Geçtiğimiz ay, Büyük Fikir, Mücâdele, Mücâhade ve Da’vâ Adamı, Üstad, Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Oğlu, Mehmed Kısakürek, ebediyyete intikal etti. 1962 Yılından i’tibaren, hüznü, kederi, hasreti, sevinci, visali, mağduriyyeti, makhuriyyeti ve mazlumiyyeti paylaştığımız, Mehmed Kısakürek Ağabey’in ebediyyete intikali bana çok şeyi hatırlattı
Benim Üstad ile ru,be,ru, ilk tanışmam, 1962 Yılının son bahar aylarında idi. Üstad, 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmetinden sonra tevkıf edilmiş, Üsküdar Toptaşı Ceza ve Tevkîf evine tıkılmışt. Türk Şiir tarihinde bir Şaheser olan,”Zindan’dan Mehmed’e Mektup,” Şiiri bu yıllarda bu Hapishane’de yazılmıştı. Üstad Hapisten yeni çıkmış, Küçük Çamlıca eteklerinde,Küçük Çamlıca ile, Altûnîzâde arasında Boğazköprüsü, birinci Çevre Yolunun geçtiği yerde, Geniş bir bahçe içerisindeki köşk’de ikamet ediyordu. Merhum, Beyağabey, Kemal Kacar Bey, Kısığklı’da Ziyârethane’de bana içinin nakit para dolu olduğunu tahmen ettiğim ortaboy epeyce kalın bir zarf verdi.- Çocukluğumun büyü bir bölümünün geçtiği, Kısıklı’da ve Küçük Çamlıca eteklerinde, takribÎ 60 kadar konak vardı. Hemen hemen, herkes birbirini tanırdı. Bu konaklardan birisi de, Emekli, Denizaltı Teknisyen Astsubay ve Aktör Hulusi Ketmen’e ait idi. Mahalle sakini gençler, kendisine, “Hulusi Beyamca,” diye hitap ederdik. Saltanat Kayığı iriliğindeki Amerikan Arabasıyla, Kadıköyü, Üsküdar Tramvaylarının manevra yaptığı küçük Kısıklı Meydanına çıkar, “ Evlâd, Ben Kadıköyü’ne ya da, Üsküdar’a iniyorum. Haydi, 5 kişi, arabaya binin, sizi de bırakayım,” derdi.
Hulusi Bey’in Köşkü’nün sokağından gir tekribî, 1,1,5 km. kadar yürüdüğünde, geniş bir bahçe içerisinde bir köşk var. Bu zarfı, Üstad Necip Fazıl Kısakürek Bey’e ver. Kendisi yoksa, ailesinden kim varsa, Refikası, oğulları onlara da verebilirsin..
Geniş arazî’ye girdiğimde, bir-kaç Topsahası büyüklüğündeki arazî’nin en üst noktasında köşk, tatlı bir meyille aşağıya doğru uzanan arazî’de, Jokey’lerin giydiği üst kıyafet ve pantolon, Purusya zabitleri gibi giyinmiş, at koşturan, Üstad. - Üstad’ın at sevgisi, “Ata Senfoni, ya da, At’ın Romanı,” Kitabıyla, Fransa’da, Sorbon’da talebeliği yıllarından beridir, biliniyor. Onun içindir ki, İstanbul’un göbeğinde, Küçük Çamlıca etek’lerinde at besliyor, at’a biniyor, at koşturuyordu.- At’dan indi, nefes nefese soluyan at’ını yedekleyerk benim yanıma kadar geldi.” Senin adın ne bakayım? “Mfustafa Akkoca, Üstad, bu ismi, ebediyyete intikal ettiği gece’nin geç vakitlerine kadar, hiç unutmadı, yıllar yılı, gerek vicâhî, gerekse, Telefon’da, hep, “ Akkoca Bey! Diye hitap etti.
“ Seni Kemal mi gönderdi? “ Evet Efendim, Kemal Bey Ağabey gönderdi, Size selâm söyledi,” dedim, elimdeki zarfı kendisine takdim ettim, gel, sana çay-kahve ikram edeyim, hiç değilse, bir bardak su iç,” dedi. Teşekkür ettim, Kemal Bey’e çok selâm söyle çok teşekkür ettiğimi de bildir,”dedi. Döndüm.
Dşünebiliyor musunuz? Hapis’ten yeni çıkmış, Büyükdoğu uzun ara neşredilememiş, Satış, Abone, ilân ve reklâm gelirleri kesilmiş, Kitap’ları çok satış yapmasına rağmen, imkân’ları olmadığı için kendisi bastırıp dağıtamadığı için, pek cüz’î sir te’lif ücreti karşılığında, Kitapçılar, Yayınevleri, bastırıp dağıtıp, asıl kazancı onlar te’min ediyordular. Aile’nin kendilerine aid, bir ikametgahı yoktu. Ya kirada oturuyorlar, ya da, Hayırsever zengin insanların tahsis ettiği köşk’lerde oturuyordular. Bu tarihlerde, hiçbir yerden hiçbir geliri olmayan, Üstad’ın, en büyüğü, 18 yaşında, Mehmed,17 Yaşında Ömer,14 yaşında, Ayşe,12 yaşında, Osman ve 8 yaşında, Zeynep olmak üzere, beş çocuğu vardı. İstanbul’a göre, kalabalık bir aile, ancak, Süleyman Efendi Hazret’lerinin, ebediyyete irtihal buyurmasından sonra, damadı, Merhum, Beyağabey, Kemal Kacar Bey’in ve diğer insan’ların kendisini hiçbir zaman minnet altında bırakmayan yardımları ile geçinmeye çalışıyordu..
02 Kasım 1945’de başlayarak 05 Haziran 1978’e kadar, günlük, haftalık ve aylık olarak, muhtelif tarih ve periyodlarda, tam 16 devre neşriyatını devam ettirdiği Büyükdoğu Gazete’sinden dolayı, bilhassa, Tek Parti Mütegallibe, İttihad ve Terakkî bakiyesi, C.H.P. döneminde, başına gelmedik, çile, eza ve cefa kalmamıştı. Bu en sıkıntılı olduğu dönemlerde, imdadına hep, Süleyman Efendi Hazret’leri ve yakınları yetişmişti. 1947 yılında, Mütegallibe, C.H.P. her cihetten kendisini kuşattığında, Süleyman Efendi Hazret’leri, İstanbul, Kadıköyü, Koşuyolunda kain,10 dönmlük bir arazi içinde, dört katlı, Refika-i Muhteremesi, Merhume, Hâce, Hafıza Tunahan Hanımefendi’nin Ailesinden, miras, Muhteşem Köşkü, devrin parasıyla 475.000 TL.7ye satmış ve bu paranın çok büyük bir bölümünü, Büyükdoğu’yu devam ettirebilmesi için, Üstad’a vermiş bakiye az bir miktarı da talebe için harcamıştır. Daha sonraki yıllarda da, irtihal buyurduğu, 16 Eylül 1959 tarihine kadar bizzat kendisi ve yakınları, İrtihalinden sonra da başta, Beyağabey, Kemal Kacar olmak üzere, yakınları , yardımları devam ettirmişlerdir.
1950’li, yıllarda, zaman zaman, Üstad, Efendi Hazret’lerinden yardım talep ettiğinde, ya da haliyle hissettirdiğinde, başta Kemal Bey olmak üzere, yakınları, “ Efendim, hep yardım ediyorsunuz,bir türlü bir istikrara kavuşmadı, dipsiz bir kuyu gibi, sanki verdiğiniz boşa gidiyor,” diye, sersenişte bulunduklarında, Efendi Hazret’leri, şu Muhteşem cevabı veriyor: “ Siz, ne diyosunuz? Bizim şu ana kadar Üstad’a yaptığımız yardımların tamamı, Üstad’ın, Mütegallibe, C.H.P. ve küfre karşı yazdığı , tek bir Makale’nin karşılığı olmaz- olamaz.
Bâb-ıâlî Matbuatı, topyekün, bir ağızdan, Küfrü savunuyor, İslâm’a ve müslümanlara saldırıyorken, Büyükdoğu’nun kapatıldığı, zamanlarda, “ Ah! Bizim de bir Gazete’miz olsaydı,” buyurduğu, günlük, hiç değilse, Haftalık bir gazete’nin derin hasretini çektiği yıllar...
Mustafa Akkoca’nın Notu: Sahib-izaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî, ( K.S.) Efendi Hazret’lerinin bu temenni’sini gerçekleştirmek, derin hasretini gidermek üzere, dünyevî ve zâhirî, tasarruf günlerinde olmasa da, bâtınî, ruhânî, hakîkî, tasarrufa geçişinden, 10 yıl sonra, Neşriyat Şirketimiz, Fazilet Neşriyat ve Matbaacılık Anonim Şirketini,( 1969) yılında kurduk. 11. Yılında, 07 Ağustos 1970 yılında, Haftalık Siyâsî Gazete, UFUK Dergi’si’ni çıkarmaya başladık. Bundan bir yıl sonra da, devrinin, en i’tibarlı, traji en yüksek, Miulliyetçi- Muhafazkâr, gazetesi Bâb-ıâlîde SABAH Gazete’sini devr’aldık. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in, Büyükdoğu Serencamında, geçtiği yollardan geçtik, “Akreb’in Kıskacı’nda,” Cenderelerden biz de geçtik. 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Darbe-i hükûmetlerine muhatap olduk. Her iki darbede zde Gazete’lerimiz kapatıldı. 1970-1980 yılları arasında, tam 10 yıl, Türk Siyâsetine, Türk İçtimâî hayatına istikamet veren aktör’lerdendik.
Hariçten, Kemalist, vesayet, Tek Parti Mütegallibe, İttihad ve Terakkî bakiyesi, C.H.P. başta olmak üzere bütün şer kuvvetlerin tahribatına, içimize sokulan ve içimizden çıkan hainlerin ihanetiyle, Gazete’lerimizi 1983 yılının sonlarında kapatmak mecburiyyetinde kaldık.
Eğer bu gazete’ler devam ettirilmiş olsaydı, zamanın ruhuna uygun, bu gazete’lere, elbette görüntülü Matbuat Televizyon kanalları da refakat edecekti. hem Türkiye’mizin çehresi, hem de, Bizim Nezih Câmia’mızın çehresi bambaşka olurdu.

QOSHE - TESPİTLER (9/27) - Mustafa Akkoca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TESPİTLER (9/27)

35 0
27.11.2023

Geçtiğimiz ay, Büyük Fikir, Mücâdele, Mücâhade ve Da’vâ Adamı, Üstad, Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Oğlu, Mehmed Kısakürek, ebediyyete intikal etti. 1962 Yılından i’tibaren, hüznü, kederi, hasreti, sevinci, visali, mağduriyyeti, makhuriyyeti ve mazlumiyyeti paylaştığımız, Mehmed Kısakürek Ağabey’in ebediyyete intikali bana çok şeyi hatırlattı
Benim Üstad ile ru,be,ru, ilk tanışmam, 1962 Yılının son bahar aylarında idi. Üstad, 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmetinden sonra tevkıf edilmiş, Üsküdar Toptaşı Ceza ve Tevkîf evine tıkılmışt. Türk Şiir tarihinde bir Şaheser olan,”Zindan’dan Mehmed’e Mektup,” Şiiri bu yıllarda bu Hapishane’de yazılmıştı. Üstad Hapisten yeni çıkmış, Küçük Çamlıca eteklerinde,Küçük Çamlıca ile, Altûnîzâde arasında Boğazköprüsü, birinci Çevre Yolunun geçtiği yerde, Geniş bir bahçe içerisindeki köşk’de ikamet ediyordu. Merhum, Beyağabey, Kemal Kacar Bey, Kısığklı’da Ziyârethane’de bana içinin nakit para dolu olduğunu tahmen ettiğim ortaboy epeyce kalın bir zarf verdi.- Çocukluğumun büyü bir bölümünün geçtiği, Kısıklı’da ve Küçük Çamlıca eteklerinde, takribÎ 60 kadar konak vardı. Hemen hemen, herkes birbirini tanırdı. Bu konaklardan birisi de, Emekli, Denizaltı Teknisyen Astsubay ve Aktör Hulusi Ketmen’e ait idi. Mahalle sakini gençler, kendisine, “Hulusi Beyamca,” diye hitap ederdik. Saltanat Kayığı iriliğindeki Amerikan Arabasıyla, Kadıköyü, Üsküdar Tramvaylarının manevra yaptığı küçük Kısıklı Meydanına çıkar, “ Evlâd, Ben Kadıköyü’ne ya da, Üsküdar’a iniyorum. Haydi, 5 kişi, arabaya binin, sizi de bırakayım,” derdi.
Hulusi Bey’in Köşkü’nün sokağından gir tekribî, 1,1,5 km. kadar yürüdüğünde, geniş bir bahçe içerisinde bir köşk var. Bu zarfı, Üstad Necip Fazıl Kısakürek Bey’e ver. Kendisi yoksa, ailesinden kim varsa, Refikası, oğulları onlara da verebilirsin..
Geniş arazî’ye girdiğimde, bir-kaç Topsahası büyüklüğündeki arazî’nin en üst noktasında köşk, tatlı bir meyille aşağıya doğru uzanan arazî’de, Jokey’lerin giydiği üst kıyafet ve pantolon, Purusya zabitleri gibi giyinmiş, at koşturan, Üstad. - Üstad’ın at sevgisi, “Ata Senfoni, ya da, At’ın Romanı,” Kitabıyla, Fransa’da, Sorbon’da talebeliği yıllarından beridir, biliniyor. Onun içindir ki, İstanbul’un göbeğinde, Küçük Çamlıca etek’lerinde at besliyor, at’a biniyor, at koşturuyordu.- At’dan indi, nefes nefese soluyan at’ını yedekleyerk benim yanıma kadar geldi.” Senin adın ne bakayım?........

© Önce Vatan


Get it on Google Play