Türkiye’nin yozlaşmış siyasetinde görev alan siyasetçilerin her konuşması, subliminal mesajlar içeriyor, her yaptıkları da.

Seçimler geride kalmış, CHP kanadı iktidarı almışçasına zafer sarhoşluğu yaşarken, AK Parti ve özellikle Erdoğan, alışık olmadığımız bir sessizlik içinde.

Tabii bol bol konuşan da çok. Bakın neler diyor, neler yapıyorlar?

Hep söyledik, İmamoğlu solcu bir lider değil, zaten kendinin de hiç böyle bir iddiası olmadı. İmamoğlu, siyaset sahnesine çıktığından bu yana merkez sağı temsil ediyor ve rakiplerinden farkı, laiklik anlamında birkaç adım önde olması.

26 Mart 2024 tarihli yazımda; İmamoğlu’nun “İstanbul’u tarikatlardan temizlediğini ve koruduğunu, söylemesi, laik seçmeni tam kalbinden vurdu.” demiştim. Fakat öte yandan her tuşa basma konusunda mahir bir siyasetçi olduğunu kısa zamanda kanıtlayan İmamoğlu; hem 6284’e, kadın ve çocuk beyanlarının istismar davalarında kabul görmesine kökten karşı Yeniden Refah Partisi ile anlaşarak oylarını almış görünüyor hem de Süleymancıların desteğini.

2 Nisan 2024 tarihli yazımda ise 2028 genel seçimleri için Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adları ön plana çıkacak demiş, müesses nizamın Mansur Yavaş’ı makbul gördüğünü, İmamoğlu’nunsa öngörülemezliği ve bulanıklığının güven vermediğini belirtmiştim.

Geçen hafta mazbatasını alan İmamoğlu, makam odasına bir hoca getirip maaile dua ederek görevine başladı.

İnsanların inancını sorgulamak, kınamak, kimsenin haddine değil fakat inanç ve ibadeti şov haline getirmek ise kabul edilemez.

İmamoğlu ailesinin dua etmesi veya ibadetleriyle kimsenin bir sorunu olmamalı, aksine inancın erdem yaratan yanı açısından olumlu dahi görülebilir fakat bir kamu kurumunun makam odasında, kameraların karşısında yapılan ibadetin, erdem ve manevi yanının ön planda olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette ki hayır.

Öte yandan CHP’nin İmamoğlu’na oy veren laik seçmeni, bu durumu hiç hoş karşılamadı ve haklılar.

1789’dan 1905’e, Fransa menşeli olarak siyasal hayata giriş yapan laiklik ilkesinin, kamu kurumunun makam odasına din adamı getirtip ekranlarda ibadet yapmakla zerre bağdaşır yanı yok. Eğer Türkiye, siyaseten liberal bir İslam Cumhuriyeti olsaydı, ancak o zaman bu durum kabul edilebilirdi.

Üzerine CHP’nin laik seçmeni, siyasal İslamcı iktidara tepki olarak ve varlıklarını göstermek için İmamoğlu’na oy vermişken, onun ağırlıklı seçmenini yok sayıp bu hamleyi yapması, büyük bir hata.

Elbette eğer ülkemizde İslam’a ve Müslümanlığa karşı iktidar tarafından bir baskı olsaydı, bu baskıyı protesto etmek için eylemci bir tavır anlamında bu hamle yapılabilirdi. Fakat bakıyoruz, öyle bir durum da yok.

Hakeza Ermeni veya Musevi bir belediye başkanı da makamında ve kameralar karşısında inancına uygun bir ibadet yapma hakkına sahip mi ülkemizde? Oralara gelemiyoruz zira seçilemiyorlar.

İmamoğlu’nun din ve inanç düşmanı olduğuna dair herhangi bir saldırı da bulunmazken, neden bunu yaptı peki?

Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşaması hasebiyle 2028 genel seçimlerine giden yolda, inançlı kesimden oy almayı hedeflediğinin mesajını verdiğini görüyoruz açıkça. Yani bu defa her tuşa basmak yerine, tek tuşa bastı İmamoğlu: Türk İslam sentezi.

İmamoğlu’nun, Türkiye’de iktidar olabilmek için sahiplenilmesi zorunlu olan bu sentezin Türklük ayağına dair nasıl bir adım atacağını ise, İstanbul’un çorba ittifakı da düşünüldüğünde, merakla bekliyoruz.

Ve Özgür Özel, hem manasız hem de yersiz açıklamalarına son hız devam ediyor.

Kronik CHP seçmenlerinin dahi onu çok sevimsiz ve itici bulduğu, sokaktaki insanlar “seçim başarısı” denince onun adını bile anmayıp sadece belediye başkanlarından bahsettiği halde Özgür Bey, çok özel bir adam olduğunu şimdiden düşünmeye başlamış, hadi hayırlısı.

Yanına aldığı en az onun kadar halktan kopuk, bürokrat ve donuk ekibiyle (Başta Ali Mahir Başarır ve Selin Sayek Böke) birbirlerini kutlayıp duruyor ve en büyüğün kendileri olduğuna inanıyorlar sanırım, zira tuhaf ve vizyonsuz açıklamaları, bunu gösteriyor.

Mesela; Sabah gazetesinden Yavuz Donat’a yaptığı açıklamada; “İki tane forvetimiz varken, kendimi öne çıkarmam.” dedi, 2028 seçimleri için Özel. Güzel bir benzetme yaptığını sanan Özel’in, forvet derken kastettikleri Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ken, kendi de haliyle teknik direktör oluyordu!

Oysa iç dünyasını bir yana bırakırsak, Özgür Özel’in hali, Tayyip Erdoğan’ın başbakan olarak atadığı Ahmet Davutoğlu’ndan farksız maalesef. Özel Bey, ‘ben başkanım, liderim, teknik direktörüm’ diyedursun, hatırlatalım ki bu söylemlerin halkta hiçbir karşılığı yok (Hatta Dilek ve Selim İmamoğlu kadar dahi karşılığı yok) Bu yüzden elbette 2028’de aday vs olmaması, ülke açısından faydalı olacaktır.

Mansur Yavaş’ın ise Özgür Özel’i zerre dikkate almadığı, her hali ve tavrıyla ortada. Aslına bakarsanız ittifaksız seçim kazanan Yavaş, şu sıralar kimseyi umursamıyor, konuşmadan ve bağırmadan kazanan enteresan bir başkan olarak, kendi çizgisinde yürümeye devam ediyor.

İmamoğlu açısından da böyle bir biatın zaten imkânı yok zira eğer İmamoğlu kurultayda, Özgür Özel yerine farklı bir ismi destekleseydi, o kişi genel başkan olacaktı ve bunu sokaktaki çocuk dahi biliyor.

“Forvetler ve benim adamlarım” muamelesi çektiği iki önemli başkanın, onun bu sözlerinden hoşnut olduğunu hiç sanmıyorum. Bildiğim ise Özel, boyundan büyük konuşmaya, bağırmaya ve kendini abartamaya devam ederse “tutmayın küçük enişteyi” sözlerine daha çok maruz kalacak ve aynı Ahmet Davutoğlu gibi “atandığının” bilincinde dahi olmadan, kendini tarihin çöp sepetinde bulacak. Hatta o zaman adı dahi hatırlanmayabilir: Ne Özel’di o arkadaşlar?

Sanılanın aksine Van meselesi henüz çözülmedi. 29 Mart 2024 tarihli bir yerel mahkeme kararıyla memnu hakları elinden alınan Van belediye başkanı Abdullah Zeydan’ın avukatlarının, bu hukuksuz karardan habersiz olup, bizimle birlikte öğrenmeleri gerçeğinin de artık altını çizmenin zamanı. Büyük ihmaldi. Teknik olarak, Zeydan’la ilgili gelişmeleri takip edip, hukuksuzluğa anında itiraz etmeleri gerekiyordu.

Aslolaraksa ortada siyaseten bilinçli bir adım ve karar olduğunu, yerel seçim yenilgisinin bedelini yine Kürt siyasetçilerin ödeyeceğini görebiliyoruz. Bu noktada Zeydan’a mazbatanın verilmemesi kararından sonra Van’a giden ve desteklerini sunan muhalif kesimlerin tavrı, çok özeldi. Van halkı da başkanına sahip çıktı.

Öte yandan itiraz sürecinde yaşanacak herhangi bir hukuksal gelişme, Zeydan’ın mazbatayı tekrar kaybetmesine neden olabilir.

Abdullah Zeydan’ın hak edilmiş başkanlığına ve haklarına yönelik bu tavrı, sadece hukuksal bir mesele olarak görenler, yanılıyor. Emin olun ki eğer ortada malum hukuki süreç olmasaydı da “gözünün üzerinde kaşın var” tablosu, kolayca yaratılabilirdi.

Şu anda önemli olan, Kürt siyasetçilere yönelik olarak yaşanabilecek baskılara, nasıl karşı konulacağı ve sokak eylemleriyle mi karşılık verilecegi…

Devlet Bahçeli’nin bayram mesajını atlamayalım zira “Freddy’nin Kâbusları” gibi gündemimize düştü.

Bahçeli, Van’da Zeydan’a başkanlık yaptırmayacaklarını da açık seçik duyurmuş oldu. Aynı zamanda müesses nizamın varlığına nazire yaparak, ‘ülkenin güvenliği ve bölünmez bütünlüğü söz konusu olduğunda sandık mandık dinlemeyiz’ demeye getirdi.

Abdullah Zeydan, ülkenin güvenliği için neden bir tehditti peki? Daha görevine yeni başlayan ve henüz herhangi bir icraatta dahi bulunmayan Zeydan üzerinden verilen mesajlar, gerçekte sadece ona değil, tüm muhaliflereydi. Özellikle de elenmiş, bütünden ayrıştırılacak, “radikal ve keskin” olarak kodlanmış olanlara.

Devlet Bahçeli ve partisi MHP’nin sandıktaki oy oranlarına bakarak, böylesi bir açıklamayı ne cüretle yaptığını düşünenler ise yüzyıllık Türkiye Cumhuriyeti’ni hiç tanımıyor demektir.

Eğer son yerel seçimde Ak Parti ve DEM Parti arasında bir uzlaşma söz konusu olsaydı, şu anda gerek Devlet Bahçeli gerekse de partisi için geriye sayım günleri başlamıştı fakat tam tersi oldu ve DEM Parti, kendince haklı nedenlerle CHP’nin yanında konumlandı. Şimdi artık ne Erdoğan ne de Ak Parti, Devlet Bahçeli’den vazgeçebilir. Görünen o ki, bir süre daha birlikte yönetecekler ülkeyi ve elbette birbirlerine dokunmayacaklar.

Bahçeli’nin açıklamalarının, Erdoğan’a yönelik bir uyarı niteliği taşıdığını düşünenler de yanılıyor. Bahçeli sadece malumun ilanını yaparak, iktidarda olduklarının altını çiziyor ve hatta Erdoğan adına da konuşuyor artık.

Tüm bu susmayan siyasetçiler arasında bir kişinin sessizliği ise dikkat çekiyor: Tayyip Erdoğan.

Seçimden önce günde en az iki miting, bir iftar ve bir sahur programında konuşarak hiç susmayan Erdoğan, yine ürkütücü bir sessizlik içinde. Mutlaka ki yaşadığı yerel hezimetin krizini fırsata çevirmek için çalışmalar içinde. Bunu da bayram sonrası hep birlikte göreceğiz. Lakin belirtelim; Bahçeli’nin, yeni dönemin sinyallerini şimdiden verdiği çok açık.

Oysa güvenlik adı altında sertleşecek iç politikalar yerine, öncelikli gündem ekonomi olmalıydı. Patronlar kulübü, hayatından memnun olmaya devam edebilir lakin halkın sandıkta verdiği sert mesaj ise tamı tamına şuydu: “Yeter artık! Geçinemiyoruz.” Bu mesajı dikkate alacak mısınız ve alacaksanız neler yapacaksınız, iktidar kanadı. korkutma salvoları yerine halka önce bunun mesajını vermeli.

QOSHE - Bahçeli, Özel, İmamoğlu: Bu adamlar ne diyor? - Aslıhan Gençay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bahçeli, Özel, İmamoğlu: Bu adamlar ne diyor?

21 0
11.04.2024

Türkiye’nin yozlaşmış siyasetinde görev alan siyasetçilerin her konuşması, subliminal mesajlar içeriyor, her yaptıkları da.

Seçimler geride kalmış, CHP kanadı iktidarı almışçasına zafer sarhoşluğu yaşarken, AK Parti ve özellikle Erdoğan, alışık olmadığımız bir sessizlik içinde.

Tabii bol bol konuşan da çok. Bakın neler diyor, neler yapıyorlar?

Hep söyledik, İmamoğlu solcu bir lider değil, zaten kendinin de hiç böyle bir iddiası olmadı. İmamoğlu, siyaset sahnesine çıktığından bu yana merkez sağı temsil ediyor ve rakiplerinden farkı, laiklik anlamında birkaç adım önde olması.

26 Mart 2024 tarihli yazımda; İmamoğlu’nun “İstanbul’u tarikatlardan temizlediğini ve koruduğunu, söylemesi, laik seçmeni tam kalbinden vurdu.” demiştim. Fakat öte yandan her tuşa basma konusunda mahir bir siyasetçi olduğunu kısa zamanda kanıtlayan İmamoğlu; hem 6284’e, kadın ve çocuk beyanlarının istismar davalarında kabul görmesine kökten karşı Yeniden Refah Partisi ile anlaşarak oylarını almış görünüyor hem de Süleymancıların desteğini.

2 Nisan 2024 tarihli yazımda ise 2028 genel seçimleri için Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adları ön plana çıkacak demiş, müesses nizamın Mansur Yavaş’ı makbul gördüğünü, İmamoğlu’nunsa öngörülemezliği ve bulanıklığının güven vermediğini belirtmiştim.

Geçen hafta mazbatasını alan İmamoğlu, makam odasına bir hoca getirip maaile dua ederek görevine başladı.

İnsanların inancını sorgulamak, kınamak, kimsenin haddine değil fakat inanç ve ibadeti şov haline getirmek ise kabul edilemez.

İmamoğlu ailesinin dua etmesi veya ibadetleriyle kimsenin bir sorunu olmamalı, aksine inancın erdem yaratan yanı açısından olumlu dahi görülebilir fakat bir kamu kurumunun makam odasında, kameraların karşısında yapılan ibadetin, erdem ve manevi yanının ön planda olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette ki hayır.

Öte yandan CHP’nin İmamoğlu’na oy veren laik seçmeni, bu durumu hiç hoş karşılamadı ve haklılar.

1789’dan 1905’e, Fransa menşeli olarak siyasal hayata giriş yapan laiklik ilkesinin, kamu kurumunun makam odasına din adamı getirtip ekranlarda ibadet yapmakla zerre bağdaşır yanı yok. Eğer Türkiye, siyaseten liberal bir İslam Cumhuriyeti olsaydı, ancak o zaman bu durum kabul edilebilirdi.

Üzerine CHP’nin laik seçmeni, siyasal İslamcı iktidara tepki olarak ve varlıklarını göstermek için İmamoğlu’na oy vermişken, onun ağırlıklı seçmenini yok sayıp bu hamleyi yapması, büyük bir hata.

Elbette eğer ülkemizde İslam’a ve Müslümanlığa karşı iktidar tarafından bir baskı olsaydı, bu baskıyı protesto etmek için eylemci bir tavır anlamında bu hamle yapılabilirdi. Fakat bakıyoruz, öyle bir durum da yok.

Hakeza Ermeni veya Musevi bir belediye başkanı da makamında ve kameralar karşısında inancına uygun bir ibadet yapma hakkına sahip mi ülkemizde? Oralara gelemiyoruz zira seçilemiyorlar.

İmamoğlu’nun din ve inanç düşmanı olduğuna dair herhangi bir saldırı da bulunmazken, neden bunu yaptı peki?

Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşaması hasebiyle 2028 genel seçimlerine giden yolda, inançlı kesimden oy almayı hedeflediğinin mesajını........

© P24


Get it on Google Play