“Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’dan Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “ Ashabım: Size Yemen hey’eti geldi. Yemenliler gönül zarları çok ince, gönülleri çok yumuşak insanlardır. Îman Yemenlidir. (Allah bilgisi ve korkusu olan) hikmet de Yemenlidir. İftihar ve kibir, azamet deve sahiplerindedir. Sükûnet ve tevâzu’ da koyun sahiplerindedir.” (Tecrid-İ Sarih/ Cild/ 10/387)

(Buharî’nin bu babında ve bu hadisten önce bir rivayetinde Abdullah İbn-i Mes’ud radiya’llâhu anh de, Peygamber’imizin Yemen tarafına işaret ederek: îman işte şuradadır,” buyurduğunu rivayet etmiştir.)

Bir keresinde, Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: Ka’be-i Muazzama’nın yanında, Mübarek ellerini sağa-sola açarar, Yemen ve Şam taraflarını işaret ederek,” Allahım, Bizim için Yemen’imizi ve Şam’ımızı Mübrek eyle,” diye du’a buyurmuştu da, orada bulunanlardan ba’zıları,: “ Necidina, Necidina,” diyerek, Necidi hatırlatmak ve Necid için de du’a buyurmasını istediler. Ve fakat, Peygamber’imiz, Necid için, du’a buyurmak yerine, “ Karnu’ş- Şeytanı fî Necid,” buyurdu...

Necid, İran ile Irak arasında, büyük bir bölümü bataklık olan bir çöldür. İran ve Irak bu Coğrafya’nın iki büyük devletidir. Bölge, Tarih boyunca, hep zulme, kıtale,fisku- fücura sahne olmuş, hiçbir zaman huzur iklimi oluşamamıştır. Kadim, Zerdüşt- Ateşperes, Sâsânî ve aslında bu devletin günümüzdeki temsilcisi, “Molla Rejimi,” tarih boyunca, Irak’da,ne zaman bir idarî za’fiyyet görmüşse, Irak’a tasalut etmiş, Irak üzerine çullanmıştır. Devlet-i aliyye’mizde, en problemli eyaletlerin başında Bağdat Eyaleti gelirdi.Onun içindir ki,” Ehlü’l-Irak, ehlü’n-nifak ve ehlü’ş-şikâk,” (Irak ahalisi, nifak ve şikak ahalisidir,) denilmiştir Devlet-i aliyye’mizde, en ehil, en müdebbir, valiler, Bağdat Eyaletine gönderilirdiler.

Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs radiya’llâhu anh’den şöyle rivayet edilmiştir:

Sa’d Hazret’leri demiştir ki; Veda Haccı yılı( Mekke’de) şiddetli bir hastalığımda Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem beni iyade ve ziyaret ederdi. (bir ziyaretinde) ben; - Yâ Resûla’llâh! Bendeki hastalık görüyorsunuz, şu müzmin hadde ermiştir. Ben servet sahibiyim. Kızımdan başka da bir varisim yoktur. Malımın üçte ekisini tasadduk edeayim mi? diye sordum. Resûlu’llâh: Hayır tasadduk etme, buyurdu. Ben: - Yarısını edeyim mi? dedim. Resûlu’llâh: yine hayır, tasadduk etme diye cevap verdi. Ve sonra Resûlu’llâh( sözüne devam ederek ) buyurdu ki:- Sülüsünü( üçte birini) tasadduk et kâfidir. Sülüs (malın) de büyüktür. Yahud çoktur. Ey Sa’d! Senin vâris’lerini zengin bırakman, muhtaç ve halka (sadaka için) ellerini açar bir halde bırakmandan çok hayırlıdır. Ey Sa’d! Allah rızâsı için infak ettiğin her nafakadan şüphesiz me’cur olursun! Hattâ (Yemek yerken) hayat yoldaşının ağzına verdiğin lokmadan da me’cûr olursun. Yine ben, Yâ Resûla’llâh! (Siz Medine’ye döneceksiniz de) ben dostlarimden geriye mi kalacağım? diye sordum. Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:- Hayır, sen (bizden) geri kalamazsın. (Şâyet burada kalır da amel-i sâlih işlersen elbette onunla derecen artar, merteben yükselir. Sonra öyle zannediyorum ki: Sen uzun zaman yaşayacaksın. Hatta senden bir takım akvam (kavimler topluluklar) müstefid olacak (istifade edecek), diğer bir takım akvam da zarar görecektir. Yâ Râb! Ashâb’ımın (Mekke’den Medine’ye) dönüşünü tamamla, onları ters izine döndürme! (Bunun üzerine Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs demiştir) ki, - Lâkin en bîçâre Sa’d İbn-i Havle’dir. Eğer Sa’d Mekke’de ölürse, Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve selem ona çok acır, mahzun ve mükedder olur.” (Tecrid-i Sarih/ Cild/4/410,411)

Veda Haccı; Hicret-i Ahmediyye’nin onuncu senesi eda buyrulan hac’dır. Veda Haccı denilmesi, Resûl-i Ekrem’in Arafat’ta, Müzdelife’de Minâ’ da irad buyurdukları hutbe’lerinde : Menâsikinizi benden gördüğünüz gibi muhafaza ediniz. Belki, bundan sonra sizinle birleşemeyiz” diye Ashâbı ile veda etmiş olmalarından dolaydır. Bu hutbe’lerinde Resûl-i Ekrem Efendimiz, Cahiliye devrinin bütün ananelerini bütün âdetlerini yıkmış ve inkılapkâr her hükmü bildirdikten sonra “ Ey Nâs! Size bunu da tebliğ ettim mi? diye soruyordu. Bu cihetle buna “ Haccetü’l-belâğ da denilir. Resûl-i Ekrem Efendimiz Mekke’den avdetinden sonra seksen küsûr gün sonra İrtihâl-i dâr-ı Bekâ buyurmuştur.

Hadis’in Metnin’de, “ Sümme le’alleke en tü’hallefe,” ( sonra öyle zannediyorum ki, sen uzun zaman yaşayacaksın, çoğumuzdan da geriye kalacaksın,) Hazreti Sa’d’in tehallüfü ve teahhürü ile murad uzun zaman muammer olmasıdır, (uzun bir ömür yaşamasıdır) . Ve hakîkaten, Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs Hazret’leri hicret’in (55). Senesinde vefat ettiğine göre Veda Haccın’dan ve Peygamber’imizin ebediyyete irtihal ve intikaliinden 45 sene sonra vefat etmiştir.

Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs Ashâb-ı Nebî aleyhisselâm’ın güzide simalarından birisidir. Aşere-i Mübeşşere’dendir. Yedinci olarak İslâm’a girmiştir. Müslüman olduğunda on yedi yaşında, tüvânâ bir gencdi.” Müslüman olduğumda yüzümde tüy yoktu,” dediği oğlu Amir’den rivayet edilmiştir. Babası İbn-i Havle de müslüman olmuştu. Buhârî, İbn-i Havle’nin hicret ettiğini, Bedir’de ve müteâkıp gaza’larda bulunup Veda Haccı sırasında vefat etmiş olduğunu zikretmiştir.

Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs en namdar mücahid’lerderdir. Resûl-i Ekrem Efendimizden evvel, Medine’ye hicret edenlerdendi. Din uğuruna Allah rızâsı için ilk oku, Hazret-i Sa’d atmıştır. Said İbn-i Müseyyeb : Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’in gazâ Meydanında: “ At yâ Sa’d! Babam, anam sana fedâ olsun, diyerek muttasıl( ara vermeden) ok verdiğini Sa’d’ın ağzından işittim,” demiştir. Bütün gazâ’larda Peygamber’imizin maiyyetinden ayrılmazdı. Aşere-i Mübeşşere’den en son vefat eden zât Sa’d’ dir...

QOSHE - CUMA SOHBETİ (5/41) - Mustafa Akkoca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

CUMA SOHBETİ (5/41)

13 0
08.03.2024

“Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’dan Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “ Ashabım: Size Yemen hey’eti geldi. Yemenliler gönül zarları çok ince, gönülleri çok yumuşak insanlardır. Îman Yemenlidir. (Allah bilgisi ve korkusu olan) hikmet de Yemenlidir. İftihar ve kibir, azamet deve sahiplerindedir. Sükûnet ve tevâzu’ da koyun sahiplerindedir.” (Tecrid-İ Sarih/ Cild/ 10/387)

(Buharî’nin bu babında ve bu hadisten önce bir rivayetinde Abdullah İbn-i Mes’ud radiya’llâhu anh de, Peygamber’imizin Yemen tarafına işaret ederek: îman işte şuradadır,” buyurduğunu rivayet etmiştir.)

Bir keresinde, Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: Ka’be-i Muazzama’nın yanında, Mübarek ellerini sağa-sola açarar, Yemen ve Şam taraflarını işaret ederek,” Allahım, Bizim için Yemen’imizi ve Şam’ımızı Mübrek eyle,” diye du’a buyurmuştu da, orada bulunanlardan ba’zıları,: “ Necidina, Necidina,” diyerek, Necidi hatırlatmak ve Necid için de du’a buyurmasını istediler. Ve fakat, Peygamber’imiz, Necid için, du’a buyurmak yerine, “ Karnu’ş- Şeytanı fî Necid,” buyurdu...

Necid, İran ile Irak arasında, büyük bir bölümü bataklık olan bir çöldür. İran ve Irak bu Coğrafya’nın iki büyük devletidir. Bölge, Tarih boyunca, hep zulme, kıtale,fisku- fücura sahne olmuş, hiçbir zaman huzur iklimi oluşamamıştır. Kadim, Zerdüşt- Ateşperes, Sâsânî ve aslında bu devletin günümüzdeki temsilcisi, “Molla Rejimi,” tarih boyunca, Irak’da,ne zaman bir idarî za’fiyyet görmüşse, Irak’a tasalut etmiş, Irak üzerine çullanmıştır. Devlet-i aliyye’mizde, en problemli eyaletlerin başında Bağdat Eyaleti gelirdi.Onun içindir ki,” Ehlü’l-Irak, ehlü’n-nifak ve ehlü’ş-şikâk,” (Irak ahalisi, nifak ve şikak ahalisidir,) denilmiştir Devlet-i aliyye’mizde, en ehil, en müdebbir, valiler, Bağdat Eyaletine gönderilirdiler.

Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs radiya’llâhu anh’den şöyle rivayet........

© Önce Vatan


Get it on Google Play