Bir sene oldu hepimiz enkaz altında kalalı, tam bir sene.

Ortada devasa bir SUÇ var ve bu ateşten topu, iktidardan başlayarak yukarıdan aşağıya herkes birbirine atıyor. Sonuç: Henüz kimsenin cezalandırılmadığı koskoca bir sene geçti.

6-7 Şubat 2023 depremleriyle sadece Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep ve Malatya değil, hepimiz sarsılmıştık. Gerçekleri gizleyen ve gözlere inen perdeler, kısa süreliğine de olsa kalkmıştı o günlerde. Sistem için, halkın hayatının zerre kadar önemi olmadığını, hep birlikte görmüş, acı sonuçlarını yaşamıştık.

50 bin kişi öldü. Onlar giderken artlarında 107 bin yaralı ve daha da fazla “yaşayan ölü” bıraktılar, hatta “Keşke onlar gibi ölseydim.” diye düşünenleri. Son bir aydır görüştüğüm pek çok depremzeden duydum, bu tokat gibi sözleri.

Adalet hâlen yok

Yaşanan ve yaşatılan acılar, sadece “asrın felaketi” veya “doğal afet” gibi suçları masumlaştıran iki kelimeye sığdırılamayacak kadar büyük. Suçlu listesi ise çok kabarık.

Şimdi sağ kalanların yaşayabilmesini sağlayacak iki şey var sadece: Adalet ve yeniden inşa edilecek bir hayat.

İlki, yani adalet, bir senedir hâlen yok. Çünkü o kısa süreliğine kalkan perdenin ardındaki kanlı rant ve para hırsını, küçük bir azınlığın cebini doldurma hevesi karşısında insan canının değersizliğini, bizzat sistem üretiyor, körüklüyor. Aynı sistem, kendi bekası için ve doğası gereği, suçu en alttakilere indirgeyerek göz boyamaya da çalışıyor.

Enkaz altında kalarak, donarak yapayalnız ölen, kepçelerle parçalanan, mezarları dahi belli olmayıp toplu hâlde çukurlara atılanların yakınları, acıdan buz kesmiş hâlde adalet beklerken, sistemin oyunları, attaki suçlulara da sirayet ediyor. Madem bu işin kuralı böyle, biz de masumuz öyleyse, korosuna katılıveriyorlar şevkle.

Günlük yaşam devam edemiyor

Acıları hafifletmeye, hayata tekrar tutunmaya bir nebze de olsa katkı sağlayacak günlük yaşam rutini de bir senedir sağlanmıyor depremzedeler için. Zira deprem bölgelerinde sözü verilen yeniden inşa ve imar, hakkıyla hayata geçmiyor, umutlar tekrar yeşertilemiyor.

Katliamdan sağ çıkanlar, her gün yine ve yeniden, o geceyi hatırlatan çadırlar, konteynerler ve toplanmayı bekleyen mezar gibi enkazlarla dolu sokaklarda yaşamak zorunda bırakılıyor.

Ak Parti ve CHP aynı yolun yolcusu

Şimdi iktidar, kendini bu büyük suçtan azade sayabilir ve depremzedeleri buna inandırabilir mi? Elbette ki hayır. Lakin dedik ya her sistem doğası gereği suçları lokalize eder.

Halklar ve mağdurlar ise sistemi yerle yeksan edecek güce sahip değillerse eğer, güçleri oranınca ulaşabildikleri tüm suçluların yakasına yapışarak yargılanmalarını sağlar. Demokratik mücadelenin doğası bunu gerektirir.

Fakat ülkemizde yüzsüzlük ve arsızlık öyle sıradanlaştı, halk kitleleri ise gücünü yitireli o kadar zaman geçti ki, artık suçlu bile bulamaz olduk! Herkes “masum”

Misal bir aydır Hatay büyükşehir belediye başkanı Lütfü Savaş ve takımının Hatay’daki suçlarını, deprem öncesi ve sonrasındaki ihmallerini, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını yazıyorum. Bu süre boyunca, gerek onu inatla Hatay halkına dayatan partisi CHP’de gerekse kendisinde en ufak bir utanma emaresi gördünüz mü? Hayır.

Yıkık Hatay halkına ısrarla ve inatla belediye başkanı olarak dayattıkları bu adamın, hem deprem suçu hem de yolsuzluk ve rüşvet soruşturması olduğunu -avukatlara sorgulatarak öğrenip- yazdığımdan bu yana, en ufak bir adım geldi mi ana muhalefet partisinden? Yine hayır.

Neden? Sistemin sağı için söz konusu olan beka meselesi, sistemin “solu” diye pazarlananlar için de geçerli çünkü. Kendi varlıklarını korumak ve çarklarını döndürmek; solu sol yapan değerlerden, adil, doğru ve halkın yararına davranmaktan daha öncelikli. Tam da bu yüzden iktidar partileri gibi CHP de aynı yolu izliyor. Bu iki şeritli yol, sanılanın aksine aynı hedefe varıyor ve kandırılan da hep halk oluyor.

Depremzedelerin oyları

Hatırlayalım; 2023 Mayıs seçimlerinden sonra, en çok depremzedelerin cumhur ittifakına verdikleri oylar tartışılmıştı.

Seçimler sonrası ortaya çıkan tabloya dair yerli ve yabancı uzmanların analizlerinde öne çıkan noktalar ise şöyleydi:

*Deprem bölgelerindeki halk, sert bir gerçekçilikle hayata baktı ve şaşaalı vaatlere inanmak yerine olabileceğini düşündükleri çözümlere oy verdi.

*Devletle iktidar partisini eş gördüklerinden felaket anında, her şeye rağmen, sığınılacak liman olarak devleti seçtiler.

*İdealist söylemlere tutunmaktan çok yeniden hayatlarını kurabilme ve önlerini görebilme güdüsüyle hareket ettiler.

Aynı seçimler öncesinde yapılan pek çok ankete, sağ seçmenin varlığı da yansımamış, dolayısıyla ortaya gerçeklikle tezat sonuçlar çıkmıştı. Bu anketlerin bir kısmı, ücretli reklam kampanyalarının parçası olan fason işler olsa da dürüst araştırmalar açısından öne çıkan noktalardan biri; iktidar yanlısı seçmenin sorulara verdiği yanıtlarla sandık başındaki tutumunun farklılığı ve bakış açısını bir başkasına aktarmaktan duyduğu sıkıntıydı.

Erdoğan ve Savaş’tan malumun ilanı

Geçen haftaki yazımda, yerel seçimler kapsamında ve Hatay özelinde öne çıkan seçmen bakışını üç maddede özetlemiştim:

*”Madem Hatay yıkıldı, iktidar bizden yüz çevirdi ve Lütfü Savaş’ın da cebini doldurmaktan başka bir derdi yok; bari bu sefer Ak Parti’ye oy verelim de belediye iktidarın olsun ve şehrimiz yeniden kurulsun.”

*”Ak Parti de, CHP de katil. İkisine de oy vermeyeceğiz. Biz zaten yanmış, batmışız. Bundan daha kötüsü ne olabilir ki?”

*”Olur da farklı bir aday çıkar, birlik sağlanırsa hepimiz toplanıp ona oy veririz.”

Ve geçen hafta Hatay’a giden Erdoğan, çok kaba ve etik dışı bir şekilde aslında malumun ilanını yaptı.

“Oy varsa hizmet var” mealindeki o bildik sözlerdeki mesaj, bizlere değil depremzede seçmeneydi. Tam da onların kafasından geçeni kelimelere döktü ve hem en çirkin hem de en net şekilde mesajını verdi. Hatırlatalım, aynı sözleri 2019 yerel seçimleri öncesi Hatay büyükşehir belediye başkanı Lütfü Savaş da söylemişti, hizmet isteyen Hatay halkına. İlk defa duymamışlardı bu dayatmayı, aksine hem iktidar hem de ana muhalefet, onlara hep böyle yaklaşmıştı zaten.

Erdoğan’ın konuşmasının ardından, tepkiler ve eleştiriler yükseldi tabii. Belki çok acı olacak ama söylemeliyim: Bir senedir her gün ve her gece aynı travmaları yaşamak zorunda bırakılan, çadırlar ve konteynerlerde barınan, imar ve inşa bir türlü gerçekleşmediğinden hâlen hayata tutunamayan ve maalesef saatleri bir sene öncesinde takılı kalan Hatay halkı, bu sözlerle ne denmek istendiğini, sıcacık evlerinde konforlu muhalefet edenlerden çok daha iyi anladı.

Slogan atmak, bağırmak, tüm dünyaya kafa tutmak, hepimiz için en güzeli lakin bir de gerçek hayat var. Mayıs seçimlerinde tüm muhalefetin birleşmesine rağmen yaşanan yenilginin ve ana muhalefet partisinin koltuk kapmacayı, halkın taleplerinden daha ön planda tutmasının, halk kitleleri üzerindeki etkilerini de küçümsememek lâzım.

Hatalarla yüzleşmek gerek

Deprem bölgesi halkı, siyasetçilerin kumar aracı, reklam nesnesi, şantaj malzemesi olmak istemiyor artık. Hatta şimdiye kadar bahsetmemiştim ama belirtmeliyim ki Hatay halkı, cezaevinden çıkamayacağı bilinmesine rağmen hizmet verecek bir isim verine Can Atalay’ı vekil yaptıkları, hizmete en çok ihtiyaç duydukları zamanda oylarını heba ettikleri için TİP’i dahi eleştiriyor. Kabullenmesi zor belki ama yüzleşmek gerek zira depremzedelerin sert gerçekçiliği böyle işliyor.

Hiç şüphem yok ki depremzedeler, tüm bu tabloyu artıları ve eksileriyle değerlendirerek kendileri için en doğru kararı verecektir. Hepimizin gönlünden geçen, “keşke olsa” dediği çok şey var elbette lakin kimsenin de onların kararlarını konforlu evlerinden yargılamaya hakkı yok.

Biliniz ki; ölümü yaşayan veya kıyısından geçen, en yakınlarını gözünün önünde kaybeden ve iyileşemeyecek yaralar alan insanlar, hayata karşı gayet soğuk bir metanet, boş laflara karşı da sert bir umursamazlık geliştirir. Aynı acıları yaşamayanların anlamlandıramayacağı bu net, karanlık ve kararlı duruş, Yaşar Kemal’in “Bir Ada Efsanesi”nde vurguladığı gibi, onları ya iflah olmaz korkusuzlar yapar ya da gölgelerinden dahi kaçar hâle getirir.

Bugün depremzedelerin en önemli ihtiyacı adalettir. Ve bu adalet, sistemin koruma alanından çekip çıkardığımız suçluları yargılatabilmemizle bir nebze de olsa, gelecek.

Adaletin peşinde koşmak ya da depremzedelerin hayatlarını yeniden kurmaya çalışmak yerine, oylarını ve deprem bölgesindeki rantı gözüne kestiren muhalefet partileri, özellikle de CHP içinse söyleyeceğim tek şey var ki kulaklarına küpe olmalı: Bir şeyin aslı varken taklidi niye seçilsin?

-----

Fotoğraf: Akevler Mahallesi'nde arama kurtarma çalışması yapan gönüllüler. Hatay, Antakya. 12 Şubat 2023. (Vedat örüç)



QOSHE - Deprem Bölgesi İçin Hedef, Adalet ve Yeniden İnşa Olmalı - Aslıhan Gençay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Deprem Bölgesi İçin Hedef, Adalet ve Yeniden İnşa Olmalı

5 0
06.02.2024

Bir sene oldu hepimiz enkaz altında kalalı, tam bir sene.

Ortada devasa bir SUÇ var ve bu ateşten topu, iktidardan başlayarak yukarıdan aşağıya herkes birbirine atıyor. Sonuç: Henüz kimsenin cezalandırılmadığı koskoca bir sene geçti.

6-7 Şubat 2023 depremleriyle sadece Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep ve Malatya değil, hepimiz sarsılmıştık. Gerçekleri gizleyen ve gözlere inen perdeler, kısa süreliğine de olsa kalkmıştı o günlerde. Sistem için, halkın hayatının zerre kadar önemi olmadığını, hep birlikte görmüş, acı sonuçlarını yaşamıştık.

50 bin kişi öldü. Onlar giderken artlarında 107 bin yaralı ve daha da fazla “yaşayan ölü” bıraktılar, hatta “Keşke onlar gibi ölseydim.” diye düşünenleri. Son bir aydır görüştüğüm pek çok depremzeden duydum, bu tokat gibi sözleri.

Adalet hâlen yok

Yaşanan ve yaşatılan acılar, sadece “asrın felaketi” veya “doğal afet” gibi suçları masumlaştıran iki kelimeye sığdırılamayacak kadar büyük. Suçlu listesi ise çok kabarık.

Şimdi sağ kalanların yaşayabilmesini sağlayacak iki şey var sadece: Adalet ve yeniden inşa edilecek bir hayat.

İlki, yani adalet, bir senedir hâlen yok. Çünkü o kısa süreliğine kalkan perdenin ardındaki kanlı rant ve para hırsını, küçük bir azınlığın cebini doldurma hevesi karşısında insan canının değersizliğini, bizzat sistem üretiyor, körüklüyor. Aynı sistem, kendi bekası için ve doğası gereği, suçu en alttakilere indirgeyerek göz boyamaya da çalışıyor.

Enkaz altında kalarak, donarak yapayalnız ölen, kepçelerle parçalanan, mezarları dahi belli olmayıp toplu hâlde çukurlara atılanların yakınları, acıdan buz kesmiş hâlde adalet beklerken, sistemin oyunları, attaki suçlulara da sirayet ediyor. Madem bu işin kuralı böyle, biz de masumuz öyleyse, korosuna katılıveriyorlar şevkle.

Günlük yaşam devam edemiyor

Acıları hafifletmeye, hayata tekrar tutunmaya bir nebze de olsa katkı sağlayacak günlük yaşam rutini de bir senedir sağlanmıyor depremzedeler için. Zira deprem bölgelerinde sözü verilen yeniden inşa ve imar, hakkıyla hayata geçmiyor, umutlar tekrar yeşertilemiyor.

Katliamdan sağ çıkanlar, her gün yine ve yeniden, o geceyi hatırlatan çadırlar, konteynerler ve toplanmayı bekleyen mezar gibi enkazlarla dolu sokaklarda yaşamak zorunda bırakılıyor.

Ak Parti ve CHP aynı yolun yolcusu

Şimdi iktidar, kendini bu büyük suçtan azade sayabilir ve depremzedeleri buna inandırabilir mi? Elbette ki hayır. Lakin dedik ya her sistem doğası gereği suçları lokalize eder.

Halklar ve mağdurlar ise sistemi yerle yeksan edecek güce sahip değillerse eğer, güçleri oranınca ulaşabildikleri tüm suçluların yakasına yapışarak yargılanmalarını sağlar. Demokratik mücadelenin doğası bunu gerektirir.

Fakat ülkemizde yüzsüzlük ve arsızlık öyle sıradanlaştı, halk kitleleri ise gücünü yitireli o kadar zaman geçti ki, artık suçlu bile bulamaz olduk! Herkes “masum”

Misal bir aydır Hatay........

© P24


Get it on Google Play