Osmanlı uzun asırlar İslam Birliğinin bir sembolü, bir şemsiyesi olmuştur. Her şeyin sonu olduğu gibi, duraklama ve gerileme diyebileceğimiz dönemlerle birlikte, rehavet, zamanı iyi okuyamama, gelişmeleri takip edememe ve ayak uyduramama gibi sebeplerle bu birliğin de sonu gelmiş, adaleti sağlayamama, rüşvet ve kayırmacılık, kıskançlık, birbirini çekememe, şahsi menfaatlerin devlet ve millet menfaatlerinin önüne geçmesi, doğruluğun muhafaza edilememesi, ümitsizlik, aşağılık kompleksi, her alanda istibdadın boy göstermesi, temel ve nurani bağlardan uzaklaşma gibi sebepler de bütün bunların üzerine tuz biber olup bu birliğin dağılmasını ve Osmanlının çürümesini sağlamıştır.

Batıdaki ilim, sanat ve teknolojideki gelişmeler, dünyadaki bütün dengeleri değiştirmiştir. Osmanlı bu gelişmeler karşısında kendisini gereği gibi konumlandıramamış, yenilenme hareketleri her ne kadar III. Selim’den itibaren başlamışsa da yeteri kadar başarı elde edilememiştir. Yani İslam birliğini koruyamamış ve dağılmaya engel olamamıştır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin 1911’deki Şam Hutbesi, bu birliği muhafaza ve ıslah etme, İslam milletlerinde hayat bulan ümitsizliğin, birbirlerine karşı olan düşmanlığın, şahsi menfaatlerin ve istibdadın ortadan kaldırılması, yok olmaya yüz tutan doğruluğun hayat bulup dirilmesi, iman ehlini birbirine bağlayan nurani bağlarının yeniden tesisi çabasıdır.

Batı hayranlığı ve aşağılık kompleksi, “bizden bir şey olmaz” düşüncesi toplumu ümitsizliğe düşürmüştür. Halbuki bizim imanımız, Allah’a kuvvetle ümit beslemeyi, doğruluktan ayrılmamayı, sevgiyi, hürriyeti, fedakarlığı ve nurani bağları iyi bilmeyi gerektirir.

Bediüzzaman Said Nursi, düşmanı dışarıda aramıyor. Önce içimizdeki düşmanlara işaret ediyor. Cehalet, zaruret ve ihtilafı baş düşman olarak görüyor; sanat, marifet ve ittifakla bu düşmanın üstesinden gelebileceğimizi belirtiyor.

Kurt gövdeye girince mukavemet zorlaşıyor. Bu düşmanı da içeri alan cehalet, zaruret ve ihtilaf zaaflarımızdır. Dindeki zafiyet de kalp hastalığı yapıyor. Bu da içeride münafıkların çoğalmasına, dışarıda da ifsat komitelerinin ve düşmanlar iştahını kabartıyor.

Dış düşmanlar hiçbir zaman boş durmadılar, durmayacaklar da. Müslümanları içten ve dıştan yıkmak, perişan etmek, hatta yok etmek için çalışacaklar ve çalışıyorlar da. Bunlara karşı da mücadele etmek elbette iman gücüyle marifet, sanat ve ittifakla olacaktır.

İsrail’in Filistinli kardeşlerimize yaptığı katliam karşısında İslam dünyasının tavrı, bütün maskeleri yere düşürdü. Rabbim Filistinli kardeşlerimize zafer ihsan etsin, İslam dünyasını da uyandırsın inşallah.

QOSHE - İttihad-ı İslam - Kadir Aytar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İttihad-ı İslam

3 1
11.11.2023

Osmanlı uzun asırlar İslam Birliğinin bir sembolü, bir şemsiyesi olmuştur. Her şeyin sonu olduğu gibi, duraklama ve gerileme diyebileceğimiz dönemlerle birlikte, rehavet, zamanı iyi okuyamama, gelişmeleri takip edememe ve ayak uyduramama gibi sebeplerle bu birliğin de sonu gelmiş, adaleti sağlayamama, rüşvet ve kayırmacılık, kıskançlık, birbirini çekememe, şahsi menfaatlerin devlet ve millet menfaatlerinin önüne geçmesi, doğruluğun muhafaza edilememesi, ümitsizlik, aşağılık kompleksi, her alanda istibdadın boy göstermesi, temel ve nurani bağlardan uzaklaşma gibi sebepler de bütün bunların üzerine tuz biber olup bu birliğin dağılmasını ve Osmanlının çürümesini sağlamıştır.

Batıdaki ilim, sanat ve teknolojideki gelişmeler, dünyadaki bütün dengeleri değiştirmiştir. Osmanlı bu gelişmeler karşısında kendisini gereği gibi konumlandıramamış, yenilenme hareketleri her ne kadar III.........

© Risale Haber


Get it on Google Play