Babiller Nuh'un soyundan geliyorlardı. Aynı dile sahiptiler. Aynı kelimelerle düşünüyor, aynı kelimelerle konuşuyorlardı. Kelimeler aynı mânâyı ifade edince rahat anlaşıyorlardı, herkes aynı şeyi anlıyordu söylenenden.

Tevrat'a göre, göğün sırlarını öğrenme merakına kapılmışlardı Babiller. Bu maksadla büyük ve yüksek bir kule yapmaya başladılar.

Tanrı bakar ki, başladıkları işi yarım bırakacağa benzemiyorlar. Kuleyi inşa etmelerine mâni olmak ister. Dillerini karıştırır Babillerin. Dilleri karıştırılınca birbirilerini anlamaz olurlar. Anlamayınca da anlaşmaları, birlikte karar vermeleri, birlikte hareket etmeleri mümkün olmaz.

Birbirlerine düşer ve dağılırlar. Kule de tamamlanamaz...

Kamal Atatürk de Türk milletinin dilini bozdu, Tanrı gibi! Dersini Tevrat'tan mı almıştı? Bilmiyorum. Kelimelerimiz öldü, yaşayanlar sarsak, cılız. Mânâları mübhem, sarahat yok, kat'iyet ifâde etmiyorlar.

Ve anlaşamıyoruz, dağılmaya, ölmeye mahkûmuz.

Ama durun, hâlâ bir şansımız var: Cihan devletinin dili hâlâ bütün büyüklüğü, bütün ihtişamıyla Risâle-i Nur'un sayfalarında yaşıyor. İlim ve irfân dili olarak yaşıyor, yaşamaya devam ediyor. Belki de Babiller gibi dağılmaya, ölmeye mecbur ve mahkûm değiliz.

Gülen, dilin son hisarı Risâle-i Nurları bu su-i emel ile sadeleştirmek istedi. Teşebbüsü haince bir su-i kasddı. Maksadı, dili, bu son hisardan da söküp atmak, büsbütün öldürmekti. Kader müsaade etmedi...

Nurcular da büyük bir dilin bekçiliğini yapmakta olduklarının şuurunu çoktan kaybettiler. Uydurukça illeti onların da dillerini kemirdi. Dillerini ve beyinlerini. Nurların dilini kendi elleriyle henüz tahrib etmeyişleri şuurun değil, bir mukaddese gösterilen sadakatin eseri. Ne kadar dayanırlar, dayanabilirler mi? Bilmiyorum...

Nurculardaki dil tahribkârlığının gayr-i şuurî öncülüğünü üniversite yaptı. Akademik zeminlerin bu büyük tahribkârlığını Nurcuların harim-i ismeti medreselere kadar sokan akademisyenler oldu. Akademisyenler ve aydınlar. Keşke karanlıkta kalsalardı, demek geliyor insanın içinden. Bu tehlikeli tahribkârlıktan çok daha iyiydi.

Uyandırmak için çok bağırıyorum ama sesimin yankısı yok. Çöl kazazedesinin sesi bu, çarpıp geri döneceği, yankıya inkılâb edeceği tek canlı yaşamıyor bu ürpertici ıssızlıkta. Bu son hisar da düşerse, dâvâyı bütünüyle kaybedeceğimizin ne Nurcular farkında, ne müsbet taraflarıyla birkaç adım öne çıkan üç-beş devlet ricali.

Ne hazîn!..

QOSHE - Kamal Atatürk'ün İlhamı Tevrat'tan mı? - Hüseyin Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kamal Atatürk'ün İlhamı Tevrat'tan mı?

7 0
26.02.2024

Babiller Nuh'un soyundan geliyorlardı. Aynı dile sahiptiler. Aynı kelimelerle düşünüyor, aynı kelimelerle konuşuyorlardı. Kelimeler aynı mânâyı ifade edince rahat anlaşıyorlardı, herkes aynı şeyi anlıyordu söylenenden.

Tevrat'a göre, göğün sırlarını öğrenme merakına kapılmışlardı Babiller. Bu maksadla büyük ve yüksek bir kule yapmaya başladılar.

Tanrı bakar ki, başladıkları işi yarım bırakacağa benzemiyorlar. Kuleyi inşa etmelerine mâni olmak ister. Dillerini karıştırır Babillerin. Dilleri karıştırılınca birbirilerini anlamaz olurlar. Anlamayınca da anlaşmaları, birlikte karar vermeleri, birlikte hareket etmeleri mümkün olmaz.

Birbirlerine düşer ve dağılırlar. Kule de tamamlanamaz...

Kamal Atatürk de Türk milletinin dilini bozdu, Tanrı gibi! Dersini Tevrat'tan mı almıştı? Bilmiyorum.........

© Risale Haber


Get it on Google Play