Büyük Çamlıca Cami’i’nin sırrını anlatabilmem için evveliyyetle, Merhum, Ali Dayı ( Ali Yılmaz)’ı, (Vefatı Milâdî, 1976) tanıtmam lazım. Ali Dayı, aslen Rize’lidir; Rize’de henüz çay’ın keşfedilmediği yıllarda, bütün Rizeli’ler gibi, Ali Dayı da gurbete, İstanbul’a geldi. İstanbul’da bir müddet, küçük teknelerde çalıştı. Gemi adamlığında, ustalaşınca, Uzakyol gemilerinde tayfa olarak çalışmaya başladı. Ali Dayı, Uzakyol gemilerinde, gemi adamı olarak, AB.D. başta olmak üzere, Kanada, Japonya, Çin, Rusya, Uzakdoğu Ülkeleri, Endonezya, Malezya, Arap Ülkeleri, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini gördü, dolaştı. Görmediği ülke, uğramadığı liman kalmadı. İkinci Cihan Harbinde, tayfası olduğu gemi, Sovyetler Birliği Limanlarında bağlı kaldığı, enterne edildiğinde, takriben burada, Sovyetler Birliğinde esir kaldı. Pratik olarak, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ve Arapça konuşurdu. Tonton sevimli haliyle, ecnebî’lerle, kendi dilleriyle konuştuğunda bütün dikkatleri üzerinde toplar, etrafında küme küme olurlardı.

Rusya’daki esaretten döndükten sonra, Uzakyol Gemi adamlığını bıraktı. İstanbul’da, Deniz Yolları, Şehir Hatlarında, İkmal Merkez’inde çalışmaya başladı. O yılarda, Deniz Yolları Şehir Hatları İkmal Deposu, İkmal Merkezi, şimdiki, Eminönü’ndeki, İstanbul Tivaret Odası’nnın bulunduğu yerdeydi. Eminönü’ndeki, Harem, Kadıköy’ü, Üsküdar, Boğaz, Haliç ve Adalar iskeleleri yoktu, bütün seferler, Karaköy İskelesi ve Galata Köprüsünden yapılırdı. Bugünkü, Sirkeci- Galata Köprüsü arasındaki sahil yolu da yoktu. Şehir Hatları Vapurları kömürle çalışırdı, Kömür ikmali ve Motor Yağı ikmali için. İkmal Merkezi’ne, depo’ya yanaşır, kömür ve motor yağı ikmalini yaparlardı. Ali Dayı bu depo’da, İkmal Merkezinde çalışıyordu.

Ali Dayı, Rize’den İstanbul’a ilk geldiği yıllarda, Mübârek bir zât’ın sohbetinde bulunmuş, o Mübret zât, sohbetinde,” Cenab-ı Hak, her bin senede bir Ülü’l-azm Peygamber göndermiştir. Bu Ülü’l-azm Peygamber’lerin yaşadığı ve ebediyyete intikal ettikleri asırlar içinde de nice Peygamberler göndermiştir. Hatta, aynı zamanda ve aynı şehirlerde Peygamberler bulunurdu. Âhir zaman Peygamber’i Muhammed- Mustafa salla’llâhu aleyhi ve selem Efendimiz, son gönderilen Ülü’l-azm Peygamber ve “ Hâtemü’l- Enbiya,” ( son Peygamber’dir), Ondan sonra, kıyâmete kadar Peygamber gelmeyecektir. Ona indirilen kitap ve getirdiği şerî’at kıyamete kadar bakî’dir. Ancak,Peygamber’imizin ebediyyete intikalinden sonra kıyamete kadar, “ Şüphesiz, Allah Celle Celâluhû, her bir yüz sene’nin başında( herbir asırda) dini’ni tecdid edecek bir mücedddi gönderir.” Öyleyse, hiçbir asır, müceddidsiz kalmaz. Elbette, bizim bu Asrımızda da, şüphe yok ki, Peygamber’imizin salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin,” Benim Ümmetimin Uleması, İsrail Oğullarınnı Peygamber’leri gibidir,” buyurarak tavsif buyurduğu, bir vâris-i Nebî’si, Sahib-i Zamanı, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmili, Medâr Mürşid ve Müceddidi vardır,” demişti.

Sahib-i Zamanı, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmili, Müceiddidi bulmak o andan i’tibaren, Ali Dayı’nın beyninde bir ukde idi. Uzakyol Gemi Adamı olarak çalıştığı yılarda, bilhassa, Kuzey Afrika, Uzakdoğu ülkeleriyle Arap ülkelerine her gittiğinde, Gemisi limanda, yük boşaltır, yük alırken, Cami’i’leri, türbeleri, medreseleri dolaşır, hep müceddidi, mürşidi arar sorardı. Hiçbir yerde, bir iz eser bulamadı. Hani, denilir, ya, “Sana her selâm vereni, sana gelen her misafiri Hızır bil,” Ali Dayı, İstanbul’a döndükten sonra, gördüğü, her nur yüzlü, sünnete uygun sakallı zevâta, Mürşid ve müceddid nazarıyla bakıyordu. Arayışına devam ediyor, “ Galiba ölünceye kadar, Mürşidimi, Müceddidi bulamayacağım,” diye hayıflanıyordu. Yıllar, yılları kovaladı. Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Siulistrevî( K.S.) Efendi Hazret’leri, Saâdethâne’sini, Şehzâdebaşı’ndan Çamlıca, Kısıklı’ya nakl’etmiş bulunuyorlardı. Yıl 1951.. İstanbul Yakasında, Selâtîn Cami’i’lerde, bilhassa, Eminönü, Yeni Cami yakınlarındaki Arpacılar Cami’i’nde va’az ettiği günler, Galata Köprüsünden Üsküdar Vapurlarına binerek, Anadolu Yakasına geçerlerdi. Tesâdüf, aslında, tesâdüf değil, tam bir tevâfuk! Ali Dayı,çalıştığı, İkmal Merkez’inden, depo’dan çıkmış, henüz daha,” Ali Dayı,” değil, Rize’li Ali Yılmaz. Üsküdar’a geçmek için, Köprüde iskele’de bekleyen, Üsküdar Vapuru’na biniyor, Hareket saatini bekleyen Üsküdar Vapuru’na Süleyman Efendi Hazret’leri de biniyor. O yılarda vapurlarda sigara yasağı olmadığı için alt salonlarda herkes sigara içtiği için, sigara dumanından rahatsız olanlar, vapurların üst güvertelerinde, hava, serin, hatta soğuk bile olsa, üstü açık bu güverte’de seyahat ederlerdi. Ali Yılmaz, Üst güvertedeki sıralardan birisine sırtını vapurun burnuna doğru oturmuştu. Yalnızdı, yine Mürşidi ve müceddidi düşünüyordu. Tam karşısındaki sıraya, elinde cübbe ve sarık çantası bir zât oturdu. Ali Yılmaz, bir taraftan gözünü hiç ayırmadan o zât’ın yüzüne bakıyor, düşünüyor, “Nur yüzlü, Sakalı tam sünnete uygun, Minkârî burunlu, tam da, Hazreti Fatih Sultan Muhammed Han Hazret’lerine benziyor, onu andırıyor. Nisbeten uzun boylu, endamı mevzûn. Yoksa, Yıllardır, aradığım, Sahib-i Zaman Mürşid-i Kâmil ve Müceddid bu zât olmasın! Diye zihninden kalbinden geçirirken, karşısında, sâkin ve vakûr bir şekilde oturan, Süleyman Efendi Hazret’leri,” İki eli’nin parmaklarını açarak, dizlerinin üzerine koyar,” O zât’ın Parmakları da uzun olacak değil mi Ali Dayı,” deyince, Ali Yılmaz, artık bu andan i’tibaren “Ali Dayı”’dır. Ellerine kapanır, “Aallah’ıma şükürler olsun ki, yıllardır, uzak diyar’da aradığımı, burada, yakınımda buldum,” diyerek, bir daha ayrılmamak üzere, Hazreti Üstaz’a kapılanır. Üsküdar’a geçerler, 2 Numaralı, Üsküdar- Kısıklı Tramvayına binerler, Kısıklı’da inerler, Efendi Hazret’leri Saâdethâne’yi gösteriyor, Ali Dayı, “ Efendim, zaman zaman, sizi rahatsız edip ziyaret edebilir miyim? Diye sorar, Efendi Hazret’leri, gece-gündüz fark etmez, Kapımız sana her vakit açıktır, istediğin vakit gelebilirsin,” buyurur...

Hazreti Üstaz’ımız, Şehzâdebaşında, damadı Merhum, Kemal Kacar’ın Merhum, Muhterem Peder’leri, Halil Kacar’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Sarayı’nın bulunduğu yerdeki Köşkünde ikamet buyururken, Çamlıca, Kısıklı’da, Kısıklı Caddesine geniş cepheli, Avcı Kazım Sokağına tatlı bir meyille uzanan geniş bir bahçe satın alındı. Tepe noktasına mütevâzî bir köşk, Cadde cephesine, zemin katı işyeri, dükkan, zemin + iki kat Çamlıca Apartmanı inşa ettirildi. Köşk ile Apartman arasında, tek katlı iki oda, küçük bir mutfak, Lavabo , devrine göre, Terkos suyu, Hava Gazı bulunan, mütevâzî’ bir misafirhane de inşa ettirilmişti. Ali Dayı, artık, bu misafirhâne’de kalmaya başladı, Efendi Hazret’lerine gelen misafirleri karşılıyor, mütevâzî’ misafirhâne’de ağırlıyor, uğurluyor, hepsinden de önemlisi, artık, yıllardır, dünya’nın dört bir tarafında arayıp bulamadığı, Mürşid’i’nin yanı başındadır, neredeyse, 7/24 ma’iyyetindedir. Evveliyyetle tebârüz ettirmek isterimki, ” Ma’iyyetinde,” cümlesini seçtim, Hatırat yazanlar, konuşanlar, Ali Dayı için, “Hizmetindeydi,” diye, yazdılar, konuştular. Hâşâ! Nasıl ki, Peygamber’imiz, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, kendi elbiselerinin söküğünü bile, bizzat, kendisi diktiği gibi, Vâris-i Nebî, Müceddid, Zevce-i Muhtereme’lerinden ve Kerime’lerinden bile, bir bardak su istemez, bizzat, kendisi doldurur, içerdi. “Ali Dayı, Efendi Hazret’lerinin hizmetcisiydi,” demek, bizzat, Müceddide, Hazreti Üstaz’ımıza iftira olur...

QOSHE - TESPİTLER (9/37) - Mustafa Akkoca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TESPİTLER (9/37)

24 0
05.02.2024

Büyük Çamlıca Cami’i’nin sırrını anlatabilmem için evveliyyetle, Merhum, Ali Dayı ( Ali Yılmaz)’ı, (Vefatı Milâdî, 1976) tanıtmam lazım. Ali Dayı, aslen Rize’lidir; Rize’de henüz çay’ın keşfedilmediği yıllarda, bütün Rizeli’ler gibi, Ali Dayı da gurbete, İstanbul’a geldi. İstanbul’da bir müddet, küçük teknelerde çalıştı. Gemi adamlığında, ustalaşınca, Uzakyol gemilerinde tayfa olarak çalışmaya başladı. Ali Dayı, Uzakyol gemilerinde, gemi adamı olarak, AB.D. başta olmak üzere, Kanada, Japonya, Çin, Rusya, Uzakdoğu Ülkeleri, Endonezya, Malezya, Arap Ülkeleri, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini gördü, dolaştı. Görmediği ülke, uğramadığı liman kalmadı. İkinci Cihan Harbinde, tayfası olduğu gemi, Sovyetler Birliği Limanlarında bağlı kaldığı, enterne edildiğinde, takriben burada, Sovyetler Birliğinde esir kaldı. Pratik olarak, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ve Arapça konuşurdu. Tonton sevimli haliyle, ecnebî’lerle, kendi dilleriyle konuştuğunda bütün dikkatleri üzerinde toplar, etrafında küme küme olurlardı.

Rusya’daki esaretten döndükten sonra, Uzakyol Gemi adamlığını bıraktı. İstanbul’da, Deniz Yolları, Şehir Hatlarında, İkmal Merkez’inde çalışmaya başladı. O yılarda, Deniz Yolları Şehir Hatları İkmal Deposu, İkmal Merkezi, şimdiki, Eminönü’ndeki, İstanbul Tivaret Odası’nnın bulunduğu yerdeydi. Eminönü’ndeki, Harem, Kadıköy’ü, Üsküdar, Boğaz, Haliç ve Adalar iskeleleri yoktu, bütün seferler, Karaköy İskelesi ve Galata Köprüsünden yapılırdı. Bugünkü, Sirkeci- Galata Köprüsü arasındaki sahil yolu da yoktu. Şehir Hatları Vapurları kömürle çalışırdı, Kömür ikmali ve Motor Yağı ikmali için. İkmal Merkezi’ne, depo’ya yanaşır, kömür ve motor yağı ikmalini yaparlardı. Ali Dayı bu depo’da, İkmal Merkezinde çalışıyordu.

Ali Dayı, Rize’den İstanbul’a ilk geldiği yıllarda, Mübârek bir zât’ın sohbetinde bulunmuş, o Mübret zât, sohbetinde,” Cenab-ı Hak, her bin senede bir Ülü’l-azm Peygamber göndermiştir. Bu Ülü’l-azm Peygamber’lerin yaşadığı ve ebediyyete intikal ettikleri asırlar içinde de nice Peygamberler göndermiştir. Hatta, aynı zamanda ve aynı şehirlerde Peygamberler bulunurdu. Âhir zaman Peygamber’i Muhammed- Mustafa salla’llâhu aleyhi ve selem Efendimiz, son gönderilen Ülü’l-azm Peygamber ve “ Hâtemü’l- Enbiya,” ( son Peygamber’dir), Ondan sonra, kıyâmete kadar Peygamber gelmeyecektir. Ona indirilen kitap ve getirdiği şerî’at kıyamete kadar bakî’dir. Ancak,Peygamber’imizin ebediyyete intikalinden sonra kıyamete kadar, “ Şüphesiz, Allah Celle Celâluhû, her bir yüz........

© Önce Vatan


Get it on Google Play