Lise yıllarımızda “anlamasınız da okuyun, hatta sesli okuyun” demişti ağabeylerimiz. İlk heyecan ilk coşkuyla okuduk, sesli okuduk, vecizeler ezberledik:

“Âlim-i mürşit koyun olmalı kuş olmamalı, zira koyun yavrusuna süt, kuş yavrusuna kay verir.”

“Halkı şer şer değildir, kesbi şer şerdir.”

“Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanıdır.”

“Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez” gibi nicelerini ezberlemiş, birbirimize anlatmış, yeri geldiğinde konuşmalarda kullanmıştık hızlı gençlik devresinde.

O günlerde lafız olarak bildiğimiz mananın kokusunu aldığımız, hikmetin yanından geçtiğimiz bir devirdi, bizi diri tutan coşku ve heyecandı, birlikteliğin verdiği sinerji, uhuvvetin sıcaklığı, muhabbetin enerjisi idi!

Neredeyse üzerinden bir ömür geçti!

Biz değiştik, toplum değişti, dünya değişti! Bir bakıma hiçbir şey değişmedi; küfrün beli kırılsa da karşımızda sefahat yangını devam ediyor. Kendimizi, evladımızı, ümmeti o yangından ne kadar koruyor ve kurtarma faaliyetinde bulunuyoruz?

İstikamet!

Akşam “Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtarnamedir” başlıklı mektuba yeniden baktım. İlk zamanlardaki anlayışımla bugünkü anlayışım bir değil elbet, lafız olarak okuduk ve dinlediklerimizi hayatın içinde yaşayarak ve görerek şahitlik ettik.

Allah Üstaddan ebeden razı olsun.

“Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz” cümlesini dört duvar arasında defalarca okumakla, hayatın içinde yaşayarak şahit olmak, şahitlik etmek aynı şey değil.

Gözün kaydığı, gönlün meylettiği, ayakların yalpaladığı olmadı değil; insan değil miyiz, tövbe ve istiğfar etmekle kul olduğumuz başka nasıl anlaşılır?

O zamanki ağabeylerimiz “okudukça açılır, anlarsınız” demişti, evet okudukça ve yaşadıkça anlayışımız, idrakimiz açılıyor ve yine…

İstikamet!

Kur’an’la Kur’an tefsiriyle bağları daha da sağlamlaştırmak, derinleştirmek; hayatı, hadiseleri, eşyayı hikmet ve hakikat penceresiyle bakabilmek…

Başka şeylere gösterdiğimiz duyarlılığı gönlü sefahatle olan gençlerimize, insanımıza da gösteriyor muyuz?

Öncesinde gönlümüz ne durumda?

Başa dönsek yeniden okumaya mı başlasak; anlayarak, idrak ederek, dem ve damarlara işleyerek, hayatın içinde, hayatla beraber!

Gazzeler ve Gazze olmaktan başka nasıl kurtuluruz vesselam.

QOSHE - Başa dönmek - Hüseyin Eren
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Başa dönmek

3 0
30.01.2024

Lise yıllarımızda “anlamasınız da okuyun, hatta sesli okuyun” demişti ağabeylerimiz. İlk heyecan ilk coşkuyla okuduk, sesli okuduk, vecizeler ezberledik:

“Âlim-i mürşit koyun olmalı kuş olmamalı, zira koyun yavrusuna süt, kuş yavrusuna kay verir.”

“Halkı şer şer değildir, kesbi şer şerdir.”

“Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanıdır.”

“Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez” gibi nicelerini ezberlemiş, birbirimize anlatmış, yeri geldiğinde konuşmalarda kullanmıştık hızlı gençlik devresinde.

O günlerde lafız olarak bildiğimiz mananın kokusunu aldığımız, hikmetin yanından geçtiğimiz bir devirdi, bizi diri tutan coşku ve heyecandı, birlikteliğin verdiği sinerji, uhuvvetin sıcaklığı, muhabbetin enerjisi idi!

Neredeyse üzerinden bir ömür........

© Risale Haber


Get it on Google Play