Ali Dayı, 1951’den Süleyman Efendi Hazret’lerinin ebedî Aleme intikali, irtihal buyurmasına kadar, 16 Eylül 1959 tarihine kadar, Hazreti Üstaz’ımızdan hiç ayrılmadan, mai’yyetinde bulundu. Uzun seyahatleri dışında, yakın illeri teşriflerinde ve va’az için,kısa şehiriçi ziyaretlerinde hep yanındaydı. 7/24 her halini, her hareketini büyük bir merak ve tecessüs ile ta’kip ediyor, zaman zaman, mû’ciz suallerle her hareketine vakıf olmaya gayret ediyordu.Bu dokuz yıl zarfında, geceleri Hazreti Üstaz’ımızdan sonra, uyumayı, ondan öncea uyanmayı çok denemiş, muvaffak olamamış, uyumamam için kendisini çok zorlamış, fakat, uyuyakalmış, erken uyandığını zannettiği anlarda bakmışki, heyhât! Efenid Hazret’leri çokdan uyanmış.. “ Efendim,acaba bu uykunun bir ilacı var mıdır? Var! Var! Ali Dayı hiç olmaz olur mu? Söyleyiniz Efendim, dünya’nın neredesinde böyle bir ilaç varsa, Uzakyol Gemi Kaptanları, gemi adamları arkadaşlarım övar, onlara sipariş eder getirttiririm. Ali Dayı, Uykunun ilacı öyle uzaklarda değil. Öyleyse Efendim, söyleyiniz, hemen gideyim ben de alayım. Ali Dayı, dünya’da uykunun bir tek ilacı vardır, o da senin elinde de vardır: Ali Dayı! Uyku’nun ilacı, “ Geç yatmak, erken kalkmaktır,” buyurur.Zirâ, Resûl-i Ekrem, sala’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: ” Biz Peygamber’lerin gözleri uyusa bile kalp’leri uyumaz,” buyurmuştur. Vâris-i Nebî olan, Süleyman Hilmi Silistrevî( k.s.) Efendi Hazret’lerinin de gözleri uyumuş olsa bile kalp’leri uyumazdı. Onun için uyku-uykusuzluk, gec yatmak, erken kalkmak hususunda başkalarının müsabakaya kalkışmaları zâten, doğru bir hareket değildi...

Ali Dayı, Hazreti Üstaz’ımızın ma’iyyetinde bulunduğu bu dokuz yıl zarfında, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in pekçok tasarrufuna şahid oldu. Burada, “ Tasurruf”’dan kasıd, günlük, olağan, ale’lâde işler değil, ba’zı’larının anladığı, anlattığı gibi, Kevnî Kerâmetler de değildir. Zikr-i Hafî , Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin Saâdâtı Kevnî kerâmet’leri, “ Hayz-ı Ricâl,” olarak kabul etmişlerdier. Herhangi bir velî’ nin elinde bir keramet zuhur ettiğinde, derecesi öylesine düşerki, yeniden, aynı mertebeye ulaşabilmek için, uzun çalışmaya, hattâ, riyâzât’a ihtiyaç duyar. Mürşid,Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, Evlâdı’na, “ Evlâdım, sakın! Kevnî Kerâmet’ler peşinde koşmayınız, Havada uçmak, Keramet değildir, leşle beslenen kartallar, yüksekten uçarlar, denizde yürümek, keramet değildir, köpek balıkları engin denizlerin derinliklerinde yüzerler, seyr ederler. Tayy-i Zaman ve mekân keramet değildir, şeytan- cin’ler, uzak mesafeleri, göz açıp yumuncaya kadar kısa bir zamanda kat’ederler. En büyük keramet, küfür ve ısyan ile ölmüş bir kalbi, ihda, irşad ile ihya etmektir.,” buyurmuştu.

Tasarruf ise,Sahib-i zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in, ruhlar aleminde, Ricâl-i Ma’neviyye tarafından, Meşhed-i A’zam ve Divânü’s- Sâlihîn’de alınan kararların infazında ve tatbîkatında, gerek duyulması halinde, Müceddid’in, Hâriku’l-âde’lere tevessül etmesi, başvurmasıdır. Bu tasarruf, ba’zen Kubeys dağında yapılan, Divânü’s-Salihîn toplantısından sonra, tayy-i Zaman ve tayy-i Mekân ile göz açıp-yumuncaya kadar, ( Tarfetü’l-ayn)‘ de, İstanbul’da olmak, ya da, Ricâl-i Ma’neviyye’nin, ma’nevî müdahalesine ihtiyaç duyulan, dünya’nın herhangi bir noktasına Sahib-i Zamanın ve onun adil şahid’lerinin, tarfetü’l-ayn( göz açıp- yumuncaya kadar bir müddet zarfırda, oraya ulaşmaları, Ruhlar alemindekie bütün ruhlarla birlikte müdahale etmeleri, Milâdî, 1953 yılında, Kubeys Dağırda, Divânü’s-salihîn toplantısında alınan karar gereği, Kore’de, Pusan’da, Çin ve Kuzey Kore orduları tarafından, Türk Kolordusu’nun da içinde bulunduğu, Birleşmiş Miletler ordu’larının muhasarası, ablukası, Tayy-i Zaman ve Tayy-i Mekân ile, Sahib-i Zaman ve adil şahidlerinin de iştirakiyle, Ricâl-i Ma’neviyye’nin müdahalesiyle, yarılmış, Türk kolordusu, A.B.D. Askerleri kurtarılmış, Devrin A.B.D. Başkanı, Truman, Televizyon kanallarından bütün dünya’ya hitap ederek, Türk Milletine ve Türk Ordusu’na teşekkür etmişti.

Kalbine varid olan, İlâhî bir ilham ile, gelecekte vukua gelecek ba’zı şeylerden haber vermisi, Filhakîka, İlham, Avam-ı Nas için delil değildir, herhangi bir hüküm iufade etmez. Ancak, Sahib-i Zaman ve Müceddid’in kalbine varid ilham, hem bizzat kendisi için, hem de müntesipleri için çok şey ifade eder, ma’nen bağlayıcılığı v ardır.

Ali Dayı’nın şahsıma emanet ettiği sırlardan birisi de: Sahib-i Zaman, Müceddid, Süleyeman Hilmi Slistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, Ebediyyete intikal buyurduğunda, Ehl-i Beytinden, Refika-i Muhtereme’leri, Hâce, Hafîze Tunahan, Kerime’leri, Hâce, Hadîce Bedia Tunahan- Kacar, Hâce, Feriha Ferhan, Tunahan- Denizolgun, damadı, Kemal Kacar ve Kamil Denizolgun’dan başka, Mustafa Çırpanlı,Kalaycı Hoca, Mehmed Oral, Mustafa Arıkan, Demirci Hoca, Mustafa Gazioğlu, Lütfi Davran, Ali Erol, Mhmed Emre,Refik Akçelioğlu ve Bartınlı, Lütfullah Kocabaşoğlu bulunuyordu.

Emr-i Hakk, vuku’ bulmuş, Müceddid, dünya imtihanını vermiş, “ İrci’î ilâ Rebbike râziyeten, merzıyye,” emrine uyarak Rabbi’ne hakka yürümüştü.Orada bulunanlardan herkes, Hazretimize karşı Fart-ı Muhabbet’lerinden dolayı, derin bir hayret içinde idiler. Kısa zamanda toparlandılar, çünkü yapılacak çok şeyler vardı.Yapılması gereken ilk şey, defin ruhsatı almak, Teçhiz-ü Tekfîn. Defin ruhsatı için, Küçük damadı, Kamil Denizolgun vazifelendirildi.Kamil Denizolgun Bey’in sınıf arkadaşı, Kısıklı’da komşusu, o devirde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan Haydar Öz vardı.Şehir’lerde, Hastahanelerde değil de evlerinde vefat edenler için, Belediye Tabibin’den defin ruhsatı alınırdı.Kamil Denizolgun, gazeteci arkadaşıyla birlikte, İstanbul Belediyesi, Üsküdar Şubesi Müdürlüğü’den Belediye tabibini Köşke getirdiler.Belediye tabib’leri cenaze’yi tepeden tırnağa dikkatlice muayene ederlerdi. Vücud’da herhangi bir darp izi, delici- kesici herhangi bir şey ile yaranlama olup- olmadığına, ateşli silah yanası bulunup bulunmadığına bakarlardı.Belediye Tabibi, Efendi Hazret’lerinin Mübârek na’aşını tepeden tırnağa muayene ettikten sonra, “ Evet, beyin ölümü tahakkuk etmiş, fakat kalbi çalışıyor, bu durumda ben buna “Defin Ruhsatı Raporu,” veremem, dedi. Gerçekten de, Hazreti Üstaz’ımızın Mübârek kalbi, “Allah, Allah, Allah,” diye,” Küd, küd,” atıyordu. Başta Kemal Kacar Bey olmak üzere,” Merhum, Süleyman Efendi Hazret’leri, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin Saâdât’ınden,Şeyh’lerindendir. Biz inanıyoruzki, ruhlar ölmez, ölesi hayvanî,Anasır-ı Erbea’dır. Biz, böyle inanırız, lütfen siz, Defin Ruhsat Raporunu veriniz,” dediler. Tabib, mütereddid kaldı, Zevcesinden, kızlarından, damad’larından, “ Eşim, Babamız, Kâim-i Pederimiz, eceliyle, herhangi bir müdahale olmadan vefat etmiştir. Hiçbir veçhiyle herhangi bir i’tirazımız yoktur, bundan sonra da olmayacaktır,” diye imza verdiler. Ancak,bu imzalamadan sonra, Belediye Tabibi Defin Ruhsat Raporunu verdi.

QOSHE - TESPİTLER  (  9 / 38 ) - Mustafa Akkoca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TESPİTLER  (  9 / 38 )

18 0
12.02.2024

Ali Dayı, 1951’den Süleyman Efendi Hazret’lerinin ebedî Aleme intikali, irtihal buyurmasına kadar, 16 Eylül 1959 tarihine kadar, Hazreti Üstaz’ımızdan hiç ayrılmadan, mai’yyetinde bulundu. Uzun seyahatleri dışında, yakın illeri teşriflerinde ve va’az için,kısa şehiriçi ziyaretlerinde hep yanındaydı. 7/24 her halini, her hareketini büyük bir merak ve tecessüs ile ta’kip ediyor, zaman zaman, mû’ciz suallerle her hareketine vakıf olmaya gayret ediyordu.Bu dokuz yıl zarfında, geceleri Hazreti Üstaz’ımızdan sonra, uyumayı, ondan öncea uyanmayı çok denemiş, muvaffak olamamış, uyumamam için kendisini çok zorlamış, fakat, uyuyakalmış, erken uyandığını zannettiği anlarda bakmışki, heyhât! Efenid Hazret’leri çokdan uyanmış.. “ Efendim,acaba bu uykunun bir ilacı var mıdır? Var! Var! Ali Dayı hiç olmaz olur mu? Söyleyiniz Efendim, dünya’nın neredesinde böyle bir ilaç varsa, Uzakyol Gemi Kaptanları, gemi adamları arkadaşlarım övar, onlara sipariş eder getirttiririm. Ali Dayı, Uykunun ilacı öyle uzaklarda değil. Öyleyse Efendim, söyleyiniz, hemen gideyim ben de alayım. Ali Dayı, dünya’da uykunun bir tek ilacı vardır, o da senin elinde de vardır: Ali Dayı! Uyku’nun ilacı, “ Geç yatmak, erken kalkmaktır,” buyurur.Zirâ, Resûl-i Ekrem, sala’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: ” Biz Peygamber’lerin gözleri uyusa bile kalp’leri uyumaz,” buyurmuştur. Vâris-i Nebî olan, Süleyman Hilmi Silistrevî( k.s.) Efendi Hazret’lerinin de gözleri uyumuş olsa bile kalp’leri uyumazdı. Onun için uyku-uykusuzluk, gec yatmak, erken kalkmak hususunda başkalarının müsabakaya kalkışmaları zâten, doğru bir hareket değildi...

Ali Dayı, Hazreti Üstaz’ımızın ma’iyyetinde bulunduğu bu dokuz yıl zarfında, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in pekçok tasarrufuna şahid oldu. Burada, “ Tasurruf”’dan kasıd, günlük, olağan, ale’lâde işler değil, ba’zı’larının anladığı, anlattığı gibi, Kevnî Kerâmetler de değildir. Zikr-i Hafî , Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin Saâdâtı Kevnî kerâmet’leri, “ Hayz-ı Ricâl,” olarak kabul etmişlerdier. Herhangi bir velî’ nin elinde bir keramet zuhur ettiğinde, derecesi öylesine düşerki, yeniden, aynı mertebeye ulaşabilmek için, uzun çalışmaya, hattâ, riyâzât’a ihtiyaç duyar. Mürşid,Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, Evlâdı’na, “ Evlâdım, sakın! Kevnî........

© Önce Vatan


Get it on Google Play