Nihayet bitti. Yerel seçimleri de geride bıraktık ve ülke olarak gerim gerim gerildiğimiz, her türlü partinin reklam bombardımanına maruz kaldığımız seçim gündeminden kurtulduk. Bir dört sene, en azından bu açıdan rahatız.

Yerel seçimlerin yıldızı kuşkusuz CHP oldu ve sandıklara damgasını vurdu. 22 yıldır iktidarda olan ve sömürecek kanımızı dahi bırakmayan Ak Parti, sandıklardan çıkan sonuçlara göre; özellikle son dönemde git gide yoksullaşan, bırakın geçinmeyi dar boğazdan yuvarlanan halkın tepkisine maruz kaldı. Ak Parti oyarındaki düşüşü, öncelikle derin ekonomik krizin ve seçmenindeki bıkkınlıkla sandığa inançsızlık tavrının da etkilediği aşikâr. Zira Mayıs 2023 seçimlerine göre gerek heyecanın gerekse de katılımın çok daha düşük olduğu bir seçim süreci yaşadık.

Bu tablonun nedenlerini, en erken patronlar kulübü fark etti ve başta TÜSİAD olmak üzere art arda yaptıkları açıklamalarla hükümeti, “ekonomik programdan sapmamaya” davet ettiler. Ne de olsa hükümet, ekonomik programın oy kaybına neden olduğunu görünce başka yollara sapabilir, oylarını tekrar artırmak için faiz indirimine dahi gidebilirdi.

Öte yandan Ak Parti, yerel seçimlerin yenik partisi olsa da, gerek sandıklardan “oy çalma” taktiklerine başvurmaması gerekse de sonuçlara ilişkin -CHP’ye de nazire yaparak- “Milletin iradesine saygı duyacağız ve özeleştiri yapacağız.” açıklamasıyla pek de yıkık ve üzgün bir görünüm sergilemedi.

Bu durumun nedenlerinden biri; ekonomik krizin derinleştiği, para bulmanın zorlaştığı ve yurtdışında “Türkiye’de demokrasi yok.” şeklinde etiketlendiğimiz bir dönemde, “Bakın muhalefet de yerelde kazandı, Türkiye’de demokrasi tıkır tıkır işliyor.” mesajını verecek bir damarın bulunması, bu kapsamda da işlerin kolaylaşmasıydı.

Öte yandan her ne kadar seçim öncesi muhalefet temsilcileri “Erken seçim isteyeceğiz.” şeklinde bir şehir efsanesini kulaklara fısıldasalar da gerek siyasi gerekse de yasal olarak bunun hiçbir imkânı yok ve iktidar partileri, dört yıl daha yönetmeye devam edecek görünüyorlar. Muhalefetin yereldeki başarısıyla yakalanan dengenin, devlet politikalarını etkilemeyeceğini, belki de en net olarak, anlamsız yara bereler içindeki Devlet Bahçeli ilan etti zaten.

Hatırlarsanız Ekrem İmamoğlu, seçimler öncesi “Biz İstanbul’la anlaşırız” demiş fakat DEM Parti İstanbul için iki aday göstererek yarışa ortak olmuştu. Yeniden Refah Partisi ise pazarlıkta anlaşamadığı Ak Parti ile yollarını ayırarak İstanbul için aday çıkarmıştı.

26 Mart 2024 tarihinde P24’te yayınlanan yazımda da belirttiğim gibi; Yeniden Refah Partisi ile lideri Fatih Erbakan, Ak Parti’nin yumuşak karnıydı ve Mayıs 2023 milletvekili seçimlerinde İstanbul’daki oy oranları yüzde 3.25’ti. Bu oran sonrasında, hem Türkiye geneli hem de İstanbul açısından yüzde 5 bandında seyretmeye başlamıştı.

DEM Parti’nin İstanbul oyu ise Mayıs 2023 milletvekili seçimlerinde yüzde 8.19’du. Bu tabloya TİP’in yüzde 4.04 oranını da eklemeden geçmeyelim.

Peki, ne oldu? İmamoğlu’nun yüzde 51.14 oy oranını yakalaması, Meral Danış Beştaş’ın yüzde 2.12’de kalması, Yeniden Refah Partisi’nin ise yüzde 2.61’de seyretmesi, her seçmenin kendi partisine ve adayına oy verdiği koşullarında imkânsızdı.

DEM Parti’nin yüzde 6 civarındaki oyu, direkt Ekrem İmamoğlu’na gitmiş, TİP’in yüzde 4’lük oyu Meral Hanım’a değil, İmamoğlu’na eklenmiş, Yeniden Refah Partisi’nin yüzde 3 civarı oyu da kendi adayları yerine yine İmamoğlu’na kaymıştı. Hal böyleyken, adı konmamış bir İstanbul ittifakından elbette söz edilmeli.

Yüzde 13 oranındaki oyu, kendi partisinin adayına oy vermeyen seçmenden alan İmamoğlu elbette yüzde 51’e ulaşıverdi. Sadece kendi seçmeninin oyunu alsaydı bıçak sırtı ve başa baş gidecek bir yarışta, ustalıklı anlaşmalar sayesinde rakibi Kurum’a açık ara fark attı ve İstanbul seçiminin parlayan yıldızı oldu.

Elbette ekleyelim; Mayıs 2023 milletvekili seçimlerinde CHP’nin oy oranı yüzde 28.33’tü. 31 Mart İstanbul seçimi sonuçlarına, sadece CHP seçmeni açısından bakacak olursak, yakalanan yüzde 38’lik oran, İmamoğlu’nun İstanbul’da CHP’ye yüzde 10’luk bir ivme kazandırdığının da göstergesi.

Tabii ki politik ve disiplinli DEM Parti seçmeninin, kafasına göre Ekrem İmamoğlu’na oy verdiğini söylemek abesle iştigal. Sandık sonuçlarıyla ortaya çıkan kayıp yüzde 6 oy, DEM Parti’nin İmamoğlu cephesiyle bir anlaşma yaptığını da gösterdi.

Elbette DEM Parti, her parti gibi istediğini yapmakta özgürdü ve muhtemelen bu politikayı barış yanlısı tavrıyla Ak Parti’yi zayıflatarak çözüm masasına çekmek için uyguladı. Öte yandan bir siyasi parti olarak kendini görünmez kılmak pahasına, CHP’den üç ilçe belediyesi ile çeşitli belediyelerde meclis üyelikleri ve kadrolar aldı. Bu taktikle çözüm masası amacına ulaşamayacakları ise seçimin hemen sonrasında iktidarın sergilediği sert tavırdan anlaşıldı.

Olası çözüm ve demokratik adımlar hayal olurken, iktidar tarafından ciddi ve sert bir operasyon sürecine start verildiğini; Van’da seçilmiş belediye başkanı Abdullah Zeydan’ın mazbatasının hukuksuz şekilde Ak Parti adayına sunulmasından ve Diyarbakır’da DEM Parti’nin açık ara farkla kazandığı galibiyete rağmen seçim sonuçlarına itiraz edilmesinden anlıyoruz.

İşin bir diğer olumsuz yanı ise yüksek profilli saygın bir isim olan Meral Danış Beştaş’ın, resmî oy oranının yerlerde sürünmesi oldu. Beştaş, her ne kadar haklı olarak “İmamoğlu’nun yüzde 7 oyu bizim.” açıklaması yapsa da, CHP seçmeni bu durumu inkâr etmeye devam ediyor.

Maalesef ki Kürt halkı, yine ağzına çalınan bir parmak balla görünmez kılınmaya çalışıldı. Bu kapsamda DEM Parti’nin, hem aday gösterip hem de CHP ile anlaşma taktiği, Kürt halkının çıkarları açısından ne kadar doğru ve faydalı oldu, bunu zaman gösterecek.

Tam burada Selahattin Demirtaş için ayrı bir parantez açmalıyım ki Demirtaş’ın bu taktiği onaylamak bir yana, İstanbul’da güçlü bir aday çıkararak tarafsız kalmak ve çözüm sürecine yönelmek istediğini düşünüyorum. Fakat Demirtaş ne konuşturuldu ne de bir hamle yapmasına izin verildi. İki tarafta da savaştan beslenenler ve mali kazançları halkların çıkarlarının önüne koyanlar, eminim şu anda zevkle ellerini ovuşturuyorlardır.

Mansur Yavaş, Ankara’da büyük bir farkla zaferi yakaladı. Yavaş’ın İmamoğlu’ndan farkı ise; hem herhangi bir görünmez çorba ya da torba ittifakın içinde yer almayıp bileğinin hakkıyla kazanması hem de netleşmiş çizgisiyle 2028 genel seçimleri açısından devlet mekanizmaları nezdinde daha kabul edilebilir bulunmasıydı. Bu durum, şimdilik liderlik açısından Mansur Yavaş’ı, İmamoğlu karşısında çok daha güçlü kılıyor.

İmamoğlu’nun, seçmen tarafından sempatik bulunsa da, ortaya karışık, öngörülemez, belirsiz tavırları ve duruşu, önümüzdeki dört sene içinde belirli bir raya oturduğunda, elbette sandık dışındaki güçler onu da kabul edilesi görebilir. Bunu şimdiden bilemeyiz. Lakin Türkiye’nin bir İsviçre olmadığını ve kurulu devlet mekanizması çarklarının ne kadar köşeli ve sert işlediğini, acı tecrübelerle gayet iyi bilenlerdeniz.

Elbette umulmadık illerle (Adıyaman, Bursa, Afyon…) ilçelerde, umulmadık ve iktidara tepki açısından olumlu başarılar elde eden CHP, şu sıralar yerel zaferinin tadını çıkarıyor. Fakat burada unutulan; halkın partizanlıktan çok ekonomik krizin ağırlığı, bıkkınlık, tepki ve kutulaşma ile davranmış olduğu gerçeği. Bu gidişatta herhangi bir değişiklik olmadığı takdirde kitleler, iktidar partilerinden olduğu gibi muhalefet partilerinden de her an yüz çevirme tavrını belirleyebilir.

Hatay’da ise Lütfü Savaş’ı 15 yıllık saltanatından tepe taklak indiren Hatay halkı tebriki hak ediyor. Tam da kendinden beklenecek şekilde, zamkla yapışmışçasına koltuğu bırakmamak için ayak direyen Lütfü Savaş; bu uğurda ona bedenini siper eden anlamsız ana muhalefet lideri Özgür Özel’le birlikte, adliyelerden YSK’ya koşturup durmakta. Hiçbir şeyin değişeceğini sanmasak da Lütfü Savaş, bu bana neci ve sinsi mızıkçılığı bir süre daha sürdüreceğe benziyor, ta ki “Küstüm oynamıyorum.” diyene kadar. Sonrası ise yargılanma süreci olacak, altını çizelim.

Evet, bu sıkıcı seçim yazısını, CHP’nin güzelim kadın başkanlarıyla ferahlatmak isterdim lakin her ne kadar kadınları sonuna kadar desteklesem de son tahlilde sınıfsal baktığımdan ve Tansu Çiller adındaki bir kadının ülkeyi nasıl yönettiğine yakinen vakıf olduğumdan, bu kadın başkanlardan da fazla bir beklentim yok. Sadece eril dünyada öne çıktıkları için seviniyorum, bu kesin. Nihayetinde CHP’nin, aynı iktidardakiler gibi, bir sermaye partisi olduğunu akıllardan çıkarmamakta ve onlara çaplarından fazla misyon yüklememekte fayda var.

Artık uzun süre seçim yazısı yazmak istemediğimi belirtip, barışın hayal olduğu son derece sert bir sürece gireceğimizin de altını çizerek bu sıkıcı yazıyı bitiriyorum ve umarım yanılırım.

QOSHE - Nihayet yerel seçim de bitti - Aslıhan Gençay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nihayet yerel seçim de bitti

5 7
03.04.2024

Nihayet bitti. Yerel seçimleri de geride bıraktık ve ülke olarak gerim gerim gerildiğimiz, her türlü partinin reklam bombardımanına maruz kaldığımız seçim gündeminden kurtulduk. Bir dört sene, en azından bu açıdan rahatız.

Yerel seçimlerin yıldızı kuşkusuz CHP oldu ve sandıklara damgasını vurdu. 22 yıldır iktidarda olan ve sömürecek kanımızı dahi bırakmayan Ak Parti, sandıklardan çıkan sonuçlara göre; özellikle son dönemde git gide yoksullaşan, bırakın geçinmeyi dar boğazdan yuvarlanan halkın tepkisine maruz kaldı. Ak Parti oyarındaki düşüşü, öncelikle derin ekonomik krizin ve seçmenindeki bıkkınlıkla sandığa inançsızlık tavrının da etkilediği aşikâr. Zira Mayıs 2023 seçimlerine göre gerek heyecanın gerekse de katılımın çok daha düşük olduğu bir seçim süreci yaşadık.

Bu tablonun nedenlerini, en erken patronlar kulübü fark etti ve başta TÜSİAD olmak üzere art arda yaptıkları açıklamalarla hükümeti, “ekonomik programdan sapmamaya” davet ettiler. Ne de olsa hükümet, ekonomik programın oy kaybına neden olduğunu görünce başka yollara sapabilir, oylarını tekrar artırmak için faiz indirimine dahi gidebilirdi.

Öte yandan Ak Parti, yerel seçimlerin yenik partisi olsa da, gerek sandıklardan “oy çalma” taktiklerine başvurmaması gerekse de sonuçlara ilişkin -CHP’ye de nazire yaparak- “Milletin iradesine saygı duyacağız ve özeleştiri yapacağız.” açıklamasıyla pek de yıkık ve üzgün bir görünüm sergilemedi.

Bu durumun nedenlerinden biri; ekonomik krizin derinleştiği, para bulmanın zorlaştığı ve yurtdışında “Türkiye’de demokrasi yok.” şeklinde etiketlendiğimiz bir dönemde, “Bakın muhalefet de yerelde kazandı, Türkiye’de demokrasi tıkır tıkır işliyor.” mesajını verecek bir damarın bulunması, bu kapsamda da işlerin kolaylaşmasıydı.

Öte yandan her ne kadar seçim öncesi muhalefet temsilcileri “Erken seçim isteyeceğiz.” şeklinde bir şehir efsanesini kulaklara fısıldasalar da gerek siyasi gerekse de yasal olarak bunun hiçbir imkânı yok ve iktidar partileri, dört yıl daha yönetmeye devam edecek görünüyorlar. Muhalefetin yereldeki başarısıyla yakalanan dengenin, devlet politikalarını etkilemeyeceğini, belki de en net olarak, anlamsız yara bereler içindeki Devlet Bahçeli ilan etti zaten.

Hatırlarsanız Ekrem İmamoğlu, seçimler öncesi “Biz İstanbul’la anlaşırız” demiş fakat DEM Parti İstanbul için iki aday göstererek yarışa ortak olmuştu. Yeniden Refah Partisi ise pazarlıkta anlaşamadığı Ak Parti ile yollarını ayırarak İstanbul için aday çıkarmıştı.

26 Mart 2024 tarihinde P24’te yayınlanan yazımda da belirttiğim gibi; Yeniden Refah Partisi ile lideri Fatih Erbakan, Ak Parti’nin yumuşak karnıydı ve Mayıs 2023 milletvekili seçimlerinde İstanbul’daki oy oranları yüzde 3.25’ti. Bu oran sonrasında, hem Türkiye geneli hem de İstanbul açısından yüzde 5 bandında seyretmeye başlamıştı.

DEM Parti’nin İstanbul oyu ise Mayıs 2023 milletvekili seçimlerinde yüzde 8.19’du. Bu tabloya TİP’in yüzde 4.04 oranını........

© P24


Get it on Google Play