Yerel seçimler yaklaşıyor ve tüm siyasi partiler, Mayıs seçimlerinden çıkardıkları derslerle 31 Mart’a hazırlanıyor.

DEM Parti ve CHP, yeni yönetimleriyle seçime girecek. İYİ Parti neredeyse çöküş yolunda ilerliyor, MHP elindeki bürokratik güçleri ve kadrolaşmayı korumaya çalışırken seçime hazırlanmaya zaman bulamıyor veya çok da gerekli görmüyor. Ak Parti ise kaybettiği İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirleri geri almayı hedefliyor.

Seçimler yaklaştıkça her zamanki gibi anketler havada uçuşacak, matematik hesapları da başlayacak, biliyorsunuz. Unutulmaması gereken, şimdilik eldeki tek resmî verinin Mayıs 2023 seçim sonuçları olduğu ve o dönem pek çok anketin de bu bilgilerle uyuşmadığı.

Önemli konulardan biri de partiler arası ittifaklar. Batıdaki büyükşehirler açısından, Ak Parti ile CHP arasında bir yarışa sahne olacak bu seçimler. Özellikle İstanbul’un kaderinde ise DEM Parti büyük rol oynayacak gibi görünüyor. Ve elbette her siyasi parti gibi DEM Parti’nin de, kriterleri doğrultusunda, istediği siyasi partiyle görüşme ve işbirliği yapma hakkı var.

Çürümüş siyasi sistemler söz konusu olduğunda bu tür görüşmeler, genellikle pazarlık ve çıkar hesabı olarak görülse de kendi adıma her ittifaka; halklara, demokrasi, barış ve adalet için ne gibi kazanımlar getirebilir ekseninde bakıyorum. Nihayetinde 31 Mart seçimleri bir genel seçim de değil.

Tabii biz böyle bakarken, belediyelerden rant devşirmek, kadrolaşmak isteyen, hem sağdan hem soldan irili ufaklı kesimlerle isimler, ellerini ovuşturarak hesap kitaba başladı, farkındayız. 31 Mart’a daha aylar var ve emin olun bunları da atlamayacak, yazacağız. Bekleyin.

Seçimlere dair öncelikle; demokrasi, insan hakları ve barış için çok bedel ödeyen, siyaset yapması dahi kriminalize edilen, pek çok siyasetçisi, milletvekili ve belediye başkanı görevlerinden alınarak tutuklanan, Mayıs seçimlerinde ise iktidar tarafından adı terörle özdeşleştirilip hedef hâline getirilen fakat tüm bunlara rağmen meclisin büyük partilerinden biri olmayı başaran DEM Parti’nin Şırnak milletvekili ve parti sözcüsü Ayşegül Doğan’la konuştuk. Hafta sonu gerçekleşen parti meclisi toplantılarından sonra Doğan, yerel seçimlere ve ittifaklara dair sorularımızı yanıtladı.

“Seçmenimizin eleştirileri oldu”

Geçtiğimiz günlerde DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu’ndaki eğilimin; yerel seçimlerde Türkiye’nin her yerinde aday çıkarmak yönünde olduğunu açıkladınız. Bu eğilim, Mayıs genel seçimleri sonrası parti olarak yaptığınız il, ilçe toplantıları ve konferanslardan çıkan sonuçlarla mı oluştu, argümanlarınız nelerdi?

Birinci ve ikinci parti olarak kazandığımız illerde kendi adaylarımızla yerel seçimlere gireceğimizi açıklamıştık ve bu illerde aday başvuruları başlamıştı. Ülkenin batısına ilişkin ne yapacağımız konusu ise netleşmemişti. Son Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda, ülkenin batısında da aday adaylığı başvurularını almaya başladığımızı açıkladık. MYK’da baskın eğilim; Türkiye’nin her yerinde seçimlere kendi adaylarımızla girmekti. 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra il, ilçe toplantıları ve yüzlerce hak buluşması düzenledik. 15 Ekim’deki kongremiz öncesinde; tüm bunlardan süzülen eleştiri ve önerileri karara dönüştüren bir konferans gerçekleştirdik. Kongrede ise Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi ismiyle yola devam etmeye karar verdik. Yeni eş başkanlar ve yeni yönetim belirlendi. Hem eş başkanlarımız hem yönetimdeki arkadaşlarımız hem milletvekillerimiz hem de il ve ilçe yöneticilerimiz, sahada olmaya devam ediyor.

14-28 Mayıs’ta başlayan sahadaki değerlendirme toplantıları, 15 Ekim’den sonra da sürdü. Bu süreçte aldığımız en yoğun eleştirilerden biri, üçüncü yol siyasetinden uzaklaşmamızdı.

Üçüncü yol siyasetinden uzaklaşmanıza dair eleştiriler nasıl şekillendi?

Biz, Türkiye’yi iki kutup ve ittifak arasına sıkıştırmaya çalışan tandansın dışında bir yol öneriyoruz. Bu blok; özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve barış talepleri için mücadele eden pek çok siyasi parti ve oluşumu kapsıyor. Türkiye’deki yoksulluğa, ekonomik ve ekolojik krize dair önerileri olan, parlamentonun üçüncü büyük siyasi partisi olmanın yanı sıra en geniş toplumsal halk muhalefetini demokratik cumhuriyet paradigmasında buluşturmayı hedefleyen bir blok. Sahada bu siyasetten uzaklaştığımıza dair yapılan eleştiriler; ‘kazanımlarımızı nasıl daha fazla büyütebiliriz’ sorusu etrafında şekillendi. Nitekim eş genel başkanımız Tuncel Bakırhan 1 Aralık’ta Hakkâri’de yaptığı açıklamada; “Yaptığımız ziyaretler neticesinde halkımızın, Türkiye’nin her yerinde kendi adaylarımızla seçime girmemizi istediğini gördük. Bunu en kısa sürede ilgili kurullarımızda geniş ve kapsamlı bir şekilde tartışacak ve kamuoyuna açıklayacağız.” dedi. Kısaca bu eğilimin arkasında halklardan, sokaktan gelen bir ses ve talep var. Bu eğilim, MYK’da da baskın çıktı.

Parti meclisi bildirgesinde de aynı eğilimi görüyoruz. Geçtiğimiz iki günde gerçekleştirdiğiniz parti meclisi toplantılarında, bu kapsamda tartışmalar yaşandı mı?

Aslolarak dün (16 Aralık) gerçekleşen tartışmalarımızda kapsamlı olarak değerlendirdik ve parti meclisinde de baskın eğilim bu yönde oldu.

“Yeni dönem mottomuz kazanmak”

Tuncel Bakırhan açıklamasında; “kaybettir kazan” yerine “kazan kazan” politikasını benimseyeceğiz, demişti. “Kazan kazan” politikası, yerel seçim için kurulabilecek olası ittifaklar için de geçerli olacak mı?

Bizim yeni dönem mottomuz kazanmak, kazandırmak ya da kaybettirmek değil. Tabii ki çeşitli güç birliklerine ve demokratik işbirliklerine açık bir kazanımdan bahsediyoruz. Her siyasi parti gibi biz de bir özneyiz, bir aktörüz ve bunun farkındayız. Dolayısıyla kendi adaylarıyla seçime girmek, her siyasi partinin olağan hakkıdır ve her siyasi partinin olduğu gibi bizim de partimize oy veren, gönül veren insanlar var. İnsanlar, yalnızca partimizin seçmeni olabilmek için dahi çok ağır bedeller ödedi. Şimdi seçmenimizin talebi, bu yönlü bir kazanım için seçimlere girmemiz.

Kent uzlaşısıyla kazanmak istiyoruz ve kent uzlaşısını sadece bir ön seçim modeli olarak düşünmüyoruz. Kent uzlaşısı; bir kentin en demokratik şekilde ve en geniş mutabakatla belirlediği adayla o kenti yönetmek, demokratik bir kent konsensüsü oluşturmaktır aynı zamanda. Kazanmak derken; kent halkı için emeği, görüşü, önerisi, fikri olan herkesin sürece dâhil edildiği ve edileceği bir prosesten bahsediyoruz. Bunu yalnızca siyasi partilerle kurulacak işbirliği modeli olarak ele almak, daraltan bir yaklaşım olur.

Peki, iller açısından örneğin İstanbul bazında bir kent uzlaşısı ve konsensüs oluşturulursa bu durum, illa ki diğer iller için geçerli olmayacaktır sonucunu da çıkarabilir miyiz?

Bu süreç iller ve ilçeler bazında nasıl gerçekleşir konusunu, önümüzdeki dönemlerde tartışacağız. Türkiye’nin batısında da o kenti var eden, yaşatan sosyal ve siyasal dinamikleri, demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını, kadın, gençlik ve farklı inanç gruplarını büyük ölçüde kapsayan, onlarla birlikte kurulacak bir kent uzlaşısı için sorumluluk almayı hedefliyoruz.

“Dezavantajlara rağmen başaracağız”

DEM Parti de diğer siyasi partiler gibi bir özne ve aynı haklara sahip fakat ne zaman DEM Parti bir ittifak, işbirliği görüşmesi yapsa ya da batıda aday çıkaracağını açıklasa sanki eşit değilmiş ve başka bir partinin destekçisi olmak zorundaymış gibi tepkiler, yorumlar yükseliyor. Öte yandan partinizin pek çok siyasetçisi, vekili ve belediye başkanı da cezaevinde. Seçimlerde şartlar eşit değil ve bu durum yerel seçimlere nasıl yansır?

Demokratik yarışa eşit koşullarda katılamıyoruz ve seçim süreçlerinde hep dezavantajlı konuma getirilmeye çalışılıyoruz. Ben, 14-28 Mayıs seçimlerinde diğer siyasi partilerle Şırnak’ta yarıştım. Benim gibi Kürt illerinden aday olan ve milletvekili seçilen ya da DEM Parti listelerinde yarışan herkesin karşısındaki rakip, neredeyse devletin bütün gücü ve olanaklarını kullanan mülki amirlerdi. Mesela Şırnak’ta biz, Adalet ve Kalkınma Partisi’yle yarışmadık. Karşımızda devletin tüm olanaklarını kullanan valiler ve mülki amirlikler vardı. Normalde bir valinin, her partiyle eşit mesafede durması gerekirken böyle olmuyor ve hatta bazıları kayyım olarak atanıp belediyeleri yönetiyor. Yani hem genelde hem yerelde, iktidarın sağladığı avantajları kullanıyorlar. Bizi avantajlı kılan şey, bunlara rağmen sürdürdüğümüz mücadele, ısrar, inat ve halkların duyduğu umut. İşte bu kırılamıyor ve kırılamayacak.

Yerel seçimlere aylar, aday adaylığı başvurularına günler kala Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, partimizin isminin kısaltmasına itiraz etti. Bu bir tesadüf değil, yargı yoluyla bize takılmak istenen bir çelmeydi. Yargıtay’ın bu durumu bir fırsata dönüştürmemesi için, itiraz hakkımız olmasına rağmen, farklı bir isim kısaltması seçtik: DEM. Son 30-40 yılda onlarca kez ismi değişen ve kapatılan partimizin, her defasında tüm engelleri aşarak belli bir kazanım sağlayan, giderek büyüyen ve çoğalan bir siyasi parti geleneği var. Bu süreçlerde demokratik işbirlikleri ve güç birliklerini de giderek artırdık. Biz her defasında dezavantajlı konumları, demokrasi, eşitlik ve özgürlük taleplerine dönüştürüyoruz. Kolay olmuyor, biliyorsunuz ama biliyoruz ki mutlaka başaracağız, kazanacağız.

“Özgür Özel’in ziyareti, nezaket ziyaretiydi”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti’yi ziyaret etmiş ve eş genel başkanlarınız basın toplantısında; yerel seçim politikalarının parti meclisinde değerlendirileceğini açıklamıştı. Özgür Özel’in ziyareti ve CHP’nin olası işbirliği teklifleri de tartışıldı mı parti meclisinde?

Özgür Özel’in ziyareti, eş başkanlarımızın Özel’le birlikte yaptığı basın toplantısında da ifade ettikleri gibi, bir nezaket ziyaretiydi ama aynı zamanda Türkiye’nin gündemleri de konuşuldu. Tabii ki yerel seçimler de gündeme geldi. Kamuoyuna yapılan bilgilendirmenin bir benzeri, parti meclisine de yapıldı ama bunun ötesinde bir gelişme yaşanmadı. Eş başkanımız Tuncel Bakırhan’ın altını çizdiği gibi, siyasi partiler arası daha fazla diyalog ve müzakereye ihtiyaç var ki biz bunu başından beri söylüyoruz. Zaten Türkiye’nin temel problemlerinden biri de diyalog kuramamak ve sorunları müzakere yoluyla çözmeyi tercih etmemek.

Parti olarak ‘Asla görüşmeyiz, müzakere yapmayız veya diyalog kurmayız’ dediğiniz bir siyasi parti var m?

Bizim esas aldığımız kriterlerin yanı sıra görüşme kriterlerimiz de mevcut. Bu kriterleri, 14-28 Mayıs seçimleri öncesi ve sonrasında açıklamıştık. Şu anda yürütülen tartışmaların bazıları spekülatif ve birtakım özel algıları yaratmaya dönük.

Biz; yerel demokrasiden, sorunların diyalog ve müzakereyle çözümünden yana, demokratik uzlaşı ve evrensel insan hakları değerlerini esas alan, cinsiyet özgürlüğünü savunan, ekolojik paradigması olan bir siyasi partiyiz. Programımızda da yer alan ilkeler çerçevesinde tabii ki herkesle görüşebiliriz.

“Kayyımları geri gelmemek üzere göndereceğiz”

Partinizin seçilmiş belediye başkanlarına yönelik kayyım politikası uygulanıyor. Yerel seçimlerde adaylarınız kazansa da sonra yerlerine kayyımlar atanıyor. Önümüzdeki yerel seçimlerden sonra tekrar kayyımlarla karşı karşıya kalacağınızı düşünüyor musunuz?

Bunların önümüzdeki süreçte karşımıza çıkmaması için güçlü bir biçimde kazanmayı hedefliyoruz. Kayyım rejimi, Türkiye’deki en temel ve görünür antidemokratik uygulamalardan biri. Bu uygulamaya karşı çıkmak, yalnızca DEM Parti’nin meselesi olmamalı. Kendini muhalefet partisi ve muhalif olarak adlandıran kurumlarla bireylerin yanı sıra sadece yurttaşlık hakkı gereği herkes “Benim oylarımla seçtiğim iradenin yerine, neden herhangi biri atanıyor?” diye sorgulamalı. Kayyım uygulamasının yalnızca Kürtlere yönelik olduğunu düşünenlerin yanıldığını, acı tecrübelerle, son olarak da Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyelerine yapılanlarla birlikte gördük.

Bir bölgede adaletsizlik varsa başka bir bölgede de olmayacağının garantisi yoktur ve bunu Türkiye’de on yıllardır yaşayarak görüyoruz. Diyarbakır özgür olmayınca İzmir, İstanbul, Ankara da özgür olamıyor. Diyarbakır’da yaşayan bir Kürt, bu ülkede kendini özgür hissetmediği zaman, İstanbul’da yaşayan ve Kürt olmayan biri de özgür olamıyor, özgür yaşayamıyor. Kayyım meselesine bakışımız da böyle. Hedefimiz; yerel seçimlerde büyük bir kazanım sağlayarak, kayyımları bir daha geri gelemeyecekleri şekilde göndermek.

“Sürpriz kazanımlarımız olabilir"

Hedefleriniz arasında; il, ilçe belediyeleri kazanmaya dair belirlediğiniz somut bir rakam da mevcut mu?

Şu anda yerel yönetimler komisyonumuz, son derece detaylı ve özenli bir şekilde bu konu üzerinde çalışıyor. Kent uzlaşısı modeli etrafında bir ön seçim hazırlığı yapılıyor. Aday adaylığı başvuruları ise devam ediyor ve 20 Aralık tarihine kadar da sürecek. Parti meclisi toplantılarımızı yaptık, Pazartesi günü (bugün) ise MYK’mız toplanacak. Şu anda net bir rakam veremiyorum ama daha iyi çalışılmış bir süreç yaşayacağımızı söyleyebilirim. Sürpriz kazanımlarımız da olabilir, neden olmasın?

Emek ve Özgürlük İttifakı şu anda sürüyor mu ve yerel seçimlerde de birliğini devam ettirecek mi?

Tüm ittifak ve işbirlikleri, partinin ilgili organları ve kurullarında tartışılıp karara bağlanıyor. Emek ve Özgürlük İttifakı, şu anda devam ediyor ama sürecek mi, nasıl devam edecek veya neler gelişecek gibi konular, önümüzdeki süreçte netleşecek, bunları o zaman konuşsak daha sağlıklı olacaktır.



QOSHE - Ayşegül Doğan: Diyarbakır Özgür Olmayınca İstanbul da Olamıyor - Aslıhan Gençay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ayşegül Doğan: Diyarbakır Özgür Olmayınca İstanbul da Olamıyor

4 0
18.12.2023

Yerel seçimler yaklaşıyor ve tüm siyasi partiler, Mayıs seçimlerinden çıkardıkları derslerle 31 Mart’a hazırlanıyor.

DEM Parti ve CHP, yeni yönetimleriyle seçime girecek. İYİ Parti neredeyse çöküş yolunda ilerliyor, MHP elindeki bürokratik güçleri ve kadrolaşmayı korumaya çalışırken seçime hazırlanmaya zaman bulamıyor veya çok da gerekli görmüyor. Ak Parti ise kaybettiği İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirleri geri almayı hedefliyor.

Seçimler yaklaştıkça her zamanki gibi anketler havada uçuşacak, matematik hesapları da başlayacak, biliyorsunuz. Unutulmaması gereken, şimdilik eldeki tek resmî verinin Mayıs 2023 seçim sonuçları olduğu ve o dönem pek çok anketin de bu bilgilerle uyuşmadığı.

Önemli konulardan biri de partiler arası ittifaklar. Batıdaki büyükşehirler açısından, Ak Parti ile CHP arasında bir yarışa sahne olacak bu seçimler. Özellikle İstanbul’un kaderinde ise DEM Parti büyük rol oynayacak gibi görünüyor. Ve elbette her siyasi parti gibi DEM Parti’nin de, kriterleri doğrultusunda, istediği siyasi partiyle görüşme ve işbirliği yapma hakkı var.

Çürümüş siyasi sistemler söz konusu olduğunda bu tür görüşmeler, genellikle pazarlık ve çıkar hesabı olarak görülse de kendi adıma her ittifaka; halklara, demokrasi, barış ve adalet için ne gibi kazanımlar getirebilir ekseninde bakıyorum. Nihayetinde 31 Mart seçimleri bir genel seçim de değil.

Tabii biz böyle bakarken, belediyelerden rant devşirmek, kadrolaşmak isteyen, hem sağdan hem soldan irili ufaklı kesimlerle isimler, ellerini ovuşturarak hesap kitaba başladı, farkındayız. 31 Mart’a daha aylar var ve emin olun bunları da atlamayacak, yazacağız. Bekleyin.

Seçimlere dair öncelikle; demokrasi, insan hakları ve barış için çok bedel ödeyen, siyaset yapması dahi kriminalize edilen, pek çok siyasetçisi, milletvekili ve belediye başkanı görevlerinden alınarak tutuklanan, Mayıs seçimlerinde ise iktidar tarafından adı terörle özdeşleştirilip hedef hâline getirilen fakat tüm bunlara rağmen meclisin büyük partilerinden biri olmayı başaran DEM Parti’nin Şırnak milletvekili ve parti sözcüsü Ayşegül Doğan’la konuştuk. Hafta sonu gerçekleşen parti meclisi toplantılarından sonra Doğan, yerel seçimlere ve ittifaklara dair sorularımızı yanıtladı.

“Seçmenimizin eleştirileri oldu”

Geçtiğimiz günlerde DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu’ndaki eğilimin; yerel seçimlerde Türkiye’nin her yerinde aday çıkarmak yönünde olduğunu açıkladınız. Bu eğilim, Mayıs genel seçimleri sonrası parti olarak yaptığınız il, ilçe toplantıları ve konferanslardan çıkan sonuçlarla mı oluştu, argümanlarınız nelerdi?

Birinci ve ikinci parti olarak kazandığımız illerde kendi adaylarımızla yerel seçimlere gireceğimizi açıklamıştık ve bu illerde aday başvuruları başlamıştı. Ülkenin batısına ilişkin ne yapacağımız konusu ise netleşmemişti. Son Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda, ülkenin batısında da aday adaylığı başvurularını almaya başladığımızı açıkladık. MYK’da baskın eğilim; Türkiye’nin her yerinde seçimlere kendi adaylarımızla girmekti. 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra il, ilçe toplantıları ve yüzlerce hak buluşması düzenledik. 15 Ekim’deki kongremiz öncesinde; tüm bunlardan süzülen eleştiri ve önerileri karara dönüştüren bir konferans gerçekleştirdik. Kongrede ise Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi ismiyle yola devam etmeye karar verdik. Yeni eş başkanlar ve yeni yönetim belirlendi. Hem eş başkanlarımız hem yönetimdeki arkadaşlarımız hem milletvekillerimiz hem de il ve ilçe yöneticilerimiz, sahada olmaya devam ediyor.

14-28 Mayıs’ta başlayan sahadaki değerlendirme toplantıları, 15 Ekim’den sonra da sürdü. Bu süreçte aldığımız en yoğun eleştirilerden biri, üçüncü yol siyasetinden uzaklaşmamızdı.

Üçüncü yol siyasetinden uzaklaşmanıza dair eleştiriler nasıl şekillendi?

Biz, Türkiye’yi iki kutup ve ittifak arasına sıkıştırmaya çalışan tandansın dışında bir yol öneriyoruz. Bu blok; özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve barış talepleri için mücadele eden pek çok siyasi parti ve oluşumu kapsıyor. Türkiye’deki yoksulluğa, ekonomik ve ekolojik krize dair önerileri olan, parlamentonun üçüncü büyük siyasi partisi olmanın yanı sıra en geniş toplumsal halk muhalefetini demokratik cumhuriyet paradigmasında buluşturmayı hedefleyen bir blok. Sahada bu siyasetten uzaklaştığımıza dair yapılan eleştiriler; ‘kazanımlarımızı nasıl daha fazla büyütebiliriz’ sorusu etrafında şekillendi. Nitekim eş genel başkanımız Tuncel Bakırhan 1 Aralık’ta Hakkâri’de yaptığı açıklamada;........

© P24


Get it on Google Play