SİYASET

Toplum olarak birbirimize sonsuz uzak kıyılarda yaşadığımız bugünlerde, Pervin eli öpülesi, başarı öyküsü ayakta alkışlanası, sesi hep dinlenesi, ama siyasi kutuplaşmalar içinde harcanmaması ve hedef gösterilmemesi gereken çok değerli bir sanatçıdır. Irkçı her türlü söyleme de sanatıyla, hümanizmasıyla ve siyaset-üstü konumuyla cevap vermeyi sürdürecektir.

Opera opera olalı böyle kutuplaşma görmedi. Her şey Pervin’in Almanya’dan önce Ankara, ardından İzmir, son durak olarak da İstanbul konserleri için uçağa adım atmasıyla başladı aslında.

Ankara konseri lied’ler, chanson’lar, stranlar, türküler eşliğinde büyük bir dostluk havasında geçti. Ankara’da konser salonunda siyasetçiler de vardı, konservatuvar öğrencileri de, hayranları da…

Öncesinde konser hazırlıkları için kuaföre gittiğinde onu görünce “Siz o Kürt soprano musunuz?” diye şaşıran ve derhal selfi tuşuna basan makyözün heyecanı, konser sonrası kafede onu gören garsonun hemen ıhlamur ikram etmesi bile aşırı mutlu etmişti Pervin’i.

Çünkü mesleğine ve topluma kendini adamış biridir Pervin. Ve “insan” sever; dini, dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun… Tıpkı Leyla Gencer gibi, tıpkı Maria Callas gibi siyaset-üstüdür. Onun için mesleğine hakkını veren bir sanatçı olmak önemlidir, hem de tüm aidiyetlerin üzerindedir.

Ardından saatler süren uçak rötarının ardından ucu ucuna yakaladığı İzmir konseri de çok büyük coşkuyla geçti. Salonda 700’e yakın kişi, duduk ve piyano eşliğinde Pervin’i dinledi, kâh ağladı kâh neşelendi. Fotoğraflarda ve videolarda gözündeki o parıltı “bunu da başardım” mesajı veriyordu.

İstanbul Konseri ve Sonrası

İstanbul konseri öncesi çok heyecanlıydı. Bir yandan meteorolojiyi takip ediyor, olası bir hava muhalefeti yüzünden seyircisinden ayrı düşme ihtimali bile onu gözyaşlarına boğuyordu. Konsere kimlerin geleceğinden ise bihaberdi. Onun için önemli olan o gün aylardır çalıştığı opera repertuarıyla sahnede seyircisiyle buluşmak, içindeki duyguları ses telleri üzerinden onların kalbine ulaştırmaktı.

O gün Almanca, İtalyanca, Fransızca, Çekçe eserlerin yanı sıra -en doğal hakkı olarak- anadilinde Kürtçe eserler de seslendirdi.

Sonra hepinizin malumu olaylar silsilesi yaşandı.

“Soyadı neden Chakar?” dendi, bir sanatçının sahne adı olabileceğini göz ardı ederek.

Sesinin kalitesini sorgulayanlar çıktı, bu zamana dek aldığı tüm ödüller ve çıktığı prestijli sahneler göz ardı edilerek.

Sanki Türkiye’de tüm sahneler ona kucak açmış gibi “Neden Türkiye’de yaşamıyor ki!” dendi.

Hatta “Kürtçe opera da olur muymuş?” diye alay edenler bile oldu. Süreya Operası’ndaki tüm repertuarı Batı dillerinde olsa da, büyük bir dezenformasyon fırtınasına kapıldı toplumun sinir uçları…

Pervin, onu tanımayanlar için “aşırı sert” gelen demeçlerinin dışında dış kabuğunu yıllar içerisinde verdiği mücadeleler sonucu kalınlaştıran, ama onu tanıdığınızda aslında ülkesini, insanını, müziğini, sanatını çok seven bir hümanisttir.

Dört sene önce kendisiyle röportaj yapmak için gönderdiğim e-postaya derhal yanıt verip telefonla arayan, en sevecen ve cıvıl cıvıl ses tonuyla kendini tanıtan, sonra hayatımda en unutulmaz söyleşilerimden birini yapmama vesile olan biridir. Onu hem gazeteci refleksimle takip ettim hem de onu tanımaya, anlamaya, bazen de yoğun duygularını dizginlemeye çalışan biri olarak yer aldım hayatında…

Bağlamından Koparılan Açıklamalar

Pervin dostumdur, ama gerektiğinde de birbirimizi bulunduğumuz noktalardan sert eleştiririz. Siyasi olarak birçok konuda birleşip birçok konuda farklı uçlara düşsek de birbirimize her zaman saygılı, empati dolu ve dayanışmacı yaklaştığımız için bizim gibi iki sivri insanın dostluğu her zaman istiridye kabuğundaki inci misali korundu. Ama gerektiğinde de birbirimize eleştiri oklarımızı saplamayı ihmal etmedik.

Birçok açıklaması medya tarafından cımbızlandığı için yanlış anlaşıldı, bağlamından koparıldı. Manşetleri gördüğünde “Ben bunu kastetmemiştim ki” diye sinirlenmesine yol açtı.

Pervin, ideolojik yelpazeye yerleştirildiğinde bir Kürt milliyetçisidir. Tıpkı Türk milliyetçisi veya sosyal demokrat olmanın suç olamayacağı gibi bir koza içerisine ördüğü kimliğini her zaman gururla taşır.

Kimlikçi siyasete karşıdır, ama bireysel düzeyde kimliğini oluşturan öğelerle ilgili “tartışmalı” paylaşımları olur. Ama Pervin, birçok meslektaşının aksine saydamdır. İçi farklı, dışı farklı değildir. Kendi siyasi görüşüyle bağdaşmayan konser davetlerini kabul etmez, ama kendi kimliğine dair öğeleri de sergilemeyi sever.

Tüm terör örgütlerine istisnasız şekilde karşı durur, çünkü insan canını, insan nefesini, sesi, sözü, barışı, kardeşliği her şeyden kutsal görür.

Entelektüel Yanı

Pervin, çok güçlü bir entelektüeldir. Birçok yazarı kendisinden öğrenmemi sağlayan bir aydındır. Seneca da okur, Rousseau da, Edward Said de… Rumen yazar Emil Michel Cioran’ın Çürümenin Kitabı’nı bana o öğretmiştir. “Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet… Geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?” diye sorar Cioran.

Pervin de Cioran’a bir nevi yanıt olarak, ömrünü müzik için, insan için, tutkusu için tüketmekte beis görmez. Çünkü Pervin’in bu yaşamdaki misyonu, anadilinde de, diğer dillerde de şarkılar söyleyebilmektir.

Çünkü son dönemde nükseden tüm hastalıklarına rağmen Pervin sesine de kitlesine de âşıktır. O sesle kalbini hepimize açmak ister. O kalpten süzülenleri alırsınız, almazsınız. Orası sizin kaybınız veya kazancınız olur.

Pervin, bir annedir. Tüm özverisiyle, şefkatiyle, oğlunun üzerine titreyen yanlarıyla… Çocuğunu pamuklara sararak yetiştirir. Onun eğitiminin her aşamasıyla yakından ilgilenir. Oğlu da annesiyle hep gurur duyar.

Pervin, birçok yanlış bilginin aksine “mülteci” değildir. Ülkesine bağlı, ama ülkesinde belli kesimler tarafından ötekileştirildikçe de dünyaya küsen bir yorgun yürektir. Ülkesinde iş bulamadığı, hak ettiği kadrolara kabul edilmediği için, en doğal şekilde hayatta kalma mücadelesini vererek ekmeğini kazanmak üzere Avrupa’ya giden ve her tatilde ülkesine yeniden dönen, memleketini, Mardin’i gözünden sakınan bir insandır.

Pervin, Avrupa’da pandemi döneminde açlıkla sınanan, güllük gülistanlık bir hayat da yaşamayan bir sanatçıdır.

Tüm Dillere Saygılı

Pervin, Türkçeyi kusursuz konuşur ve kusursuz yazar. Dilin estetiğine çok önem verir. Çevremde halen de’leri, da’ları bile ayıramayan nice “beyaz Türk” kesimin aksine, Pervin tüm dillere eşit derecede saygılı, sevgili ve bilgilidir.

Pervin, kendi menajerliğini de yapar, repertuarını da kendi başına hazırlar. Repertuarında hitap ettiği kitlenin hassasiyetleri ve önceliklerine de hep dikkat eder. İzmir konserine Mikis Theodorakis’in bir eserini dahil etmesi, bu hümanizmasının en güzel örneğidir.

Pervin, mutlak (absolut) kulaktır. Fransızca bilmemesine rağmen bir dinleyişte opera aryalarını kusursuz bir vurguyla söyler. Rusya’nın Ukrayna işgalinin hemen ardından verdiği bir Avrupa konserinde Ukraynaca ninni söylemesine rağmen daha önce hiç Ukraynaca duymamıştır. Ama bu özel yeteneğinin ardına sığınmaz, sürekli çalışır. Bazen stüdyoya kapanıp günlerce çıkmadığı olur. Çoğu zaman o stüdyodan yeni bir albüm “doğurarak” çıkar.

Pervin, şan tekniğinde Kürtçe stranları yeniden yorumlarken dinleyiciler arasında Kürtçe bilmeyenler olduğunu da her zaman düşünerek onları da kucaklayan, kendi kültürünü, kendi kimliğini tanıtan Türkçe açıklamalarda bulunur.

Pervin’in açıklamalı konserleri, yıllardır ötekileştirilen bir kültürü tanımak konusunda kişiyi yarı mahcup yarı meraklı bir ruh haline sokar. Devlet senfoni orkestraları salonlarında bir süredir kendisine yer verilmediği için belediye salonlarında konser yapan Chakar, tanrısal ve büyülü sesiyle Lo Şivano’yu söyledikten sonra, sözlerini tane tane anlatır: “Hey çoban, hey çoban, küçük çoban, ben hayran, sürüler dağılmış dağlara, kurtlardan korkum vardır. Hey çoban, hey çoban, çal kavalını can-ı gönülden”…

Bununla da kalmaz Pervin; Mezopotamya ve Anadolu’da kadim halkların kültürlerinin ne kadar iç içe geçtiğinden söz eder konserlerinde… Tıpkı Gönül Yarası filminde İncir Ağacı’nı Kürtçe dinlerken ağlayan Meltem Cumbul’un o belleklerden silinmeyen görüntüsü misali, dinleyicilerin bazen sözlerini anlamasa da Pervin’in sesinden dinlediklerinde farklı bir bağ kurdukları şarkılardır bunlar…

Geçmişi

Pervin, Mardin’in küçük bir köyünde dünyaya gelen, öğretmen babasının tayinleri sebebiyle birçok şehirde yaşayan, küçük yaşta bağlama çalıp halk türküleri söylemeye başlayan, sesinin niteliği fark edilince Diyarbakır Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne gidip oradan birincilikle mezun olan, bu sırada keman ve viyolonsel çalmaya da başlayan, lise döneminde katıldığı bir kompozisyon yarışmasının ödül töreni sırasında dönemin GAP Bölge Başkanı tarafından sesinin operaya uygun olduğu söylenip kendisine hediye edilen Maria Callas CD’sini ancak dört sene sonra para biriktirerek CD çalar alınca dinleyebilen bir yenilmez yürektir.

Yaşamının akışı Maria Callas ve ona hediye edilen bu CD ile birlikte değişir. Maria Callas’ın sesinin sınırsızlığı karşısında büyülenmiştir artık…

Pervin, lisans eğitimi için Gazi Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü, ardından da yüksek öğrenim için Şan Ana Sanat Dalı’na giden ve tüm eğitimini başarıyla tamamlayan bir opera sanatçısıdır.

Pervin’in üzerinde Gazi Üniversitesi’ndeki şan öğretmeni olan Oylun Davran Erdayı’nın emeği büyüktür.

İnternette dolaşan yanlış bilgilere rağmen, hiç müzik öğretmenliği yapmadı, ama bir öğretmen özverisiyle yol açtığı, ışık tuttuğu, eğitimine destek olduğu, vizyon sunduğu, burs bulduğu sayısız dezavantajlı çocuğu müzik dünyasına kazandırdı.

Mardin, Diyarbakır, Ankara derken Pervin tırnaklarıyla kazıya kazıya, yoktan var ederek, ailesinin kıt kaynaklarına rağmen şansının ve yeteneğinin de yardımıyla bulduğu destekle İtalya’da okumaya gitti. Ve orada İtalyan hükümetinin de verdiği burslarla Perugia Devlet Konservatuarı’ndan pekiyi dereceyle mezun oldu ve burada yüksek lisansını da en yüksek dereceyle tamamladı. İtalyancayı gider gitmez altı ayda söktü.

Pervin çok çalışkandır, aklına koyduğunu da en iyi şekilde yapmaya adamıştır kendini. Tıpkı Maria Callas gibi çok fazla çalışır, çok disiplinlidir, bir o kadar da alçakgönüllü… Provaya en önce gelir, sahneden en son o ayrılır.

Ardından ödüller, konserler, tiyatrolar geldi. Kâh çocuk operalarında yıllarca Hansel ve Gretel’in Gretel rolünü oynadı, kâh Rigoletto’da Gilda oldu ya da Saygun Emre Operası’nda Nilüfer… La Scala’dan davet alıp orada temsiller yaptı.

Pervin için operanın da sanatın da dili, mekânı, ülkesi yoktur. Ama memleketi olan Mardin’de -hem de Türkiye’de ilk defa lisans ve yüksek lisans düzeyinde Kürtçe eğitim sunan- Artuklu Üniversitesi’nde konser vermek için yaptığı başvuru “repertuarında Kürtçe eserler olduğu” gerekçesiyle reddedilince günlerce kalbi kırık halde yaşama tutundu.

Ötelendikçe, hak ettiği konumlar ondan esirgendikçe, kimliği öne sürülerek erdemleri göz ardı edildikçe etrafındaki kozayı kalınlaştırdı, sertleştirdi, birçok politik açıklamasını bu bağlamda yaptı, ama yine de “Ben varım ve güçlüyüm” demeyi ihmal etmedi.

Pervin, Leyla Gencer Şan Yarışması üçüncüsü de oldu, Magda Olivero Opera Yarışması’nda ikinci de, İtalya’da düzenlenen Uluslararası Maria Caniglia Opera Yarışması’nda birinci de…

Hatta 2012’de Paris Académie du Disque Lyrique tarafından verilen Altın Orfeo Leyla Gencer Büyük Ödülü’ne (Orfee D’or) ve Semiha Berksoy Opera Vakfı tarafından en iyi kadın sesi ödülüne de değer görüldü. Türkiye’de Borusan Filarmoni’den Bilkent Senfoni’ye, Ankara Devlet Operası’na dek birçok sahnede yer aldı; 2013 yılında Andante Dergisi’nin 4. Donizetti (Paşa) Klasik Müzik Ödülleri’nde “Yılın En İyi Kadın Opera Sanatçısı” ödülünü aldı.

Pervin, Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi’nde Handel’in meşhur aryası Lascia ch’io pianga’yı da söyler, Akdeniz Kadın Orkestrası (Orchestra Femminile Mediterranean) eşliğinde bir konserde İtalyan modern dönem bestecisi Raffaele Bellfronte’nin Ave Maria bestesini de. Bunları söylerken onu fark etmeyen gözler, Kürtçe söylemeye başlar başlamaz far görmüş tavşan gibi kalır. Çünkü “çizgi dışı” ama bir yandan da köklerine sıkı sıkıya bağlı, barış yanlısı bir kadın sanatçı olarak Pervin tüm önyargıları ve basmakalıp yaklaşımları yıkacak güce sahiptir. Onu tanımadıklarını “iddia edenler” veya ne kadar “dünyaca tanınmış olduğunu” saatlerce tartışanlar ise ne denli dünyadaş ve araştırmacı olduklarını göstermiş olurlar.

Toplum olarak birbirimize sonsuz uzak kıyılarda yaşadığımız bugünlerde, Pervin eli öpülesi, başarı öyküsü ayakta alkışlanası, sesi hep dinlenesi, ama siyasi kutuplaşmalar içinde harcanmaması ve hedef gösterilmemesi gereken çok değerli bir sanatçıdır. Pervin hepimizin dostu olacak kadar anlayışlı, hoş sohbet, öfkesiz, sakin ve sevecendir. Irkçı her türlü söyleme de sanatıyla, hümanizmasıyla, siyaset üstü konumuyla ve yanından fotoğrafını hiç ayırmadığı büyük usta Leyla Gencer’e olan tutkulu bağlılığıyla cevap vermeyi sürdürecektir.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

MENEKŞE TOKYAY

Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans çalışmasını gerçekleştirdi ve yüksek onur derecesiyle mezun oldu. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nden doktora derecesini aldı. Avrupa Birliği alanında danışmanlık firmalarında uzman olarak görev aldı. 2003 yılından beri çeşitli dergi ve yayınevleri için çeviri yapmaktadır. Ayrıca, 2010 yılından bu yana birçok uluslararası haber ajansında Türkiye muhabiri olarak görev almakta ve Türkiye’ye ilişkin gelişmelere dair analizler hazırlamaktadır. Mülteci hakları, çocuk hakları, sosyal politikalar, kadının insan hakları, Avrupa Birliği ve Orta Doğu’daki gelişmeler, başlıca ilgi alanları arasında yer almaktadır.

TÜM YAZILARI

MENEKŞE TOKYAY

Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans çalışmasını gerçekleştirdi ve yüksek onur derecesiyle mezun oldu. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nden doktora derecesini aldı. Avrupa Birliği alanında danışmanlık firmalarında uzman olarak görev aldı. 2003 yılından beri çeşitli dergi ve yayınevleri için çeviri yapmaktadır. Ayrıca, 2010 yılından bu yana birçok uluslararası haber ajansında Türkiye muhabiri olarak görev almakta ve Türkiye’ye ilişkin gelişmelere dair analizler hazırlamaktadır. Mülteci hakları, çocuk hakları, sosyal politikalar, kadının insan hakları, Avrupa Birliği ve Orta Doğu’daki gelişmeler, başlıca ilgi alanları arasında yer almaktadır.

TÜM YAZILARI

ÜYE OLUN

İLGİLİ YAZILAR

The post Pervin’i Tanıma Kılavuzu appeared first on PERSPEKTİF.

QOSHE - Pervin’i Tanıma Kılavuzu - Menekşe Tokyay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Pervin’i Tanıma Kılavuzu

7 1
25.11.2023
SİYASET

Toplum olarak birbirimize sonsuz uzak kıyılarda yaşadığımız bugünlerde, Pervin eli öpülesi, başarı öyküsü ayakta alkışlanası, sesi hep dinlenesi, ama siyasi kutuplaşmalar içinde harcanmaması ve hedef gösterilmemesi gereken çok değerli bir sanatçıdır. Irkçı her türlü söyleme de sanatıyla, hümanizmasıyla ve siyaset-üstü konumuyla cevap vermeyi sürdürecektir.

  • MENEKŞE TOKYAY
  • 25 Kasım 2023

Opera opera olalı böyle kutuplaşma görmedi. Her şey Pervin’in Almanya’dan önce Ankara, ardından İzmir, son durak olarak da İstanbul konserleri için uçağa adım atmasıyla başladı aslında.

Ankara konseri lied’ler, chanson’lar, stranlar, türküler eşliğinde büyük bir dostluk havasında geçti. Ankara’da konser salonunda siyasetçiler de vardı, konservatuvar öğrencileri de, hayranları da…

Öncesinde konser hazırlıkları için kuaföre gittiğinde onu görünce “Siz o Kürt soprano musunuz?” diye şaşıran ve derhal selfi tuşuna basan makyözün heyecanı, konser sonrası kafede onu gören garsonun hemen ıhlamur ikram etmesi bile aşırı mutlu etmişti Pervin’i.

Çünkü mesleğine ve topluma kendini adamış biridir Pervin. Ve “insan” sever; dini, dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun… Tıpkı Leyla Gencer gibi, tıpkı Maria Callas gibi siyaset-üstüdür. Onun için mesleğine hakkını veren bir sanatçı olmak önemlidir, hem de tüm aidiyetlerin üzerindedir.

Ardından saatler süren uçak rötarının ardından ucu ucuna yakaladığı İzmir konseri de çok büyük coşkuyla geçti. Salonda 700’e yakın kişi, duduk ve piyano eşliğinde Pervin’i dinledi, kâh ağladı kâh neşelendi. Fotoğraflarda ve videolarda gözündeki o parıltı “bunu da başardım” mesajı veriyordu.

İstanbul Konseri ve Sonrası

İstanbul konseri öncesi çok heyecanlıydı. Bir yandan meteorolojiyi takip ediyor, olası bir hava muhalefeti yüzünden seyircisinden ayrı düşme ihtimali bile onu gözyaşlarına boğuyordu. Konsere kimlerin geleceğinden ise bihaberdi. Onun için önemli olan o gün aylardır çalıştığı opera repertuarıyla sahnede seyircisiyle buluşmak, içindeki duyguları ses telleri üzerinden onların kalbine ulaştırmaktı.

O gün Almanca, İtalyanca, Fransızca, Çekçe eserlerin yanı sıra -en doğal hakkı olarak- anadilinde Kürtçe eserler de seslendirdi.

Sonra hepinizin malumu olaylar silsilesi yaşandı.

“Soyadı neden Chakar?” dendi, bir sanatçının sahne adı olabileceğini göz ardı ederek.

Sesinin kalitesini sorgulayanlar çıktı, bu zamana dek aldığı tüm ödüller ve çıktığı prestijli sahneler göz ardı edilerek.

Sanki Türkiye’de tüm sahneler ona kucak açmış gibi “Neden Türkiye’de yaşamıyor ki!” dendi.

Hatta “Kürtçe opera da olur muymuş?” diye alay edenler bile oldu. Süreya Operası’ndaki tüm repertuarı Batı dillerinde olsa da, büyük bir dezenformasyon fırtınasına kapıldı toplumun sinir uçları…

Pervin, onu tanımayanlar için “aşırı sert” gelen demeçlerinin dışında dış kabuğunu yıllar içerisinde verdiği mücadeleler sonucu kalınlaştıran, ama onu tanıdığınızda aslında ülkesini, insanını, müziğini, sanatını çok seven bir hümanisttir.

Dört sene önce kendisiyle röportaj yapmak için gönderdiğim e-postaya derhal yanıt verip telefonla arayan, en sevecen ve cıvıl cıvıl ses tonuyla kendini tanıtan, sonra hayatımda en unutulmaz söyleşilerimden birini yapmama vesile olan biridir. Onu hem gazeteci refleksimle takip ettim hem de onu tanımaya, anlamaya, bazen de yoğun duygularını dizginlemeye çalışan biri olarak yer aldım hayatında…

Bağlamından Koparılan Açıklamalar

Pervin dostumdur, ama gerektiğinde de birbirimizi bulunduğumuz noktalardan sert eleştiririz. Siyasi olarak birçok konuda birleşip birçok konuda farklı uçlara düşsek de birbirimize her zaman saygılı, empati dolu ve dayanışmacı yaklaştığımız için bizim gibi iki sivri insanın dostluğu her zaman istiridye kabuğundaki inci misali korundu. Ama gerektiğinde de birbirimize eleştiri oklarımızı saplamayı ihmal etmedik.

Birçok açıklaması medya tarafından cımbızlandığı için yanlış anlaşıldı, bağlamından koparıldı. Manşetleri gördüğünde “Ben bunu kastetmemiştim ki” diye sinirlenmesine yol açtı.

Pervin, ideolojik yelpazeye yerleştirildiğinde bir Kürt milliyetçisidir. Tıpkı Türk milliyetçisi veya sosyal demokrat olmanın suç olamayacağı gibi bir koza içerisine ördüğü kimliğini her zaman gururla taşır.

Kimlikçi siyasete karşıdır, ama bireysel düzeyde kimliğini oluşturan öğelerle ilgili “tartışmalı” paylaşımları olur. Ama Pervin, birçok meslektaşının aksine saydamdır. İçi farklı, dışı farklı değildir. Kendi siyasi görüşüyle bağdaşmayan konser davetlerini kabul etmez, ama kendi kimliğine dair öğeleri de sergilemeyi sever.

Tüm terör örgütlerine istisnasız şekilde karşı durur, çünkü insan canını, insan nefesini, sesi, sözü, barışı, kardeşliği her şeyden kutsal görür.

Entelektüel Yanı

Pervin, çok güçlü bir entelektüeldir. Birçok yazarı kendisinden öğrenmemi sağlayan bir aydındır. Seneca da okur, Rousseau da, Edward Said de… Rumen yazar Emil Michel........

© Perspektif


Get it on Google Play