Bir taraftan sel felaketleri yaşanırken diğer yandan kuraklık yüzünden bitki ve hayvan türleri azalmakta, yok olmaktadır. Maruz kaldığımız iklim değişikliği, sadece ülkemizdeki zehir kusan santrallerin sonucu değildir. Ancak ülkemizdeki çevresel felaketlerin önemli bir bölümü kendi yanlış politikalarımızın sonucu olup birinci derecede halkımızı, gıdamızı, havamızı, suyumuzu etkilemektedir. Genellikle propaganda zemininde kalan sözlerden öteye somut adımlar atılmamakta, projeler gecikmekte, yetersiz kalmaktadır.

Çevresel felaketleri azaltma ve önleme konusunda BM bünyesinde önemli sözleşmeler imzalanmıştır. Bu çerçevede oluşturulan Taraflar Konferansı (COP: Conference of the Parties) çözüm sürencinde düzenli bir zemin haline gelmiş, 28’incisi toplanmıştır. Karbon gazı salınımının sınırlandırılmasıyla alakalı somut adımların atıldığı 1997 Kyoto Protokolü ve 2015 Paris İklim Sözleşmesi COP zemininde imzalanmıştır. COP28, 30 Kasım–2 Aralık arasında Birleşik Arap Emirliklerinde toplanıp durum değerlendirmesi yaparak önemli kararlar almıştır.

Vahşi batının sömürgeciliği derinleştirme, daha fazla altın, daha güçlü silahlarla dünyayı kontrol şehvetinin sonucu havanın ve suyun zehirlenmesi, önce kendi ülkelerinde yaşanmış, daha sonra zehir fabrikaları sömürgelere nakledilmiştir. Kömür-petrol-gaz zincirindeki fosil yakıt makineleri sürecindeki birçok fizik, kimya vb. bilimsel ilerlemede Türk-İslam bilginlerinin imzası vardır. Ortaçağda Doğu Türkistan şehirlerinden Bağdat’a, Endülüs’e uzanan coğrafyada birçoğunun sırrı asırlar sonra çözülen buluşlara imza atılmış, fakat bunlara dayanan cihazlar, motorlar, aletler, nükleer teknoloji alanındaki icatlar, son asırlarda batılılara nasip olmuştur. Bu anlamda küresel felaket yolunda ecdadımızın somut katkısının olmadığının rahatlığı içindeyiz. Ancak bilim, teknoloji, araştırmadaki geri kalmışlığımızın, bir adım sonrasını görememenin, zamanında gerekli olanlar yerine kasten yanlış yatırımların ülkemizde de birçok çevre felaketinin sebebi olduğunun farkındayız.

Başlangıçta, karbon salınımının azaltılması programı, sanayileşmiş ülkelerin gelişmekte olanların sanayileşmesini engelleme tuzağı olarak görüldü. Buna karşın en fazla kirletenlerin sanayileşmiş ülkeler olduğu dikkate alınarak gelişmekte olanların yükümlülüğü sınırlı tutulmuş, başta kömür santralleri olmak üzere birçok alanda müsamahakar programlar hazırlanmıştır. Bundan dolayı sanayileşmiş ülkeler ayak diretmeye başlamıştır. Mesela Trump, Paris Çevre Sözleşmesi’nin ABD’yi küçültmeyi hedeflediğini iddia etmiştir. Trump başkan olunca ABD sözleşmeden çekilmiş, ancak bu ayrılış, sözleşme hükümleri gereği iki buçuk yıl sonra yürürlüğe girmiştir. Biden’ın başkanlığı ile ABD yeniden sözleşmeye taraf olmuştur. İlginçtir ki atmosfere en fazla karbon salan diğer ülke Çin’in, fert başına düşen milli gelir hesabına göre azgelişmiş ülkeler kategorisinde yer almasıyla on yıllarca dünyayı zehirlemesi uygun bulunmuştur. Bundan dolayı ABD-Çin kavgasının bu alanda da sürdüğünü hatırlatalım.

Sanayileşmiş ülkelerin, diğerlerinin gelişmesini engelleme plan ve projeleri oldukça kapsamlıdır. Batılı ülkeler, eski sömürgelerde, özellikle de Türk ve İslam dünyasında sadece bilim, teknoloji, refah ve zenginlik ile temiz enerji konusunda değildi, insan hakları, din, inanç, fikir özgürlüğü, yönetime katılma gibi alanlardaki gelişmeleri de pek istememektedir. Kendi huzur ve refahını düşünen, bu yönde çalışan, üreten, iktidarlara yol gösteren kitleler yerine doğrudan batılı patronlara bağlı diktatörler, çok daha tercih sebebidir. Bununla beraber, BM veya AB benzeri kurumlar bünyesinde temiz enerji konusunda önemli fonlar, az gelişmiş ülkelerden de projeleri beklemekte, talep geldiğinde kullanılabilmektedir.

Süreçteki birçok toplantılarda olduğu gibi COP28’de de küresel ısınmayı azaltmanın bir gereklilik mi yoksa tuzak mı olduğu yönünde tartışmalar yaşanmış, sorumlulukların gereği konusunda bazı kirletici ülkelerin itirazları sürmüştür. Türkiye, kömür santrallerini sınırlandırma ve program dahilinde kapatma konusunda isteksiz kalmış, temiz enerjiye geçişte sınıfta kalmıştır. Bu toplantının önemli belgesi “Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü”nü 118 ülke imzaladığı halde Türkiye katılmamıştır. Yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünü de imzalamamıştır. Halbuki bu tür programlarda yer almak aynı zamanda uluslararası kaynaklara ulaşmanın yolunu açmaktadır. Aynı zamanda ülkemizde tarımı, hayvancılığı, havayı, suyu korumak, çölleşmeyi önlemek demektir. Bu nimetleri korumadan kime ne zarar gelir ki diye sormak gerek. Termik santrallerin inşası ve işletmesi sürecinden büyük rant edinen girişimcilerin muhtemel zararları olabilir. Fakat zehir tesisleri çalışırken tarım ve hayvancılık bitip milyonlar zehirli hava sebebiyle nice hastalıklarla boğuşurken bu rantiyerlere ve çocuklarına da yaşanacak bir ülke kalmamaktadır.

Kömür santrallerine yenilerinin eklenmesi, ihanet derecesinde yanlışlardandır. Sıfır atık kampanyalarına karşın toplanan çöplerin ancak onda birinin enerjiye dönüşebilmesi, bu alanda oldukça geri kaldığımızı göstermektedir. Bütün çöplerin oldukça hesaplı yatırımlarla enerjiye dönüşmesiyle yüzbinlerce insana istihdam imkanı ortaya çıkacak, gazı alınan çöplerin bir kısmı doğal gübreye dönüşecek, çöp dağlarının havayı-suyu kirletmesi önlenecektir. Türkiye’nin “yasaklıları” toryum ve bor ile sadece insanları yuttuğunda haberdar olduğumuz dalgadan enerji üretme gibi alternatiflerin her bireri, karbon taahhüdüne taraf olmamız, temiz enerjiyi en fazla artıran ülkelerden olmamızın araçlarıdır.

Birçok alanda olduğu gibi çevre konusunda da Türkiye’ye karşı tuzaklar bulunmaktadır. Halen bu tuzaklar sayesinde, Türkiye’nin temiz ve ucuz enerji ile sanayileşmesi engellenmektedir. Sadece Rusya değil, Almanya ve ABD de Türkiye’ye “ucuz!” kömür satmak isterken Çin de santralleri kurmaktadır. Sadece çöpleri değil toryumu, boru, insanları yutan Karadeniz dalgalarını, daha nice atıkları enerjiye dönüştürmek konusunda iktidar yanında muhalefetin, üniversitelerin, aydınların ve medyanın da sorumlulukları bulunmaktadır.

QOSHE - Çevre Tehlikesi mi Tuzağı mı? - Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çevre Tehlikesi mi Tuzağı mı?

7 0
14.12.2023

Bir taraftan sel felaketleri yaşanırken diğer yandan kuraklık yüzünden bitki ve hayvan türleri azalmakta, yok olmaktadır. Maruz kaldığımız iklim değişikliği, sadece ülkemizdeki zehir kusan santrallerin sonucu değildir. Ancak ülkemizdeki çevresel felaketlerin önemli bir bölümü kendi yanlış politikalarımızın sonucu olup birinci derecede halkımızı, gıdamızı, havamızı, suyumuzu etkilemektedir. Genellikle propaganda zemininde kalan sözlerden öteye somut adımlar atılmamakta, projeler gecikmekte, yetersiz kalmaktadır.

Çevresel felaketleri azaltma ve önleme konusunda BM bünyesinde önemli sözleşmeler imzalanmıştır. Bu çerçevede oluşturulan Taraflar Konferansı (COP: Conference of the Parties) çözüm sürencinde düzenli bir zemin haline gelmiş, 28’incisi toplanmıştır. Karbon gazı salınımının sınırlandırılmasıyla alakalı somut adımların atıldığı 1997 Kyoto Protokolü ve 2015 Paris İklim Sözleşmesi COP zemininde imzalanmıştır. COP28, 30 Kasım–2 Aralık arasında Birleşik Arap Emirliklerinde toplanıp durum değerlendirmesi yaparak önemli kararlar almıştır.

Vahşi batının sömürgeciliği derinleştirme, daha fazla altın, daha güçlü silahlarla dünyayı kontrol şehvetinin sonucu havanın ve suyun zehirlenmesi, önce kendi ülkelerinde yaşanmış, daha sonra zehir fabrikaları sömürgelere nakledilmiştir. Kömür-petrol-gaz zincirindeki fosil yakıt makineleri sürecindeki birçok fizik, kimya vb. bilimsel ilerlemede Türk-İslam bilginlerinin imzası vardır. Ortaçağda Doğu Türkistan şehirlerinden Bağdat’a, Endülüs’e uzanan coğrafyada birçoğunun sırrı asırlar sonra çözülen buluşlara imza atılmış, fakat bunlara dayanan cihazlar, motorlar, aletler, nükleer teknoloji alanındaki icatlar, son asırlarda batılılara nasip olmuştur. Bu anlamda küresel felaket yolunda ecdadımızın somut katkısının olmadığının rahatlığı içindeyiz. Ancak bilim, teknoloji, araştırmadaki geri kalmışlığımızın, bir adım sonrasını görememenin, zamanında gerekli olanlar yerine kasten yanlış yatırımların ülkemizde de birçok çevre felaketinin sebebi olduğunun........

© Önce Vatan


Get it on Google Play