Fransa meclisi 4 Mart 2024’te gerçekleştirdiği tarihi bir oylama ile kürtaj hakkını Anayasal güvence altına aldı. Versailles Sarayı’ndaki oylamada 72’ye karşı 780 oyla kabul edilen değişiklikle Fransa kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan ilk ülke oldu.

8 Mart’ta düzenlenen törenle Adalet Bakanı Dupond-Moretti, Anayasaya eklenen kürtaj hakkına ilişkin hükümlere Cumhuriyet mührünü vurdu. Artık Anayasa’nın 34’üncü maddesinde “Kadınlara garanti edilen, hamileliğin gönüllü olarak sonlandırılması özgürlüğünün hangi şartlarda kullanılacağını kanun belirler” ifadesi bulunuyor. Bu düzenlemeyle kürtaj tercih edilen bir özgürlükten, Anayasal güvence altına alınmış bir hakka evrildi. Bu nedenle yürürlükte olan ve yürürlüğe girecek hiçbir düzenleme kürtaj hakkına aykırı olamayacak.

Sert yasalara ve yüzyıllar süren toplumsal baskıya rağmen, kürtaj hakkı mücadelesi veren kadın hareketinin başarısı karşısında etkilenmemek, tüm dünyadaki kadınların benzer haklara sahip olmasını dilememek mümkün değil. Peki, 27 kadının kürtaj olmasına yardım ettiği için 1943 yılında giyotinle idam edilen Marie-Louise Giraud’dan bugüne nasıl gelindi?

Fransa’daki kürtaj yasağı katolik kilisesinin güçlü olduğu Ortaçağ’a kadar dayanıyor. Kürtaj ilk kez 1556 yılında bir fermanla yasaklanıyor. 1810 yılında, Napolyon Bonapart döneminde, kürtaj suç olarak tanımlanıyor ve bu suça karışanların ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasına yönelik düzenlemeler yapılıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası pronatalist politikalar çerçevesinde kürtaja yönelik baskı iyice artmakla birlikte, doğum kontrol yöntemleri propagandası da yasaklanıyor. 1923 yılında kürtaj suçu için öngörülen idam cezası yerini hapis cezasına bırakıyor, ta ki İkinci Dünya Savaşı’na kadar. Savaş döneminde pronatalist politikalara sahip Vichy Hükümeti “ iş, aile, vatan” sloganına benimsiyor, kutsal aile anlayışıyla doğumu teşvik ediyor. 1942 yılında devletin güvenliğine yönelik suç olarak tanımlanan kürtaja karışanların özel mahkemelerde yargılanıp ölüm cezasına çarptırılması öngörülüyor. Özetle kadınların bedenleri üzerindeki tasarrufları, vatan söz konusu olunca yine teferruat oluyor.

Dönemin bir gazetesinde yayınlanan Marie-Louise Giraud’un portresi. Haber başlığında “İlk defa bir kürtajcı ölüm cezasına çarptırıldı” yazıyor. Kaynak: pariszigzag.fr

Ancak kadınlar devletin bu dayatmasına boyun eğmeden gizlice kürtaj olmaya devam ediyor. Sabunlu suyu vajinaya enjekte etme, maydanoz suyu içme, hardal banyosu ve daha niceleri… Kadınlar sağlıkları pahasına çeşitli yöntemler denemeye devam ediyor.

Bu kadınlardan biri de 18 yaşındaki Gisèle.

Marie-Louise Giraud, 18 yaşındaki komşusu Gisèle’nin hamileliğini sonlandırmak için hardal banyosu yaptığına şahit olduğunda ona yardım etmeye karar veriyor. Daha sonra 1940-42 yılları arasında 27 kadına kürtaj için yardım ediyor. 1942 yılında, kocası tarafından yazıldığı tahmin edilen, isimsiz bir mektupla ihbar edilen Giraud, kürtaj nedeniyle ölüm cezasına çarptırılıyor. Karar temyiz ediliyor ancak onu cezalandırmakta kararlı olan Vichy Hükümeti temyiz talebini reddediyor. Giraud, Temmuz 1943’te Paris’teki Roquette hapishanesinin avlusunda giyotinle idam ediliyor. Aynı davada yargılanan Eulalie Hélène, Jeanne Truffet et Augustine Connefroy ise sırasıyla 5, 8 ve 10 yıl hapis cezası alıyor.

Marie-Louise Giraud’un kadınların istenmeyen hamileliklerini sonlandırmasına yardım etmedeki motivasyonu belki de feminist bilinç taşımıyordu ancak Vichy Hükümetinin amacı kadınların bedenleri üzerinde patriyarkanın hüküm sürmesini sağlamaktı.

1950’li yıllarda televizyon kanalları hükümet kontrolündeydi ve kürtaj hakkını konuşacak kamusal bir alan yoktu. 1960’lı yıllarda Avrupa’da hüküm süren özgürlük akımı Fransa’daki feminist hareketin güç toplamasına sağladı. Özgürlük dalgasını arkasına alan kadın hareketi çeşitli televizyon programlarında doğum kontrol yöntemleri hakkında konuşarak bir tartışma başlattı. Doğum kontrolünün siyasiler tarafında dillendirmesi ise 1965 yılında gerçekleşti. François Mitterand başkanlık seçimi öncesi doğum kontrol hapının kullanımının serbest bırakılmasını önerdi. Mitterand’ın bu önerisi İkinci Dünya Savaşı sonrası sağ siyasete kayan kadın oyları toplama amacı taşısa da kadın hareketi hanesine yazılacak bir kazanım olduğu inkar edilemez. Böylece 1967 yılında doğum kontrol hapı kullanımı yasal hale geldi.

5 Nisan 1971 tarihli Le Nouvel Observateur dergisi. Kapakta “‘Kürtaj oldum’ başlıklı manifestoyu imzalama cesareti gösteren 343 Fransızın listesi”. Kaynak: france-memoire.fr

1971 yılı kürtaj hakkı mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıydı. O yıl 5 Nisan tarihli Le Nouvel Observateur dergisinde “Kürtaj oldum” başlığıyla yayınlanan “343 Manifestosu” Simone de Beauvoir tarafından yazılmıştı. Kürtajın yasallaşması için çağrıda bulunan metinde Gisèle Halimi, Agnès Varda, Bernadette Lafont, Jeanne Moreau, Bulle Ogier, Marie-France Pisier, Yvette Roudy, François Sagan gibi tanınmış isimlerin de imzası bulunuyordu.

“Fransa’da her yıl bir milyon kadın kürtaj yaptırıyor. Tıbbi gözetim altında gerçekleştirilen bu operasyon çok basit olmasına rağmen, mahkûm oldukları gizlilik nedeniyle tehlikeli koşullarda bunu yapıyorlar. Onlardan biri olduğumu beyan ederim. Kürtaj yaptırdığımı beyan ederim. Doğum kontrol yöntemlerine ücretsiz erişim talep ettiğimiz gibi, ücretsiz kürtaj da talep ediyoruz.” -Manifeste des 343 salopes

11 Ekim 1972’de gerçekleşen Bobigny davası çıkışı basın açıklaması. Kaynak: France 2 televizyon kanalı via francetvinfo.fr

1960’lı yılların sonlarında başlayan ikinci dalga feminizm 70’li yıllarda kadınların kendi bedenleri üzerindeki tassarufa odaklanıyordu. Kürtaj hakkının kişinin bedeni üzerindeki bir karar olduğu ve doğum kontrol yöntemlerine erişimin yetersizliği kamusal alanda tartışılmaya başlandı. Kürtaj hakkı mücadelesinde simgeleşen Bobigny yargılamaları tam da bu döneme denk düştü.

Ekim 1972 yılında Paris’in kuzeydoğusundaki Bobigny’de tecavüz sonucu hamile kalan 16 yaşındaki Marie-Claire Chevalier dahil olmak üzere beş kadın kürtaja dahil oldukları için yargılandı. Chevalier yasalara göre çocuk olduğu için dava dosyası diğer kadınlardan ayrıldı ve çocuk mahkemesinde görüldü. Kadınların savunmasını Gisèle Halimi üstlendi. Fransa’da kadın hakları mücadelesinde simge isim avukat Gisèle Halimi konuyu ülke gündemine taşıdı. Öyle ki duruşmaları takip eden kadınların sloganları mahkeme salonunda yankılanıyordu. Chevalier dava sonunda suçlandığı eylemi kasıtlı veya gönüllü olarak gerçekleştirmeyi seçmediği için beraat etti.

Kasım 1972’de kürtaja karıştığı tespit edilen Chevalier’in annesi dahil dört kadının davası başladı. Açık şekilde yapılan ve feminist aktivistlerin akın ettiği duruşmalardaki savunma ve ifadeler kamusal alanda da tartışılıyordu. Yargılama sonucunda Lucette Duboucheix ve Renée Sausset beraat etti, Micheline Bambuck bir yıl hapis cezası aldı, anne Michèle Chevalier ise ertelenmiş hapis cezasıyla birlikte 500 frank para cezası çarptırıldı.

O dönem Fransız topraklarında yaklaşık 600 bin kadın kürtaj oluyordu. Kürtaj hakkı savunucuları, kadınların güvenli ve sağlıklı bir işlemle kürtaj olmasını talep ederken, kürtaj karşıtları bu talebe kulaklarını tıkıyordu. Bu nedenle Bobigny yargılamaları kamusal alan tartışılması oldukça önemliydi.

Simone Veil 1970’lerde Fransa’nın sağlık bakanıydı. Fotoğraf: Croes, Rob C. via Anefo arşivi.

Kasım 1974’te Jacques Chirac hükümetinin Sağlık Bakanı Simone Veil, kürtajın yasallaştırılmasına ilişkin sunduğu yasa tasarısı, 25 saat süren tartışmalar ve şiddetli muhalefete rağmen 189’a karşı 284 oyla kabul edildi. Senato’nunda ilk görüşmede onayladığı tasarı 17 Ocak 1975’e yürürlüğe girdi. Kürtaj hakkı mücadelesindeki bir diğer dönüm noktası olan Veil yasası hamileliğin 10’uncu haftasına kadar kürtaj yapılmasına izin veriyor ve kürtaj yapmayı reddetme hakkını doktor ve/veya hastaneye bırakıyordu.

1993 yılına gelindiğinde kürtaja erişimin engellenmesi suç haline getirildi. 2012 yılında yüzde 20 ile 30’unun geri ödendiği kürtaj masraflarının tamamının sağlık sigortası tarafından karşılanması mecliste kabul edildi. 2014 yılında ise Veil kanunundan kürtajın tehlike durumunda yapılacağına dair ibare çıkarıldı. 2022’te yapılan değişiklik isteğe bağlı hamileliği sonlandırma süresi 12 haftadan 14 haftaya çıkarıldı. Bu süre Türkiye’de 10 hafta.

Kürtaj hakkının Anayasa’ya dahil edilmesi için gerekli Anayasa değişikliği ilk kez 2017’de Komünist Parti üyesi senatörler Laurence Cohen ve Eliane Assassi tarafından hazırlandı. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin 24 Haziran 2022’de kürtaja izin vermenin her eyaletin sorumluluğunda olduğuna yönelik kararı sonrası konu yeniden gündeme geldi. Boyun Eğmeyen Fransa – NUPES Grup Başkanı Mathilde Panot ve Senatör Mélanie Vogel tarafından hazırlanan değişiklik teklifi Senato tarafından reddedildi.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Ocak 2023’te kürtaj hakkının Anayasa’ya girmesi gerektiğine dair açıklamasının ardından Aralık 2023’te değişiklik teklifi Bakanlar Kurulu’na geldi. Sırasıyla Meclis’te ve Senato’da kabul edilen teklif 4 Mart 2024’te Versailles Sarayı’ndaki parlamento oturumunda 72’ye karşı 780 oyla ezici bir çoğunlukla kabul edildi. Böylece Fransa kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan ilk ülke oldu. Bu tarihi kazanımın diğer ülkelerdeki kadın hareketine güç vereceği kesin.

Söz konusu kadın hareketinin mücadelesinden etkilenmemek, bu hakları tüm dünya kadınları için istememek mümkün değil. Ancak Fransa’daki kadınlar söke söke aldıkları haklarını iyileştirmek için mücadele etmeye devam edecek, etmek zorunda. Çünkü pek çok kadın sağlık personelinin yetersizliği başta olmak üzere çeşitli nedenlerle kürtaj olmak için şehir değiştirmek zorunda. 2022’de yayınlanan bir haberde tatil dönemi olan ağustos ayında yasal kürtaj süresi içinde operasyon yaptırmak için kadınların kilometrelerce yol kat etmesi gerektiğine dikkat çekilmişti.

Avrupa ülkelerinde kendini iyiden iyiye hissettiren sağ popülist siyaset kadınların bedenleri üzerinden söz sahibi olduğunu iddia ediyor, aile ve din kurumlarının güçlenmesi gerektiğini savunuyor. Özellikle kürtaj sağ popülist siyasetçilerin seçmenlerini konsolide etmek için başvurduğu ilk tartışma zemini. Örneğin sağ popülizüm güçlü olduğu Polonya’da 2020’de yürürlüğe giren yasaya göre, kadınlar ancak annenin sağlığı için ciddi bir risk varsa veya hamilelik tecavüz veya ensestten kaynaklanıyorsa kürtaj talebinde bulunabiliyor.

Türkiye’de ise durum biraz karışık. 1983 yılında çıkarılan yasayla hamileliğin 10’uncu haftasına kadar kürtaj olmak yasal, fakat kürtaj hakkına erişim zorlaştırılarak fiili bir yasak uygulanıyor. Kimi hastane ve doktorlar kürtaj yapmayı reddederken kimi devlet hastaneleri kürtajın yasak olduğunu yönünde beyanda bulunuyor. Kadınların yasa ile güvence altına alınmış haklarını kullanmalarına engel olan bu beyanların arkasında siyasilerden alınan güç olduğu açık. “Her kürtaj bir Uludere’dir”, “Tecavüze uğrayan kadın doğum yapsın. Gerekirse çocuğa devlet bakar”, “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor anası kendisini öldürsün’’ gibi ifadeler gerek sağlık personelinden gerekse toplumda kürtaj karşıtlığını besliyor.

Türkiye’deki kadın hareketinin önünde uzun, taşlı bir yol olduğu kesin ancak elde ettiği kazanımların bu yolu yürümeye motive ettiği de ortada.

Benzer bir yazıyı Türkiye kadın hareketinin başarısı sonrası yazacağımız günlere.

> Film önerisi: Nobel Ödüllü yazar Annie Ernaux’un kendi anılarından yola çıkarak yazdığı, 2000 tarihli otobiyografik kitabı *L’Evénement (*Olay – ancak filmin adı Türkçeye Kürtaj olarak çevrilmiştir) aynı isimle yönetmen Audrey Diwan tarafından sinemaya uyarlandı. 2021 yapımlı filmde, kürtajın yasa dışı olduğu 1963 Fransasında hamile kalan bir üniversite öğrencisinin başından geçenler anlatılıyor.

QOSHE - Giyotinden Anayasaya: Fransa’da kürtaj hakkı için mücadele veren kadın hareketi   - Seda Karatabanoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Giyotinden Anayasaya: Fransa’da kürtaj hakkı için mücadele veren kadın hareketi  

6 0
09.03.2024

Fransa meclisi 4 Mart 2024’te gerçekleştirdiği tarihi bir oylama ile kürtaj hakkını Anayasal güvence altına aldı. Versailles Sarayı’ndaki oylamada 72’ye karşı 780 oyla kabul edilen değişiklikle Fransa kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan ilk ülke oldu.

8 Mart’ta düzenlenen törenle Adalet Bakanı Dupond-Moretti, Anayasaya eklenen kürtaj hakkına ilişkin hükümlere Cumhuriyet mührünü vurdu. Artık Anayasa’nın 34’üncü maddesinde “Kadınlara garanti edilen, hamileliğin gönüllü olarak sonlandırılması özgürlüğünün hangi şartlarda kullanılacağını kanun belirler” ifadesi bulunuyor. Bu düzenlemeyle kürtaj tercih edilen bir özgürlükten, Anayasal güvence altına alınmış bir hakka evrildi. Bu nedenle yürürlükte olan ve yürürlüğe girecek hiçbir düzenleme kürtaj hakkına aykırı olamayacak.

Sert yasalara ve yüzyıllar süren toplumsal baskıya rağmen, kürtaj hakkı mücadelesi veren kadın hareketinin başarısı karşısında etkilenmemek, tüm dünyadaki kadınların benzer haklara sahip olmasını dilememek mümkün değil. Peki, 27 kadının kürtaj olmasına yardım ettiği için 1943 yılında giyotinle idam edilen Marie-Louise Giraud’dan bugüne nasıl gelindi?

Fransa’daki kürtaj yasağı katolik kilisesinin güçlü olduğu Ortaçağ’a kadar dayanıyor. Kürtaj ilk kez 1556 yılında bir fermanla yasaklanıyor. 1810 yılında, Napolyon Bonapart döneminde, kürtaj suç olarak tanımlanıyor ve bu suça karışanların ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasına yönelik düzenlemeler yapılıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası pronatalist politikalar çerçevesinde kürtaja yönelik baskı iyice artmakla birlikte, doğum kontrol yöntemleri propagandası da yasaklanıyor. 1923 yılında kürtaj suçu için öngörülen idam cezası yerini hapis cezasına bırakıyor, ta ki İkinci Dünya Savaşı’na kadar. Savaş döneminde pronatalist politikalara sahip Vichy Hükümeti “ iş, aile, vatan” sloganına benimsiyor, kutsal aile anlayışıyla doğumu teşvik ediyor. 1942 yılında devletin güvenliğine yönelik suç olarak tanımlanan kürtaja karışanların özel mahkemelerde yargılanıp ölüm cezasına çarptırılması öngörülüyor. Özetle kadınların bedenleri üzerindeki tasarrufları, vatan söz konusu olunca yine teferruat oluyor.

Dönemin bir gazetesinde yayınlanan Marie-Louise Giraud’un portresi. Haber başlığında “İlk defa bir kürtajcı ölüm cezasına çarptırıldı” yazıyor. Kaynak: pariszigzag.fr

Ancak kadınlar devletin bu dayatmasına boyun eğmeden gizlice kürtaj olmaya devam ediyor. Sabunlu suyu vajinaya enjekte etme, maydanoz suyu içme, hardal banyosu ve daha niceleri… Kadınlar sağlıkları pahasına çeşitli yöntemler denemeye devam ediyor.

Bu kadınlardan biri de 18 yaşındaki Gisèle.

Marie-Louise Giraud, 18 yaşındaki komşusu Gisèle’nin hamileliğini sonlandırmak için hardal banyosu yaptığına şahit olduğunda ona yardım etmeye karar veriyor. Daha sonra 1940-42 yılları arasında 27 kadına kürtaj için yardım ediyor. 1942 yılında, kocası tarafından yazıldığı tahmin edilen, isimsiz bir mektupla ihbar edilen Giraud, kürtaj nedeniyle ölüm cezasına çarptırılıyor. Karar temyiz ediliyor ancak onu cezalandırmakta kararlı olan Vichy Hükümeti temyiz talebini reddediyor. Giraud, Temmuz 1943’te Paris’teki Roquette hapishanesinin avlusunda giyotinle idam ediliyor. Aynı davada yargılanan Eulalie Hélène, Jeanne Truffet et Augustine Connefroy ise sırasıyla 5, 8 ve 10 yıl hapis cezası alıyor.

Marie-Louise Giraud’un kadınların istenmeyen hamileliklerini sonlandırmasına yardım etmedeki motivasyonu belki de feminist bilinç taşımıyordu ancak Vichy Hükümetinin amacı kadınların bedenleri üzerinde patriyarkanın hüküm sürmesini sağlamaktı.

1950’li yıllarda televizyon kanalları hükümet kontrolündeydi ve kürtaj hakkını konuşacak kamusal bir alan yoktu. 1960’lı yıllarda Avrupa’da hüküm süren özgürlük akımı Fransa’daki feminist hareketin güç toplamasına sağladı. Özgürlük dalgasını arkasına alan kadın hareketi çeşitli televizyon programlarında doğum kontrol yöntemleri hakkında konuşarak bir tartışma başlattı. Doğum........

© P24


Get it on Google Play