BAKIŞ

Yabancı üniversite öğrencileri eğitim diplomasisinin önemli bir kolu. Ekonomik katkının yanı sıra siyasi, jeopolitik, sosyokültürel ve akademik anlamda güç sağladığı görüldüğü için dünya ülkeleri arasında bu alanda güçlü bir rekabet var. Tüm bu katkılara rağmen Türkiye genel itibarıyla yabancı öğrencileri yumuşak güç veya kamu diplomasisi alanlarıyla değil mülteci ve yabancı karşıtlığı etrafında konuşuyor son aylarda.

Küresel düzeyde giderek karmaşıklaşan, çeşitlenen uluslararası ilişkiler ve dış politikada eğitim sektörü önemli bir alan kapmaya başladı. Geleneksel diplomasiye ek olarak ‘yumuşak güç’ etrafında öne çıkmaya başlayan eğitim diplomasisi, sadece eğitim ve politika girişimlerini yaymak için değil kültürel alandan ekonomiye birçok alanda da önemli bir strateji olarak kabul görüyor. Yabancı üniversite öğrencileri eğitim diplomasisinin önemli bir kolu. Ekonomik katkının yanı sıra siyasi, jeopolitik, sosyokültürel ve akademik anlamda güç sağladığı görüldüğü için dünya ülkeleri arasında bu alanda güçlü bir rekabet var.

Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun (UDEF) hazırladığı rapora göre, UNESCO 2020 verileriyle dünyada uluslararası öğrenci sayısı 6 milyonun üzerinde. En çok yabancı öğrencinin olduğu ilk üç ülke sırasıyla ABD, İngiltere ve Avustralya. Alanda yeni olmalarına rağmen Çin ve Birleşip Arap Emirlikleri hızla büyürken, Türkiye listede 10’uncu sırada yer alıyor. En çok Suriye, İran ve Azerbaycan’dan öğrencinin geldiği Türkiye’de YÖK güncel verilerine göre, 301.694 yabancı öğrenci bulunuyor. Raporda bu öğrencilerin Türkiye’nin ekonomisine katkısının ortalama yaklaşık 615 milyon Amerikan doları olduğu kaydediliyor. ABD’nin öğrencilerden elde ettiği gelir ise 40 milyar doları aşıyor.

Ekonomik ve diğer katkılarına rağmen Türkiye genel itibarıyla yabancı öğrencileri yumuşak güç veya kamu diplomasisi alanlarıyla değil mülteci ve yabancı karşıtlığı etrafında konuşuyor son aylarda. Geçtiğimiz günlerde farklı sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin olduğu bir ortamda bile; bu konunun mülteci meselesiyle birlikte ele alındığına tanıklık etmekten büyük üzüntü duyduğumu belirteyim.

UDEF raporu, yabancı öğrencilerin Türkiye’yi eğitim kalitesi veya bilimsel kriterlerden daha çok dinî ve kültürel yakınlık gibi konularla tercih ettiğine işaret ediyor. Bu yakınlık hissiyatına rağmen aynı yakınlıkla karşılanmadıkları ve giderek sorunlar yaşadıkları da kayıt altına alınmış. Dil bariyeri, kültürel uyum sorunları, vize ve ikamet izni süreçleri gibi konular öğrencilerin yaşadığı sıkıntılar arasında ilk sırada yer alırken, toplumda yükselen mülteci ve yabancı karşıtlığının hedefi olmakla da karşı karşıya kalıyorlar. Uluslararası öğrencilerin yüzde 64,5’inin ayrımcılık veya ırkçılıkla karşılaştığını belirtmesi zaten durumun vahametini ortaya koyuyor.

Ancak bunu sadece toplumdaki karşıtlık ve tepkisellik etrafında değerlendirmek kalıcı çözümlerin hayata geçirilmesini ıskalamaya yol açabilir, açıyor. Karabük Üniversitesi bunun en bariz örneği. Gabonlu öğrenci Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga’nün sır ölümü, üniversitedeki öğrencilerle ilgili tartışmalar de keza. Yukarıda bahsettiğim atölyede STK temsilcileri yabancı öğrencilere yönelik tepkilerinde en çok kendi eğitim haklarının engellenmesinden, yabancı öğrencilere ayrıcalıklar sağlanmasından rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı. Yeterli enformasyonun sağlanmayışı önyargılarla birleşince, hele de Karabük gibi nereden bakılırsa bakılsın sistemin sorunlu işletildiği örneklerle konu iyice yönetilemez hale gelebiliyor.

Yumuşak gücün güç olabilmesi için önce ülke içinde o gücün hissedilmesi gerekiyor. Bu güç hissedilmediği gibi, ekonomik krizle gündelik hayatta eğitim başta olmak üzere temel hakların kırılganlaştığı bir durumda; başkaları için ‘ayrıcalıklı’ alanlar oluşturulduğu düşünülünce korku nesnesine dönüşebiliyor. Korkuyla oluşan tepkisellik ise yönünü ister istemez ayrımcı pratiklerle ‘öteki’ görülene doğru kanalize ediyor. Siyasi parti ve medyanın da el yükseltmesiyle konu iyice asayiş sorununa dönebiliyor. Seçim sürecinden beri yabancı öğrenciler etrafında yaşadığımız tartışmalar bu şekilde.

Bunun aşılması için şeffaflık ve katılımcılık ilkelerini gözeten, yerelin sosyo-kültürel dinamiklerini hesaba katan uzun erimli planlamalar gerekiyor. Karabük Üniversitesi gibi kişilerin inisiyatifine bırakılan değil; hem şehrin sakinleri hem de gelen öğrenciler için güvenli ortamın sağlanabileceği, denetlenen ve hesap verebilir bir sistem olarak kurgulanması şart. Durum böyleyken mülteci meselesinde olduğu gibi konuyu yapısal sorunlara ve bunu oluşturan politikalara hiç değinmeden sadece siyasetin, medyanın oluşturduğu kutuplaşma, karşıtlık ve toplumsal tepkilerin, ırkçılığın etrafında konuşmak, kısacası hakikat eksiltmek sorunları çözmüyor.

UDEF Başkanı Abdullah Muhammed İslam da sistemin bütünlüklü bir planlama ve strateji dahilinde yapılmasının önemini vurgulayarak şu uyarıda bulunuyor: “‘Ne olursa olsun nereden gelirse gelsin’ mantığı ile ne üniversitelerimiz uluslararasılaşma anlamında mesafe kat edebilir ne de toplumsal bir fayda üretebiliriz. Okuyacağı şehrin demografik yapısı, nüfus ve bu nüfusa göre maksimum kapasite sınırı belirlenmeli, sosyal uyum ve entegrasyon ile ilgili etkili çalışmalar yapılmalıdır. Öğrencilerin toplumla bütünleşmesi ilk hedef olmalıdır. Üniversiteler başarı ve sürdürülebilir bir faydayı ele almalı, mezuniyet sonrası ile ilgili de planları olmalıdır. Tabii bu anlamda üniversitelerimizin akademik niteliği artıracak çalışmalar yapması gerekmektedir. Öğrenci seçimi niteliği, gelen öğrencilerin entegrasyonu ile ilgili yapılacak çalışmalar uyumu, eğitim süreci ile planlamalar sürdürülebilir faydayı ortaya çıkaracaktır. Aksi takdirde başta kamu güvenliği ve huzuru olmak üzere birçok alanda sıkıntılar yaşamamız kaçınılmazdır.”

EMİNE UÇAK ERDOĞAN

1973 yılında Siirt’in Şirvan ilçesinde doğdu. İlköğretimi ve liseyi Şirvan’da tamamlayan Uçak, 1990 yılında İstanbul İletişim Fakültesi’ni kazandı ve buradan 1994 yılında mezun oldu. Uçak gazetecilik ve televizyonculuğun yanında uzun süre İhlas Haber Ajansı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi çeşitli kurumlarda çalıştı. Sivil toplum alanında gönüllü ve profesyonel olarak bir çok kuruluş ve platformda yer alan Emine Uçak, yüksek lisans eğitimini Medeniyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kültürel İncelemeler bölümünde, İstanbul’daki Suriyeliler: Gündelik Hayat ve Mekan isimli teziyle tamamladı. Yayımlanmış kitapları: “Çanakkale Savaşı'nda Kürt Civanlar”, Keje: Bir Gecede Büyümek ve Malan Barkirin (Özlem Yağız, D. Yıldız Amca ve Necla Saydam’la birlikte)

TÜM YAZILARI

EMİNE UÇAK ERDOĞAN

1973 yılında Siirt’in Şirvan ilçesinde doğdu. İlköğretimi ve liseyi Şirvan’da tamamlayan Uçak, 1990 yılında İstanbul İletişim Fakültesi’ni kazandı ve buradan 1994 yılında mezun oldu. Uçak gazetecilik ve televizyonculuğun yanında uzun süre İhlas Haber Ajansı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi çeşitli kurumlarda çalıştı. Sivil toplum alanında gönüllü ve profesyonel olarak bir çok kuruluş ve platformda yer alan Emine Uçak, yüksek lisans eğitimini Medeniyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kültürel İncelemeler bölümünde, İstanbul’daki Suriyeliler: Gündelik Hayat ve Mekan isimli teziyle tamamladı. Yayımlanmış kitapları: “Çanakkale Savaşı'nda Kürt Civanlar”, Keje: Bir Gecede Büyümek ve Malan Barkirin (Özlem Yağız, D. Yıldız Amca ve Necla Saydam’la birlikte)

TÜM YAZILARI

ÜYE OLUN

İLGİLİ YAZILAR

The post Yumuşak Güç İçin Yapısal Çözümler appeared first on PERSPEKTİF.

QOSHE - Yumuşak Güç İçin Yapısal Çözümler - Emine Uçak Erdoğan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yumuşak Güç İçin Yapısal Çözümler

17 0
28.04.2024
BAKIŞ

  • EMİNE UÇAK ERDOĞAN
  • 28 Nisan 2024

Yabancı üniversite öğrencileri eğitim diplomasisinin önemli bir kolu. Ekonomik katkının yanı sıra siyasi, jeopolitik, sosyokültürel ve akademik anlamda güç sağladığı görüldüğü için dünya ülkeleri arasında bu alanda güçlü bir rekabet var. Tüm bu katkılara rağmen Türkiye genel itibarıyla yabancı öğrencileri yumuşak güç veya kamu diplomasisi alanlarıyla değil mülteci ve yabancı karşıtlığı etrafında konuşuyor son aylarda.

Küresel düzeyde giderek karmaşıklaşan, çeşitlenen uluslararası ilişkiler ve dış politikada eğitim sektörü önemli bir alan kapmaya başladı. Geleneksel diplomasiye ek olarak ‘yumuşak güç’ etrafında öne çıkmaya başlayan eğitim diplomasisi, sadece eğitim ve politika girişimlerini yaymak için değil kültürel alandan ekonomiye birçok alanda da önemli bir strateji olarak kabul görüyor. Yabancı üniversite öğrencileri eğitim diplomasisinin önemli bir kolu. Ekonomik katkının yanı sıra siyasi, jeopolitik, sosyokültürel ve akademik anlamda güç sağladığı görüldüğü için dünya ülkeleri arasında bu alanda güçlü bir rekabet var.

Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun (UDEF) hazırladığı rapora göre, UNESCO 2020 verileriyle dünyada uluslararası öğrenci sayısı 6 milyonun üzerinde. En çok yabancı öğrencinin olduğu ilk üç ülke sırasıyla ABD, İngiltere ve Avustralya. Alanda yeni olmalarına rağmen Çin ve Birleşip Arap Emirlikleri hızla büyürken, Türkiye listede 10’uncu sırada yer alıyor. En çok Suriye, İran ve Azerbaycan’dan öğrencinin geldiği Türkiye’de YÖK güncel verilerine göre, 301.694 yabancı öğrenci bulunuyor. Raporda bu öğrencilerin Türkiye’nin ekonomisine katkısının ortalama yaklaşık 615 milyon Amerikan doları olduğu kaydediliyor. ABD’nin öğrencilerden elde ettiği gelir ise 40 milyar doları aşıyor.

Ekonomik ve diğer katkılarına rağmen Türkiye genel itibarıyla yabancı öğrencileri yumuşak güç veya kamu diplomasisi alanlarıyla değil mülteci ve yabancı karşıtlığı etrafında konuşuyor son aylarda. Geçtiğimiz günlerde farklı sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin olduğu bir ortamda bile; bu konunun mülteci meselesiyle birlikte ele alındığına tanıklık etmekten büyük üzüntü duyduğumu belirteyim.

UDEF raporu, yabancı öğrencilerin Türkiye’yi eğitim kalitesi veya bilimsel kriterlerden daha çok dinî ve kültürel yakınlık gibi konularla tercih ettiğine işaret ediyor. Bu yakınlık........

© Perspektif


Get it on Google Play