‪1842 Paris doğumlu Charles Vernay adında bir Fransız çocuk tarih kitaplarından Türkleri çok sevmiş ve hiçbir Türk’ü tanımadan kendi gayretiyle Türkçe öğrenmişti. Aruz vezniyle şiirler yazarak “Dîvân-ı Verne” adlı bir divan oluşturan ve kendini Fransız, İtalyan, Türk ve İranlı şair olarak nitelendiren Vernay, 1858 yılında bu divanını dönemin padişahı Abdülmecit’e ithaf ederek bastırmıştı.

Bu padişahın şanına bir de kaside kaleme alarak İstanbul’a göndermiş olan Vernay zaman henüz on altı yaşında bulunuyordu. Vernay henüz on dört yaşındayken Latince, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Almanca, Yunanca ve Yahudi dillerinin yanı sıra Arapça, Farsça ve Türkçe öğrenmiş ve İtalyanca, Farsça ve Türkçe şiirler yazmıştır.

Kısacık ömründe ölümsüz eserler veren dahi bir şair: Charle Vernay... On dört yaşlarında Türkçeye ve Türk edebiyatına hayran olup şahsî gayreti ile altmış saatte Osmanlı Türkçesini öğrenir. Fuad Paşa’ya yazmış olduğu bir kasidede “Hudâ ki izn ile üstâdsız Türkiyâ öğrendim” der. Çünkü Verne, Türkçe yazmış olduğu divanının önsözünde Türkçe dışında Latin, Yunan, İngiliz, Alman, İtalyan, Yahudi ve Fars dillerini de bildiğini ifade eder. Şair, ne Fransızlar bu dahi şaire hak ettiği değeri vermiş, ne de Türk şiirinde arzu edilen rağbete erişmiştir.

Verne’nin divanını Millet Kütüphanesindir. Ali Emîrî Efendi, kendi kütüphanesinde taşbaskı bir nüshanın bulunduğunu, şairin yazısının da şiirlerinin de oldukça güzel olduğunu ve divandaki şiirleri hayranlıkla inceler. Bu merak Emîrî Efendi’yi Süleyman Nazif’e götürür ve bu şair hakkında kendisinden bilgi ister. Nazif ise o sıralar Viyana’da bulunan Abdülhak Hamid’e bir mektup yazarak kendisinden Vernay hakkında bilgi talep eder. Bir süre sonra Süleyman Nazif, Emîrî Efendi’ye yazmış olduğu mektubuna: “Ammizâde-i fâdıl ve üstâd-ı müşfikim efendim” diyerek başlayan ve Abdülhak Hamid’den cevaben aldığı mektubu da dahil ettiği metni Emîrî Efendi’ye gönderir. Mektupta şu bilgilere yer verilmiştir:

Bebek’teki bir yalıda ders aldığı sıralarda bu gencin İstanbul’a geldiğini ve İran’a gitti zamanlarda ise onun kısa bir süre İran’da da bulunduğunu öğrendiğini ifade eder. Şiirinin kendisi gibi genç olduğunu ancak şairin uzun bir ömrü olsa çok kıymetli eserler neşredebileceğini ve genç yaşta böyle bir dehanın kaybolmasından teessüf ettiğini söyler.

Charles Vernay, o yaşlarda yazmış olduğu divanında şark dillerini ve edebiyatlarını bilmemenin ilmî açıdan ciddi bir eksiklik olduğunu ve bu sebeple Osmanlı şiirini anlamak maksadıyla gösterdiği çabanın meyve verdiğini ve devrinde kendisini öven Branje, Papa, İran devleti vezirlerinden Ferruh Han, Müşir-i umur-ı hariciye Fuad Paşa gibi şair ve devlet adamlarının çıktığını ifade eder:

Çok hüner-mendân-ı şark u ğarb medhim yazdılar / Minnet olsun ki çok kibâr-ı mihribânı görmüşüm

Hâcesiz on dört yaşında şair oldum Türkîde / Bin sipâs olsun odur ihsân-ı Yezdânım benim

Charles Vernay, eserinde kendi poetikasını da dile getirmektedir: “ Şi’r-i Türkî’de söylediğim ile dürr-i gazeliyât-ı Fârisîmi rişte-i aşk-ı hakîkiye ıslâk eylediğinden...” diyerek şiir yazmadaki maksadın kalpteki Allah sevgisini açığa vurmak olduğunu ifade eder. Türk kültür ve edebiyatını bir nebze de olsa Avrupa’da temsil eden Vernay, Osmanlı şiirine duyduğu hayranlığın neredeyse kendi milliyetini unutturacak sevide olduğunu şu mısra ile dile getirir: ¨Kilki aldım ecnebî olmaklığım unutmuşum. ¨ Çocuk denilebilecek yaşta bir Fransız şairin Allah’a karşı imanının da yüksek seviyelerde olduğunu yine şiirlerinden anlamaktayız. Vernay’a göre dünya asıl sevgilinin menzili değildir. Bu sebeple fani dünya ikliminde insan kendi canını iman ipliğine asmalıdır ki kurtuluşa ersin:

Menzil-i cânân değil dünyâ ribatın olmasın / Cânını iklîm-i hevâda rişte-i imâna as.

Vernay, “Gelecek ahdlere de şöhrete nutkum sedâ olsun” diyerek kısa ömrüne ölümsüzlüğü sığdırdığını ve yazdıkları ile gelecek nesillere sesini duyurduğunu ifade eder. Adeta bir Osmanlı kültür elçisi gibi olan Charles Vernay aynı zamanda milletlerin insani boyutta, şiir çatısı altında buluşabileceklerini kültürel bir ittifak gerçekleştirebileceklerini de göstermektedir. Vernay’ın henüz on altı yaşında litogra usulü ile Paris’te bastırdığı kitabında şöyle demektedir:

Hikmet-i aşkda üstâdım ben / Manzar-ı hayret-i Bağdâdım ben.

Emr-i hattı rakam-ı kilkimdir / Kâtib-i Hüsrev-i bî-dâdım ben.

Subh u şâm eşk-feşânlıkdır işim / Nâzım-ı hâtır-ı nâ-şâdım ben.

Gurbet-i hicre bu dünyâda gelip / Müsteşâr-ı sefer-i yâdım ben.

Yazdı Verne bu gazelde hâlin / Dedi sevdâ ile ber-bâdım ben.

QOSHE - DÎVÂN ŞAİRİ, FRANSIZ CHARLES VERNAY - Necati Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

DÎVÂN ŞAİRİ, FRANSIZ CHARLES VERNAY

5 0
09.01.2024

‪1842 Paris doğumlu Charles Vernay adında bir Fransız çocuk tarih kitaplarından Türkleri çok sevmiş ve hiçbir Türk’ü tanımadan kendi gayretiyle Türkçe öğrenmişti. Aruz vezniyle şiirler yazarak “Dîvân-ı Verne” adlı bir divan oluşturan ve kendini Fransız, İtalyan, Türk ve İranlı şair olarak nitelendiren Vernay, 1858 yılında bu divanını dönemin padişahı Abdülmecit’e ithaf ederek bastırmıştı.

Bu padişahın şanına bir de kaside kaleme alarak İstanbul’a göndermiş olan Vernay zaman henüz on altı yaşında bulunuyordu. Vernay henüz on dört yaşındayken Latince, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Almanca, Yunanca ve Yahudi dillerinin yanı sıra Arapça, Farsça ve Türkçe öğrenmiş ve İtalyanca, Farsça ve Türkçe şiirler yazmıştır.

Kısacık ömründe ölümsüz eserler veren dahi bir şair: Charle Vernay... On dört yaşlarında Türkçeye ve Türk edebiyatına hayran olup şahsî gayreti ile altmış saatte Osmanlı Türkçesini öğrenir. Fuad Paşa’ya yazmış olduğu bir kasidede “Hudâ ki izn ile üstâdsız Türkiyâ öğrendim” der. Çünkü Verne, Türkçe yazmış olduğu divanının önsözünde Türkçe dışında Latin, Yunan, İngiliz, Alman, İtalyan, Yahudi ve Fars dillerini de bildiğini ifade eder. Şair, ne Fransızlar bu dahi şaire hak ettiği değeri vermiş, ne de Türk şiirinde arzu edilen rağbete erişmiştir.

Verne’nin divanını Millet Kütüphanesindir. Ali Emîrî Efendi, kendi kütüphanesinde taşbaskı bir nüshanın bulunduğunu, şairin yazısının da şiirlerinin de oldukça güzel olduğunu ve divandaki şiirleri hayranlıkla inceler. Bu merak Emîrî Efendi’yi........

© Önce Vatan


Get it on Google Play