yardımlarıyla geçinen gününü gün eden miskinlerdi. Aslî hüvviyyetini çoktan kaybetmiş, fi’ilen, zaten kendilerini kapatmışlardı.

Tekke şeyh’leri, liyakat ve ehliyyetlerine bakılarak değil, Meclis-i Meşâyıh’ta, bir tanıdığının ve arkasının olup- olmamasına bakılarak ta’yin ediliyordu.

İstanbul’da, Şehremini’de, bir tekke’nin şeyh’i vefat etmiş, tekke şeyhliği boşalmıştı. Meclis-i Meşâyih tarafıhdan, şeyhliği boşalan bu tekke’ye bir şeyh ta’yin edilecekti. Erbilli, Şeyh Es’ad Efendi boştaydı, herhangi bir tekke’nin şeyhi değildi. Meclis-i Meşâyih’deki adamları, boşalan bu tekke’ye kendisini ta’yin etmek istiyorlardı. Ne var ki, Şeyhliği boşalan tekke, Kâdirî Tekkesi, Şeyh Esa’d Efendi, Seyr-i Sülûikini Nakşibendiyye-i Halidiye olarak tamamylamıştı. Meclis-i Meşayih’de, bir ara formül bulunmuş, Şeyh Esa’d Efendi, bir ay bir müddetle, Kâdirî şeyh’lerden birisine intisap etmiş, müridi olmuş, nasıl olmuşsa, bir ay zarfında, Kâdirî Tarîkatinde, Seyr-i Sülûkini tamamlamış, çilesini çekmiş ve artık, Nakşibendiyye-i Halidiye şeyh’i değil, Kâdirî Tarikatie şeyhi olmuştu.

İkinci Meşrutiyet’de, diğer müesseselerde olduğu gibi, tekke’lerde de tefrika başgöstermiş, tekke’ler adeta, birer fırka( parti) haline dönüştürülmüştü. Tekke’lerin kuruluşları i’tibariyle, şeyh’ler, vâkıf ve vâkife’lerin vakfiye şartlarına göre ve mürid’lerin de rey’leriyle, silsileye riayet edilerek ta’yin ediliyordu. Liyakat ve ehliyyete hiç bakılmıyordu. Yanyalı, İsmet-i Garip, vefatı, (1290 Hicrî, - 1872) Nakşibendiyye-i Halidiye şeyh’i, İstanbul- Fatih, Sultan Selim Camie’i’nin yakınında Cbecibaşı Mahallesinde bulunan, konağını, ihya edip ba’zı şartlarla Nakşibendiyye-i Halidiye Tekkesi olarak vakfetmişti. Şeyh’lik cihetinden kendilerine mensup, halife ve müridlerin seçeceği, bir zatı şart koşmuştu.( 1330- 1914) şeyh’lik makamı boşalmış, vakfiye şartlarına göre, İsmet-i Garib’in halifelerinden, Şeyh Halil Nurullah Efendi, Şeyh Ali Rıza Efendi şeyhlik makamına oturmuşlardır.Şeyh Ali Rıza Efendinin irtihalinden sonra, vakfın silsilesine mensup bütün ihvan ve mürîdan, İsmet-i Garib’in yeğane mümessili olduğunu iddia ettikleri, Şeyh’imiz ve Mürşidimiz, dedikleri, Fatih Mucîz Dersiamlarından,” Muhîtu’l- Feteva Hey’eti Risi, Ali Haydar Efendi Hazretlerine( Ahıskalı Ali Haydar Efendi) şeyhliğin tevcihi için vakıf şartı mucibi, bütün halife ve mürid’lerin mühürleriyle mühürlü, intihap mazbatalarını Meclis-i Meşâyih’e takdim etmişler. Buna rağmen, Meclis-i Meşâyihce vakıf şartı nazar-ı dikkate alınmayarak, tarikat silsilesinden hpariç, sabık Tokat Meb’usu, Mustafa Haki Efendi’ye, intihabsız şeyhlik tevcih edilmiş,Sabık Şeyhulislâm Tokatlı Mustafa Sabri Efendi’nin delaletiyle de, Meclis-i Meşâyih aza’lığına ta’yin edilmiştir. Bu vazi’yyet, Tekke’nin mürid’lerinden el- Hac Hafız Halil Sami Efendi tarafından( 15 Muharrem 1338- 11 Teşninievvel 1885( 24 Ekim 1919) tarihinde, “ işaret olunan vakfa mensup ihvan ve müridlerini ötede beride perişan olmalarına vesiiyle olduğu büyük bir üzüntü ve kederle Yüce Makalarına arz ve iblâ ve hadisede zâtları da, alakadar bulunduğundan Meclis-i Meşâyih’de bu sarih hakkımızın senelerce sürüncemede kalmasıyla üzüntüyü içine alan bir hal kesbeden mezkur dergahımızın bir an evvel gasıplardan kurtarılması ve hak sahibi ve ehli olan intihab olunduğu arzolunan Ali Haydar Efendi Hazret’lerine tevcih ve teslim hususunun emir ve irade-i Şehriyârî, Kemal-i tazarru’ ve niyaz ve istirham olunur. Bu hususta ve her halde Padişâh’ın emir ve iradesi Efendimiz Hazretlerinindir.

Bu arîza’ya karşılık olarak, Ser Kâtib-i Hazreti Şehriyârî ( Padişâhlık Genel Sekreteri) tarafından şu tezkere gönderilmiştir; “ Sultan Selim Cami’i civarında Cebecibaşı Mahallesinde bulunan Halidî Dergâhı’nın kurucusu şeyh İsmet Efendi’nin( İsmet-i Garip) vefat tarihinden beri, mezkur dergâh’ın şeyhliğine müridler tarafından intihab olunan zatın ta’yini usûlü’ne riayet olunarak sonradan inhilal eden postnîşinliğe de icab eden usûl üzere Fatieh mucîz Dersiamlarından Fetvahane’de “ Muhîtü’l- Feteva” Hey’eti Reisi, Ali Haydar Efendi intihab olunmuşken, vaki’ olan intihab nazar-ı i’tibara alınmaksızın diğeri ta’yin kılındığından bahisle eski usûlü’n muhafazası istidâsına dâir, Hafız Halil Sami imzasıyla Padişâhlık Makamına takdim olunan dilekçe Padişah tarafından görüldü. Halidî Tarikati’ne mensup meşîhat cihetlerinin inhilâliinde meşîhat hizmetine ta’yin olunacakların müridler tarafından intihabı tarîkatlerin usulü icabından bulunmuş olduğundan, bu şekil vakıf şartına da muvafık olduğu takdirde, mezkûr dergâh’ın şeyhliğinin seçimi durumunda eski usûlü’n değiştirme cihetine gidilmesi muvafık olamayacağı mülahaza buyrularak yukarıda zikredilen dilekçe tetkik edilerek icab eden durumun ifası zımnında Padişâh’ın emri ve fermanı ilave olunarak Şeyhulislâmlık Makamı’na gönderildi. Bu husuta emir ve ferman, emir sahibi olan Padişâh Hazret’lerinindir 05 Safer/1338/ 30 Teşrinievvel/1335/ 13 Kasım/1919) Ser Kâtib-i Şehriyârî Ali Fuad...

Halidî Şeyh’i İsmet Efendi Dergah’ı postnîşinliği için cereyan eden hadisat bu şekildedir. Vaziyet yine, Meclis-i Meşâyih’e havale edilmiş ve şeyh İsmet Efendi’den i’tibaren kendisine halife olarak gelen zevat sıralanmış ve şeyh’in halifesi hayatta iken halife’nin halifesi’nin müridlerin reyleriyle seçilebileceğıi kararı verilerek, dört yıl bekletilen Ali Haydar Efendi( 1866-1960)’nin şeyh’lik hakkı teslim edilmiştir...

Liyakat ve ehliyyet nerede?!.. Mürîdân’ın rey’leriyle seçilen şeyh’ler, Meclis-i Meşâyih tarafından ta’yin edilen şeyh’ler, gasb’edilen, tekke’ler ve şeyhlikler, Padişâh Fermanıyla, gasb’dan kurtulan, tekke’ler, şeyh’liği iade edilen müteşeyyih’ler. Günümüzdeki parti kavgalarına, partiiçi fraksiyonlar, koltuk kavgalarına benzeyen kavgalar. Bu hareketlerin, hadisât’ın, Turuk-u Âliye’lerle ne alaka ve münasebeti olabilir?!..

Esâsen, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’de, Nakşibendiyye-i Halidiye kolu, diye bir kol yoktur. Mevlânâ( aslında Halid-i Bağdâdî’nin böyle bir unvanı yoktur, mürid’ler böyle bir unvanı sonraki yıllarda kendisine yakıştırmışlardır.) Halid-i Bağdâdî, Zikr-i Hafî, Nakşibendiyye-i Âliyye’nin, Silsile-i Zeheb- Silsile-i Saâdât’ın değil, hatta, bu Âlî Tarikatin müntesibi bile değildir. Kendisi, Irak, Süleymaniye’li, Berzencî Ailesine mensup olup, ailece bağlı bulundukları tarikat, Kâdirî, Tarikatidir.

Kendisinin Nakşibendiyye’de, herhangi bir seyr-i Sülûki yoktur, şeyh’liğin levazımatından olan çilesini de çekmemiştir. Milâdî, 1809’da, Süleymeniye’yi ziyaret eden, Hindistanlı, Hiundistan Fakiri, Derviş, Mirza Rahîmullah Azîmabâdî ile tanışır, te’sirinde kalır, yoga öğrenmek için, İran, Afganistan üzerinden, altı aylık bir yolculuktan sonra, Yenidelhi’ye ulaşır. Mürid’lerinin iddialarına göre, burada, Silsile-i Zeheb- Siulsile-i Saâdât’ın 28. Halkası, Abdullah Dihlevî,(K.S.) Efendi Hazret’lerine intisab eder, 5 ayda, Nakşibendiyye’nin bütün Seyr-ü Sülûk mertebelerini kat’ederek, şeyh’i tarafından, halife olarak, Süleymaniye’ye döner. Yine, mürid’lerin iddialarına göre, kendisine Nakşibendiyye’nin yanısıra, Kâdirî, Sühreverdî ve Çiştî tarîkat’lmerinden de, irşad iznhi verildi....

QOSHE - CUM’A  SOHBETİ   (  5 / 23 ) - Mustafa Akkoca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

CUM’A  SOHBETİ   (  5 / 23 )

16 0
10.11.2023

Turuk-u Âliye’lerde, Mürşid-i Kâmiller’in ruhânî ve bâtinî, Hakîkî Tasarrufa geçmelerinin üzerinden, uzun bir zaman geçtikten sonra, müntesipler ve mürid’ler, eğer, İlm-i Kelâm, fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh gibi, zâhirî İlim’lerden mahrum ise’ler, bid’at ve hurâfe’lere tevessül etmeleri kaçınılmazdır. Hakîkî mürşid ve müceddid’lerin yerini, Seyr-i Sülûkini tamamlakmışş, çilesini çekmemiş, “ Olaçıkagelmiş,” müteşeyyihler almış ise,yine,tadikat müntesiplerinin ve müridlerinin, bid’atlere ve hurâfe’lere düşmeleri kaçınılmazdır.

30 Teşrinisânî, 1341( 30 Kasım 1925) tarihli ve 677 sayılı, Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin seddi ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların men ve ilgasına Dair, Kanunla, Tekke’ler kapatıldığında, her bir tekke’de bir tekke şeyh’i ve 100’ yakın mürid bulunuyordu.Şeyh’ler, müteşeyyih, müridan ise, çalışmayan, hiç bir işe yaraman, vakıfların, imaretlerin yardımlarıyla geçinen gününü gün eden miskinlerdi. Aslî hüvviyyetini çoktan kaybetmiş, fi’ilen, zaten kendilerini kapatmışlardı.

Tekke şeyh’leri, liyakat ve ehliyyetlerine bakılarak değil, Meclis-i Meşâyıh’ta, bir tanıdığının ve arkasının olup- olmamasına bakılarak ta’yin ediliyordu.

İstanbul’da, Şehremini’de, bir tekke’nin şeyh’i vefat etmiş, tekke şeyhliği boşalmıştı. Meclis-i Meşâyih tarafıhdan, şeyhliği boşalan bu tekke’ye bir şeyh ta’yin edilecekti. Erbilli, Şeyh Es’ad Efendi boştaydı, herhangi bir tekke’nin şeyhi değildi. Meclis-i Meşâyih’deki adamları, boşalan bu tekke’ye kendisini ta’yin etmek istiyorlardı. Ne var ki, Şeyhliği boşalan tekke, Kâdirî Tekkesi, Şeyh Esa’d Efendi, Seyr-i Sülûikini Nakşibendiyye-i Halidiye olarak tamamylamıştı. Meclis-i Meşayih’de, bir ara formül bulunmuş, Şeyh Esa’d Efendi, bir ay bir müddetle, Kâdirî şeyh’lerden birisine intisap etmiş, müridi olmuş, nasıl olmuşsa, bir ay zarfında, Kâdirî Tarîkatinde, Seyr-i Sülûkini tamamlamış, çilesini çekmiş ve artık, Nakşibendiyye-i Halidiye şeyh’i değil, Kâdirî Tarikatie şeyhi olmuştu.

İkinci Meşrutiyet’de, diğer müesseselerde olduğu gibi, tekke’lerde de tefrika başgöstermiş, tekke’ler adeta, birer fırka( parti) haline dönüştürülmüştü. Tekke’lerin kuruluşları i’tibariyle, şeyh’ler, vâkıf ve vâkife’lerin vakfiye şartlarına göre ve mürid’lerin de rey’leriyle, silsileye riayet edilerek ta’yin ediliyordu. Liyakat ve ehliyyete hiç bakılmıyordu. Yanyalı, İsmet-i Garip, vefatı, (1290 Hicrî, - 1872) Nakşibendiyye-i Halidiye şeyh’i, İstanbul- Fatih, Sultan Selim Camie’i’nin yakınında Cbecibaşı Mahallesinde bulunan, konağını, ihya edip ba’zı şartlarla Nakşibendiyye-i Halidiye Tekkesi olarak vakfetmişti. Şeyh’lik cihetinden kendilerine mensup, halife ve........

© Önce Vatan


Get it on Google Play